
1949-50 yıllarında,
henüz 20-21 yaşlarında bir genç kız tarafından yazılıyor Genç Kızlar. Daha
o yaşta İngilizceden birkaç kitap çevirmiş, okumayı çok seven, hem
Türkçeye, hem de İngilizceye son derece hakim olup bir de üstüne kendi
üslubunu geliştirebilmiş çiçeği burnunda bir çevirmen o zamanlar Nihal
Yeğinobalı. Yazmak istiyor, ama ciddiye alınmamaktan korkuyor, Türkiye
Yayınevi'ndeki abileri "hele biraz daha büyü, sonra yazarsın," diyorlar.
O da, yaz tatilini geçirmek için kaldığı ailesinin Manisa'daki evinde,
tavanarasında birtakım eski İngilizce dergiler bulmuş, bu dergilerde de
tefrika edilmiş pek güzel bir roman keşfetmiş gibi yapıyor. O yıllarda
yazılalı 10-15 sene olmuş eserlere telif ücreti ödenmezmiş (şimdi
sanıyorum 70 yıl bu süre), böylece yayınevinin hiçbir harcama yapması da
gerekmeyecek, çevirmen kızımıza ödeyecekleri ücret dışında. Kitabın
aslını götürüp teslim edemeyeceği için (çünkü kitabın aslı yok!), böyle
bir dergi yalanını uyduruyor; nitekim çevirdiği kitapların redaksiyonunu zaten kendisi yaparmış, İngilizcesi yayınevinin editörününkinden kat kat iyi olduğu için.
Böylece Yeğinobalı'nın müthiş bir üretkenlik ve çeviri yapar gibi bir disiplinle (ve kişisel fikrime göre yıllar sonra bizzat dilimize kazandıracağı Jane Eyre romanından da bolca esin alarak) her gün bir bölümünü yazıp, yazdıklarını, hiçbir kopya almadan, akşamüstleri koşturarak İstanbul'a giden trene yetiştirdiği 1.5 aylık bir dönem başlıyor. 400 küsur sayfalık ilk romanını bu şekilde, önceki gün yazdıklarını bile okuyamadan yazıp bitiriyor. Yayınevindekileri ikna etmek derdinde olduğu için, bazı yerlere bilinçli olarak "çeviri kokusu" bile veriyor. Bu sözde-çeviri kitabın yazarı olarak da, Amerikalı bir erkek yazar (elbette erkek, yoksa nasıl ciddiye alınsın?!) uyduruyor: Vincent Ewing. Eski bir Fransız Vogue dergisinden kestiği bir Fransız kontunun fotoğrafını, bu Vincent Ewing'dir diye yayınevine getiriyor. Hatta ona bir yaşamöyküsü bile düzüyor. İşte 1950 tarihli ilk baskıda, kitabın arka kapağında, Fransız kont fotoğrafının yanında çıkan yaşamöyküsü:
Vincent Ewing bütün hayatı boyunca bir tek kitap yazmıştır. Ondan evvel veya sonra ne bir tek makale ve ne de bir tek hikâye yazmıştır. Hatta mektepte bile en sevmediği işlerden biri tahrir vazifesi yazmaktı. 1905'de New York’ta doğan Ewing bir tiyatro mektebinde memur olarak çalışırken Genç Kızlar (The Curtain Sweeps Down) mevzuunu buldu. Birkaç ay içinde bu romanı yazdı ve bir daha da eline kalem almadı. Ailece zengin olan Vincent Ewing yeniden roman yazması için kendisine yapılan bütün cazip teklifleri reddetmektedir.
Yazarımız kitabını bitirdikten birkaç hafta sonra İstanbul'a dönüp de korkarak Cağaloğlu yokuşunu tırmandığında bakıyor ki, yayınevinde yer yerinden oynamış. Dizgicisinden çaycısına herkes okumuş kitabını, herkes bayılmış. Ama döneme göre oldukça cüretkar sayılabilecek sahnelere sahip bu romanı yeni mezun, masum Nihal nasıl çevirmiş, anlayamamışlar. Hatta oral sekse dair imalı bir cümle varmış metinde, yayınevi iki kampa bölünmüş, Nihal bunu anlamadan bilmeden çevirmiştir diyenlerle, biliyor olmalı ki çevirebilmiş diyenler. Durum böyle olunca, oraya kitabı aslında kendisinin yazdığını açıklamak amacıyla giden Yeğinobalı, sinmiş ve korkmuş, hiçbir şey açıklayamamış.
Bilmiyorum ki, bu kadar ilginç bir öyküye sahip başka bir kitap var mıdır? Türkiye Yayınevi kapandıktan, Nihal Yeğinobalı da üniversite eğitimi almak ve evlenmek üzere gidip yerleştiği Amerika'dan iki çocuğuyla döndükten sonra, Altın Kitaplar'la anlaşıyor. Tabii artık çoktan ortaya çıkmış her şey, en azından yayın çevrelerinde. Kitap yazıldıktan aşağı yukarı 10 yıl sonra, Vatan Gazetesi'nde aslında Genç Kızlar'ın yazarının kendisi olduğuna dair bir açıklaması çıkıyor, ama beklenen ilgiyi uyandırmıyor, çok insana ulaşmıyor bu açıklama. Altın Kitaplar da Vincent Ewing ismiyle basmayı sürdürelim, zaten çeviri romanlar revaçta diyor. Çoğu kişinin bildiği mor renkli, kalpli kapaklı, onlarca baskı yapacak olan versiyonu böylece çıkıyor. 1963 yılında (kitaba pek sadık olmayan bir uyarlamayla) filmi bile çekiliyor, hem de kadroda Türkan Şoray, Ediz Hun ve Hülya Koçyiğit var.
Böylece Yeğinobalı'nın müthiş bir üretkenlik ve çeviri yapar gibi bir disiplinle (ve kişisel fikrime göre yıllar sonra bizzat dilimize kazandıracağı Jane Eyre romanından da bolca esin alarak) her gün bir bölümünü yazıp, yazdıklarını, hiçbir kopya almadan, akşamüstleri koşturarak İstanbul'a giden trene yetiştirdiği 1.5 aylık bir dönem başlıyor. 400 küsur sayfalık ilk romanını bu şekilde, önceki gün yazdıklarını bile okuyamadan yazıp bitiriyor. Yayınevindekileri ikna etmek derdinde olduğu için, bazı yerlere bilinçli olarak "çeviri kokusu" bile veriyor. Bu sözde-çeviri kitabın yazarı olarak da, Amerikalı bir erkek yazar (elbette erkek, yoksa nasıl ciddiye alınsın?!) uyduruyor: Vincent Ewing. Eski bir Fransız Vogue dergisinden kestiği bir Fransız kontunun fotoğrafını, bu Vincent Ewing'dir diye yayınevine getiriyor. Hatta ona bir yaşamöyküsü bile düzüyor. İşte 1950 tarihli ilk baskıda, kitabın arka kapağında, Fransız kont fotoğrafının yanında çıkan yaşamöyküsü:
Vincent Ewing bütün hayatı boyunca bir tek kitap yazmıştır. Ondan evvel veya sonra ne bir tek makale ve ne de bir tek hikâye yazmıştır. Hatta mektepte bile en sevmediği işlerden biri tahrir vazifesi yazmaktı. 1905'de New York’ta doğan Ewing bir tiyatro mektebinde memur olarak çalışırken Genç Kızlar (The Curtain Sweeps Down) mevzuunu buldu. Birkaç ay içinde bu romanı yazdı ve bir daha da eline kalem almadı. Ailece zengin olan Vincent Ewing yeniden roman yazması için kendisine yapılan bütün cazip teklifleri reddetmektedir.
Yazarımız kitabını bitirdikten birkaç hafta sonra İstanbul'a dönüp de korkarak Cağaloğlu yokuşunu tırmandığında bakıyor ki, yayınevinde yer yerinden oynamış. Dizgicisinden çaycısına herkes okumuş kitabını, herkes bayılmış. Ama döneme göre oldukça cüretkar sayılabilecek sahnelere sahip bu romanı yeni mezun, masum Nihal nasıl çevirmiş, anlayamamışlar. Hatta oral sekse dair imalı bir cümle varmış metinde, yayınevi iki kampa bölünmüş, Nihal bunu anlamadan bilmeden çevirmiştir diyenlerle, biliyor olmalı ki çevirebilmiş diyenler. Durum böyle olunca, oraya kitabı aslında kendisinin yazdığını açıklamak amacıyla giden Yeğinobalı, sinmiş ve korkmuş, hiçbir şey açıklayamamış.
Bilmiyorum ki, bu kadar ilginç bir öyküye sahip başka bir kitap var mıdır? Türkiye Yayınevi kapandıktan, Nihal Yeğinobalı da üniversite eğitimi almak ve evlenmek üzere gidip yerleştiği Amerika'dan iki çocuğuyla döndükten sonra, Altın Kitaplar'la anlaşıyor. Tabii artık çoktan ortaya çıkmış her şey, en azından yayın çevrelerinde. Kitap yazıldıktan aşağı yukarı 10 yıl sonra, Vatan Gazetesi'nde aslında Genç Kızlar'ın yazarının kendisi olduğuna dair bir açıklaması çıkıyor, ama beklenen ilgiyi uyandırmıyor, çok insana ulaşmıyor bu açıklama. Altın Kitaplar da Vincent Ewing ismiyle basmayı sürdürelim, zaten çeviri romanlar revaçta diyor. Çoğu kişinin bildiği mor renkli, kalpli kapaklı, onlarca baskı yapacak olan versiyonu böylece çıkıyor. 1963 yılında (kitaba pek sadık olmayan bir uyarlamayla) filmi bile çekiliyor, hem de kadroda Türkan Şoray, Ediz Hun ve Hülya Koçyiğit var.
Vincent Ewing mahlasıyla bir kitap daha yazıyor Nihal Yeğinobalı: Eflatun Kız.
Ve yine çok ilginç bir hikayedir ki, ilk olarak kendi ismiyle, Vatan
Gazetesi'nde tefrika edilerek yayınlanıyor romanı, 1957 yılında. Belki
yeteri kadar ilgi görmediği için, belki yabancı romanlara talep o
yıllarda daha yüksek olduğu için, belki de kimbilir, yayınevindekiler
Eflatun Kız yayınlanalı 7 yıl geçti, bu romanı gazetede okuyan olduysa
da unutmuştur, V. Ewing'in adı var, bu ada oynayalım diye düşündükleri
için, Altın Kitaplar Eflatun Kız'ı da V. Ewing adıyla basmak istiyor.
Bunun üstüne Yeğinobalı karakterlerin ve yerlerin isimlerini değiştirip,
enginarlı baklayı domatesle fırınlanmış yengeç eti, sünnet operasyonunu da bademcik ameliyatı yapıp, yine bir
sözde çeviri gibi yayımlatıyor ikinci romanını. 64 yılında. Genç Kızlar
gibi ilgi çekmiyor, ve bildiğim kadarıyla başka baskı yapmayıp,
unutuluyor kitap. Ve yine çok ilginçtir ki, aynı kitabın tekrar
yerlileştirilmiş ve revize edilmiş versiyonu, uzun yıllar sonra, 1988 senesinde, yeni
yazılmış, orijinal bir romanmış gibi, Mazi Kalbimde Bir Yaradır ismiyle tekrar basılıyor.
Tam o dönemlerde Nihal Yeğinobalı Cumhuriyet gazetesine, "Utandığım için açıklayamadım," başlıklı bir röportaj vererek, aslında Genç Kızlar'ın yazarının kendisi olduğunu anlatıyor. (Fakat her ne hikmetse kitap 90'ların ilk yarısında Vincent Ewing ismiyle yeni baskılar yapmaya devam ediyor.) İtirafı, beklenen yankıyı uyandırıyor bu sefer. Genç bir kadının kendi yazdığı kitabı başka bir yazar, yabancı bir erkek yazmış gibi göstermesi, bunu yazarlık değil çeviri ücreti almayı göze alarak yapması, tabii ki trajik. Geçtim kitabın asıl yazarı olmayı, salt bu tercümeyi yapmış, yapabilmiş olması bile çevresi tarafından şaşkınlıkla ve cıkcıklamalı imalarla, sen bu sahneyi çevirebildiysen bir takım sevişmeler de yaşamışsındırlarla karşılanıyor o yıllarda.
Bu kadar genç bir kadının hem Türkçeye, hem de yabancı kültürlere bu kadar güzel hakim olması, kitabın dilinin, üslubunun gerçekten iyi olması, Mariana Dunne gibi, Miss Bee gibi kanlı canlı, derinlikli, harika karakterlerle dolu olması, romanın sürükleyici kurgusu ve duru anlatımıyla su gibi akması... Sadece bir aşk hikayesi yazmamış Nihal Yeğinobalı, aynı zamanda bir gerilim romanını ilmik ilmik örmüş, kendi yazdığı bölümleri okuyamadan, dönüp dönüp düzeltmeler yapamadan, kitaba birkaç farklı gizemli ve twist'li hikayeyi yedirebilmiş. Özellikle ilk yarısı, bu yaşımda bile gerçekten çok iyi bulduğum bir kitap Genç Kızlar. Yine de her şeye rağmen yazıldığı dönemin bir ürünü bu kitap; özellikle ikinci yarısında rastlayacağımız homofobi ve slut-shaming ile erkek kahramanın yer yer handiyse bir tecavüzcüye dönüşmesi ve bunun normalize, hatta romantize edilmesi, Genç Kızlar'ın zamanın sınavından tam notla geçebilmesine engel oluyor bence.
Tatlı bir ek bilgi: Harıl harıl kendi lisesini, yani Arnavutköy Kız Koleji'ni anlatıyor Yeğinobalı Genç Kızlar'da. Ama bunu Amerika'daki Ludlow Sahne Akademisi adı altında yaptığı için, arkadaşlarının hiçbiri uyanmıyor. Müzik hocalarının adını değiştirmeyi unutunca, bir arkadaşı "ne tesadüf," gibi bir yorum yapıyor sadece :)
Nihal Yeğinobalı'nın edebiyatla dolu yaşam öyküsü de bir hayli ilginç. 2020 yılında, 92 yaşında kaybettiğimiz yazar/çevirmen, hayatı boyunca çeviri üstüne çeviri yapmış. Pek çok klasik ve çağdaş edebiyatçının eserini dilimize kazandırmış. 60 yaşına kadar tüm çevirilerini elle yazmış, daktiloya asla alışamamış. 60'ından sonraysa bilgisayar kullanmaya başlamış. 65 yaşına geldiğinde çocukları onu bir kenara çekip demişler ki, "Biz sana bakarız anne, artık çeviriyi bırak, istediğin gibi roman yaz." Yeğinobalı da o yaşına kadar hiç azalmayan geçim mücadelesine ara vermiş ve bırakmış, baksınlar ona. 1997-2007 arasında sırasıyla Sitem, Cumhuriyet Çocuğu (anı), Belki Defne ve Gazel isimli kitapları çıkmış.2003 yılında Genç Kızlar da nihayet kendi ismiyle yayınlanmış, ne de olsa artık kendi kitapları olan bir yazarmış. Kitaplarının güncel baskıları yapılmıyor sanırım, ama ben birkaç yıl önce nadirkitap'tan hepsini bulmuş, çok severek okumuştum. Özellikle Sitem, Cumhuriyet Çocuğu ve Gazel'i ne kadar tavsiye etsem az.
Tam o dönemlerde Nihal Yeğinobalı Cumhuriyet gazetesine, "Utandığım için açıklayamadım," başlıklı bir röportaj vererek, aslında Genç Kızlar'ın yazarının kendisi olduğunu anlatıyor. (Fakat her ne hikmetse kitap 90'ların ilk yarısında Vincent Ewing ismiyle yeni baskılar yapmaya devam ediyor.) İtirafı, beklenen yankıyı uyandırıyor bu sefer. Genç bir kadının kendi yazdığı kitabı başka bir yazar, yabancı bir erkek yazmış gibi göstermesi, bunu yazarlık değil çeviri ücreti almayı göze alarak yapması, tabii ki trajik. Geçtim kitabın asıl yazarı olmayı, salt bu tercümeyi yapmış, yapabilmiş olması bile çevresi tarafından şaşkınlıkla ve cıkcıklamalı imalarla, sen bu sahneyi çevirebildiysen bir takım sevişmeler de yaşamışsındırlarla karşılanıyor o yıllarda.
Bu kadar genç bir kadının hem Türkçeye, hem de yabancı kültürlere bu kadar güzel hakim olması, kitabın dilinin, üslubunun gerçekten iyi olması, Mariana Dunne gibi, Miss Bee gibi kanlı canlı, derinlikli, harika karakterlerle dolu olması, romanın sürükleyici kurgusu ve duru anlatımıyla su gibi akması... Sadece bir aşk hikayesi yazmamış Nihal Yeğinobalı, aynı zamanda bir gerilim romanını ilmik ilmik örmüş, kendi yazdığı bölümleri okuyamadan, dönüp dönüp düzeltmeler yapamadan, kitaba birkaç farklı gizemli ve twist'li hikayeyi yedirebilmiş. Özellikle ilk yarısı, bu yaşımda bile gerçekten çok iyi bulduğum bir kitap Genç Kızlar. Yine de her şeye rağmen yazıldığı dönemin bir ürünü bu kitap; özellikle ikinci yarısında rastlayacağımız homofobi ve slut-shaming ile erkek kahramanın yer yer handiyse bir tecavüzcüye dönüşmesi ve bunun normalize, hatta romantize edilmesi, Genç Kızlar'ın zamanın sınavından tam notla geçebilmesine engel oluyor bence.
Tatlı bir ek bilgi: Harıl harıl kendi lisesini, yani Arnavutköy Kız Koleji'ni anlatıyor Yeğinobalı Genç Kızlar'da. Ama bunu Amerika'daki Ludlow Sahne Akademisi adı altında yaptığı için, arkadaşlarının hiçbiri uyanmıyor. Müzik hocalarının adını değiştirmeyi unutunca, bir arkadaşı "ne tesadüf," gibi bir yorum yapıyor sadece :)
Nihal Yeğinobalı'nın edebiyatla dolu yaşam öyküsü de bir hayli ilginç. 2020 yılında, 92 yaşında kaybettiğimiz yazar/çevirmen, hayatı boyunca çeviri üstüne çeviri yapmış. Pek çok klasik ve çağdaş edebiyatçının eserini dilimize kazandırmış. 60 yaşına kadar tüm çevirilerini elle yazmış, daktiloya asla alışamamış. 60'ından sonraysa bilgisayar kullanmaya başlamış. 65 yaşına geldiğinde çocukları onu bir kenara çekip demişler ki, "Biz sana bakarız anne, artık çeviriyi bırak, istediğin gibi roman yaz." Yeğinobalı da o yaşına kadar hiç azalmayan geçim mücadelesine ara vermiş ve bırakmış, baksınlar ona. 1997-2007 arasında sırasıyla Sitem, Cumhuriyet Çocuğu (anı), Belki Defne ve Gazel isimli kitapları çıkmış.2003 yılında Genç Kızlar da nihayet kendi ismiyle yayınlanmış, ne de olsa artık kendi kitapları olan bir yazarmış. Kitaplarının güncel baskıları yapılmıyor sanırım, ama ben birkaç yıl önce nadirkitap'tan hepsini bulmuş, çok severek okumuştum. Özellikle Sitem, Cumhuriyet Çocuğu ve Gazel'i ne kadar tavsiye etsem az.
Genç Kızlar'ın ilk baskısının tanıtım metniyle bitirelim bu yazıyı o halde:
Birbirinden güzel bir sürü genç kız ve bu genç kızların hepsinin birden aşık oldukları yakışıklı bir profesör... Bir kız kolejinin iç hayatını kendisine esas alan nefis bir aşk romanı.
1 yorumcuk:
Çok ilginç bir yaşam öyküsü. Ben de Sitem'i okumuştum. Merak ettim, neden İngilizceye çevirip Amerika'da yayınlamayı düşünmemiş yazdıklarını.
Yorum Gönder