5 Temmuz 2011 Salı

Alice: Madness Returns

Oyun türü: Action-Platformer
Çıkış tarihi: Haziran 2011
Platform: PC, PS3, X360
Artıları: İçinden çıkmak istemeyeceğiniz olağanüstü güzel bir atmosfer, nefis görsellik, harikulade mekanlar, Harikalar Diyarı'nın karanlık, tüyler ürpertici ve büyüleyici bir yeniden yorumlanışı, çok eğlenceli ve yaratıcı silah tasarımları, 12+ saatlik oynanış süresi
Eksileri: Oynanışın gelişmemesi - oynadığınız ilk saatte ne yapıyorsanız onuncu saatte de aynısını yapıyor olmanız-, başlarda, silahlarınızı upgrade edemeden 87316 darbe aldıktan sonra bile ölmeyen yaratıkların oyuncuyu çıldırtma kapasiteleri, insanı yer yer deli eden bug'lar (örn: umbrella)
Gamespot oyuncu notu: 8.5/10
Metacritic notu: 75/100
Benim notum: 8/10

Alice: Madness Returns çarpıcı görselliğiyle daha ilk dakikalarından itibaren oyuncuyu avcunun içine alıyor. Londra'nın fahişelerin ve sarhoşların cirit attığı bol kahveli tonlarındaki kirli sokaklarında başlıyoruz oyuna, 19. yüzyıldayız ve etraf, karanlık izbe evleri, soyguncularıyla haydutları ve tabii ki yetimleriyle, tabiri caizse pek bir Dickensvari. Ben buraya, iç kapayıcı sokaklara, gökyüzünün tonlarına, karakterlerin yamukluklarına bayıldım açıkçası ama ne yazık ki sadece ana bölümlerin başında dönüyoruz bu gerçek dünyaya ve gerçek dünya olduğu için, atlayıp zıplayamıyor, kimseyi kesip biçemiyoruz, sadece gezinip bazı objeleri inceleyebiliyoruz, o kadar. Tadı damağında kalıyor insanın. Harikalar Diyarı'na yani Alice'in beynine girdiğimiz zamansa (ki sokaklarda beyaz bir kediyi takip etmemizin ardından hemencecik oluveriyor bu ilk bölümün başında aslında) rengarenk bir masal dünyasının içine düşüveriyoruz. Monitörünüz büyükse, görüntülere dalıp gitmeniz, hatta o arada oyunu falan unutmanız işten bile değil. O huzur da uzun zaman kalmıyor, burada bir şeylerin ters gittiğini anlamamızla kendimizi steampunk ile Tim Burton karışımı, çok karanlık ve rahatsız edici, ama çok güzel, hatta fazla güzel bir dünyada bulmamız bir oluyor. Harikalar Diyarı yıkılıyor, etrafta tanımlanamaz bir delilik kol geziyor, Cheshire Cat bile korkutucu görünüyor.

Anne babasıyla ablasının bir yangında ölmeleri üzerine kendisi de feci şekilde yanan ama hayatta kalan Alice katatonik bir ruh haline girmiş, Londra'daki bir akıl hastanesine yatırılmıştı ilk oyunun başında. Onu bu bitkivari durumdan çıkarmak için psikiyatristler, elektrik vermekten üzerine sülükler yerleştirmeye uzanan psikopatlıkta tedaviler denemiş, tabii ki de hiçbir sonuç alamamışlardır. Nitekim Alice'in tedavisi kendi beyninin içindedir; orada Lewis Carroll'un Alice Harikalar Diyarında ve Aynanın İçinden isimli kitaplarında ziyaret ettiği Harikalar Diyarı'nda avuntu ve teselli arayabilir. Oysa artık, bir zamanlar olduğu gibi pek o kadar harika bir yer olmayan bu diyarda Kızıl Kraliçe tüm sakinlere savaş açmıştır ve onu durdurmak da Alice'e kalmıştır. Alice'in akıl sağlığını sembolize eden Harikalar Diyarı'na huzur gelirse ancak, akıl sağlığını yeniden kazanabilir Alice. Bu ilk oyunun yani American McGee's Alice'in konusu, yangın, Alice'in ailesini yitirmesi ve ruh hastanesine kapatılması, 10 yıl önce olmuş. Madness Returns'ün başında ise son 10 yılını geçirdiği akıl hastanesinden çıkmış, bir psikiyatristin gözetimine verilmiş, bir yetimhanede çalışmakta ve yaşamaktadır Alice. Sürekli arkasından konuşan çocuklar ile kanının bir türlü ısınamadığı doktorun sakinleri olduğu yetimhaneyi saymazsak bir evi yoktur, parası da.

Yangının çıktığı geceyi bir türlü anımsayamayan, ailesini öldüren yangına neyin sebep olduğunu bilmeyen ve feci halde kendisinden şüphelenen Alice, gerçeği bulmak, kayıp anılarını geri almak için yeniden Harikalar Diyarı'na dönmek zorundadır. Ama tıpkı son ziyaretinde olduğu gibi, zihin sağlığının karşı karşıya olduğu tehdit kendini Harikalar Diyarı'nda yeni bir kötülük biçimine sokmuş, dehşet saçan ve Harikalar Diyarı'nda geçtiği her yeri yakıp yıkan, sakinleri de öldüren bir tren olmuştur. İnsana düş gibi gelen rengarenk mekanlar lavlar, parçalanmış kayalar, örümcek ağları, orada burada yatan iç organları ve bolca kanla cehenneme dönüşmüştür. Deforme olmuş zombivari çocuklar ve türlü türlü canavarlar, hepsi de Alice'in peşindedir ve bir kez daha, kendini kurtarabilmek için, önce Harikalar Diyarı'nı kurtarmak zorundadır Alice. İlk chapter'da Alice'i Mad Hatter ile biraraya getirmeye çalışıyoruz, ama bu uzuuun görsel şölen boyunca daha üstesinden geleceği bir sürü iş, toplaya toplaya bir hal olacağı çok fazla diş, şişe ve hatıra, atlayıp zıplayacağı çok fazla platform ve öldüreceği çok fazla canavar var.



Alice: Madness Returns, 2000 yılında piyasaya çıkan ve bir hayli sadık bir fan kitlesine sahip olan American McGee’s Alice adlı oyunun bir nevi devamı, ilk oyunun bittiği yerden başlıyor yeni oyun hatta. Birinci oyun da Madness Returns'le birlikte geliyor, nostalji yapmak için oynanabilir aslında ama ben şöyle bir bakmakla yetindim, sanırım 2011 yılının teknolojisiyle yapılmış ve Unreal Engine 3 kullanan Madness Returns elimin altında olduğu sürece kontrollerinin bile inanılmaz zor olduğu (ve kullandığım F dizilimli klavyedeki i'leri, ğ'leri görmediği için tuşları istediğim gibi ayarlamama bir türlü izin vermeyen) eski oyuna yüz vermem biraz zor :) 10 sene önce ayıla bayıla oynanan bir oyundu ama tabii ki.

İtiraf etmem gerekir ki Madness Returns'e başladığım ilk birkaç günde oturup bu yazıyı yazmayı deneseydim, çok daha farklı bir yorumum ve yazının başındaki 'eksiler' bölümünde sayacak çok daha fazla şeyim olurdu. Atmosferin tabii ki muhteşem ama oynanışın çok zor ve sinir bozucu olduğunu söylerdim, nitekim 6 ana bölümden oluşan oyunun 1. bölümünü tamamlayana kadar akla karayı seçtim. Artık ben bir süre sonra tuş kombinasyonuna ve atlayıp zıplamalara alıştığım için mi, yoksa silahları upgrade edip yeni birkaç silah bulunca yaratıkları öldürmek çok daha kolaylaştığından mı (ki ağırlıklı olarak ikincisi gibi geliyor bana), ikinci chapter'dan itibaren hem çok daha hızlı ilerledim oyunda, hem düştüğümde ya da öldüğümde lanet olası otomatik kaydetme özelliği yüzünden oyunun beni ta 15 dakika geriye atması sonucu saçımı başımı yolduğum bölümler azaldı, hem de canavarları öldürmek kolaylaştı. Başta benim gibi zorlananlara tavsiyem dişinizi sıkıp ilerlemeniz ve de ekstra elbiselerle silahları indimekten çekinmemeniz, çok ama çok şeyi değiştiriyorlar (paketi yükledikten sonra, ana menüdeki 'equip'ten yapıyoruz tüm giysi/silah değişimlerini). Vorpal Blade'in muadili Vorpal Cleaver oluyor, Pepper Grinder'ınki Octo-Grinder, Teapot Cannon'ınki Catnip Cannon ve de favorim, Hobby Horse'unki Knightmare. Aldığınız hasarı yarı yarıya azaltmak, verdiğiniz hasarı iki katına çıkarmak, her vuruşta sağlığınızı arttırmak gibi müthiş özellikleri var her birinin. Ve tabii ki elbiseler, downloadable 6 elbiseyle ve chapter'ları tamamladığımızda açılan (yani ancak ikinci oynayışta özel güçleri aktif olan) elbiselerle birlikte toplam 12 elbisemiz oluyor, hepsinin de tasarımı, isimleri ve bittabii özellikleri birbirinden şahane: İstediğiniz anda histeriye girebilmenizi sağlayan Flesh Maiden, düşmanların iki kat diş dökmesini sağlayan Silk Maiden, bütün silahların verdiği zararı ikiye katlayan Checkmate, sağlık yerine diş kaybetmenizi sağlayan Hattress, ancak küçüldüğünüzde görebildiğiniz gizli geçit ve işaretlerin her an aktif olmasını sağlayan Caterpillar (ki bu elbisenin ne kadar işime yaradığını anlatamam, o olmasa oyunu bitiremezdim büyük ihtimalle), küçüldüğümüzde sağlık güllerimizi doldurmamızı sağlayan klasik elbise ve daha neler neler!



Alice: Madness Returns 6 ana bölümden oluşuyor demiştim, adları sırasıyla Hatter's Domain, Deluded Depths, Oriental Grove, Queensland, The Dollhouse ve Infernal Train. Hepsi ayrı birer dünya, ama benim en sevdiklerim Deluded Depths, Queensland ve The Dollhouse oldu. Rengarenk ormanlar, ışıklı denizaltı şehirleri, büyülü görünen buz diyarları, devasa bebek evi, iskambil kağıtlarından oluşan uçan kuleler, cidden her mekanıyla, her ara-bölümüyle farklı bir dünya ve eşsiz bir görsel deneyim sunuyor bu oyun. Üstelik kesilmiş kağıt bebek efektli 2D platformer'a dönüşen kısım, suyun altında gittiğimiz ve bir gemiyi yönettiğimiz kısım, kopuk bir oyuncak bebek kafası olduğumuz kısım gibi farklı oyun deneyimleri yaşatan minik bölümleriyle, oyundan kopmamızı ya da sıkılmamızı da engelliyor.

Gamespot'ta oyunun türü Action/Adventure/Survival Horror görünüyor. Pek bir horror öğesine rastlayamadım ben, hele hele adventure'a hiç. Madness Returns %40 action ise, %60 platformer, yani aslında ait olduğu temel tür platformer bu oyunun. Tek amacımız bir yerden diğerine gitmek, o esnada da karşımıza çıkan engelleri aşmak ve dişti, şişeydi sürekli bir şeyler toplamak aslında. Bu başlarda beni sıktı açıkçası, plaformer oynayacak yaşı geçmiş olduğumu düşündüm. Ama ilerledikçe, Harikalar Diyarı'nın büyüsüne teslim olup belki de ordan buraya atlayıp zıplamak hoşuma gitmeye, hatta iyice alışkanlık olmaya ve geceleri rüyalarıma girmeye başladı :p Yine de tüm oyun boyunca amacımız "şu noktadan diğer noktaya" gitmek ve hikayenin ilerlemesini izlemek yerine, hikayenin ilerlemesini sağlamak olabilirdi. Oyunu biraz daha az platformer ve biraz olsun adventure yapmaları, Alice: Madness Returns'u bir başyapıt yapardı. Öyle olmamış, hikaye kısmının zayıf kalmasına, oyuncunun süregiden kısır hikaye anlatımıyla pek ilgilenememesine (çünkü unutup durmasına!) neden olmuş bu, ama bu haliyle de inanılmaz keyifli bir oyun deneyimi sunuyor. Bir de Harry Potter serisi (özellikle 3. oyun) ve yıllaaar öncesinin Croc: The Legend of Gobbos'uyla aşırı benzerliğe rastladım Madness Returns'ü oynarken. Tüm action-platformer'ların bir yere kadar birbirinin aynı olduğu söylenebilir, ama birden çok kez bu kadarı da olmaz dedirten benzerlikle karşılaşınca, canım eski Harry Potter oyunlarını ve hatta Croc'u oynamayı çekti resmen. Aynı etkiyi sizin üstünüzde de yapabilir, zamanında deli gibi oynadığınız oyuna bağlı olarak özlem duyacağınız oyun da değişebilir tabii ki - bir arkadaşımdan Alice: Madness Returns'ün fena halde Tomb Raider'ı anımsattığını ve özlettiğini duydum mesela.

Oyunun aklıma gelen diğer özelliklerine dair kısa kısa: Yaratık/canavar/karakter tasarımları olağanüstü, ancak bir süre sonra canavarlar çok fazla kendilerini tekrar ediyormuş gibi geliyor ve sıkmaya başlıyor. Silah tasarımlarıysa inanılmaz eksantrik ve eğlenceli. Alice'ü üç kez üstüste zıplatabiliyor, zıplatmakla kalmayıp havada süzdürebiliyor olmamız çok zevkli olmuş. Alice'i küçültüp gizli geçitleri ancak o haldeyken göstermek de hoş fikirlerden birisi. Bazı duvarları yıkmamıza, bazı düşmanların da dikkatini dağıtmamıza yarayan saatli tavşan bombası çok işe yarar silah/aletlerden biriyken, bir nevi zırh görevi gören ve doğru anda kullanılırsa canavarların üzerimize attıkları ateşleri onlara geri püskürtmeye yarayan şemsiyeyeyse niyeyse bir türlü ısınamadım, sanırım kafamda onu hep en nefret ettiğim yaratık olan Menacing Ruin'le bağdaştırdığım için. Seslendirmeler fena değil, müziklerse muhteşem.

Sonuç: Verdiğim puanın bir kısmını, işin platform oyunu kısmının biraz abartılmış olmasından dolayı kırdım. Oyuncuya sonsuz gibi gelecek sürelerde bir platformdan diğerine zıplamalar ve sürekli bir şeyler toplamalar, asıl hikayenin aralarda unutulmasına neden oluyor. Ama ne olursa olsun son yıllarda rastladığım en yaratıcı bölümlere sahip, muhteşem bir oyun Madness Returns; şahane bir tarzı, alışıldık Alice formülünü nefis bir yeniden yorumlayışı ve hepsinden önemlisi olağanüstü görselliğiyle neredeyse sihirli bir atmosferi var. Neil Gaiman ve Tim Burton sevenlerin bayılacağını düşünüyorum ve bu kadar laf kendi başına yeterli olmazsa diye, screenshot bombardımanına geçiyorum:






























12 yorumcuk:

mit dedi ki...

American McGee’s Alice'i yıllar önce oynamış ve o zaman muhteşem görünen grafiklerine hayran olmuştum. O çılgın köşeler, mantığın ötesinde mekanlar, tepemizden uçan saatli bir kule, ayaklarımızın altında eğilip bükülen zeminler... Hepsi de muhteşem görünüyordu. Hele çok çeşitli silahları ve ilginç düşmanları da işin içine katınca tadından yenmez gibi görünüyordu. Görünüyordu diyorum çünkü bir müddet sonra sürekli aynı şeyleri yapmaya başlıyordunuz. Atla, zıpla, kes, biç sonra yine atla, zıpla. Bu sebepten dolayı çok sıkılmış ve sonlarına yaklaşmama rağmen oyunu bitirememiştim.

Maddness Returns'den umutluydum işin açıkçası. Bu hatalarından ders aldıklarını ve çok daha iyi bir oyunun çıkacağını ümit ediyordum. Ama incelemenizden anladığım kadarıyla Alice aynı tas aynı hamam. Üzüldüm, ne yalan söyleyeyim. Görsellik ve mekanlar bir yere kadar kurtarıyor çünkü...

Bu uzun ve detaylı inceleme için çok teşekkürler.

tedix dedi ki...

müthiş görünüyor şu an alıp oynamaya başlamak istedim....

Koray dedi ki...

Oyunu nasıl bir sistemde oynadınız? Sistemi eski olan vatandaşlar da oynayabilir mi?

Çavlan dedi ki...

bayağı bayağı iyi bir sistemde oynadım ve buna rağmen çok sayıda düşmanla olan dövüş sahnelerinde frame rate düştü (gerçi bu sanırım ati'den ve physx'le doğru düzgün çalışmamasından oldu ama yine de..), yani ayarları düşürerek denenebilir belki ama eski sistemlerin pek kaldırabileceğini sanmıyorum.

even better than the real thing dedi ki...

Nefis görünüyor görseller, sanırım platform oyunu olduğuna bakmadan oynayacağım.

kerevizli kedi dedi ki...

yaratıkları öldürmeye çalışmak o kadar sıkıcı ki, resmen oyundan soğudum ve buzlu bölümdeydim sanırım adını unuttum, oyunu oynayasım gelmiyor. bütün o masalsı öğeleri, harika atmosferi ve müzikleri nasıl bu kadar sıkıcı dövüşlerle ve sinir bozan yaratıklarla berbat etmişler o kadar uyuz oldum ki, çok yazık. menacing ruin kesinlikle benim de en sinir olduğum yaratık, bir de eyepot muydu, çaydanlık işte. kontrol saçmalamaları da cabası olduğu için oyuna devam edecek hevesim hiç kalmadı açıkçası, o ilk oynadığımda sana "hemen oyna hemen" yazarkenki heyecanımdan eser yok :))
uyuz oluyorum mis gibi oyunların böyle aptalca şekillerde harcanmasına, hiç kendileri oynayıp test etmiyorlar mı sanki, o yaratıklarla uğraşmanın ne kadar sıktığını anlamıyorlar mı? aman be.

Çavlan dedi ki...

şu paketi indirsene (ya da zaten indirdiğin versiyonun içinde ama gizli olabilir, ona ulaşmanın açıklamaları da şurda), yeni giysiler ve silahlar o yaratıkları öldürmeyi çok daha kolay ve katlanılır bir hale getiriyor. buzlu bölüm 2. chapter'ın başları daha, daha çoook güzel yerler var, pes etme! :)

Vira Vira Dora dedi ki...

O kadar guzel gorunuyor ki oyun su resimlerde, gotik bir peri masali gibi bir atmosferi var, agzimin suyu akti resmen... Son yillarda oyunlarla pek aram yok ama bu oyunu kesinlikle alip oynayacagim, bilgisayarim kaldirir umarim..

Korhan Korman dedi ki...

Yazarlar kısmında Umut'un pantolonundaki sünger bob'mu ben daha çok buna takıldım. Sünger Bob'lu pantolon mu giyiyor Umut ayrıca neden kendisine sormuyorum!

Umut dedi ki...

Korhan, o sünger Bob değil, çizim yaparken "böyle bir yamam olsa ne güzel olur" diyerek çizdiğim bir şey. :)

Henüz o yamanın gerçeğini pantolonuma uygulamaya zaman ayıramadım ama. :p

Judy Abbott dedi ki...

Gözüm korktu ölmek bilmeyen canavarlardan ama görüntüler şahane. üstelik salt o kıyafetler için bile oynamaya değer :)

NEKO dedi ki...

PC oyununu oynamıştım yıllar önce. İnanılmaz bir keyif vermişti bana. Bilgisayar oyunları, fantistik hikayeler ve peri masallarını seven benim gibi birine cuk oturmuştu oyun. 2010 da sonraki seneye PS3 oyunu çıkacağını duyunca havalara uçmuştum. Oyun çıktıktan sonra oynayabilmek için elde olmayan ama pek güzel olan sebeplerden 2 sene beklemek zorunda kaldım.

Şu an oynuyorum ve yıllar önce aldığım keyfin kaç katını yaşıyorum bilemezsiniz. Çok abartılı gelebilir size ama oynarken ben resmen mest oluyorum. Bitmesin istiyorum...

Şemsiye bir silah olarak bana da saçma geldi ama atılan bombaları geri püskürtmesi muazzam!