Ön not: Bu yazı aslında Umut'la aramızda yaptığımız yazma egzersizlerinden biriydi: Umut Witcher serisini hiç oynamamış (ve çok ayıp etmiş) bir insan olarak, kendisine hiç bilmeyen birine anlatır gibi anlatmamı istemişti. Bende iz bırakmış olan birkaç quest’i yazım açısından incelersem, oyun tasarımcıları olarak kendimize sağlam dersler çıkarabiliriz belki diye düşündük. Sonuçta ortaya hayvani uzunlukta ve pek fazla kişiye hitap etmeyecek bir yazı çıktı, ama neden Kediler ve Kitaplar'da da paylaşmayalım ki dedik vee buyrun!
The Witcher 3: Wild Hunt'ın bu kadar özel bir oyun olmasının en büyük nedeni, enfes hikaye sunumu, şahane karakterleri, muhteşem müzikleri ile seslendirmeleri ve çok iyi bir dövüş sisteminin yanında, son derece eğlenceli görev tasarımları bana göre. Bu görevlerin araştırma/ipucu toplama kısımları olsun, bizi ciddi anlamda zor kararlar almaya zorlayan diyalog seçimleri olsun, devasa bir açık dünyayla bize sunduğu dağ tepe bayır nal tepme özgürlüğü olsun, karşımıza çıkan çeşit çeşit orijinal yaratık olsun, en basit, en kısa görüneninin bile ustalıkla yazılmış arkaplan hikayeleri olsun... bu oyunu oynamak, oyun dünyasının en muhteşem kurgularından birisini bize altın tepside sunan harika bir deneyim yaşamak anlamına geliyor.
The Witcher 3: Wild Hunt'ın bu kadar özel bir oyun olmasının en büyük nedeni, enfes hikaye sunumu, şahane karakterleri, muhteşem müzikleri ile seslendirmeleri ve çok iyi bir dövüş sisteminin yanında, son derece eğlenceli görev tasarımları bana göre. Bu görevlerin araştırma/ipucu toplama kısımları olsun, bizi ciddi anlamda zor kararlar almaya zorlayan diyalog seçimleri olsun, devasa bir açık dünyayla bize sunduğu dağ tepe bayır nal tepme özgürlüğü olsun, karşımıza çıkan çeşit çeşit orijinal yaratık olsun, en basit, en kısa görüneninin bile ustalıkla yazılmış arkaplan hikayeleri olsun... bu oyunu oynamak, oyun dünyasının en muhteşem kurgularından birisini bize altın tepside sunan harika bir deneyim yaşamak anlamına geliyor.