9 Aralık 2010 Perşembe

Av Mevsimi

Yazar-Yönetmen: Yavuz Turgul
Oyuncular: Şener Şen, Cem Yılmaz, Çetin Tekindor, Okan Yalabık, Melisa Sözen
Tür: Polisiye|Gizem|Dram
Yapım yılı: 2010
Ülke: Türkiye

Yavuz Tanyeli'nin bir resminden ve Shakespeare'in "Cinayet, yerin bütün toprağı ile örtülse yine kendini belli eder." sözünden ilham alarak öyküyü oluşturan Yavuz Turgul, ilk kez polisiye türe el atarak filmografisinde hayli farklı bir yerde duran Av Mevsimi'ne imza atmış. Hevesle bekliyordum bu filmi. Turgul'a olan hayranlığım onun ve Şener Şen'in filmlerine duyduğum özlemle birleşince, Av Mevsimi'nin vizyona girmesinden birkaç gün sonra koşarak gittim sinemaya -ki uzun yıllardır sinemada Türk filmi izlememiş birisi olarak, bu tuhaf döngüyü Av Mevsimi'yle kırmış olmam çok şık oldu. Kızılırmak'ın devasa salonunda gece seansında bizden başka tek bir kişinin bile olmaması ve film boyunca dilediğimiz gibi konuşup yayılabilmiş olmanın da etkisi olmuş olabilir bu 'şıklık'ta tabii. Daha fazla gevelemeden incelemeye geçeceğim, ama ondan önce sabırsız okuyucu için filmle ilgili görüşlerimi birkaç cümlede özetleyivereyim: Av Mevsimi hikayesinde çok fazla kusura ve boşluğa sahip, pek polisiye olmayan ama türün formüllerini kullanmaktan geri durmayan, zayıf senaryolu bir film. Belki beklentilerim çok yüksek olduğundan, ciddi ciddi hayalkırıklığına uğradım bu açıdan. Ancak görüntü yönetimi, usta oyuncu kadrosu ve nasıl desem, filmin genel havası o kadar şahane ki, uzun sayılabilecek iki buçuk saatlik süresine rağmen su gibi akıp gidiyor, seyirciye de çok hoş zaman geçirtiyor. Son dönemki Türk sineması örneklerinin çoğuyla karşılaştırıldığında (New York'ta Beş Minare ile örnegin) bir başyapıt niteliğinde. Kıssadan hisse: beklentilerinizi biraz düşürün. Yavuz Turgul'un bilmem kaç yıl sonra çektiği ilk filmi görmeye gittiğinizi unutur, Av Mevsimi'ne de bir polisiye olarak bakmamayı başarırsanız, filmden keyif alabilirsiniz.

Avcı (Şener Şen), Deli (Cem Yılmaz) ve Çömez (Okan Yalabık) lakaplı üç dedektifin üzerinde çalıştıkları cinayet soruşturması ile özel hayatlarındaki sorunlar hakkında Av Mevsimi. Polisiye ve dram türlerine dahil edilebilir film, dolayısıyla etraftan duyduğum şikayetlerin aksine aksiyon sahnelerinin azlığı bana hiç dokunmadı, yine pek çok kişinin aksine bir an bile sıkılmadım. Zaten aksiyonun dibine vurmak, Av Mevsimi'nin ruhuna da pek uymazdı gibime geliyor, daha çok karakterlerle ilgili, karakterler üzerine bir film çünkü.

Oyunculuklara bakacak olursak performansların tamamı iyi sayılabilir, ama filmin en büyük yıldızı Cem Yılmaz bana kalırsa. Çetin Tekindor da bir hayli üst düzey bir oyunculuk sergiliyor. Fakat Avcı rolü, Şener Şen gibi bir oyuncuya küçük kaçmış. Performansı gayet iyi, hatta çok iyi (ölen kişileri tek tek sayarken malum isimdeki duraklaması çok dokundu bana mesela), ancak bu karakterin el verdiği ölçüde iyi, Avcı karakteri de fazla dar, sınırlı, hemen herkesin altından kalkabileceği repliklere sahip bir karakter. Çok inanılır bir karakter de değil üstelik; Avcı lakaplı bir polisin bu kadar hassas, nazik ve müşfik kalabilmiş olması, hele hele bu coğrafyada, çok akla yatkın görünmüyor. Nitekim film boyunca pek bir avcılığı da görünmüyor.

Cem Yılmaz'ın karakteriyse son derece inandırıcı, bir yanıyla insanı deli eden, hatta midesini kaldıran, ama gerçekliğini de bir saniye olsun yitirmeyen bir karakter. Karanlık ve -lakabından da anlaşılacağı gibi- deli bir "antikahraman". Üstelik oyuncu, alışageldiğimizin aksine komediyle uzaktan yakından alakası olmayan, unutulmaz bir performansa imza atıyor Deli karakterini canlandırırken. Kendini bir oyuncu olarak baştan aşağı ispatladığı film budur belki de.



Hikayede beni tatmin etmeyen, kusurlu bulduğum noktalara geldi sıra. Bundan sonrası fena halde spoiler içerecek yazının, filmi görmeyenler bu paragrafları atlamak isteyebilirler. Kızın eli niye kesik/kopuk, kara kara düşünmeme rağmen, bulamadım. Yani, cesedi göle atılmış da, el kendi kendine kopup karaya mı çıkmış? Bu imkansız olduğuna göre el kesilmiş, ama neden, hangi amaçla? Üstelik Battal'ın av evinin dibinde çıkıyor bu el, nasıl bu kadar dikkatsiz olabilir bu kadar iyi olduğu söylenen avcılar? Hem Battal'ı hem de bizim Avcı'yı kast ediyorum burada; Battal nasıl evinin dibine kızın elini koparıp atabilir, Avcı da nasıl Battal'ın evinin elin bulunduğu yerin çok yakınlarında olduğunu fark etmez? Bu beni çok rahatsız eden bir delik oldu öyküde, yahut belki delik değil de benim akıl edemediğim bir açıklaması var, elin hikayesini çözen varsa yorum bıraksın lütfen. Niçin kızı parçalara ayırıp, bir parçasını evinin hemen yanındaki ormana atıveriyor Battal?

Sonra Pamuk'la evlenmesi örneğin, buna sahiden de gerek var mıydı? Anladığım kadarıyla sadece ve sadece Pamuk'un yaşını nüfus cüzdanında büyüterek kızı reşit göstermesini haklı gösterebilmek için evlenmiş onunla, yıllardır evli olduğu ve hâlâ sevdiği karısından boşanıp. Böyle bir şeyin onun konumundaki bir adamın çevresinde ne büyük sansasyon yaratmış olabileceğine de hiç girmeyeyim. Ama tek neden kızın legal yollardan böbrek bağışı yapabilmesi için yaşını büyütmekse... Yani sadece evlenmek isteyenlerin yaşları büyütülür diye bir şey mi var, madem yaşını büyütmek bu kadar kolay, önce kızı ikna edip sonra böbrek nakli için büyütülsün yaşı. Neye hizmet etti, edecekti o evlilik? Pamuk konak mıdır villa mıdır o hayvani şatomsu eve gelsin ve Battal'ın elinde kızı ikna edebilecek zaman ve yakınlık kozları olsun diyeyse (ki öyle açıklanmadı filmde, ama neyse), gerçekten kızı evlat edinmesi mesela, çok daha mantıklı olabilirdi evlenmesinden. Üstelik babası kızın vücudunu, hayatını, geleceğini, her şeyini dedesi yaşındaki adama hiç düşünmeden, hatta minnet duyarak satıyor da, bir böbreğini mi vermeyecek? Baştan sahte bir evlilik düzenlemek yerine babaya gidilse çok daha mantıklı olmaz mıymış? Her şeyi geçtim, ille de Pamuk'un böbreği mi olacak, bunun için rızasız bir kızcağızın iç organını çalıp, arada da kazara onu öldürmeye kadar nasıl varabilir işler, çok mantıksız geldi bana bu. Tıpkı Battal'ın tüm şirketlerindeki çalışanlardan kan ve doku örneği alması (ve herkesin de kuzu kuzu kanını vermesi, birinin bile bunun ne için olduğunu sormaması veya izin vermemezlik etmemesi) gibi. Tıpkı immün sistemi çökmüş kızın her türlü hastalıktan doktorun ağzındaki küçük bir maske ve yatağının etrafındaki beyaz tül perdeler (!) sayesinde korunması gibi. Yani tıbbi konulardan pek anladığım söylenemez, ama filmin bu yanları, tıpla ilgisi olmayan birine bile inanılmaz baştan savma görünüyordu, bunu ben bile fark edebiliyorum. Ve de tüm olayın, cinayetin gelip dayandırıldığı nokta: cebinde parası olan birinin, hele hele bu ülkede çok ama çok rahat uyumlu böbrek bulabileceğini ve o böbreği satın alabileceğini de biliyorum.

Bir de cinayet masası bu kadar mı acemi olur? Kesik elin dibinde Battal'ın evinin olduğunun farkına varmıyorlar, kurbanın ismine ve nüfus kayıtlarına ulaştıktan sonra bile anne-babasının evinin adresine ya da kızın evli olduğu bilgisine erişemiyorlar, sadece felsefî süsü verilmiş ama içi boş, sığ laflar ediyorlar aralarında bol bol (bakış açısı, aralık falan filan). Namı alıp yürümüş Avcı lakaplı dedektifin tek bir avcılığını bile göremiyoruz -yirmi metre uzaktan itfaiye kırmızısı arabayı tespit etmek ya da cinayet mahalindeki bot izini fark etmek ya da bilgisayar ekranında kurbanın adının ve koskoca puntolarla al al yanıp sönen "uyumlu" kelimesinin yazılı olduğu dosyayı görmek sayılmazsa tabii. Her şüpheliden bileklerini göstermesini istemesini ise saymak bile istemiyorum, bir kere en az beş gün geçmiş tırmıklanma hadisesinin üzerinden, gayet de yok olmuş olabilir o izler. Üstelik niye bu kadar eminiz bilekte olduğuna? Kızın tırnakları arasından yumuşak bir deri çıktı diyelim, yumuşak deri sadece bilek içinde olmaz ki.. Çok zorlama görünüyordu, çok. Özellikle bir sahnede Battal'ın Avcı'ya "Beni akıl oyunlarıyla kandırmaya çalışıyorsun," benzeri bir laf etmesi, çok battı bana. Çünkü ortada akıl oyunu falan yoktu, kelime oyunu bile yoktu. Hiçbir şey yoktu.

Zaten cinayet masası olsa da olmasa da, bu cinayet çözülecekti herhalde. İşte bu, hiçbir polisiyede görmediğim bir şey. Yani katili tahmin edebilir okuyucu/izleyici tamam, her şey kör göze parmak gelebilir, kurgu kötü olabilir, cinayet hikayesi sağlam olmayabilir, olay örgüsü zayıf kalabilir.... Ama ne olursa olsun, olayı dedektif çözer. Ne olursa olsun birkaç zekice gözlemde bulunur, bir şeyler yapar ve her şeyi aydınlatan kişi, hikayenin kahramanı olur her zaman. Oysa Av Mevsimi'nde her şey o kadar tesadüf eseri ve kendi kendine gelişti ki... Yapacak bir şey bulamayınca kızın ailesinin evine gidip "Hadi, aklınıza ne gelirse söyleyin," dediler. Annenin laf arasında kızın kanının alındığından bahsedilmesi hızır acar dedektiflerimizi Ceylan'ın doktoruna, o ziyaret de eski doktora götürdü. Bu eski doktor da zaten elinde silah, kapısı açık, bilgisayarında her türlü bilgi hazır, bekliyordu. Her şeyi bu doktor göstermiş oldu bizimkilere. (Kendi beynini dağıtacak kadar vicdanlı bir adam nasıl çocuk yaşta bir kızın rızası olmadan böbreğini çaldı, sonra da onu öldürmeye yataklık etti, o başka bir konu.) Avcı'nın aslında çok etkileyici olması gereken ormandaki yüzleşme sahnesinde Battal'a söyledikleri, ortalama izleyicinin uzun zaman önce tahmin ettiği (ama mantık hatalarından dolayı kabullenmek istemediği) gerçeklerdi. Ki bize Avcı'nın zekasından ve müthiş perspektifinden çok, acımasızlığını gösterdi o sözler bana kalırsa. Battal'ı intihar etmeye ikna ederken, avına pek de merhamet duyuyor gibi değildi.

Son olarak da şu herkesin dilindeki sürpriz öğesinden bahsetmek istiyorum. Ben "İlle de sonunda bir sürpriz olmalı, bizi şaşırtmalıydı," diyenlerden değilim, her ne kadar polisiye türünün formülü cinayetlerin çözümünün, olayların açılımının her şeyin sonunda seyirciyi şaşırtarak ve karmaşık kurguyla hayran bırakarak olması üzerine kuruluysa da, bir şekilde katil filmin başında açık edilerek de kotarılabilirdi film bana kalırsa. Her şeyi görür, anlardık ama Avcı da bizimle birlikte anlardı ve bundan sonrası, Avcı'nın olayı kanıtlamaya, avını kıstırmaya çalışmasıyla geçerdi. Oysa öyle olmadı, biz başlarda (hatta spesifik olmak gerekirse, Ceylan'ın göründüğü ilk sahnede) katili de, nedenini de anladık ama bunun keyfini süremedik, çünkü üstte bahsettiğim kusurları, hikayedeki eksik noktaları göz ardı etmek mümkün değildi. Bir de hikayemizin kahramanları olan dedektiflerin seyirciden daha aptal olması gerçeği var (oysa tam tersinin olması gerekiyor). Avcı'nın güvenlik kamerasından Deli'nin şu açı hareketini yaparak öldüğü anı izlemesi ve "Bak, bu benim hareketim, bize bir şey söylemeye çalışıyor," dediği yer insana çığlık attıracak bir yavaşlık gösterisiydi dedektiflerimizin dedektiflikleri açısından mesela -ki Avcı bunun üzerine bile bir şey anlamadı, sadece yapacak bir şey bulamadığı için gitti kızın ailesine. Film boyunca tekrarlanan lafın içi dolmadı, Avcı farklı bir bakış açısından baktığı için cinayeti çözmüş olmadı. Kendi kendine çözüldü bu cinayet.

Spoiler bitti, yazının devamı güvenli ;)



İktidar, merhamet ve sadakat kavramları, hemen her Turgul filminde olduğu gibi başarılı bir şekilde işleniyor ve sonunda "Asıl iktidar, sahip olduğu kudreti vicdanıyla birlikte kullanılabilendedir" gibi bir anlam çıkıyor (her ne kadar bana inandırıcılıktan uzak gelen bir bağlamda oluşmuş olsa da bu mesaj, etkileyici bulmadım diyemem). Her zamanki geçmiş ve şimdinin değerlerinin karşılaştırıldığı tipik Turgul izleğinden farklı ve bu nedenle taze, genel hatlarına bakıldığında da seyircinin dikkatine hakim olmakta başarılı, ama son tahlilde vadettiklerini sunabilmekte başarısız bir film Av Mevsimi.

Dikkatli izleyiciyi tatmin etmeyecek bir hikaye var ortada; gizem yaratma konusunda çuvallayan, hikayeyi derinleştiremeyen bir film, fakat ana hatlarına bakıldığında dramatik yapısı son derece sağlam, buna nefis bir kadro ve olağanüstü bir görsellik de eklenince, güzel bir film çıkmış ortaya. Öyle başarılı bir atmosfer yaratmış ki görüntü yönetmeni, seyirci iki buçuk saat boyunca bir an bile çıkamıyor, çıkmak da istemiyor o dünyadan. Filmin işçiliğine de denilebilecek hiçbir şey yok, belli ki ekibini büyük özenle seçiyor ve en ufak detaya da emek harcıyor usta sinemacı. Senaryonun zayıf, kendini erkenden açık eden ve mantıksızlıklarla dolu polisiye kısmını görmezden gelmeyi başarabilirseniz, güçlü oyuncuları ve nefis atmosferiyle Av Mevsimi, iyi bir seyirlik.

Bir de, görece önemsiz bir sahnede Cevat Çapan mı göründü birkaç saniyeliğine, bana mı öyle geldi?

23 yorumcuk:

gülçin dedi ki...

evet, İstanbul Üniversitesindeki törenden sonra Cevat Çapan da oradaydı.

ben filmi genel olarak çok sevdim. Cem Yılmaz bence de kendini oyuncu olarak ispatlayan bir performansa imza atmış.

en çok aklımda kalan sahne kahvedeki Cem Yılmaz türküsü, Hayde. Ondan neden bahsetmediniz?

kişisel depresyon anları dedi ki...

Yavuz Turgul'dan beklemediğim ancak güzel bir filmdi. Zaten sebepleri sıralamışsınız. Ancak karakterlerin işlenmesi, oldukça başarılı. Polisiye demez direkt drama dersek film aslında güzel. Ama polisiye yönü filmde yüzde doksan olunca daha akıllıca bir senaryo bekliyor insan. Yapım notlarını da okudum. O kadar araştırma yapıp destek almışlar ve Yavuz Turgul'a sunmuşlar. O kadar araştırma içinde yok bu olmamış bu olmaz diyen danışmanlar çıkmamış mı? Yoksa benim ülkemde profesyonel hiç yok mu? Yada Yavuz Turul gibi bir usta olunca işin başında herkes susuyor mu? Kendisi hataları olmadığını bilmese danışmazdı değil mi? Her neyse...
İyi bir film senaroya pek takmazsak...

Adsız dedi ki...

Ben başka bir hataya dikkat çekeceğim yada hata değilde biraz mantık hatası. katilin dna örneği kızın tırnaklarının içinde delil olarak bulunuyor ama avcı ilk dakikadan itibaren sadece her şüphelinin bilek içlerine bakıyor. Boynundan sırtından veyahut başka bir yerinden olamazmış gibi.

Diğer birşey ise Çömez rolündeki Okan Yalabık'a gerçekten gerek varmıydı açıkcası anlamış değilim. Cinayeti çömez çözseydi daha iyi olurdu diye düşünüyorum çünkü filmde verilmek istenen polis olurken geçirilen evreler sözde kalmış olmazdı.

Oyuncuların performanslarına gelince Şener Şen günü kurtarmış Cem Yılmaz'ın ise filmi kurtardığını düşünüyorum. Ve diğer bahsettiğiniz her şeyde size katılıyorum.

A-H dedi ki...

Tam da su aralar izlenecek guzel bir film ararken :)

Judy Abbott dedi ki...

Çetin Tekindor'u izlemekten çok zevk aldım doğrusu, ne harika bir aktör.

tarih84 dedi ki...

cem yılmaz şaşırttı, filmin bana göre en can alıcı kısımlarını görüntü yönetmenine borçluyuz.Filmden çıktığımda kendimi depresif, hissettim, karanblığı, gri ve siyaha bağımlı zannettim.ben pek de sevemedim filmi doğrusu.ejder kapanında da yıkılmıştım. bu muydu şimdi demiştim.Hem çok uğraşılıyor hem de hiç olmayacak çok bilindik denilecek kurguya pat diye bağlanıyor.

Bay Kavun dedi ki...

Yazınızı çok beğendim, tespitleriniz o kadar doğru ki filmi izledikten sonra kafamda bir yere oturtamadığım fakat somut şekilde dile getiremediğim eksiklikler, özensizlikler ve boşlukların hepsine değinmişsiniz, senaryo bunlardan geçilmiyordu. Av Mevsimi güçlü bir polisiyeden çok güçlü bir dram lezzetinde, fakat dram (veyahut melodram) kısmı öne çıksa, işin polisiyesine takılmayalım der, izler geçerdik. Öyle olmuyor, kendisi polisiye film formüllerini izliyor, bir polisiye olma iddiasında. Oyunculuklar (hepsi değil, büyük kısmı) başarılı ve görüntü yönetimi de hakikaten takdire şayan, ancak benim için bir filmin olmazsa olmazı, çekirdeği, senaryosudur. Av Mevsimi onlarca berbat türk filmi arasında parlayabilir, kalite olarak katbekat üstün olabilir onlardan, ancak son kertede zayıf bir film. 5 yıllık aradan sonra Yavuz Turgul'dan daha fazlasını bekliyor insan.

Vira Vira Dora dedi ki...

Eheh hakkaten de Cevat Capan'dı o, bir kac saniye gorulup kaybolunca nevrim dondu benim de, ne oldugunu sasirdim :) Yazı muthis, her seye katiliyorum. Eklemek istedigim cok az sey var. Biri, Sener Sen'in karisinin olumunden sonrasi icin hazirladigi defterin beni carptigi, cok hos, ince bir detay olmus. Karisiyla arasindaki yas farki tuhafima gitti yanliz, zaten sanirim yasli kadin oyuncu bulunamamis pek. Cunku Cem Yilmaz'in annesi de en fazla 50 yasinda bir aktris, kotu bir makyajla yaslandirmislar. Son olarak da sunu ekleyecegim, Cem Yilmaz'in turku soyledigi sahneden bahsediyor herkes, eksisozluk'te yuzlerce entry ve okudugum tüm film kritikleri her biri de o sahnenin ne muhtesem oldugunu, tek basina yeteceğini yazmis, bunlardan gina geldi bana (o sahneden bahsetmeyen bir yazi buldugumda ne kadar sevindigimi anlatabilmisimdir umarim) Evet hos eglenceli bir sahneydi ama son 10 yilin en 'overrated' sahnesi olacak boyle giderse. Biraz da coca cola reklamini andiriyordu sanki.

dersaadet dedi ki...

Çok dikkatliymişsiniz, ben Cevat Çapan'ı anımsamıyorum bile...

Filmi genel anlamı ile çok sevdim, hatta bir kere daha gidecek kadar çok sevdim. Cem Yılmaz gerçekten iyi oynamış, ama beni rahatsız eden onun komedyen kimliğinden sıyrılmayan ve Cem Yılmaz'ın her söylediğine gülen salon izleyicisi oldu. Bir de Cem Yılmaz'ın vurulma sahnesinde deri ceketi duvarda siyah bir iz bıraktı, oldukça rahatsız ediciydi.

new version of me dedi ki...

elin olayı neydi, nedendi gerçekten, ben de anlamadım. evinin yakında bir yerlere gömdü kızın cesedini avcı diyeceğim de, el nasıl kopup da bşka yerden çıktı? ayrıca evliliğin gereksiz, izleyiciyi şaşırtmak için ucuz bir hamle gibi göründüğüne, bilek kontrolünün de mantıksızlığına katılıyorum. herşeyden önemlisi, cinayeti bizim adamların çözmediği! avcının ustalığı ve bilgisi ve istanbul beyefendi görgüsü olduğu için çözülmedi ki sır. böyle polisiye olur mu hiç?

Barakuda dedi ki...

çok benzer fikirlere sahip olmamıza sevindim.. çok güzel bir analiz olmuş..

kafama takılan bir noktayı aklıma gelmişken belirteyim..

film süper bir atmosfere sahip, hemfikirim ben de.. ancak bazı çekim mekanları var ki her dizide filmde falan görüyoruz artık.. benim tadımı kaçırabiliyor film esnasında bu detaylar.. istanbul üniversitesi rektörlüğünde çekim yapmayan film dizi yok.. çolakzade'nin konağı şimdilerde ezel'de kenan birkan'ın konağı.. ve şimdi unuttuğum ama var olduğunu bildiğim birçok benzer mekan.. istanbul gibi yerde bu kadar mı kıt olur ya doğal platolar.. ıghh..

hayaksi dedi ki...

kesik el filmde bence metafor olarak kullanılmış, yani kesik bi ölü elin,
yaşayan insanlara teması işlenmekte ve yaşamla ölüm arasında metafizik bir bağ kurulmuş, elin dokunduğu hayatlar ,yani komple ceset bulunsaydı olay örgüsü bukadar anlamlı olmazdı sanırım .

gürültü dedi ki...

bu yazinin bir kismi bugun haberturk gazetesindeydi:))

naked as we came dedi ki...

ben filmi sevdim,ama yazdıklarınızın tamamına da hak veriyorum. hem türk filmelirde hemde dizilerindeb erbat yapımlara alışmışız, biraz kaliteli bişi görünce kötünün iyisini kucaklayıp seviniyoruz. oysa çok daha iyi olmalı yavuz turgul'un çektiği, şener şenin oynadığı filim!

francesca mckennitt dedi ki...

Bugün bu konuda gördüğüm 3. yazı sanırım, çok merak konusu oldu :)

CaMeNe dedi ki...

cidden bu kadar iyi analiz edilebilirdi ancak..dediğiniz bütün mantık hatalarıı ben de dahil seyircinin birçoğunun filmden çıkar çıkmaz kendi kendine sorduğunu,düşündüğünü tahmin edebiliyorum.mant hatası,içi dolmayan şeyler çoktu.ancak gene de akıcıydı ve cem yılmaz başarılıydı.

hayaksi dedi ki...

sanırım filmin beğenilmemesinin nedeni, filmi izleyenlerin çoğunun sinema seyircisi değilde, tv seyircisi ya da holivud izleycisi olmasından kaynaklanıyo. seyirciler tür ketagorisi ile filme eleştiri getiriyolar keza ,bir kısım ot eleştirmenlerde aynı hataya düşümüş , bilindiği gibi , amerikan sineması tür üzerinden giden ve kalıplara sıkıştırılmış bir sineması anlayışına sahiptir,nedir bunlar; polisiye ,aksiyon ,korku,dram, komedi vs şimdi filme giden seyirci film ile ilgili yorumunu bu tür kalıplarına sığdırmaya çalışıyo ve ona göre yapıyo, oda olmayınca filmin mahiyeti kavranamıyor tabi, halbuki biraz avrupa uzakdoğu ve iran sinemaları izlense ordaki örneklere bakılsa fıransız yeni dalgası, italyan yenigerçekçiliği alman dışavurumculığu vb bağımsız sinema izlense ,yani sinemaya tür üzerinden kalıplar şeklinde değilde akımlar üzerinden incelense ki gerçek sinema sanatı budur o zaman açımızı değiştirerek bakabiliriz yani . filmin polisiye havasına kapılıp olmamış demek çok basit akla ilk gelen düüncedir . polisiye olayı sos filmide yavuz turgul polisiyeyi sadece kullanmış okadar ve gene kendi temel dertlerinden bahsetmiş.

film öyle ince bir çizgide ki mesela karakterlerde inanılmaz bir duygu yoğunluğu var, fakat yönetmen öyle maharetliki bu duygu yoğunluğunu bir an olsun ajiteye ,melodrama kaydırmamış ve bu duygu yoğunluğunu istismar etmeden vermiş. bikere bu çok güç bişeydir ve büyük yetenek ister , meselao herkezin ala yönetmen zannetiği çağan ırmak, hiç bir filimnde bunu başaramamıştır .hem babam ve oğlumda hemde, ıssız adamda , her ikisindede duygu yoğunuluğunu verebilmek için olağanca karakterler istismar edilmiş ve ortaya sulu zırtlak ,melodram ve popilist ,ortalama bir iş çıkmıştır.

fimde ayrıca kesik el çok güzel bir şekilde hayatı temsil eden bir metafor olarak kullanılmış , kesik bir elin dokunduğu hayatlar ,hatta bu el en alt tabakadan en üst tabakaya bütün insanların karakterine derin ve güzel bir bakış atıyor ve bizede güzel bir tecrübe yaşatıyor ,zaten sinemanın amacıda bu olmalı bence seyredini kendi tecrübesine katmalı ,ve olayı bir sonuca bağlayıp izleyciye konfor ve masturbatif bir eylem sağlamaktan çok yarım kalmış sorularla ufuklar açmalıdır.

kıvılcım dedi ki...

Sevgili Cavlan, yazini cok begendim. Dogru ve dikkatli tespitlerinin yanisira, temiz ve guzel Turkcene hayranim. Ben de filmin hos bir seyirlik, özellikle onlarca kalitesiz Turk filminin yaninda dinlendirici, ferahlatici bir nefes olduguna inaniyorum ve film vizyona girdiginde Turkiye'de bulunup izleme sansina eristigim icin seviniyorum. Gel gor ki bu tur olmamis, Turgul polisiyeyi becerememis. Yine melodramaya cevirmis, ancak ne yazik ki kullandigi formuller polisiye formulleri olarak kalmis. Senaryodaki tutarsizliklar kafasi biraz calisan, biraz sorgulayan seyirciye hakaret niteliginde. Kafa dagitmak icin, iyi oyunculuklar gormek icin izlenebilir yalnizca.

Seyirci dedi ki...

Yukarıdaki yazının normal kısımlarını biri, spoiler kısımlarını başka biri yazmış gibi. Spoilerdaki eleştirileri getirip o kadar yumuşak tonda bir eleştiri yapılmaz ki :)

Film sizin spoiler kısımlarındaki tespitleriniz, aşırı yavaşlığı hiçbir şaşırtıcılık barındırmamasıyla vasatın altıydı.

Bir miktar güzel görüntü izledik o kaldı elimizde.

Herhangi bir csı bölümünü daha heyecanlı izleyebilirsiniz. En azından sadece tanıklarla konuşmadan fazlası olabiliyor. Biraz diyaloglarda derinlik arayalım, o da yok. Elinden koku silmeye çalışan bir çocukla, polislik zordur dedik o kadar. Bir de tabi çok orjinal "süper zengin de olsanız sağlık yoksa mutluluk yok mesajı".

Bir cinayeti 2:30 saatte çözen ekipten, bir seri cinayet filmi bekliyorum bundan sonra...

Short Skirt Long Jacket dedi ki...

Çok güzel bi inceleme yazısı olmuş :)

carlito dedi ki...

----spoiler----

kesik el meselesini niye bunca insan anlayamamış ben de onu anlayamadım! el bariz bir biçimde ortaya bırakılmıştı, birileri tarafından bulunması istenmişti hatta.. sebebi de cinayetin o hapçı çocuğun üzerine yıkılmasını sağlamaktı..

ama biri çıkıp da derse ki; "cesedi tamamen yok etseydi zaten kimse kurcalamazdı konuyu, kayıp olarak dosyası kapatılırdı" , ona bir şey diyemem işte..

----spoiler----

Vira Vira Dora dedi ki...

@Carlito, ben yine anlamadim vallahi, kizin elini kesip ortaya birakinca nasil sucu hapci sevgilisinin uzerine atacaklar ki? Hayir elin uzerinde cocugun DNA'sini, parmak izini biraksalar, eli veya cinayet aletini cocugun evine yerlestirseler de oradan ciksa evet mantikli olacak tabi, ama elin uzerinde cocugu isaret edecek herhangi bir iz olmadigi gibi, el bir de Cetin Tekindor'un karakterinin av evinin hemen dibinde ortaya cikti. Yani zannetmiyorum senin dedigin gibi olabilecegini ben. Tersine, detektiflerin aklına Cetin Tekindor daha da basta gelmeliydi evinin lokasyonu ve nufus kayitlarinda acikca yazacagi gibi elin 16 yasindaki karisina ait olmasi nedenleriyle.

Fatih Birinci dedi ki...

Beni çok irrite eden saçma gelen şey de şu: Doktorun bilgisayarında doku uyumu kayıtlarına bakarken uyumsuz-uyumsuz diye giderken sonra aradıkları kızın resminin, adının ve eşek kadar "uyumlu" yazısının olduğu sayfayı çömez polis direk geçiyor arkadaş!!? Nedir bu ya? İnsanda biraz IQ olsa "aha işte bizim kız" ya da "aa bu uyumluymuş" falan der durur yani.