16 Temmuz 2010 Cuma

Kocamı Niçin Öldürdüm?

Ta 2001 yılı baskısı elimdeki. Yeniden basıldı mı, bu baskısı tükendi mi, hâlâ bulunur mu kitapçılarda, bilemiyorum. Ama benim çok eğlenerek tekrar tekrar okumaktan bıkmadığım bir kitap bu, o yüzden kısa da olsa bir şeyler yazayım dedim hakkında. Zaten 150 sayfalık incecik bir şey, dili çok akıcı, konusu da çok ilginç olduğu için, bir şekilde bulur da okursanız aynı gün içinde bitirme ihtimaliniz yüksek.

İnanılmaz güzel bir delilik hikayesi bu. Kadın (bir adı vardıysa bile hatırlayamıyorum) adama öylesine saplantılı ve hastalıklı bir aşk duyuyor ki, işyerindeki kadınlara kocasının gay olduğunu söylentisini yaymaktan adamın sadakatini ölçmek için bir hatun kiralamaya, kocasının ilgisinin tamamını kendisine vermesini istediği için arkadaşını sakatlamak, ablasını evlendirmek suretiyle kendi kızı da dahil olmak üzere hemen herkesi çevresinden uzaklaştırmaya (doğru anımsıyorsam kızın odasına alerjisi olan bir maddeden bolca yerleştirip, sağlığını mahvediyor, uzakta dağ tepe orman bir yerde yatılı okula gönderilmesini sağlıyordu) kadar vardırıyor işi. En sonunda geldiği noktayı da, romanın adından biliyoruz zaten.

Yazarın adı, kitabın kapağında göründüğü gibi Laurre Buisson değil yalnız; Laure Buisson. Şaka gibi bir durum, ama yayınevi yazarın adını yanlış yazmış -sadece bir yerdeki imlâ hatası da değil söz konusu olan, tamamen yanlış biliyorlarmış herhalde, çünkü kitabın kapağında, ilk sayfasında, ikinci sayfasında, her yerde fazladan bir adet 'R' var. Yayınevi de Gendaş Kültür (Bridget Jones'un günlüklerinin çıktığı yayınevi yani). Daha önce hiç böyle bir şeye rastlamamıştım, çok şaşırtıcı. Aşağıda en solda duran Türkçe basımı, diğer iki kapak ise yazarın ana dili olan Fransızca basımlarının kapakları (ve yazarın adının doğru yazılmış hali):



Kocamı öldürdüm. Evet, seni, sevdiğim tek canlı varlığı, seni öldürdüm. Nihayet. Şurada uyuyorsun. Seni seyrediyorum, yakışıklısın. Sana kötülük etmedim; sadece uykuya dalmana yardım ettim.

En güzel elbisemi -hani şu bana en son aldığın- gyimiş ve Yunan tragedyalarının aktrisleri gibi makyaj yapmış olarak eczaneye girdim. Ona doğru ilerledim. Bana, uyku ilacının kutusunu verdi ve gözlerimin içine bakarak, uyardı: "Fazla kulllanma. Biliyorsun şekerim, doz aşımı tehlikeli olabilir." Böyle bir şey yapmayacağım konusunda onu temin ettikten sonra, içten bir şekilde teşekkür ettim. Makyaj yapmak için banyoda geçirdiğim zaman boşa gitmemişti. Sevinçten havalarda uçuyordum.
Eve dönerken antrkot almak için biraz oyalandım. Benim yahnime bayılırsın. Döndükten sonra, Tranxene'i havanda dövdüm. Ezilen tabletler, mısır nişastasına benzedi. Sebzelerin kabuklarını soydum ve garnitürü hazırladım. En güzel tencereme etleri yerleştirdikten sonra, üzerlerine tuzlu soğuk su döktüm; ama fazla tuzlu değil. Doktor bunu, tansiyonuna zararlı olduğu için yasakladı. Su kaynadı. Dikkatlice köpüğünü aldım ve sebzeleri birer birer içine attım. Hafif ateşte kaynamaya bıraktım.
Yüzümde kırışık önleyici maske, başımda özel hazırlanmış bir balsam, çay esansı kokan suyla dolu küvette bir saat boyunca çile çektim. Bu gece, son bir defa sevişeceğimizi ümit etmiştim. Vücudumu okşaman durumunda, tenimin ipek gibi olduğunu fark edecektin.
Bornozuna sarıldım ve gözlerimi kapatarak, beni kollarına aldığını hayal ettim. Beni tamamıyla sardığını iyice hissetmek için, tıraş olduktan sonra yüzünü sildiğin havluyu da bir arı kovanı şeklinde başıma sardım.
Mutfaktan, fırın alarmının sesi duyuldu. Et pişmişti. Onu fırından çıkardım ve beklemesi için bir kenara koydum. Baş başa geçireceğimiz bu gece için hangi elbisemi giyecektim? Siyah krep olanı. Tırnaklarımı törpüledim ve bacaklarımın tüylerini aldım. Koltuk altlarım ise tüysüz ve pırıl pırıldı. Mutfağa döndükten sonra, yemeğin suyunu beyaz bir tülbentte süzdüm ve ayrı bir tencerede erittiğim tereyağına, nişasta yerine bir çorba kaşığı Tranxene ilave ettim. Koyulaşmaması için, kaynayana kadar yavaşça karıştırdım. Bu yemeğin koyulaşmasından nefret edersin. Eti ilave edip birkaç dakika daha pişirdim ve krema ile yumurta sarılarını içine döktüm. Tadına baktım. Harika. Kereviz, ilacın acı tadını tamamen yok ediyor.
Yorgun döndün. Hafif bir öpücük kondurduktan sonra, postayı açtın. Kızımız sana yazmıştı. Sürtük kızın, iki sayfa dolusu "baba, seni seviyorum" karalamıştı. On yedi yaşında olmasına ragmen, on yaşındaki bir çocuk gibi davranıyor. Bir viski ister miydin? Hayır. Açtın. Yerken seni seyrettim. Yediğin her lokmadan sonra, uykuya doğru başlayan yolculuğunda, gözlerimle sana eşlik ettim. Ben, hiçbir şey yemedim. Kronik hazımsızlık şikayetime alışkın olduğun için, buna hiç şaşırmadın.
Gerçekten açtın tatlım. Bütün yemeği bitirdin.
Uykuya daldın. Seni banyoya taşıdım ve soydum. Erkekler çıplakken çirkindir. Sen değilsin. Küvete yatırdım. Az daha boğularak ölecektin. Seni yıkamak, gerçek bir mutluluk.
Seni sudan çıkarmakta epey zorlandım. Uyurken çok ağırsın. Yatağımıza kadar sürükledim ve özenle kuruladım. Cildin ne kadar nazik. Bir bebeğinkinden bile daha fazla. Smokinini plastik kılıfından çıkardım -kuru temizleyiciden yeni gelmişti- ve giydirdim.

Şimdi yan yana yatıyoruz. Ben sana anlatıyorum; sen uyuyorsun. Ne kadar yakışıklısın!
Otuz iki yıl önce, seni ilk gördüğümde, yirmi yaşındaydın ve yine yakışıklıydın.

Ve anlatmaya başlıyor kahramanımız. Yanında aşırı dozdan sızmış kocasına otuz iki yıl öncesini, tanıştıkları günden itibaren anlatıyor da anlatıyor. Anlattıkları bittiğinde okuyucu karı-kocanın otuz iki yıla yayılan hikayesini öğrenmiş oluyor, çember tamamlanıyor, günümüze geliyoruz. Koca çoktan ölmüş.

5 yorumcuk:

Yoğurt. dedi ki...

Aaa hatırlıyorum ben bunu:) Bir ara okumak istemiştim de denk gelmemişti. Çok enteresanmış gerçekten, konuyu biliyordum zaten hem korkutucu hem ilginç, yazarın dili de çok eğlenceliymiş, çok teşekkürler alıntı için. Ancak yayınevininn yaptığı inanılır gibi değil gerçekten, internette araştırdım kimse de farketmemiş bu kadar sene. Umarım bulabilirim kitabı...

irem dedi ki...

Evet okumuştum bunu iki yıl önce öyle birşeydi, çok komikti çok eğlenmiştim. Yanlız şimdi şöyle birşey takıldı aklıma çavlan, nasıl vakit buluyorsun sen bunlara bu kadar uzun yazıları yazmaya? ki yazabilmek için o kitapları okuyup filmleri izlemekde gerek şimdi bir de yeni blog çıktı, orda her gün yeni post publish ediyorsun bütün gün iş var umut var sinemalar falan nasıl zaman buluyorsun gerçekten allahaşkına söyle örnek alıcam kendi hayatıma uyguluycam :)

Çavlan dedi ki...

ahaha bilmem ki :) insan sevdiği şeyi yapmak için bir şekilde zaman yaratıyor gerçekten de sanırım, geceleri 4-5 saat uyuyorum ben de :)

irem dedi ki...

Bak o olmadı, her gece 9 saat olmadı en azından 8 saat mutlaka uyumam lazım benim, asla taviz vermem ondan haftasonlarıysa 10 saat :)) BEnim gerçekten sevdiğim şey uyku belkide :D

Jane Jones dedi ki...

öyle bir merak hasıl oldu ki bu bünyeye, kendimden rahatsız oldum :)