1 Temmuz 2011 Cuma

Frozen Synapse

Blog için yazı yazamama döngümü son zamanlarda bulduğum zaman aralıklarında oynayıp sevdiğim oyunları yazarak kırmaya karar verdim, ilk sırayı da onlar arasında en sevdiğim oyuna ayırdım. Şimdiden fikrimi belirtmiş olayım da, uzun yazıdan üşenenleri yormayalım. :)

Tek cümlede özetlemek gerekirse, Frozen Synapse taktiksel takım karşılaşmasına dayanan sıra tabanlı (turn-based) bir oyun. Oyunun altında yatan bu düşünce çok karmaşık veya ilk defa denenen bir fikir olmayabilir ama oyunun yaratıcıları olan Mode 7’in bu fikri derinlemesine işleyerek ve yorumlayarak oluşturduğu bu oyun, uzun süredir oynadığım en heyecan verici multi-player deneyimlerden birini sunuyor.

Oyun sıra tabanlı dedim ama genelde alışık olunan sıra-tabanlı sistemdeki gibi oynanmıyor esasında: İki oyuncu da kendi takım elemanlarının hareketlerini planlıyor aynı anda (bu noktaya yürü, burada şu kadar süre bekle, şu köşeye bak ve birini görürsen ateş et, şu noktada düşmanı görmeden es geç, şu düşmana odaklan, bu noktada çömel/kalk gibi).. İki oyuncunun da taktiklerini yaparken karşı tarafın elemanlarının da olası hareketlerini tahmin etmekle kalmayıp bunları simule etmesi, olası farklı sonuçları kafası yerinde ekranda düşünebilmesi mümkün. Ne zaman ki oyuncular o tur için (1 tur = 5 saniye) taktiklerini ve emirlerini tamamlamış oluyorlar, bunu “prime” düğmesine basıp onaylıyorlar. İki taraf da “prime” düğmesine bastıktan sonra oluşan sonuç ekrana gerçek zamanlı olarak yansıtılıyor. Sonra tekrar planlama safhasına dönülüyor ve bir takım kazanana kadar bu döngü devam ediyor. Bu sistemin ilk kullanıldığını gördüğüm oyun bu değil ve açıkcası neden daha sık kullanılmıyor bilmiyorum ama hem insanı şaşırtan olasılıkları ve taktiksel zevki artıran, hem de real-time bir oyundan alınan zevki tattıran süper bir sistem bana kalırsa. (Tüm maç bitince olan biteni baştan kesintisiz izlemek ve oyuncuların zihin akışlarını görmek inanılmaz eğlenceli) Tabii ki her türlü sıra tabanlı oyuna gidebilecek bir sistem olduğunu iddia edemem ama bu tarz bir oyun için muhteşem bir seçim bence.

Frozen Synapse esasında çok oyunculu düşünülerek geliştirilmiş ve tek oyunculu senaryo içeren versiyonu sonradan eklenmiş. Buna rağmen tek kişilik mod oldukça sürükleyici; her ne kadar senaryonun çoğu kocaman metin/diyalog kütleleri eşliğinde size sunulsa ve bunları takip etmekten bayıp okumayı kesseniz bile, sürekli değişen görevler ve oyunun kendisi insanın oyuna olan ilgisini sürekli ayakta tutuyor, bence bu tarz bir oyun için önemli olan da bu. Oyunda (hem tek oyunculu hem çok oyunculu versiyonda) farklı tip görevler var ve sürekli düşünce sisteminizi yeni görevlere adapte etmeniz gerekiyor. Görevler oldukça çeşitli, sadece karşı takımı tamamen etkisiz hale getirmeniz gereken temel görevlerden tutun, silahsız bir grubu karşı takımdan koruyarak belli noktalara götürmeye dayanan hoş görevler var. Bunun yanında her yeni görevde yaratılan mekanlar da tekrar baştan yaratılıyor ve her takıma farklı sayılarda farklı elemanlar veriliyor, ve bunlar da tabii ki yeni haritada farklı yerlerde başlıyor. Yani sadece tek kişilik versiyonu oynasanız (hatta sadece tek bir görevi dahi baştan oynasanız) bile her zaman yeni ve farklı haritalarda oynuyor ve ona göre taktiklerinizi şekillendiriyor olacaksınız. Bu da bu tarz oyunları seven biri için cennette olmak gibi bir şey diyebiliriz. :)

Oyunda yönettiğimiz takımların elemanları görevlere ve rastgele dağılıma göre farklılık gösterebiliyor: Kısa menzilde etkili olan ve pompalı kullanan askerler, orta menzilde etkili makineli tüfekli askerler, uzun menzilde etkili sniper’lardan başka, duvarları parçalayabilen bomba ve roket atan elemanlarınız olabiliyor. İşin güzel tarafı her görevde elemanlar tamamen rastgele veya belirli bir ağırlıkta dağıtılmasına (bir takıma tamamen sniper’lar ve makineliler, diğerine tamamen kısa menzilliler gibi) rağmen, farklı elemanların arasındaki denge oldukça iyi, sniper’ları köşeye yerleştirip “ne de olsa herkesi indirir” mantığıyla gidemiyorsunuz, çünkü yakın menzilde sniper’ın etkisi hiç yok neredeyse, orta menzilde ise aynı şartlarda o alanda etkili olan elemanlara karşı daha yavaş kalıyorsunuz. Bu noktada olan size dağıtılan ekip elemanlarına uygun bir strateji yapmanız gerekiyor ki bu da hem mekanı iyi tahlil etmeye, hem de karşı tarafın hareketlerini önceden tahmin edebilme yeteneğinize bağlanıyor.

Rastgele olmasıyla karşılaşmalardaki dengeyi etkileyen şeylerin başında, her seferinde baştan yaratılan mekanlar geliyor esasında. Bu özellik kesinlikle oyuna heyecan katıyor, o yüzden olmasa daha iyi olurdu diyemem, fakat bazen karşılaşmaya başlarken düştüğünüz yerden dolayı ne yapsanız da kazanmanızın mümkün olduğu bir senaryoyu göremiyorsunuz, bazen de planladığınız şeyler olmamış olsa bile nasıl olduğunu anlamadığınız şekilde kazanabiliyorsunuz (bu özellikle oyunun başlarında, oyuna hakim değilken daha çok hissediliyor tabii ama yine de ustalıkla tamamen aşılan bir şey değil, azalsa da her zaman böyle bir şans faktörü var).

Öğrenmesi basit olsa bile uzmanlaşması zor bir oyun bu. Şeytan gerçekten detaylarda gizleniyor ve en küçük detayı es geçmeniz sizi ölüme götürebiliyor; günümüzün herkese hitap etmesi için hazırlanan oyunlara kıyasla başlarda zorlanabilirsiniz ve özellikle single oynarken AI’ya karşı sürekli kaybetmek mümkün. Bu başta sinir bozucu olabiliyor ama bu tarz oyunları seven biriyseniz bunu aşacağınıza eminim çünkü her ne kadar başarısız olursanız olun bunun genelde yanlışlarınız sonucu olduğunu görüyorsunuz ve oyun tarafından kendinizi aldatılmış hissetmiyorsunuz (Çoğu zaman diyelim, çünkü bazen arayüz ve grafikler bazı şeyleri görmenizi zorlaştırabiliyor ne yazık ki).

Oyunun negatif denebilecek yönüne gelirsek: Oyunun grafiklerinin çoğunluğa hitap etmeyeceği kesin. Zaman zaman Çavlan’a küçük kedi yavrusu severcesine gösterdiğim (ve onun da “hmm anlıyorum” bakışlarının eşlik ettiği) 320x200 çözünürlüklü eski oyunları seven ben bile bu oyunun grafiklerine tam anlamıyla ısınabildiğimi söyleyemiyorum. Tabii burada sorun oyunun çözünürlüğü falan değil (Oyun her modern çözünürlükte çalışıyor gördüğüm kadarıyla), sorun daha çok oyunun grafiklerinin tarzı. Her ne kadar Neuromancer misali tüm bu savaşların sanal ortamda hackerlar arasında geçtiği senaryoyla ve hoş elektronik müziklerle birleşince oldukça uyumlu olsalar da, sürekli parlak lacivert bir ekranda ışıldayan kırmızı ve yeşil noktalara bakmak göz yorucu. Bunun üstüne bazen arayüzdeki bazı öğelerin yerleşimi de eklenince yapmak istediğiniz hareketleri planlamak da biraz kafa karıştırıcı olabiliyor. Yine de bu oyunun verdiği tadı veren başka bir oyun olmadığına göre bu noktada fazla takılmanın anlamı yok.

Uzun süredir oynadığım en tatmin edici oyunların başında geliyor Frozen Synapse kesinlikle. Çok oyunculu versiyonunu da doya doya sömürmek için gidin alın derim (steam linki için tıklayın).

2 yorumcuk:

Fatih Birinci dedi ki...

İnceleme için çok teşekkürler. Okuyunca indirdim oyunu, single player'a başladım. Tutorial'dan sonra ilk bölüme girdim, sanırım 10-15 kez oynamışımdır o "Victory" yazısını görebilmek için.Oyunun daha ilk bölümünde benim adamlara pompalı, düşmana makineli doldurmuşlar :)
Tam aradığım gibi bir oyunmuş. Grafikler konusundaki hafif rahatsızlığına katılıyorum. Ama sanırım bunun ikincisi de çıkar, onu da düzeltirler. Bir rahatsızlığım da "Prime" a tıklayınca gelen devasa yazılar, Planning Phase yazısı falan, bu kadar ekranı kaplamalarına gerek yoktu. Ama bu ufak şeyler dışında çok beğendim.

mefisto dedi ki...

angry bird tarzı basit oyunlardan başka bir şey oynayamayan biri olarak pek bir şey anlamadım desem, kızar mısın? ama yine de yaz sen, ben okurum. :)