26 Mart 2010 Cuma

Heroes vs. Villains: Banana Etiquette

(Survivor 20.3 - 20.6)

Çavlan'ın ardarda gelen popüler yazılarından sonra benimki biraz sönük kalacak ama yine bir Survivor bölüm incelemesi yazmadan edemeyeceğim. :) Açıkçası pek çok insanın aksine, Survivor'un yeni bölümlerini Lost'tan çok daha fazla hevesle bekliyorum. "Ada esasında bir tıpa" gibi bir açıklama için 6 sezon izlediğimi, zaman yolculuğu teorileri üzerine kafa yorduğumu düşünmek istemiyorum zaten.

6. bölümle birlikte sezonun şu ana kadarki en iyi bölümünü izledik bence! Tabii ki bölümü güzelleştiren her şey yine Villains Tribe'ından geldi. (James'in gönderilmesi dışında tabii, heroes tribe'ının yapabildiği tek iyi şey de buydu şimdiye kadar, çok acıklı be.. Bölümün de adı "banana etiquette", yani adam sakat diye göndermediler geçen hafta, şimdi fazla muz yedi diye mi gönderdiler, değişen ne oldu ki başka anlamadım. Ne saçma bir tribe bu yahu.)

Death Note'ta özenle senaryoya dökülmüş olan büyük stratejistlerin zihin savaşlarının bir benzerinin, gerçek insanlar arasında gerçek koşullar altında kendiliğinden ortaya çıkışını izlemek gerçekten başka bir programda gördüğüm bir şey değil. Olaylar şöyle gelişti, futbol maçı anlatmak gibi olacak ama idare ediverin, çok heyecanlandım:

Russell, gecenin karanlığında insanlar uyurken Rob'un yanına gidip onu rahat hissettirmeye yönelik bir muhabbet açayım derken, Rob başkalarının onayını gördüğü zaman yumuşayan biri olmadığından bunu yutmadı ve baştan beri ikili arasında gizliden devam eden ego savaşını açığa çıkaracak şekilde, "arkanı kolla güzelim, en kısa zamanda seni yolluyorum" şeklinde duruşunu özetledi (Böyle başlayan bir bölümün renksiz geçmesi mümkün mü?). Normalde herhangi bir oyuncunun ağzından çıksa çok da ciddiye alınmayacak sözler Rob'dan geldiğinde, Russell'ın bile endişelendiği belli oluyordu. Bu çıkışı beklemeyen Russell, ne diyeceğini bilemedi ve "sen de arkanı kolla" demekle yetinebildi sadece. Açıkçası söz düellolarına gelince iş, Rob'un sakin ve karşısındakiyle dalga geçen sözleri (özellikle oyunun kontrolü de eline geçmişken) karşısındakini inanılmaz küçük duruma düşürebiliyor, Russell da bundan nasibini alan binlerce insanın arasına katıldı ve bu sözlü kapışmalarda da pek üste çıkma şansı yok doğrusu. Zeki olmadığından ya da ağzı laf yapmadığından değil, ama Russell egosuna basıldığı anda kitlendiği için bu tür durumlarda meydan okumaktan öte bir şey yapamıyor. Bu açıdan Rob'la herkesin önünde böyle bir diyaloğa girmemesi daha iyi olur, bu diyalogda olduğu gibi maymun olma ihtimali var her zaman.

Bu noktada düşündüğüm tek şey şuydu açıkçası: Rob aralarda dediği gibi haklıydı, Russell artık amatörlerle değil "big boy"larla oynuyordu ve şu ana kadar da geçen sezonda gördüğümüz oyunundan pek bir eser yoktu, belki de sadece güçsüzlere karşı şansı yaver gitmişti. Ama gel gör ki eleman yine yapacağını yaptı. Rob'a sözlerini yedireceğim dedi ve yedirdi vallahi. :)



Russell sözlerini Rob'a nasıl yedirdi:
(Çavlan buldu başlığı!)
Rob, Russell'a "idol'u bulsan iyi olur yoksa gidiyosun ahbap" dedi çoğunluğun da yanında olduğunu çok iyi bilerek, tabii onu aşağıladığını açıkça belli eden kahkahasını da eksik etmeden (Bu nasıl bir ego, nasıl kendine güven demeden edemedim). Normalde o şartlar altında çoğu kişinin "hass.. sıçtık" diyeceğini tahmin ediyorum, hem o durumu hayal edince hem de benzerlerini önceden gördüğümüz üzere, sonuçta mantıklı düşünebilmek ve her şeyi stratejik değerlendirebilmek o koşullar altında çok kolay bir iş değil. Russell ise Rob'un yaptığının idolü flush etmek için onu korkutmaya çalışmak olduğunu hemen anladı, ally olduğu Parvati'ye oylar yağacaktı, Russell da tehlikede olduğunu hissedip idolü oynarsa bir taşla iki kuş vurulmuş olacaktı. Haliyle Russell bu noktada çoğu kişinin yapamayacağını yapıp idolü Parv'a (çok samimiyiz kendisiyle, böyle diycem bundan sonra ona, zaten Çavlan'a da benziyor) vermeye karar verdi. Gerçekten böyle mi oldu, editleyenlerin süper işi mi bilemiyoruz ama bir sonraki sahnede ise Rob, Russell'ın bu hareketini tahmin edip, herkesin oyları Parv ile Russ arasında bölüştüreceği bir tribal council için ally'larını topladı ve gerçekten yüzde yüz karşı taraftan birinin göndermenin mümkün olduğu yegane planı ortaya attı. (Parv 3 oy, Russ 3 oy, Russell'ın Danielle ve Parvati'den oluşan küçük alliance'ının oluşturacağı oylarla da Tyson 3 oy alacaktı, eşitlik oluşacağından bir daha oylamaya gidilecekti ama idol çoktan oynanmış olacağından bu sefer kime oy vereceğini öğrenen Rob'un 6 kişilik dev alliance'ı o kişiyi gönderebilecekti.) Bu şekilde bir oylama olduğu takdirde Russell'ın (ya da ally'ı Parvati'nin) hiçbir şansı kalmıyordu.

Ve inanılmaz olan oldu, Russell gitti, Tyson'a "ya ben elenmek istemiyorum, Parvati'ye vercem oyumu" diye korkmuş adam ayağına yattı. Tyson ne etti ne düşündü bilmiyorum ama bir şekilde pek de hoşlaşmadığı Parvati'yi göndermek için gaza geldiği kesin, çünkü yüzde yüz karşı taraftan birini göndereceği plana uymak yerine, oyunu Parvati'ye çevirdi. Ve sonunda kendisi eve giden oldu. (4 oy Parvati - idol'dan dolayı sayılmadılar, 2 oy Russell, 3 oy Tyson)

Yabancı bloglardan biraz gördüğüm kadarıyla yorumların büyük kısmını şöyle özetlemek mümkün: Tyson mallık yaparak kendi sonunu hazırladı. Tyson'u özellikle insanların sinirlerini bozan eğlenceli yorumlarından dolayı seven biri olarak (her ne kadar o yorumlara bu sezon pek tanık olamadıysak da), yaptığı şeyin sadece onun aptallığına dayandığına inanmıyorum. Russell pek iyi bir sosyal oyun oynamıyor olabilir, kendini ilk bölümlerden hedef altına atmış da olabilir ama bir şekilde her zaman herkesten birkaç adım önde düşünüp bizi şaşırtmayı başarabiliyor (geçen sezonda da her bölüm gidecek diye beklerken final two'ya kalmıştı, herkesin onu hedef aldığı tribal council'de idol'u oynamayıp bir de üstüne idol'u boynunda sergilediğini ve bütün bunlara rağmen gönderilmediğini hatırlayanlarınız var mı?)

Burada Tyson'ı nasıl ikna ettiğini detaylı olarak görmedik ama, Russell'ın bir insanın karar mekanizmasının işleyişinin nasıl etkilenebileceğine dair en iyi demonstrasyonlardan birini sergilediğine eminim, karşı taraftan en uygun adayı seçip onun duygularını ve arzularını ortaya çıkardığı kesin, çünkü yüzde yüz kazanma ihtimali olan bir plandan birinin vazgeçebilmesi için insanın mantığını bir şekilde kenara koymuş olması gerekiyor: Tyson ya 3'e 3 eşitlik oluşacak bir durumda kendi adını orada görmenin yaratacağı huzursuzluğu yaşamaktan kaçınmak istedi, ya Parvati'nin gitmesini daha çok istiyordu kişisel nedenlerden/duygulardan dolayı, ya da başka bir şey.. Sonuçta hiçbir neden mantıklı olamaz ama o noktada ona mantıklı gözüktüğüne eminim, bunu sağlayan da sonuçta Russell olduğu için, adamın hakkını vermek gerekiyor. (Ayrıca Tribal Council'de idol'ı Parv'a verirken, Coach'ın dürüstlükle ilgili sözlerine verdiği referanslarla onu da bir nevi onore etti, bu sözleri gelecekteki alliance'ına onu da katma umuduyla mı etti, onun için neler düşünüyor, ilerde göreceğiz sanırım...)

Boston Rob'a gelince... Bütün bölüm boyunca bizi de eğlendiren bir şekilde Russell'la dalga geçip, bunun "büyüklerin" ligi olduğunu vurgulayıp durdu ama Tribal Council'in sonunda suratı daha önce hiç görmediğimiz bir hal almıştı :) Çok çok çok eğlenceliydi yahu.

Sonuca gelirsek.. Farklı düşünenler olabilir ama Russell'ın sadece şansı yaver gittiği için kaldığını düşünmüyorum, Tyson'un yaptığı aptallıktı ama başka bir zaman olsa böyle bir şeye başka birinin verdiği gazla kalkışmazdı bence (İşte buna Russell Seed diyoruz). Ama uzun vadede Rob'un oyunculuğunun daha iyi sonuçlar getireceğine inanıyorum doğrusu. Şimdiden Russell herkesin dikkatini çekmiş durumda ve bu kadar erken olunca baş etmesi daha da zor. Bir şekilde bizi şaşırtacak ve devam edecektir diye umuyorum yine de... :)

Parvati ve Russell gitmediği için mutluyum ama Tyson'u özleyeceğim bir de.. Giderken bile hiç içerlememiş bir şekilde kendine karşı dürüst olabilen, sakin sakin "tüh ulan mallık yaptık valla, neyse yine de süperim ben" (i'm still pretty awesome) diyebilen kaç survivor vardır ki?







4 yorumcuk:

Yoğurt. dedi ki...

bu sezon daha en başlarda sugar ve randy'nin gidişlerine çok sevindiğimi belirtmem gerek, görmek istemediğim, stratejilerini ve diğer oyuncularla etkileşimlerini hiç mi hiç merak etmediğim iki oyuncuydu onlar. boston rob da en antipatik karakterlerden biri ama onu izlemek çok keyifli, çünkü ne kadar ukala ve burnu havada olursa olsun çok yetenekli ve kurnaz. tam da bu sebepten, son bölümde russel tarafından "sözlerinin yedirildiğini" izlemek inanılmaz bir keyif oldu benim için. russel'ın yaptığı gerçekten de survivor tarihindeki en cesurca ve en akıllıca hareketlerden biri olabilir. rob'ın planladığı hamleyle ilgili (oyları dağıtmak) "it would be a genius move, but would it be smart?" demişti. bu sözü gerçek anlamda bölümün sonunda anladım ve russel'ın zekasına bir kez daha şapka çıkardım. belki bir lunatic o, ama bizim lunatic'imiz artık. bizden biri. :) heroes ile ilgili yazacak pek bir şeyim yok, tek bir cümleyle hislerime tercüman olmuşsunuz. aptallar. aptallar. aptallar. teker teker elenmelerini izlemek (özellikle james'in ne kadar geç de olsa gidişini görmek) zevk veriyor bana. artık rupert'tan da haz etmiyorum, sezonun başında favorilerimden biriydi ama son derece pasif ve gereksiz inatçılıkta bir oyun sergiliyor. colby challenge'larda kendini gösterememiş olsa da, aklı az da olsa çalışan, karakteri düzgün tek adam şu an, fakat başı büyük dertte olmalı bir sonraki bölümde. villains'dan ise bir tek jerry'nin gitmesini talep ediyorum. diğerleri kalsın ve bizi eğlendirmeye devam etsin lütfen :) bir de courtney daha çok konuşsun. arz ederim.

Çavlan dedi ki...

Öncelikle Umut'un kullandığı Death Note benzetmesinin benim fikrim olduğunu belirtmek istiyorum sevgili sayılarının toplamı bir elin parmaklarını geçmeyen Türk Survivor seyircisi :) Ama tabii ki şahane bir inceleme yapmış Umut Bey, bana yazacak ne kaldı bilmiyorum. Büyük ihtimal yeni hiçbir şey söylemeden papağan gibi tekrar edicem yazıdakileri.

Russell ve Rob'ı L ve Light'a benzetmemek mümkün değil... Rob'ı çok ama çok tutuyorum (yani tabii ki oyuncu olarak tutuyorum, yoksa günlük hayatımda karşıma çıksa topuklarım popopa vura vura kaçarım) ve inanılmaz bir oyun sergiliyor bence. Fakat Russell daha da inanılmaz bir oyun sergiliyor. Sanırım Boston Rob ("Boston Snob" da diyebiliriz kendisine artık) çok daha fazla seviliyor fanlar arasında, bunun da L'in evrensel popülaritesiyle paralellik gösterdiğini düşünmekteyim. Tamam, Russell Rob'dan çok daha psikopat olabilir... Ne yapalım. Death Note'ta da böyleydi, L'i çok tutardım ama Light'ı daha çok severdim. Burada da böyle, Russ'ı ciddi ciddi seviyorum galiba.

Russell! Küçük psikopat cüce! Rob'la yarıştırdığınız bu büyük beyinlerinize bir şey olmasın (birbirinizin beynini yemeyin mesela), satranç maçı izler gibi izlemeye devam edelim sizi, ikiniz de hiçbir yere gitmeyin! Parvati için de geçerli bu tabii. Bu üçlü hiçbir yere gitmesin, lüften. (Diyorum ama korkuyorum resmen. Parvati Russell'ın ağzına sıçacak ya da Rob Parv'ı göndermeyi başaracak ya da Russell bir şekilde Rob'un şapkasını da çalıp eve yollayacak diye. Hiçbiri gitmese ve biz bu sezonun bombası olan Russell ve Rob dinamiğini seyretmeye devam etsek olmaz mı?)

Dediğim gibi, bu sezon Rob'a bayılıyorum (uçtum iyice), ama gerçek bir blindside izlemek gibisi yok, Rob'un o bulutlarda gezinen götünün azıcık indirilmesini izlemek gibisi de yok. Usta bir satranç oyuncusu gibi oynayan, Rob'un kendi planını tahmin edeceğini anlayan ve bir hamle sonrasını düşünerek kimsenin aklına gelmeyecek, gelse de gerçekleşmesine ihtimal vermeyeceği bir şey yapan, üstelik o şeyi sadık dostu Coach değil hedefin ta kendisi Tyson üzerinden yapan, bir de bunu yaparken idolünü Parv'a vererek heroic görünmeyi başaran, üstüne üstlük bu sırada Coach'un Dragon Slayer saçmalıklarını zikrederek Coach'ın en çok ihtiyacı olan şeyi, "onaylanma"yı herkesin ortasında Coach'a vererek ilerisi için de şartlarını iyileştiren Russell'ı, Survivor tarihindeki the mind-game manipulator ilan ediyorum.

irem dedi ki...

Puppetmaster'ın dönüşü! diye bağırmak ve zafer çığlıkları atmak istiyorum :))) Russell parvati'den sonraki en favori oyuncumdu, hele hele alliance oluşturduklarında deli gibi sevinmiştim çünkü en sevdiğim iki oyuncu birlikte demekti bu, ama ne yalan söylim bu bölüme kadar çok pasif takıldı russell. Evet idolü buldu (bulmasa olmazdı! o bir immunity idol rekortmeni!!!) ama sadece bununla sınırlı gibiydi oyunu gerçekten de rob ağzına sıçacak gibiydi... O yüzden dün geceki bölümün beni zevkten dört köşe ettiğini itiraf etmem lazım. Çok güzel anlatmışsın umut süper gözlemler, adam önündeki zeka küpünün (yani rob'ın) beş hamle sonrasını tahmin edebilmekle kalmıyor, diş geçiremeyeceğini anlayınca onu bırakıp aptal oyunculara yönelip onların üstünden oynuyor. ki böyle dedim ama tyson aptal değildi hiç (tyson'dan nefret ediyorum bu arada), nasıl bir manipulasyon yeteneği sergilediyse artık manyak bir ikna gücü var.

Ben Rob'a ifrit oluyordum ama açıkçası bu sezon sevmeye başladım. Yani ne kadar arrogant olursa olsun sevmemek mümkün değil çünkü herifin her yanında güç fışkırıyor, challenge'larda unstoppable resmen, sosyal açıdan herkesi eziyor... Yani bu bölüm ne tarafa giderse gitsin hoşuma gidecekti çünkü rob da artık favorilerim arasında. Ama o tehlikede değildi, russell ya da parvi tehilkedeydi ve ikisinden biri giderse çok üzülecektim, bu sezon gördüğümüz süper stratejik hamleler de sona erecekti kanımca, sıkıcı bi sezon olacaktı. Olabilecek en muhteşem şey oldu!

Şey bir de russell parvi'ye ciddi ciddi aşık oldu bence :D Ama sanki zaten herkes biraz aşık parvati'ye :)

Heroesdan bahsedicek olursak hiç içimden gelmiyor bu arada acaip sıkıcılar çünkü, en sonunda ve ilk kez embesil olmadıklarını gösterip james'e siktiri çektiler. Muz hadisesine ve amanda'nın uydurduğu "banana etiquette" kuralına bayıldım inanılmaz komikti! Bunu dedim ama amanda'dan nefret ettiğimi söylemiş miydim? Zaten o ikiyüzlü mızmız ince sesli yalvarır gibi konuşan herkesin kuyruguna takılan sonra çok belli bir şekilde herkese rol kesen küçük köpek yavrusu bakışlı (çavlan'ın sıfatlarına selam ederim burdan!) hatunkişi beni deli ediyordu, son bölümlerde iyice zıvanadan çıktı. Hallam nolur göndersinler onu, derhal göndersinler yalvarırım. Heroes'dan candace'i tutuyorum valla ilk başlarda hiç böyle değildi ama şu an bir o var aklı çalışan. Aslında ona da ne olacağı umurumda değil, steph'i bebeyimi yolladıklarından beri heroes'a tavır koydum, russell'ıma parvi'me zarar gelmedikten sonra isterse kendi kendini yoketsin heroes tribe'ı :)) Bu bölüm hem acaip güzel stratejiler izledik, hem de en gıcık olduğum iki oyuncu gitti! Daha ne isterimm!

Umut dedi ki...

Heheyt, cok mutlu oldum uzun uzun yorumlarinizi okuyunca. Dusunup yazmadigim bir cok seyi dillendirmissiniz, vay be dedim bu kadar benzer dusunceleri gorunce.

Yogurt, ne yazik ki Jerry`nin uzun sure kalacagini dusunuyorum, hem pek bir threat degil, hem Coach bunu seviyo. Insanlar da Coach`u tutmak ister bence yonetebileceklerini hissettikleri surece, jerry`i gonderip uzmek istemezler. Boyle de bi teorim var, ne derece tutar bilinmez.(Sonucta kendi sezonunda oldugu gibi rahatsiz edici degil coach, biraz burnu surtulmus herkes buna takildigi icin, kuzu kuzu takiliyor genelde)

Irem valla ben de hoslasmiyorum pek Amanda`yla. Oynadigi sezonlardan birinde her lafa `honestly` diye basliyordu, hani oyle baslayinca pek bir dogrucu davut olacak diyorsun falan ama.. Honestly, herkesin suyuna gitmekten baska bi olayini gormuyoruz hanmfendinin. O dururken Steph`in gittigine inanmak guc gercekten.

Cavlan hanim, Cavlan hanim, size yorumlarimi bizzat yuz yuze yapmak isterim. Zaten farkindasinizdir klavyenin azizliginden dolayi diger turkceye ozgu harflerle beraber, isminizin bas harfini de C olarak yazmak durumunda kaldim. Beni bagislayabilecek misiniz, simdiden affiniza catiniza eteginize siginiyorum.