20 Aralık 2009 Pazar

Moon

Yönetmen: Duncan Jones
Yazar: Duncan Jones (öykü), Nathan Parker (senaryo)
Oyuncular: Sam Rockwell, Kevin Spacey (ses)
Tür: Bilim Kurgu|Dram|Gizem|Gerilim
Yapım yılı: 2009
Süre: 97 dk.
Ülke: İngiltere
Dil: İngilizce
IMDB Puanı: 8/10
Çavlan'ın Puanı: 8.5/10
Umut'un Puanı: 8.5/10

Uzun zamandır bilim kurgu filmlerinin yönetmenleri nükleer patlamaların karakter gelişiminden daha önemli olduğunu zannediyor. Bilim kurgu görsel efektlerden çok toplum ve insanlık gibi kavramlara dayanır, ama son yıllarda film endüstrisinde bu unutulmuş gibi görünüyor. Eğer siz de böyle düşünenlerdenseniz ve bundan şikayetçiyseniz, Moon'u izlemeniz gerek.

En büyük sorunu kendisi olan yapayalnız bir adam; pek çok yazarın hayal gücünden kaçmamıştır bu konseptin zenginliği. Başta Sundance olmak üzere film festivallerinde epey bir ses getiren Moon'u hem yazan hem yöneten Duncan Jones da farklı değil. Bilmeyen varsa, Jones David Bowie'nin oğlu ve Moon da, onun ilk uzun metrajlı filmi. Genç bir dahiyle karşı karşıya olabiliriz, sevgili seyirciler.

Sam Bell isimli bir astronot, Helium-3 (filmde geleneksel yöntemlerin tamamının yerine geçen, yakıt olarak kullanılan hafif izotop) çıkarmak için üç yıllığına tek başına Ay'a gönderilir. Duncan Jones'un sadece kaba hatlarıyla çizdiği uzak gelecekte, Ay'da bolca bulunan Helium-3, insanlığa her derde deva bir ilaç gibi gelmiş, dünyadaki tüm enerji sorunlarının çözümü olmuştur.



Film, pek çok bilim kurgu klişesini benimsemiş. Atıfta bulunduğu bilim kurgu filmlerinden benim fark edebildiklerim: Alien, 2001: A Space Odyssey, Blade Runner, Sunshine ve Solaris. Gerty isimli bir robot var mesela; Kevin Spacey'nin seslendirdiği bu robot, Sam'in en büyük yardımcısı. Gerty, benim için büyüleyici bir yaratım. Sam'in her hareketini izlemesi ve hafif de tüyler ürperticilik bakımından HAL'i andırıyor, ama Gerty çok farklı, hem mentorluk, hem arkadaşlık, hem de (neredeyse) ebeveynlik yapıyor Sam'e. Bu, Moon'un modern bilim kurgu klasiklerine çıkardığı şapkalardan sadece biri, ama bu filmlerden aldıklarıyla tamamen orijinal ve beklenmedik bir şey yapıyor Moon, bu da onu, Serenity, District 9 ve Children of Men'le birlikte, 2000'li yılların en iyi bilim kurgu filmlerinden biri haline getiriyor benim gözümde.


Bütçesi sadece 5 milyon dolar olan Moon'un konusuna dönecek olursak, kısaca şöyle diyebiliriz belki: küçücük insanoğlu, sonsuz büyüklükteki uzayda. Alışkın olduğumuz çarpı işareti (zamanı ölçmekte işe yarayan) Sam için bir yüze dönüşmüş. Her gün metal duvara bir yüz çiziyor -ilkel çizimler: kaşlar için iki çizgi, gözler için iki yuvarlak, ağız için bir yarım çember ve son olarak da kafa yerine geçen koca bir daire. Bu suratlar Sam'in ruhsal durumunu temsil ediyor gibi gözüküyor. Metal duvarda siyah tahta kalemiyle çizilmiş mutlu, üzgün ya da kızgın yüzler.. Aynı görsel bir makineden de yansıyor bize; Gerty duruma göre gülümsüyor ya da somurtuyor. Filmde yalnızca iki karakter olduğu için, filmin başından itibaren bu robottan şüpheleniyorsunuz doğal olarak, ama Gerty'nin gerçek doğası sürprizlerle dolu.

Bir arıza nedeniyle dünyayla doğrudan iletişim kuramıyor Sam; karısıyla önceden kaydedilmiş görüntülü mesajlar yoluyla haberleşiyor, karşılıklı konuşamıyor. Ay üzerindeki son senesini doldurmak (ve yalnızlıktan hafif kafayı yemek) üzereyken garip halüsinasyonlar, korkunç baş ağrıları ve burun kanamalarıyla cebelleşmeye başlıyor. Derken (dünyaya dönüşüne 2 hafta kala) bu halüsinasyonlardan biri Helium-3 toplama seanslarından birine denk gelince aracını çarpıyor ve bilincini yitiriyor. Günler sonra ana merkezde kendine geldiğinde, kurtarıcısının, kendisinin 3 yıl genç versiyonu olduğunu fark ediyor. Siz de bu noktaya gelmeden ortada bir klonlama olayının olduğunu anlamış oluyorsunuz büyük ihtimal, ama mühim olan sonrası, Sam'in ve "klonunun" aslında kim oldukları ve bununla nasıl başa çıkmayı tercih edecekleri. Yanılmayın, Moon, Memento, Sixth Sense ya da The Others değil. Elinizi ağzınıza götürüp gözlerinizi koca koca açtıracak bir twist, bir sürpriz içermiyor. Öyle bir derdi de yok zaten, iddialı değil, gürültülü değil... Sessiz ve alçakgönüllü bir minik başyapıt var karşınızda.



Kevin Spacey'nin sesini saymazsak Moon'un tek oyuncusu olan Sam Rockwell, filmi hiç zorlanmadan tek başına götürüyor. Kelimenin gerçek anlamıyla kendisinin 'karşısında' oynuyor ve ortaya gerçekten de birbirinden uzak, iki farklı Sam Bell çıkıyor. İki karakter arasındaki ayrımın görülebilir olması mutlak suretle şart, Rockwell de bunu sergilemeyi başarıyor. Rockwell, "kendisiyle" olan etkileşimlerinde abartılı bir oyunculuğa başvurabilirdi, ama rolüne ustalıklı bir incelik katmayı seçiyor. Jones'un anlatmaya çalıştığı, klonlanmış birinin de apayrı bir birey olduğu. İlk anda elimizde birbiriyle özdeş iki insan olabilir, ama bunlardan biri kendine özgü bir deneyim yaşadığı andan itibaren, başlıbaşına bir bireye dönüşüyor Jones'a göre.


Bir de ilginç trivia: Jones, bilgisayarlar tarafından yönlendirilen araçların Ay'ın yüzeyinden Helium-3 toplaması ve bu Helium-3'ün Dünya'ya gönderilerek nükleer enerji olarak kullanılması fikrini Robert Zubrin isimli mühendisin bir kitabından almış. Bu fikir NASA'nın ciddi ciddi üzerinde çalıştığı bir fikirmiş, hatta NASA'nın merkezinde gösterimi yapılması istenmiş Moon'un, astronotlar falan izlemiş filmi film daha vizyona girmeden :)

Ve son olarak tek bir şikayetim var Moon'a dair: Sadece tek bir insanın yıllarını geçireceği yerde bir pinpon masasının ne işi vardı? Pinpon tek kişinin pratik yapabileceği bir spor da, ben mi bundan bihaberim?

9 yorumcuk:

filmcankisi dedi ki...

Her zamanki gibi çok güzel bir inceleme yazısı.

Aslısın dedi ki...

Gerçekten çok güzel yazmışsın. Filmi mutlaka izleyeceğim. Pinpon masası acaba ona yalnızlığını hatırlatmak için mi oradaydı? Yetersizliğini vs? Attım valla :)

gorkem_cu dedi ki...

clint mansell imzalı soundtrack albümünü de kaçırmayın bence.

ealturk dedi ki...

son dönem bilimkurguların klişeden arındırılıp makinaların,dünya dışı varlıkların zararsız olabiliceğini bizlere sunması türün ilgi görmesi adına olumlu.Moon'da buna dahil.

SirEvo dedi ki...

Ben filme "sadece" Bilim-Kurgu filmi diye bakanlardan değilim aslında. Tamam uzayda falan geçiyor da, film bence çok sağlam bir şekilde dram işliyor. Bunu da başroldeki oyuncu tek başına yapıyor.
Bu arada ufak not; ikincisi farklı bir kişi tarafından canlandırılmış. Ben de filmden sonra öğrendim. Birbirlerine acayip ötesi benziyorlar;

Robin Chalk ... Sam Bell Clone

Yazı için de ellerine sağlık. Umarım bu filmi daha fazla insan izler. Gerçekten 2009'un izlenmesi gereken filmlerinden...

aksamdan kalma corba dedi ki...

simdi soracagim sorunun zerre yaziyla alakasi yok. ama kafayi yedim yiyecegim. onun icin bana yardimci olmaniz gerekiyor. siz de bisiye kafayi taktiginizda cildiracak gibi oluyorsaniz, derdimi anlarsiniz bence...

simdi >2005 yapimi arjantin yapimi oldugunu düsündügüm (sili de olabilir) adini nedense "el cielo" diye hatirladigim bir film var. ne yazik ki böyle degil...cünkü bu ödüllü de bi film. bi dakka ya hu. yoksa adi "yagmur" olmasin bu filmin. sanirim yannis hatirliyorum lan. adi yagmur olacak bu filmin aman allam hemen bi kontrol ediyim, yagmur mu. e neden yazmaya devam ediyorum o zaman ki, annamadim bak--

DUR OKUMAYI BIRAKMA
hayir abi. degilmis. o baska izledigim bi filmmis la lluvia. onun hikayesi bambaska. benim aradigim filmde bi genc cocuk var, bi velede sahip cikiyor. veledin anasi genc, babasi oldugunu sandigim bir psikopat manyak var. onun yüzünü gördük mü filmde, onu bile hatirlamiyorum bak. neyse. cocuk, bebegi de alip sehre kaciyordu. kadinin portakal receli sattigini hatirliyorum. güzel bir ninni vardi müziklerinin icinde.

allam siyircam simdi. bakin bu posttan da anlasildigi üzere kafayi yedim yiycem.

(film fransiz ortak yapimi da olabilir. cidden benim suan kafamdaki tüm filmler corba oldu)

Sakallis dedi ki...

8,3 verilir rahat. sessizlik, üşüme, yalnızlık, kendini yalnızlıktan yeniden üretmek, kendine yabancılaşmak. gerçek olmamak. değersizlik. güzel iş. temiz ve ilk film için fazlaca tertipli. keşke benim de babam david bowie olsaydı.

TURİZM VE EĞİTİM dedi ki...

Avatar filmine iyi bir gönderme olamuş :) Yine de teknolojinin kullanılması beni sizin kadar çok rahatsız etmiyor hatta bu kadar çok biriktiyse ellerinde neden olmasın değil mi ;)

sorunuza yanıt ; klonuyla birlikte ikikişi oldukalrında rahat rahat oynayacakları bir oyun pinpon :)

sevgiler
Nil
not:
NÜkleer santrallere yeni bir kaynak oluşumu elde etmek hoş tabii ...atıkları da aya mı gömeceklermiş acaba ?Buna dün hürriyette çıkan, ayın belli bir bölümünün ABD tarafından sahiplenilmesi haberlerini de eklersek ,konu oldukça ilginç hale geliyor değil mi ?

Adsız dedi ki...

Bence pinpon masası zaman zaman oradaki kişinin yanına bir yardımcı gönderme fikri düşünülüp bunun kanıtı olarak oraya o kişinin gözünü boyamak için koyulmuş olabilir, bir de pinpon masası oraya ayrı gönderilmez herhalde :) yani o merkezin planında var demek ki birden çok kişinin çalıştırılacağı düşünülmüşse. Ve o merkezin daha önce hep klonlarla işletildiğini bilmiyoruz :) normal insanlar da yaşamış olabilir. Gerçekten imdb de verilen 8.0 puanını hakediyor bence.