Yönetmen: Quentin Tarantino
Yazar: Quentin Tarantino
Oyuncular: Jamie Foxx, Christoph Waltz, Leonardo DiCaprio, Samuel L. Jackson
Tür: Macera|Dram|Western
Yapım yılı: 2012
Süre: 165 dk.
Ülke: ABD
IMDb puanı: 8.6/10
Yazmayalı yine uzun zaman oldu, o yüzden Quentin Tarantino’nun son filmi Django Unchained’i izledikten hemen sonra etkisi geçmeden yazıp paylaşmak istedim. Bu arada merak edenler için: film sinemalarda Zincirsiz ismiyle oynuyor, gişe görevlisinden bileti isterken henüz filmi izlemediği için Django’yu nasıl telaffuz edeceğini bilmeyen bizleri kurtarmışlar (Orijinal Django’yu izleyenleri saymazsak tabii).
Film köleliğin yasalar nezdinde kaldırılmasıyla çıkacak olan Amerikan İç Savaşı'ndan 2 sene önce geçiyor. Kahramanımız Django (Cango diye okuyoruz), o dönem Amerika kıtasındaki her siyah gibi köle olarak onu parasıyla satın almış olan beyazların emrinde kullanılmakta, ta ki bir gün yolu Dr. King Schultz ile kesişinceye kadar. Doktor Schultz (ki kendisini Inglourious Basterds’tan tanıdığımız ve sevdiğimiz Avusturyalı aktör Christoph Waltz oynuyor) nazik, açık görüşlü ve her haliyle alışılmadık bir ödül avcısı, kanun tarafından aranan kişileri öldürerek parasını kazanmakta. O noktada aradığı kişilerin neye benzediğini bilmediği için, onları eski çalıştığı çiftlikten tanıyan Django’yu satın alıyor ve sonrasında onu serbest kılarak iş birliği teklif ediyor. Django da bu teklifi seve seve kabul ediyor. Sonrasında ikilimizin kanları birbirine ısınıyor, maceramız ödül avcılığını aşıp bir intikam (hatta sevgi?) hikayesine dönüşüyor.
Inglourious Basterds’a benzer bir şekilde, yine gerçek tarihten fırlayıp gelen kötü adamlar var Django’da; bu sefer nazilerin yerini zamanında yaptıkları ortada olan Amerikalı beyaz adamlar almış. Tabii ki Tarantino’nun elinde neredeyse hepsi (Amerikalı olmayan Schultz dışında) abartılı karikatürlere dönüşüyorlar. Ilıman olma kaygısından uzak olarak, film içinde sayısız kere ifade edildiği şekliyle “zenci”lerden nefret ediyorlar, her türlü yaratıcı aşağılamayı yakıştırmaktan ve çeşitli işkenceleri sansürsüzce uygulamaktan çekinmiyorlar kölelerine. Doğal olarak böyle bir ortamda, atının üzerinde özgür bir adam olarak dolaşan Django, gittiği her yerde şaşkınlıkla karşılanıyor ve her sahnede doğal olarak gelişen bir mücadelenin içinde buluyoruz kendimizi. Her seferinde onları kınayan farklı gözlerle karşılaşan ikilinin, gerek Dr. Schultz’un kıvrak diliyle, gerek Django’nun tavizsiz tavrıyla (ve silah kullanımına olan doğuştan yeteneğiyle) farklı şekillerde durumu kurtarmaları ve istediklerini alıp bir sonraki maceraya doğru gitmelerini izlemek çok tatmin edici açıkçası. Filmin neredeyse ikinci yarısında çıkan Leonardo Di Caprio ve Samuel Jackson’un karakterleri ise Django ve Schultz’un tam zıttını oluşturuyor. İzleyecek olanlar için çok detaya girmiyorum ama hem oyunculuklar hem karakterlerin olabildiğince eğlenceli ve ilgi çekici olduğunu söyleyeyim.
Bu derece karikatürize karakterleri birçok filmin sözüm ona ciddi karakterlerinden ayırıp ilginç kılan şey de küstahlıkları esasında. Her Tarantino filminde olduğu gibi filmdeki herkes o kadar uçlarda geziniyor ki, ekrana kitlenip bir sonraki sahnede nasıl bir abartıyla karşılaşacağız acaba diye beklemeye başlıyorsunuz. Bu filmi biraz da bunun için yazmak istedim sanırım, son zamanlarda iddialı fikirlerle bezenmiş olmasına rağmen ekrana yansıdığında sıkıcı olmaktan sıyrılamayan, fazlasıyla uslu bir sürü film izledikten sonra sinemadan keyif almayı ne kadar özlediğimi düşünürken, birden kendimi oturduğum yerde eğlenirken buldum. Bir ara Çavlan’la kendimizi garipsedik hatta ve “acaba diğerleri de bizim gibi tepkiler veriyor mu?” diye sinema salonunda göz gezdirmedik de değil.
Filmin göbeğinde bulunan köleliğe yaklaşımına değinmediğimin ve pek detaylı bir inceleme yazmadığımın farkındayım ama bu yazıya başlama nedenim bu değildi açıkçası. O yüzden mazur görün.
Sadede gelirsek, Tarantino’nun diğer filmlerini seviyorsanız ve beklentileriniz çok yüksek değilse (Tarantino’nun şu ana kadar sunduğu ve artık oturmuş olan tarzı dışında bir şeyler beklemiyorsanız) seveceğiniz bir film Django. Yine bir noktadan sonra komediye dönüşen abartı vahşet, eski ucuz bütçeli filmleri hatırlatan abartılı bir anlatım, kendini fazla ciddiye almayan bir senaryo ve karakterler, ama belki de en önemlisi yine tek bir mekanda geçen, uzun, sürükleyici (ve süper eğlenceli) diyaloglar. “Önceki filmlerin üstüne yeni bir şey koymuş mu” derseniz ben yeni pek bir şey gördüğümü söyleyemem ama yukarıda özetlediğim gibi, bu noktada bunları aradığımı da pek söyleyemem. O yüzden, Tarantino yapsın biz izlemeye devam edelim en güzeli.
Yazar: Quentin Tarantino
Oyuncular: Jamie Foxx, Christoph Waltz, Leonardo DiCaprio, Samuel L. Jackson
Tür: Macera|Dram|Western
Yapım yılı: 2012
Süre: 165 dk.
Ülke: ABD
IMDb puanı: 8.6/10
Yazmayalı yine uzun zaman oldu, o yüzden Quentin Tarantino’nun son filmi Django Unchained’i izledikten hemen sonra etkisi geçmeden yazıp paylaşmak istedim. Bu arada merak edenler için: film sinemalarda Zincirsiz ismiyle oynuyor, gişe görevlisinden bileti isterken henüz filmi izlemediği için Django’yu nasıl telaffuz edeceğini bilmeyen bizleri kurtarmışlar (Orijinal Django’yu izleyenleri saymazsak tabii).
Film köleliğin yasalar nezdinde kaldırılmasıyla çıkacak olan Amerikan İç Savaşı'ndan 2 sene önce geçiyor. Kahramanımız Django (Cango diye okuyoruz), o dönem Amerika kıtasındaki her siyah gibi köle olarak onu parasıyla satın almış olan beyazların emrinde kullanılmakta, ta ki bir gün yolu Dr. King Schultz ile kesişinceye kadar. Doktor Schultz (ki kendisini Inglourious Basterds’tan tanıdığımız ve sevdiğimiz Avusturyalı aktör Christoph Waltz oynuyor) nazik, açık görüşlü ve her haliyle alışılmadık bir ödül avcısı, kanun tarafından aranan kişileri öldürerek parasını kazanmakta. O noktada aradığı kişilerin neye benzediğini bilmediği için, onları eski çalıştığı çiftlikten tanıyan Django’yu satın alıyor ve sonrasında onu serbest kılarak iş birliği teklif ediyor. Django da bu teklifi seve seve kabul ediyor. Sonrasında ikilimizin kanları birbirine ısınıyor, maceramız ödül avcılığını aşıp bir intikam (hatta sevgi?) hikayesine dönüşüyor.
Inglourious Basterds’a benzer bir şekilde, yine gerçek tarihten fırlayıp gelen kötü adamlar var Django’da; bu sefer nazilerin yerini zamanında yaptıkları ortada olan Amerikalı beyaz adamlar almış. Tabii ki Tarantino’nun elinde neredeyse hepsi (Amerikalı olmayan Schultz dışında) abartılı karikatürlere dönüşüyorlar. Ilıman olma kaygısından uzak olarak, film içinde sayısız kere ifade edildiği şekliyle “zenci”lerden nefret ediyorlar, her türlü yaratıcı aşağılamayı yakıştırmaktan ve çeşitli işkenceleri sansürsüzce uygulamaktan çekinmiyorlar kölelerine. Doğal olarak böyle bir ortamda, atının üzerinde özgür bir adam olarak dolaşan Django, gittiği her yerde şaşkınlıkla karşılanıyor ve her sahnede doğal olarak gelişen bir mücadelenin içinde buluyoruz kendimizi. Her seferinde onları kınayan farklı gözlerle karşılaşan ikilinin, gerek Dr. Schultz’un kıvrak diliyle, gerek Django’nun tavizsiz tavrıyla (ve silah kullanımına olan doğuştan yeteneğiyle) farklı şekillerde durumu kurtarmaları ve istediklerini alıp bir sonraki maceraya doğru gitmelerini izlemek çok tatmin edici açıkçası. Filmin neredeyse ikinci yarısında çıkan Leonardo Di Caprio ve Samuel Jackson’un karakterleri ise Django ve Schultz’un tam zıttını oluşturuyor. İzleyecek olanlar için çok detaya girmiyorum ama hem oyunculuklar hem karakterlerin olabildiğince eğlenceli ve ilgi çekici olduğunu söyleyeyim.
Bu derece karikatürize karakterleri birçok filmin sözüm ona ciddi karakterlerinden ayırıp ilginç kılan şey de küstahlıkları esasında. Her Tarantino filminde olduğu gibi filmdeki herkes o kadar uçlarda geziniyor ki, ekrana kitlenip bir sonraki sahnede nasıl bir abartıyla karşılaşacağız acaba diye beklemeye başlıyorsunuz. Bu filmi biraz da bunun için yazmak istedim sanırım, son zamanlarda iddialı fikirlerle bezenmiş olmasına rağmen ekrana yansıdığında sıkıcı olmaktan sıyrılamayan, fazlasıyla uslu bir sürü film izledikten sonra sinemadan keyif almayı ne kadar özlediğimi düşünürken, birden kendimi oturduğum yerde eğlenirken buldum. Bir ara Çavlan’la kendimizi garipsedik hatta ve “acaba diğerleri de bizim gibi tepkiler veriyor mu?” diye sinema salonunda göz gezdirmedik de değil.
Filmin göbeğinde bulunan köleliğe yaklaşımına değinmediğimin ve pek detaylı bir inceleme yazmadığımın farkındayım ama bu yazıya başlama nedenim bu değildi açıkçası. O yüzden mazur görün.
Sadede gelirsek, Tarantino’nun diğer filmlerini seviyorsanız ve beklentileriniz çok yüksek değilse (Tarantino’nun şu ana kadar sunduğu ve artık oturmuş olan tarzı dışında bir şeyler beklemiyorsanız) seveceğiniz bir film Django. Yine bir noktadan sonra komediye dönüşen abartı vahşet, eski ucuz bütçeli filmleri hatırlatan abartılı bir anlatım, kendini fazla ciddiye almayan bir senaryo ve karakterler, ama belki de en önemlisi yine tek bir mekanda geçen, uzun, sürükleyici (ve süper eğlenceli) diyaloglar. “Önceki filmlerin üstüne yeni bir şey koymuş mu” derseniz ben yeni pek bir şey gördüğümü söyleyemem ama yukarıda özetlediğim gibi, bu noktada bunları aradığımı da pek söyleyemem. O yüzden, Tarantino yapsın biz izlemeye devam edelim en güzeli.
8 yorumcuk:
bi anlam taşıması gerekmeyen diyalogları, beklenmedik anda gelen bol kanlı çatışma sahnesiyle ve senin de belirttiğin gibi abartılı karakterleriyle tam bi tarantino filmiydi bence. kime izletsem aklına direkt tarantino gelir kesin.
Jamie Foxx'un oyunculuğunu pek sevmem. İntikam alan kahraman zenci fikrini de fazla gözümüze sokmuşlar, diğer hikayeler biraz daha öne çıkarılsaymış iyi olurmuş ama Rodriguez'siz bu kadar. Leonardo DiCaprio parlamış yine.
Yazılarınıza çok uzun süreli aralar vermeyin. Böyle kaliteli blogların sayısı zaten çok az, bir de yazı paylaşma sıklığı azalmasın.
Tarantino'nun bazı filmleri Portishead'in ilk albumu etkisi yaratıyor. Ardından ne gelirse gelsin o bir evvelki eşik aşılamıyor, ister istemez yalın değerlendiremiyorsunuz. Sanki geçen hafta görmüşüm gibi zihnime kazınmış Inglorious Basterds'dan sonra "Cango" da bende bir Pulp Fiction ertesi Jackie Brown etkisi yaratmadı değil. Belki konunun intikam temelli olması, belki yapısının şema olarak Inglorious'u andırması böyle bir mukayeseye itti bilmiyorum ama tarz olarak bence westernden çok komedi demek isterim. Zira Tarantino'dan bugüne kadar western olarak beklentim aşağı yukarı, her zaman yad ettiği daha Peckinpahvari bir filmdi. Tabii çok eglendim ve sadece Waltz, Di Caprio ve Jacson'ın karkaterleri ve diyalogları üzerinden bile en iyi senaryoo oscarı alsa şaşırmam.
-Spoiler-
En çok da finaldeki çatışma sahnesinin oldukça (yıllarca izlemekten bıkmayacağım, çok sevgili) True Romance'in finalini andırması beni mutlu etti.
Ben çok sevdim , belki kendi bölümümle ilgili konular işlendiği için belki film sürükleyici filn diye:)) Django çok cooldu.
Sevgiler Budapeşte 'den
Kediler ve Kitaplar 'da filmin yazısını görmüş ve okumak için izlemeyi beklemiştim. Az önce izledim filmi ve halen aklımda bloga düştüğünüz bu kayıt vardı. Uzun yazıların olduğu sayfalar yerine görselliği ön planda olanların daha fazla talep gördüğünü çoğumuz biliyoruz ama ne yazacağınızı ve yorumlarınızı merakla bekleyen bir grup insan halen var. Daha sık yazmanız dileğiyle...
Yorum Gönder