(22/11/63, Cafe de Flore, Öptüm Seni, Life's Too Short, Şahane Hatalar: Talihkuşu, Darbareye Elly, Kancık, Botanicula)
Ortaokul, birazcık da lise döneminde çok Stephen King okurdum ama son yıllarda hiç okuduğumu hatırlamıyorum. Biraz fazlaca sarsak yazan ama hayalgücü epeyce geniş bir korku yazarıydı sadece benim için (Altın Kitaplar'ın o zamanki özensiz çevirilerinin böyle düşünmemde payı büyüktü sanırım). Haziran ayında çıkan, 808 sayfalık 22/11/63'ü de kitapçılarda görmüş ama pek ilgilenmemiştim, Judy Abbott'un yazısını okuyana kadar. 30'lu yaşlarda, alkolik karısından ayrılmış, yalnız yaşayan bir edebiyat öğretmeninin (bu tipleme S. King romanlarını bilenler için çok tanıdıktır) kahramanı olduğu hikayenin tavşan delikleri, zaman yolculukları, geçmişi -adından da anlaşılacağı gibi- Kennedy suikastını engelleyerek yeniden yazma planları ve kelebek etkisi dolu konusu şahane. Dili de çok akıcı; ilk yarı bir solukta okunuyor, ancak Lee Oswald'ın aile yaşamıyla ilgili bana çok uzun ve gereksiz gelen bölümlerin birkaç mantık hatasıyla ve bir de geçiştirilmiş hissi veren klişe bir sonla birleştiği kitabın ikinci yarısı hayal kırıklığına uğratıcıydı.
İki paralel hikayenin anlatıldığı Fransa-Kanada ortak yapımı Cafe de Flore, bir yanda bir anne ile down sendromlu oğlunun ilişkisini, diğer tarafta da uzun yıllardır çok iyi anlaştığı karısını daha genç bir kadına aşık olarak terk eden dj'in öyküsünü işliyor. Her ne kadar bu iki hikayenin bağlanma şeklini sevmesem de özgün, hoş sayılabilecek bir filmdi.
Charlie'nin Çikolata Fabrikası, Charlie'nin Büyük Cam Asansörü ve Matilda gibi ünlü çocuk kitaplarının yazarı Roald Dahl'ın yetişkinler için yazılmış öykülerini kapsayan Öptüm Seni ve Kancık, hepsi birbirinden eğlenceli hikayelerle dolu. Kancık'ta Amcam Oswald'ın baş kahramanı Oswald'ın başrolünde olduğu ve romandan daha önce yazılmış iki öykü, Konuk ve Kancık var, ayrıca benim için klasikleşmiş Son Perde ve Değiştokuşların En Büyüğü. Öptüm Seni'deki favorilerimse Bayan Bixby ve Albayın Kürkü, Gökyüzüne Çıkan Yol ve Minik Balık Georgy.
Ricky Gervais ve Stephen Merchant'ın son projesi olan 7 bölümlük Life's Too Short, cüce (acaba Türkçe bu sözcüğü kullanmak "politically incorrect" mi oldu, yerine 'küçük insan' falan mı demek gerekiyor, bilen?) bir aktör olan Warwick Davis'in gündelik hayatıyla ilgili. Liam Neeson, Johnny Depp, Helena Bonham Carter ve Sting gibi meşhur konuk oyuncuları da var. İçine bir tutam Curb Your Enthusiasm katılmış, Office'ten David Brent klonlu Extras No2 gibi bir yapım olmuş, kendilerini tekrar etmişler sanki biraz ama yine de adam gibi dizi yokluğunda gayet de keyifle izlenebilecek bir dizi. (Yine de yerine Extras bir ikinci kez izlense daha mı güzel olurdu acaba? Bilemedim.)
Çocukluğun gözler dalarak hatırlanan kitap serilerinden olan Macera Tüneli tekniğinde yazılmış, düz bir çizgide ilerlemeyen, okuyucunun kararlarıyla farklı yollara ayrılan ve çeşit çeşit farklı son barındıran Şahane Hatalar'ı burada inceleyeli daha bir yıl bile olmamışken, April Yayıncılık McElhatton'ın yine aynı -kendi maceranı kendin yarat- şekilde yazdığı Şahane Hatalar: Talihkuşu'nu da yayınlamış. Talihkuşu ilk kitap kadar eğlenceli, kafa dağıtıcı ve de yer yer aynı şekilde sinir bozucu :) Bu sefer başımıza talih kuşu konuyor, milyonlarca dolar kazanıyoruz piyangodan. Şimdi ne ters gidebilir ki, değil mi? En çılgın hayallerimizin gerçek olacağı, tozpembe hayatlar yaşayacağımız bir kitap olacak bu sanıyorsunuz. Yanılıyorsunuz.
Türkçeye "Elly Hakkında" olarak çevrilebilecek Darbareye Elly, İranlı yönetmen Asghar Farhadi'nin 2009 yapımı filmi. Farhadi'yi pek çok kişi gibi geçen yıl Bir Ayrılık ile keşfetmiş ve hayran kalmıştım kalemine ve yönetmenliğine. Birkaç günlüğüne şehir dışına tatile giden üç çift, onların çocukları, karısından yeni boşanmış bir arkadaşları ve ona ayarlamaya çalıştıkları, tatilin ikinci gününde arkasında iz bırakmadan ortadan kaybolan genç öğretmen Elly. Elly Hakkında çok etkileyici, çok sarsıcı, çok iyi bir film ve işlediği temalar da Bir Ayrılık'takine çok benzer. En çok da yalan.
Amanita Design'ın Machinarium'dan sonraki projesi olan Botanicula, çok tatlı bir atmosfer ve pek şirin grafiklere sahip olsa da bir Machinarium değildi. Belki karşılaştırmak yanlış, bilemiyorum, farklı tarzları var iki oyunun da sonuçta, ama Machinarium'daki zekice oluşturulmuş ve bizim de çözmek için kafamızı çalıştırmamızı talep eden puzzle'ların aksine bu oyundaki puzzle'lar, genelde sinir bozucu bulduğum piksel-avı yöntemiyle çözülebiliyor. Ama oyunun genel havasının nefis olduğu ve Botanicula'yı oynamamanın insanı resmen mutlu ettiği, huzur verdiği de bir gerçek. Şöyle bir şey işte:
Ortaokul, birazcık da lise döneminde çok Stephen King okurdum ama son yıllarda hiç okuduğumu hatırlamıyorum. Biraz fazlaca sarsak yazan ama hayalgücü epeyce geniş bir korku yazarıydı sadece benim için (Altın Kitaplar'ın o zamanki özensiz çevirilerinin böyle düşünmemde payı büyüktü sanırım). Haziran ayında çıkan, 808 sayfalık 22/11/63'ü de kitapçılarda görmüş ama pek ilgilenmemiştim, Judy Abbott'un yazısını okuyana kadar. 30'lu yaşlarda, alkolik karısından ayrılmış, yalnız yaşayan bir edebiyat öğretmeninin (bu tipleme S. King romanlarını bilenler için çok tanıdıktır) kahramanı olduğu hikayenin tavşan delikleri, zaman yolculukları, geçmişi -adından da anlaşılacağı gibi- Kennedy suikastını engelleyerek yeniden yazma planları ve kelebek etkisi dolu konusu şahane. Dili de çok akıcı; ilk yarı bir solukta okunuyor, ancak Lee Oswald'ın aile yaşamıyla ilgili bana çok uzun ve gereksiz gelen bölümlerin birkaç mantık hatasıyla ve bir de geçiştirilmiş hissi veren klişe bir sonla birleştiği kitabın ikinci yarısı hayal kırıklığına uğratıcıydı.
İki paralel hikayenin anlatıldığı Fransa-Kanada ortak yapımı Cafe de Flore, bir yanda bir anne ile down sendromlu oğlunun ilişkisini, diğer tarafta da uzun yıllardır çok iyi anlaştığı karısını daha genç bir kadına aşık olarak terk eden dj'in öyküsünü işliyor. Her ne kadar bu iki hikayenin bağlanma şeklini sevmesem de özgün, hoş sayılabilecek bir filmdi.
Charlie'nin Çikolata Fabrikası, Charlie'nin Büyük Cam Asansörü ve Matilda gibi ünlü çocuk kitaplarının yazarı Roald Dahl'ın yetişkinler için yazılmış öykülerini kapsayan Öptüm Seni ve Kancık, hepsi birbirinden eğlenceli hikayelerle dolu. Kancık'ta Amcam Oswald'ın baş kahramanı Oswald'ın başrolünde olduğu ve romandan daha önce yazılmış iki öykü, Konuk ve Kancık var, ayrıca benim için klasikleşmiş Son Perde ve Değiştokuşların En Büyüğü. Öptüm Seni'deki favorilerimse Bayan Bixby ve Albayın Kürkü, Gökyüzüne Çıkan Yol ve Minik Balık Georgy.
Ricky Gervais ve Stephen Merchant'ın son projesi olan 7 bölümlük Life's Too Short, cüce (acaba Türkçe bu sözcüğü kullanmak "politically incorrect" mi oldu, yerine 'küçük insan' falan mı demek gerekiyor, bilen?) bir aktör olan Warwick Davis'in gündelik hayatıyla ilgili. Liam Neeson, Johnny Depp, Helena Bonham Carter ve Sting gibi meşhur konuk oyuncuları da var. İçine bir tutam Curb Your Enthusiasm katılmış, Office'ten David Brent klonlu Extras No2 gibi bir yapım olmuş, kendilerini tekrar etmişler sanki biraz ama yine de adam gibi dizi yokluğunda gayet de keyifle izlenebilecek bir dizi. (Yine de yerine Extras bir ikinci kez izlense daha mı güzel olurdu acaba? Bilemedim.)
Çocukluğun gözler dalarak hatırlanan kitap serilerinden olan Macera Tüneli tekniğinde yazılmış, düz bir çizgide ilerlemeyen, okuyucunun kararlarıyla farklı yollara ayrılan ve çeşit çeşit farklı son barındıran Şahane Hatalar'ı burada inceleyeli daha bir yıl bile olmamışken, April Yayıncılık McElhatton'ın yine aynı -kendi maceranı kendin yarat- şekilde yazdığı Şahane Hatalar: Talihkuşu'nu da yayınlamış. Talihkuşu ilk kitap kadar eğlenceli, kafa dağıtıcı ve de yer yer aynı şekilde sinir bozucu :) Bu sefer başımıza talih kuşu konuyor, milyonlarca dolar kazanıyoruz piyangodan. Şimdi ne ters gidebilir ki, değil mi? En çılgın hayallerimizin gerçek olacağı, tozpembe hayatlar yaşayacağımız bir kitap olacak bu sanıyorsunuz. Yanılıyorsunuz.
Türkçeye "Elly Hakkında" olarak çevrilebilecek Darbareye Elly, İranlı yönetmen Asghar Farhadi'nin 2009 yapımı filmi. Farhadi'yi pek çok kişi gibi geçen yıl Bir Ayrılık ile keşfetmiş ve hayran kalmıştım kalemine ve yönetmenliğine. Birkaç günlüğüne şehir dışına tatile giden üç çift, onların çocukları, karısından yeni boşanmış bir arkadaşları ve ona ayarlamaya çalıştıkları, tatilin ikinci gününde arkasında iz bırakmadan ortadan kaybolan genç öğretmen Elly. Elly Hakkında çok etkileyici, çok sarsıcı, çok iyi bir film ve işlediği temalar da Bir Ayrılık'takine çok benzer. En çok da yalan.
Amanita Design'ın Machinarium'dan sonraki projesi olan Botanicula, çok tatlı bir atmosfer ve pek şirin grafiklere sahip olsa da bir Machinarium değildi. Belki karşılaştırmak yanlış, bilemiyorum, farklı tarzları var iki oyunun da sonuçta, ama Machinarium'daki zekice oluşturulmuş ve bizim de çözmek için kafamızı çalıştırmamızı talep eden puzzle'ların aksine bu oyundaki puzzle'lar, genelde sinir bozucu bulduğum piksel-avı yöntemiyle çözülebiliyor. Ama oyunun genel havasının nefis olduğu ve Botanicula'yı oynamamanın insanı resmen mutlu ettiği, huzur verdiği de bir gerçek. Şöyle bir şey işte:
5 yorumcuk:
22-11-63'ü çok severek okudum ama sonunun hayalkırıklığı olduğuna katılıyorum. sadie ve general bölümünü okumak da baya sabır işiydi. botanicula'yı yılın başında hevesle bekliyordum ama sonra unutmuşum gitmiş, çıktığımdan haberim bile olmadı hemen kurula :) elly hakkında filmini de merak ettim şimdi çok.
King'in tüm kitaplarını okuyorum. 22/11/63'e de başlayacağım. Şu an elimde ise Bir Aşk Hikayesi var. O da 575 sayfa. King artık aşmış gibi hissediyorum. Zaten söylemek istediğim de bu değildi. Altın Kitaplardan çıkan kitapları çok kaliteli oluyordu. baskı oldun ciltleme olsun. Defalarca kes okuduğum ve hiç bir şey olmayan Altın Kitaplar kitapları var elimde. Ama Bir Aşk Hikayesi için aynısını söyleyemeyeceğim. Daha 100. sayfada kapak koptu, 300. sayfada sayfalar ikiye ayrıldı. Okumaya devam ederken daha fazla parçalanacak diye korkuyorum resmen. Bunu niye yazıyorum? İçime dert oldu dökmem lazım. :)
Korsan kitaplar bile daha sağlam oluyor. Biraz daha dikkat etseler ne kaybederler?
King'in tüm kitaplarını okuyorum. 22/11/63'e de başlayacağım. Şu an elimde ise Bir Aşk Hikayesi var. O da 575 sayfa. King artık aşmış gibi hissediyorum. Zaten söylemek istediğim de bu değildi. Altın Kitaplardan çıkan kitapları çok kaliteli oluyordu. baskı oldun ciltleme olsun. Defalarca kes okuduğum ve hiç bir şey olmayan Altın Kitaplar kitapları var elimde. Ama Bir Aşk Hikayesi için aynısını söyleyemeyeceğim. Daha 100. sayfada kapak koptu, 300. sayfada sayfalar ikiye ayrıldı. Okumaya devam ederken daha fazla parçalanacak diye korkuyorum resmen. Bunu niye yazıyorum? İçime dert oldu dökmem lazım. :)
Korsan kitaplar bile daha sağlam oluyor. Biraz daha dikkat etseler ne kaybederler?
Sahane Hatalar 2'nin ciktigini bilmiyordum! Bak cok heyecanlandim simdi, hemen alip okumaliyim hemmen :)
Darbareye Elly filmini geçen sene sanırım, Cnbc-e'de İran filmleri kuşağında izlemiştim. Nefis bir film gerçekten, unutmadım hiç.
Yorum Gönder