(Ne Le Dis A Personne, Another Earth, A Dangerous Method, Ils, Karanlık Fotoğraf, Bayan Kimble, Zaman Çarkı, Mektup Aşkları)
Ne Le Dis A Personne (Tell No One), karısı sekiz yıl önce vahşi bir şekilde öldürülmüş olan doktor Alex Beck'in, isimsiz bir e-postayla karısının hayatta olduğunu kanıtlayan bir video almasıyla başlıyor. Yıllar önce kadının cesedinin bulunduğu yerde iki cesedin daha bulunmasıyla polis de davayı tekrar açıyor ve ellerindeki verilerin tümü Alex'e işaret edince, baş karakterimiz bir de şüpheli hale geliyor. Filmin yönetmeni, en çok Jeux D'Enfants'daki oyunculuğuyla tanınan Guillaume Canet ve cidden iyi bir iş çıkarmış burada. Güçlü senaryosu sayesinde soluksuz izlenen bir film olmuş.
Another Earth, konusuyla kulağa bir bilim kurgu filmi gibi gelse de, yalnızlıkla, pişmanlıklarla, kefaretle ilgili sıkı bir dram aslında. Uzun zamandır beni en çok etkileyen filmlerden biri oldu ayrıca. Konusu şöyle: Güneş sisteminde dünyaya tıpatıp benzeyen bir gezegenin gökyüzünde belirdiği gece, yukarıdaki gezegene gözü takılan zeki, geleceği parlak, genç öğrenci Rhoda, arabasıyla bir kaza yapar ve ünlü bir müzisyenin karısı ve çocuğunun ölümüne sebep olur. Dört sene hapiste yatıp çıktığında ve eski lisesinde hademe olarak çalışmaya başladığında, artık "Dünya 2" denilen gezegenle iletişim kurulmuş ve içindeki insanların da, bizim dünyamızdakilerin tıpatıpı olduğu anlaşılmıştır. Rhoda Dünya 2'ye yapılacak bir seyahatın yolcularının belirleneceği bir yarışmaya katılır ve birkaç yıl önceki trafik kazasında, ailesinin ölümüne neden olduğu müzisyenin, John Burroughs'un evinde temizlikçilik yapmayla başlar.
İzlemeden önce Jung ve Freud'un çatışmalarıyla ve psikanalizin doğuşuyla ilgili zannettiğim, izledikten sonraysa Sabina Spielrein ve Jung'un arasındaki ilişkinin duygusal boyutuyla ilgili olduğuna hükmettiğim A Dangerous Method, gerek senaryo, gerek oyunculuklar (daha doğrusu oyunculuk: Keira Knightley) açısından büyük bir hayalkırıklığı oldu benim için. Michael Fassbender ve Viggo Mortensen de harcanmışlar bira, kısacık rolüyle Vincent Cassel iyiydi bir tek. Elinde ortaya çok daha derinlikli bir film çıkarabilmek için her açıdan son derece güçlü malzemeler olan Cronenberg ne yapmış anlamadım.
Romanya'da, ormanın içinde, diğer evlerden bir hayli uzak büyük evlerinde yaşayan Fransız bir çift olan Lucas ve Clementine, bir gece uykularından garip bir sese uyanır ve evde yalnız olmadıklarını fark ederler. 2006 yılında çekilmiş bir Fransız korku filmi olan Ils'in öyle bol kanlı, bol şiddetli sahneleri yok belki ama o rahatsız edici, tekinsiz havası, filmi baştan sona huzursuz bir şekilde nefesinizi tutarak izlemenize neden oluyor.
Just One Look bizde Karanlık Fotoğraf adıyla çıkmış. Yazarı Harlan Coben, bu yazının en başında geçen Ne Les Dis A Personne filminin uyarlandığı Kimseye Söyleme romanının da yazarı. Yapısal olarak iki hikaye çok da benziyor birbirine zaten; en sonda çözülen ve geçmişte yaşanmış mühim bir olayla ilgili olan büyük bir gizem söz konusu ikisinde de. Coben'ın dilinin sinemaya daha uygun olduğunu düşünüyorum aslında, Karanlık Fotoğraf'ı okurken de sık sık "bunun filmi olsa ne hoş olur, hatta sanki bir filmden uyarlanmış tadı veriyor" diye düşünürken yakaladım kendimi. Çerez kitaplar, ağır okumaların arasına alıp kafa dağıtmak açısından çok faydalı oluyor, ama onlar da arka arkaya pek çekilmiyor, sanırım Karanlık Fotoğraf benim için öyle bir zamana denk geldi (bkz. bu yazıdaki diğer iki çerez kitap), belki bu nedenle çok sevemedim. Ama cidden sürükleyiciydi, o ayrı. Kitap, tab ettirdiği aile fotoğraflarının arasında kocasına ait yıllar önce çekilmiş tuhaf bir fotoğraf bulan Grace Lawson hakkında. Grace resmi kocasına sorduğunda adam çok garip ve aşırı bir tepki verir ve o gece, bakkala gider gibi, evi terk eder. Bunun üzerine Grace de araştırmalarına başlar ve sadece kocasının değil, kendi geçmişine dair de gömülmüş eski sırlarla karşılaşır.
Bayan Kimble, Ken Kimble isimli fırsatçı, aşağılık, bencil, korkunç bir adamın evlilik "kariyeri" üzerine. Kitap üç kısımdan oluşuyor; ilki 1960'larda Virginia'da geçiyor ve Ken'in ilk karısının, alkol sorunlarıyla boğuşan Birdie'nin etrafında şekilleniyor. Kitap başladığında Ken Birdie'yi çoktan terk etmiştir bile, Birdie de meteliksiz, mesleksiz, kendine güvensiz bir şekilde, iki çocuğuyla kalakalmıştır. Bu bölüm, romanın kalanının havasını da belirliyor, aslında kitap Ken Kimble'la değil, yıllar boyunca birlikte olduğu, kendini farklı göstererek kandırdığı, aldattığı, mutsuz ettiği birbirinden çok farklı üç kadınla ilgili. İkinci kısımda mastektomi ameliyatı geçirmiş, orta yaşlı, kendi ayakları üzerinde duran, gazeteci Joan var. Üçüncü kısımda da, yeniyetmeyken Ken ve Birdie'ye bebek bakıcılığı yapmış olan genç Dinah. Bayan Kimble pek çok yönden eksikleri, ana hikayesinde boşlukları olan bir kitap, ama duru anlatımı ve güçlü karakterizasyonları sayesinde keyifle okunuyor.
Babasını birkaç günde öldüren tıbbi bir muamma nedeniyle ölümsüz olan Elise isminde bir kadınla ilgili Zaman Çarkı. Kitabın başında Elise 300 küsur yaşında, hastalanmadığı, ölmediği gibi yaşlanmıyor da, hep genç, hep sağlıklı. Bir yandan geçmişe, Elise'in upuzun hayatına, sevgililerine dönüşlerle geçen kitap, bir yandan da günümüzde (daha doğrusu romanın yazıldığı dönem olan 70'lerin sonunda) Elise'in bu durumuna bir çare aramasını anlatıyor. Elise (Zaman Çarkı) nadir bulunuyor, koleksiyonculara özel fiyatlara satılıyordu, ben de harıl harıl aradığım halde hiçbir yerde bulamamıştım, o yüzden Türkçe çevirisinin yapıldığını duyunca çok şaşırıp sevinmiştim. Ken Grimwood'a diğer kitaplarından bir hayranlığım da vardı. Ancak ciddi hayalkırıklığına uğradım. Bu şahane konuyu, olabilecek en yüzeysel, en klişe, en yavan şekilde işlemiş, saçmasapan bir şekilde de sonlandırmış, sanki zorla bitirmiş bu kitabı Grimwood. İlgilenenlere, Elise'e hiç bulaşmayıp, Sil Baştan ya da Kayboluş'u tekrar okumalarını tavsiye ediyorum.
Bir grup insanın, Jale ismindeki karaktere yazdığı mektuplardan oluşan Mektup Aşkları, ilk baskısını 1988 yılında yapmış. İki kız arkadaşı, dört erkek arkadaşı, bir kez de bu arkadaşlardan birisinin babası, Jale'ye yazar, kızar, ilan-ı aşk eder, ağlar, çemkirir, içini döker, hayatını açar. Jale'nin sesiniyse, kitabın sonundaki iki çarpıcı mektuba kadar hiç duymaz, çevresindekilerin yazdıklarından bir Jale oluştururuz kafamızda. Adının ima edeceği gibi öyle efsanevi, romantik, içli aşklar yok bu kitapta, tersine aşkın çıplak ve hastalıklı halini, 80'li yılların Türkiye'sini de arka plana alarak son derece acımasız bir şekilde anlatmış Leyla Erbil.
Ne Le Dis A Personne (Tell No One), karısı sekiz yıl önce vahşi bir şekilde öldürülmüş olan doktor Alex Beck'in, isimsiz bir e-postayla karısının hayatta olduğunu kanıtlayan bir video almasıyla başlıyor. Yıllar önce kadının cesedinin bulunduğu yerde iki cesedin daha bulunmasıyla polis de davayı tekrar açıyor ve ellerindeki verilerin tümü Alex'e işaret edince, baş karakterimiz bir de şüpheli hale geliyor. Filmin yönetmeni, en çok Jeux D'Enfants'daki oyunculuğuyla tanınan Guillaume Canet ve cidden iyi bir iş çıkarmış burada. Güçlü senaryosu sayesinde soluksuz izlenen bir film olmuş.
Another Earth, konusuyla kulağa bir bilim kurgu filmi gibi gelse de, yalnızlıkla, pişmanlıklarla, kefaretle ilgili sıkı bir dram aslında. Uzun zamandır beni en çok etkileyen filmlerden biri oldu ayrıca. Konusu şöyle: Güneş sisteminde dünyaya tıpatıp benzeyen bir gezegenin gökyüzünde belirdiği gece, yukarıdaki gezegene gözü takılan zeki, geleceği parlak, genç öğrenci Rhoda, arabasıyla bir kaza yapar ve ünlü bir müzisyenin karısı ve çocuğunun ölümüne sebep olur. Dört sene hapiste yatıp çıktığında ve eski lisesinde hademe olarak çalışmaya başladığında, artık "Dünya 2" denilen gezegenle iletişim kurulmuş ve içindeki insanların da, bizim dünyamızdakilerin tıpatıpı olduğu anlaşılmıştır. Rhoda Dünya 2'ye yapılacak bir seyahatın yolcularının belirleneceği bir yarışmaya katılır ve birkaç yıl önceki trafik kazasında, ailesinin ölümüne neden olduğu müzisyenin, John Burroughs'un evinde temizlikçilik yapmayla başlar.
İzlemeden önce Jung ve Freud'un çatışmalarıyla ve psikanalizin doğuşuyla ilgili zannettiğim, izledikten sonraysa Sabina Spielrein ve Jung'un arasındaki ilişkinin duygusal boyutuyla ilgili olduğuna hükmettiğim A Dangerous Method, gerek senaryo, gerek oyunculuklar (daha doğrusu oyunculuk: Keira Knightley) açısından büyük bir hayalkırıklığı oldu benim için. Michael Fassbender ve Viggo Mortensen de harcanmışlar bira, kısacık rolüyle Vincent Cassel iyiydi bir tek. Elinde ortaya çok daha derinlikli bir film çıkarabilmek için her açıdan son derece güçlü malzemeler olan Cronenberg ne yapmış anlamadım.
Romanya'da, ormanın içinde, diğer evlerden bir hayli uzak büyük evlerinde yaşayan Fransız bir çift olan Lucas ve Clementine, bir gece uykularından garip bir sese uyanır ve evde yalnız olmadıklarını fark ederler. 2006 yılında çekilmiş bir Fransız korku filmi olan Ils'in öyle bol kanlı, bol şiddetli sahneleri yok belki ama o rahatsız edici, tekinsiz havası, filmi baştan sona huzursuz bir şekilde nefesinizi tutarak izlemenize neden oluyor.
Just One Look bizde Karanlık Fotoğraf adıyla çıkmış. Yazarı Harlan Coben, bu yazının en başında geçen Ne Les Dis A Personne filminin uyarlandığı Kimseye Söyleme romanının da yazarı. Yapısal olarak iki hikaye çok da benziyor birbirine zaten; en sonda çözülen ve geçmişte yaşanmış mühim bir olayla ilgili olan büyük bir gizem söz konusu ikisinde de. Coben'ın dilinin sinemaya daha uygun olduğunu düşünüyorum aslında, Karanlık Fotoğraf'ı okurken de sık sık "bunun filmi olsa ne hoş olur, hatta sanki bir filmden uyarlanmış tadı veriyor" diye düşünürken yakaladım kendimi. Çerez kitaplar, ağır okumaların arasına alıp kafa dağıtmak açısından çok faydalı oluyor, ama onlar da arka arkaya pek çekilmiyor, sanırım Karanlık Fotoğraf benim için öyle bir zamana denk geldi (bkz. bu yazıdaki diğer iki çerez kitap), belki bu nedenle çok sevemedim. Ama cidden sürükleyiciydi, o ayrı. Kitap, tab ettirdiği aile fotoğraflarının arasında kocasına ait yıllar önce çekilmiş tuhaf bir fotoğraf bulan Grace Lawson hakkında. Grace resmi kocasına sorduğunda adam çok garip ve aşırı bir tepki verir ve o gece, bakkala gider gibi, evi terk eder. Bunun üzerine Grace de araştırmalarına başlar ve sadece kocasının değil, kendi geçmişine dair de gömülmüş eski sırlarla karşılaşır.
Bayan Kimble, Ken Kimble isimli fırsatçı, aşağılık, bencil, korkunç bir adamın evlilik "kariyeri" üzerine. Kitap üç kısımdan oluşuyor; ilki 1960'larda Virginia'da geçiyor ve Ken'in ilk karısının, alkol sorunlarıyla boğuşan Birdie'nin etrafında şekilleniyor. Kitap başladığında Ken Birdie'yi çoktan terk etmiştir bile, Birdie de meteliksiz, mesleksiz, kendine güvensiz bir şekilde, iki çocuğuyla kalakalmıştır. Bu bölüm, romanın kalanının havasını da belirliyor, aslında kitap Ken Kimble'la değil, yıllar boyunca birlikte olduğu, kendini farklı göstererek kandırdığı, aldattığı, mutsuz ettiği birbirinden çok farklı üç kadınla ilgili. İkinci kısımda mastektomi ameliyatı geçirmiş, orta yaşlı, kendi ayakları üzerinde duran, gazeteci Joan var. Üçüncü kısımda da, yeniyetmeyken Ken ve Birdie'ye bebek bakıcılığı yapmış olan genç Dinah. Bayan Kimble pek çok yönden eksikleri, ana hikayesinde boşlukları olan bir kitap, ama duru anlatımı ve güçlü karakterizasyonları sayesinde keyifle okunuyor.
Babasını birkaç günde öldüren tıbbi bir muamma nedeniyle ölümsüz olan Elise isminde bir kadınla ilgili Zaman Çarkı. Kitabın başında Elise 300 küsur yaşında, hastalanmadığı, ölmediği gibi yaşlanmıyor da, hep genç, hep sağlıklı. Bir yandan geçmişe, Elise'in upuzun hayatına, sevgililerine dönüşlerle geçen kitap, bir yandan da günümüzde (daha doğrusu romanın yazıldığı dönem olan 70'lerin sonunda) Elise'in bu durumuna bir çare aramasını anlatıyor. Elise (Zaman Çarkı) nadir bulunuyor, koleksiyonculara özel fiyatlara satılıyordu, ben de harıl harıl aradığım halde hiçbir yerde bulamamıştım, o yüzden Türkçe çevirisinin yapıldığını duyunca çok şaşırıp sevinmiştim. Ken Grimwood'a diğer kitaplarından bir hayranlığım da vardı. Ancak ciddi hayalkırıklığına uğradım. Bu şahane konuyu, olabilecek en yüzeysel, en klişe, en yavan şekilde işlemiş, saçmasapan bir şekilde de sonlandırmış, sanki zorla bitirmiş bu kitabı Grimwood. İlgilenenlere, Elise'e hiç bulaşmayıp, Sil Baştan ya da Kayboluş'u tekrar okumalarını tavsiye ediyorum.
Bir grup insanın, Jale ismindeki karaktere yazdığı mektuplardan oluşan Mektup Aşkları, ilk baskısını 1988 yılında yapmış. İki kız arkadaşı, dört erkek arkadaşı, bir kez de bu arkadaşlardan birisinin babası, Jale'ye yazar, kızar, ilan-ı aşk eder, ağlar, çemkirir, içini döker, hayatını açar. Jale'nin sesiniyse, kitabın sonundaki iki çarpıcı mektuba kadar hiç duymaz, çevresindekilerin yazdıklarından bir Jale oluştururuz kafamızda. Adının ima edeceği gibi öyle efsanevi, romantik, içli aşklar yok bu kitapta, tersine aşkın çıplak ve hastalıklı halini, 80'li yılların Türkiye'sini de arka plana alarak son derece acımasız bir şekilde anlatmış Leyla Erbil.
5 yorumcuk:
another earth çok sevdiğim bir film. 3-4 kere izledim, şimdilik :)
http://kontesce.blogspot.com/
A Dangerous Method ve Zaman Çarkı'yla ilgili dediklerinize harfiyen katiliyorum. Fransiz filmlerini ve Another Earth'u cok merak ettim, ilk firsatta izleyecegim. Siz Once Upon A Time'i hala izlemediniz mi?
a dangerous method hususunda ben de inanılmaz hayal kırıklığına uğradım, oyunculukların yanı sıra kurguyu da beğenmedim.
Harlan Coben'in 2 kitabı var elimde, Kapan ve Oyun Bozan. Merak ettiğim bir yazar. Sırası gelince okuyacağım bakalım.
çok seviyorum burayı :)
Yorum Gönder