22 Nisan 2010 Perşembe

Acıklı bir Survivor deneyimi: Survivor Türkiye

Bir arkadaşım "Geçen gün Show TV'de sizin Umut'la yazıp durduğunuz Survivor'a rastladım," dedi. Hemen panik oldum, araştırıp soruşturdum ve şu an Survivor'ın Türkiye versiyonlarından birinin yapılmakta olduğunu, ilk bölümünün de Cumartesi yayınlandığını öğrendim. Aşağı yukarı tahmin ediyordum nasıl bir şey çıkacağını, ama önyargılı olmayıp bir şans verebilmek için, şayet tahmin ettiğim kadar berbatsa da hem biraz dalga geçebilmek, hem de üstte bahsettiğim arkadaşım gibi düşünen başka okuyucular varsa onlara gerekli açıklamayı yapıp gururumuzu kurtarmak için bu yarışmanın bir bölümünü izleyip, hakkında yazmak geçti aklımdan. Yani bu yazının ana fikri: Umut'la bölüm incelemelerini yazdığımız Survivor'ın Acun'lu çakma Survivor olduğunu düşünüyorsanız orada durun! Böyle berbat bir yarışma için ölüp diriliyor değiliz, bizim izlediğimiz bambaşka bir şey, tek benzerlikleri adları! Ya da öyle mi? Gelin, yazının kalanında bunu hep birlikte öğrenelim :)

Survivor'ın Türk versiyonunun ilk bölümü, YouTube'a parçalar halinde yüklenmiş. 15 parça var, çok kısa süren bir tanesi dışında hepsi de 10 dakika. Hemen hızlı bir matematik hesabıyla bu bölümün en az 140 dakika (2 saat 20 dakika!) sürdüğünü anlıyor ve önce bunu izlemeye, sonra da yazmaya ayıracak zamanımın ve buna dayanabilecek sağlamlıkta ruh sağlığımın olmadığına hükmederek atlaya atlaya izlemeye, izlerken de yazmaya karar veriyorum. Kalitesiz de olsa şirin minik screenshot'larla da süsleyeceğim yazımı. Bu arada bu yazıda yarışmadan SKE (Survivor: Kızlar-Erkekler'in baş harfleri) diye bahsedeceğim, 'Survivor' demek ciddi anlamda koyacak çünkü. Tribe'a 'takım', challenge'a da 'oyun' diyeceğim. Bu terimleri asıl Survivor'la ilgili yazılarda olduğu gibi bırakıyorum aslında, ama SKE'de bir challenge'ın bizim alıştığımız challenge'lara benzeyeceğinden şüpheliyim, bu nedenle yazıyı italik bolluğuyla boğmaya gerek yok.

Başlamadan hemen bir iki bilgi: "Survivor: Kızlar-Erkekler" imiş yarışmanın adı. Adından da anlaşılacağı üzre, kızları ve erkekleri iki farklı takıma ayırıyorlar (ne kadar zekice, değil mi?). Ayrıca yarışmacılar, Acun'un daha önce sunduğu başka bir yarışmanın yarışmacılarıymış. Yani o insanlar oldukları gibi toplanıp buraya getirilmişler, şaka gibi. Ayrı bir seçmeler olmamasını falan geçtim, daha önceden birbirini (bambaşka bir yerden hem de) tanıyan insanlara Survivor oynatmak, Survivor'ı "ultimate social experiment"tan çıkarıp, bir başka Biri Bizi Gözetliyor'a çevirir. Ama zaten yapımcıların istediği tam da bu olmalı. Başlayalım!

Öncelikle incelememiz gereken, şu üstte gördüğünüz korkunç şey. Logo deniyor sanırım kendisine. Evet gerçek Survivor'ın müziklerini kullanamayacaklarını biliyorum, ama bari fontta kopya çekseler... Survivor kelimesinin altında duran "BAŞLIYOR"un fontu bildiğimiz Comic Sans MS mi, bana mı öyle geliyor? Grafik tasarımcı olma hevesinde bir ortaokul öğrencisinin bilgisayar ödevine benziyor baktığım şey.. Renkler, bayraklar, bayrakların üzerindeki yazılar... Çok kötü, çok.

Yarışmacıların uçak görüntüleriyle başlıyor SKE, güle oynaya adaya geliyorlar. İndikten sonra hepsi (10'u erkek 10'u kadın 20 kişi) sahilde toplanıyor, ayakta durarak onlara çoook uzaktan yaklaşan helikopteri beklemeye başlıyor. Bu arada artık nasıl bir montajsa bu, en az iki dakika falan sürüyor bu sahne. Helikopterin gelişini, deniz manzarasını ve sıkkın bir şekilde ayakta dikilerek bekleyen yarışmacıları izliyoruz uzunca bir süre. Nihayet yere inen helikopterin içinden Acun çıkıyor, bu arada da yarışmacılar tezahürat yapıyor! Alkışlıyorlar, bağırıyorlar... Hayır, acaba kafaları mı karışık yapımcıların, tamamen ters almışlar olayı. Sunucu orada bekler, yarışmacılar iner helikopterden. Sunucu değil, oyuncular yarışmanın yıldızıdır. Neyse, daha ilk dakikadan sinirlenmeyelim.

Acun diyor ki: "Arkadaşlar öncelikle, tabii ki biliyorsunuz ama bir kez daha hatırlatayım, sevgili seyircilerimiz için: dünyanın en zor yarışmasına hoş geldiniz. Yani... tartışmasız en zor yarışması." Hmm. Ben Acun'u yıllar önce dünyayı gezdiği zaman izlemiş, profesyonel olarak "sunuculuk" yapıyor olduğuna inanamamıştım. Değişmemiş demek. Bu arada yarışmacılarla tek tek konuşmaya başlamış, yarışmacılar çocuklarını ne kadar özlediklerini falan anlatıyorlar. İlk gündeyiz daha! Belki de bir kutu yarışmasının yarışmacılarını alıp Survivor'a katılmaya zorlayınca böyle oluyordur. Neyse. Şimdi "bayanları bu tarafa, erkekleri öbür tarafa alıyoruz" diyor sevgili sunucumuz. Off, burada da bir "bayan" sorunu olacak demek ki. Hâlâ sinirlenmemekte kararlıyım. İzlemeye devam ediyorum.

Hemen yukarıda görmekte olduğunuz, spiralli bir bloknottan koparılmış (tepesindeki yuvarlak spiral kısımları belli olan), rüzgarda uçuşup katlanan bir kağıt çıkararak, "Şu bildiriyi okumak istiyorum, hazır mısınız!" diyor Acun. Şaka mı bu? Bu yarışmaya ne kadar para harcanıyor, biraz profesyonel olsanız olmaz mı? Sunucu iki tane maddeyi ezberleyemiyorsa bari oyunun temasına uygun, eski görünen şık parşömenler, hadi o da umrunuzda değil, bari rüzgarda uçuşmayan kartlar verin de onu göstersin kameralara adamcağız. Jeff'i şimdiden özledim... Ve ne kadar büyük bir adam olduğunu anladım kendisinin. Ehem, dağılmayalım, bu zavallı görünüşlü kağıtta neler yazdığına geçelim: Bir malzeme listesini okuyor Acun (yağ, çakmaktaşı, tencere vs). Sonra yarışmacılar alkışlıyor okunanları ve hemen ardından kızlar ve erkekler olarak iki farklı adaya dağılıyorlar. Adalarında onları bu sandıklar bekliyor olacakmış. Demek bir oyun sonrası takımlardan sadece biri tarafından kazanılmayacak, iki takıma da ayrı ayrı öylesine veriliyor bu kapkacak. Havadan hediye olarak battaniye, tencere, ateş yakacak çakmaktaşı ve hatta yiyecek (!) veriyorsunuz takımlara demek dostlar, o zaman nasıl "dünyanın en zor yarışması oluyor" bu, kafam karıştı benim. Survivor'ı bu kadar zor yapan barınak sorunu, açlık, hatta susuzluk değil midir? Ama bu da Survivor değil zaten, SKE. Evet.

Şimdi de hiç bitmeyecekmiş gibi görünen tekne yolculuklarını izliyoruz. Topu topu üç dakika sürüyor aslında, ama üç dakika boyunca botumsu bir tekneyle bir yerden bir yere giden insanları, o arada da kameraların onların boş bakışlarını ve etraftaki manzaraları gösterdiğini düşünün. Doğal olarak gözlerim çok kısa bir süreliğine kapanmış olabilir bu noktada. Mogo Mogo (gerçek Survivor'ın All-Stars'ında yarışan tribe'lardan birinden hacılamışlar sanki) isimli adaya gidiyormuş "bayanlar", erkeklerse bir başka adaya –Acun telaffuz edemiyor kelimeyi, o yüzden benim de aklımda kalmıyor. Ama mesela Mogo Mogo'dan sahneler izlediğimizde ekranda "Kızlar Adası" yazıyor, Mogo Mogo falan değil. Zaten adaların isimleri olmaz ki, çok saçma, tribe'ların olur. SKE'de takımların isimleri "Kızlar" ve "Erkekler". O zaman adaya isim koymaya falan ne gerek var? Bir saçmalık daha: Madem "Kızlar" diye bir isim takmışsınız, korkmayın, söyleyin o sözcüğü. Gerçi arada bir ("bayan" kadar sık olmasa da) söyleniyor, ama "kadın" asla ve asla zikredilemeyen bir kelime. O kadar, o kadar abes ki sunucunun sürekli "Bayanlar ve Erkekler" demesi. "Bayanlar ve Baylar" desin, kendi içinde bir mantığı olsun. Ya da "Kızlar ve Oğlanlar" ya da "Kadınlar ve Erkekler". Birbirinin tam karşılığı olmadığı halde "Kızlar ve Erkekler"e bile razıyım, şu "bayan" kelimesini duymamak için. "Kadın" sözcüğünde bu kadar korkacak bir şey yok, gerçekten.

Devam edelim: Hatun kişiler, tekneden idip adalarına varır varmaz içinde "in-şal-lah!" sözcüğü geçen bir şarkımsı söylemeye başlıyorlar hep bir ağızdan, el falan çırpıyorlar, korkuyorum bir an. Konuşmaya başladıklarında ise, yüzümün kızardığını hissediyorum. Hani ara sıra olur ya, bir filmde mesela karakterlerden biri acayip aptalca şeyler yapar, sarhoş olur, kendini kaybeder ve ertesi gün hatırladığında fena halde utanacağı şeyler söyler insanlara, işte o durumlarda o karakter adına utanan bir insanım ben. SKE'nin kızları konuşurken de bu tanıdık "başkası adına mahçup olma" hissinin geri geldiğini fark ediyorum, katlanarak geliyor hem de. "Var yaaaa, ben şimdiden acıktıııım! Yarın yiyebilcek miyiiiiz, taam o zamaaan!" diyor kendini Ankara Devlet Tiyatrosu'nun sahnelerinden birinde zanneden bir dişi. Tabii ki yazıyla anlatabilmem imkansız, o mimikleri, ses tonunu, hareketleri görüp/duyabilmeniz gerek. Ya da düşündüm de, hayır görmeyin sakın. Niye kendinize bile isteye işkence yapasınız?

Kızlar içinde hediye eşyaların olduğu sandığın başında o toplu halde çıkınca acayip sinir bozucu gelen cikcik sesleriyle kendi kendilerine tezahüratlar yapıp sloganlar atıyorlar, erkekler de sandığın başına koşup o toplu halde çıkınca acayip sinir bozucu gelen horhor sesleriyle "10, 9, 8" diye saymaya başlıyorlar –ve 1'e ulaşmadan ben yine şu başkalarının adına utanma hissiyle doludoluveriyorum.

Kamp yaşamından gündelik görüntülere devam ediyoruz; kızlarımız böcek görünce çığlık atıp "ay kocamanlaaar, aman tanrııım" diyorlar (bu alıntılar birebir doğru çünkü izlerken yazıyorum). Kendilerine bir av sopası (?!) yapmaya karar veriyorlar ve aralarında bu hususta şöyle bir konuşma geçiyor: "Tamam da ben burayı tutturmak istedim annadın mı", "I-ıh o şey olmaz, oraya tutturma", "Hayır ver şurdan şey yapalım". Şu noktada ciddi ciddi korkmaya başlıyorum ve biraz ileri sarıyorum.

Erkeklerin kampındayız. Kameraya: "İlk... İlk... İlk... İlk şu anda yapmamız gereken, ateşi yakmamız abi! Ateş olayımız var." diyen bir erkekle karşılaşınca biraz daha sarıyorum.

Bir ara ekranı kaplayan bir çift bacak görünce orada durup anlamaya çalışıyorum. Kızlar önceki gece onlar uyurken gelip kendilerini ısıran böceklerden bahsediyorlar, kızlardan biri "ah bacaklarım" diyerek kaşınıyor, o arada kamera da ciddi ciddi bacaklara zoom yapıyor, öyle pat diye değil ama, yavaş yavaş, iyice yaklaştıktan sonra da bir süre takılıyor oralarda (böcek ısırıklarını falan görmüyoruz hayır, amaç o değil zaten). SKE'nin kameramanlarının, Acun'un daha önce dünyayı gezerken yaptığı programınkilerle aynı kafada olduğunu anlıyoruz, ve fakat konsepti Televole mantığından çok uzak olan -daha doğrusu olması gereken- bu yarışmada biraz abes kaçıyor bu "Aaa bacak var abi hadi çabuk yakınlaştır şapırrt" hali tavrı.

Hevesle beklediğim oyun kısmı geliyor sonunda. Ama o da ne? Yarışmacılar ortada yok, daha gelmemişler, Acun kameraya bakarak seyirciye bir şeyler anlatıyor. Şaka gibi. "Ödül oyunu kısmı geldi sayın seyirciler, biraz sonra yarışmacılarımız gelecek ve çok önemli bir ödül için çarpışacaklar. Çok ihtiyaçları var buna, bayanlar da erkekler de kazanmak için her şeyi yapacak. Bu arada, dün geceyi de çok zor geçirdiler..." Bu ağızdan çıkanları birebir alma işi hoşuma gitti, biraz daha yapayım! Yarışmacıların gelmesiyle Acun neler diyor bakalım: "Hakan, sen, direkt bir adaptasyon içindesin? Ortama bir adapte olma durumu var yani?", "Bu yarışmayı, en sağlam, en direnen, en ayakta kalan kazanacak!", "Peki! Oyunu anlatıyorum hemen kısaca, çok dikkatli dinliyorsunuz."

Ben bu cümlemsilerden sonra hâlâ kendime gelememişken, Acun bir yerden bir yere su taşımakla ilgili olan oyunu uzun uzun anlatmaya girişiyor ama anlamak için gerçekten de çok dikkatli dinlemek lazım çünkü kurduğu cümleler bir anlam ifade etmiyor, her şey karışıyor... Derken kümesini kaybetmiş şaşkın tavuklar gibi görünen yarışmacılar, uzun uzun kimin nerede duracağını konuşuyorlar (gerçek Survivor'da challenge'lar üzerine takımların kendi aralarında strateji konuşması olursa bile gizli, fısır fısır olur ve çok kısa sürer). Sonra da ellerini ortaya getirip "1, 2, 3, erkekler!" ve de diğer tarafta "1, 2, 3, kızlar! Halalalala!" diye bağırıyorlar. Yüzümü yastıkların altına gömüp gizlenmek istiyorum.

Ödül oyununun kendisinden bahsetmemeyi tercih ediyorum, çok acılı ve acıklı. Acun'un anlatımı (daha doğrusu anlatımımsısı) olsun, oyunun kendisi olsun, yarışmacılar ve yeteneksizlikleri, yavaşlıkları, carcar bağırışları olsun, ve de tabii ki olmayan montaj olsun (bir müzik koyun o sahneye, bir şey yapın!) tek kelimeyle acıklı. Dayanamıyor ve yine ileri sarıyorum. Oyunun bitişini yakalıyor ve fark ediyorum ki, tamı tamına 10 dakika sürmüş, 10 dakika! Survivor'da (gerçek Survivor'da) bir challenge nadiren o kadar sürer, o da çok komplike, atlamalı, zıplamalı, labirentli, puzzle'lı bir challenge'dır, bunun gibi su taşıma değil. Ki onda bile montaj öyle bir yapılır ki, taş çatlasa 2 dakika görürsünüz. Burada izlediğimiz şu izlemesi acı verici su taşımalı oyunun ise ekranda yarım dakika, hadi 40-45 saniye gösterilmesi gerekiyordu. Adam gibi bir montajla ve de arkada bir müzikle tabii ki.

Neyse, oyun sonundaki sarılmalar, zıplamalar ve korkunç haykırışlardan ("Oley oley oley, kızlar, kızlar!") anladığım kadarıyla, kızlar kazanıyor ödülü. Ve de Acun, gözlerimin faltaşı gibi açılmasına neden olan bir yarışma-sonrası konuşması yapıyor kaybeden takıma. Şok halinde bakakaldığım için o arada yazamadım, buraya almamamın tek nedeni de ciddi ciddi tekrar izlenmeyecek kadar acı verici olması. Ama konuşmanın özeti şu: "Şunu koydunuz şu göreve, salak mısınız, aranızda en ağırıydı o, berbat yarıştı, diğer taraflarda da ufak tefek skandallarınız (!) var ama onlar önemsiz, niye o salağa o görevi verdiniz?!". Artık çok da fazla dayanamayacağımı hissediyor, hızlı hızlı geçmeye başlıyorum.

Başta kızların toplu halde oturup havadan sudan bahsetmek, arada da böcek görünce çığlık atmak dışında hiçbir şey yapmadığını sanmıştım, ama kızları denizde bikinileriyle gülüşüp dans ederken gösteren bir sahneye rastladığımda yanıldığımı anlıyorum. Hemen üstte gördüğünüz "Arada Hakan'la Furkan belki yatmaya gelir, ay kikiri kikiri" minvalinde konuşmalar yapıyor, ardından uzun çıngıraklı kahkahalar atıyor ve üçlü gruplar halinde kameranın karşısına geçip dans ederek ve kameraya bakarak korkunç türk pop şarkıları söylüyorlar. Strateji konuşmaları ise acınacak kadar az da olsa gerçekleşiyor, ama "Şu şu çok saftır, bunun dolduruşuna geliyor, bir diğeri ise şunu öbürüyle birbirine düşürüyor, falanca köşede yatamayacağını söyledi, ben de sinirlenip 'ben de yatamam, ortada yatcam' diye tutturdum" gibi yaşlarını, zekalarını ve entelektüel birikimlerini (!) gösteren laflardan öteye gitmiyor.

Dokunulmazlık oyununa geliyor sıra: Amaç, birbirlerine iplerle bağlanıp ince çubukların üzerinde yürümek gibi bir şey (artık dayanma sınırımı aşmış olduğum için, oyunun açıklamasını dinleyemiyorum). Bir ara Acun'un müthiş anlatımına şahit oluyorum. Örnek: "Kızlar düştü... Kızlar düştü..." (10 saniye sessizlik). "Başabaş gidiyorlar... Başabaş gidiyorlar." (15 saniye sessizlik) "Hicran... Eee.. Hayır Tuğçe! Evet. Tuğçe düştü." Bu arada yarışmayan kızlar, yarışan erkeklere "Düş, düş!" diye tempo tutuyor, erkeklerse öne geçtikleri anlarda hep birden "Oooo" diye bağırıyor. Artık utanamıyorum bile, piştim herhalde. Bir metre bile düşmeden yürüyemeyen oyuncularımızın düşüp düşüp geri dönmeleri, aynı mesafeyi on yedi kez baştan almaları, niyeyse hiç kesilmeden, olduğu gibi bize izlettirilirken, sunucu da (erkekler öndeyken, fakat oyunun bitmesine bir hayli varken) "Erkekler kazandı diyebiliriz şu anda" gibi acayip profesyonelce cümleler kurmaktan geri kalmıyor. En sonunda erkekler takımından birinin elindeki anahtarla bir kilidi açması gereken bir an geliyor, bu esnada sunucumuz arka arkaya sanırım dört kez "Evet Hakan kapıyı açtığı anda erkekler kazanıyor" diye buyuruyor. Hakan uzun bir süre sonra kilidi açabildiğinde de, yine arka arkaya üç kez "Erkekler kazandı" cümlesini duyuyoruz Acun'dan. Bu arada gaza gelmiş erkeklerin, toplanıp yüksek sesle "Erkekler! Erkekler!" diye bağırdığı, sonra da "Erkekleeer, erkekleeeeer!" diye biraz melodi katarak göbek atmaya başladıkları bir an yaşanıyor ki, aslında pişmemiş olduğumu, hâlâ başkalarının adına utanabileceğimi anlıyorum.

Sonra birden kızlardan birini acı çeker vaziyette inler, bir sedye üzerinde götürülürken görüyoruz. Bombok bir oyunu otuz beş dakika gösterip de birinin fenalaşmasının nasıl başladığını bile göstermemeleri ayrı şahane -o sırada kıza bakan bir kamera yoktu belki de, her saniye çekim yapmaları gerektiğini bilmiyor olabilirler tabii. Hasta kız çok kötü görünüyordu ama sonra verilen bilgiye göre kan şekeri düşmüş, ciddi bir şeyi yokmuş. Oksijen verildikten sonra ayağa kalkıyor.



Yine dayanamıyor ve hızlı hızlı geçerek tribal council'ı bulmaya çalışıyorum, 120. dakikada nihayet başlıyor ama o da ne! İki takım da orada! Sanırım Survivor-Türkiye'yi yapan adamların Survivor handbook'unu falan okuması gerekiyor, en azından kabaca bir kuralları öğrenmeleri ya da... Tribal council'a 20 kişi birden gidemez, aksi takdirde pek çok stratejik ipucu verilmiş olur diğer tribe'a. Tribe içi dinamiklerden tutun kimin zayıf durumda olduğuna, alliance'lardan tutun kişisel problemlere kadar hemen her şey konuşulur çünkü orada sunucuyla. Ama burada tribe'lar değil takımlar var. Oyuncuların ittifak kurmanın anlamını bilmiyor olmaları muhtemel. Ayrıca da bu Survivor değil, SKE. Artık oradaki konuşmaları dinleyemiyorum, deli saçması şeyler olduğuna eminim, tahminen bir yarım saat sardıktan sonra erkeklerin oy verdiğini görüyorum. Oylar okunduktan sonra anlıyorum ki kızlar takımının eleyeceği kişiyi seçmiyorlar, kızlar takımından dokunulmazlık vermek istedikleri hatunun adını yazıyorlarmış, sonra baştan oluyormuş oylama. Bu "şey", benim bildiğim Survivor'dan o kadar uzak ki, kızamıyorum artık.

Tek tek tüm yarışmacıların oy verişi hiç kesilmeden gösteriliyor sanırım, bu da Türklerin tarzı herhalde, yani normalde bir Survivor bölümü 40-42 dakika sürer, bu çakma Survivor 140 (140!!!!) dakika sürüyor. Bir de reklamlar girince nasıl oldu acaba, akşam 8'de başlayıp 11.30'da bitmiştir herhalde. Bir de şunu öğreniyoruz: yarışmacılardan birinin bir yerine bir şey olmuş ve hastaneye kaldırılmış, o yüzden ona oy verilemezmiş, o da oy veremezmiş. Ama iyileşince aralarına dönecekmiş. Olur mu yahu öyle şey? Eğer hastane bakımı gerekiyorsa, o kişi oyundan çıkmış sayılır, gidip de geri dönemez öyle. Kaç yarışmacı harcanmıştır Survivor tarihinde bu şekilde. Annesini özleyen de birkaç günlüğüne gidip hasret giderip geri dönsün o zaman.

Acun'un oyları okuduğu ana geçiyorum, matematiği biraz zayıf sanırım çünkü kimin gideceği belli olduktan sonra bile bir süre başı öne eğik sessiz kalıyor, belli ki düşünüyor, sonra yavaş yavaş "Beş oy aldığına göre.... Kalan oylara bakmamızın gereği yok çünkü belli kimin gideceği... Evet Hicran, ilk ayrılan sen oluyorsun, evet tabii ki seni dinliyoruz." diyor. Bir kere o son oyu gördüğü anda, kağıdı bize göstermeden önce "Adadan ayrılan ilk yarışmacı: Hicran" gibi bir şey demesi gerekiyor, ve de ne demek "seni dinliyoruz"? BBG'ye dönüşecek bu program demektir bu, yok bir de tek tek sarılsınlar, ağlayarak vedalaşsınlar falan. Hicran şimdi tribal council'da, herkesin ortasında uzun ve çok zavallıca bir konuşma yapıyor, Survivor'ın yüz karası ilan ediyorum bu abes yöntemi. Bu arada arkadan duygusal (!) bir müzik giriyor, yavaş çekime falan geçiliyor. Hicran'ın sunucunun yanına doğru attığı dört adım yavaş çekimle 30 saniyede gösteriliyor, Acun kızın ateşini söndürürken "Buraya kadarmış, bundan sonraki hayatında başarılar diliyorum." diyor. Aman allahım! Şimdi de "Her ayrılık bizi üzüyor..." minvalinde bir konuşma yapmaya başlıyor, dayanılmaz. Elenen kızın ayrıca konuşma yaptığı sahneyle bitiyor bölüm, ilk cümlesini duyduktan sonra son saniyeleri dinlemeyip kapatmaya karar veriyorum. Bana bu kararı verdiren cümle de şu: "Ya şimdi daha hepsi eğlenme modunda amaa, daha acıkmaya başlamadılaaar..." (Tabii ki bunun ardından "Beni göndermeyeceklerdi akılsızlar, işler ciddiye binince beni mumla arayacaklar, görücez, hepsi kuş beyinli böyle eğleniyorlar falan daha" gibi bir şeyin geleceğini anlamak için alim olmaya gerek yok.)

Sonuç: Berbat. Her şeyiyle berbat. Kameralar, ses, müzikler, montaj, sunucu, yarışmacılar.... Her şey berbat. 140 dakikayı 60 dakikada izlemeyi başarmış olabilirim, ama insan hayatının 60 dakikası da çok değerli. Çok pişmanım şu an. Ne olursunuz Umut'la benim Survivor'ımızla karıştırmayın SKE'yi. Eğer İngilizce biliyorsanız ve bu format (ıssız ada, medeniyetten uzakta hayatta kalma, fiziksel yarışmalar, strateji vs.) size az buçuk çekici geliyorsa, bilin ki Survivor'ın orijinali, Türk versiyonundan 87 milyon kat daha iyi. Onu indirin.

24 yorumcuk:

Pelin P.A. dedi ki...

Tüm yazıyı okudum. Son bir kaç yıldır televizyon programlarıyla hatta özellikle show tv, atv, star gibi dandik kanallarla değerli vaktimi harcamıyorum. Orjinal yarışmayı da izlememiştim ama methini bolca duymuştum. Anlattığınız kadarıyla yine bir dejenerasyon skandalı yaşanmış. Yurdum insanının kalitesi düştükçe düşüyor ve eminim bu ve bunun gibi programları izlerken ağzının suları akan çok kalabalık bir kitle var. Halk ne istiyorsa biz onu veriyoruz savunmasıyla gerzeklik seviyesinin altında programları seyirciye pompalayan medya kuruluşlarını kınıyorum.

Hayalci dedi ki...

Ben de tüm yazıyı okudum, müthiş anlatımlar var, kahkaha krizine girdim aralarda. İlk baştaki tepkim şaşkınlık oldu, sonra çok komik gelmeye başladı, güle oynaya gidiyordum, yalnız yarısından sonra olucak biraz sinirlenmeye başladım, sonlara geldiğimde ise bezmiştim, iç çekip yorum yazmaya karar verdim.

Yani bu kadar olmaz, 2. yorum yazan arkadaşa sonuna kadar katılıyorum ve çok güzel ifade etmiş o yüdzen birebir alıyorum: "Halk ne istiyorsa biz onu veriyoruz savunmasıyla gerzeklik seviyesinin altında programları seyirciye pompalayan medya kuruluşlarını kınıyorum.", kınanmayacak gibi de değil zaten.

İlk yorum yazan arkadaşa da bir şey söylemek istiyorum haddimi aşmazsam, aşağılamalara girmenin anlamı yok demiş, oysa bence var! Birileri böyle şeyleri ciddiye alıp tepkisini belli etmeli kanımca, aksi taktirde bu böyle devam edecek... "Bayanlar ve Erkekler" örneğinde olduğu gibi, bu kadar eğitimsiz, seksist lümpen ağzının prime time diye tabir edilen zamanda tv'nin en çok izlenen kanallarından birindeki yarışmada geçmesi, bunun sözde eğitimli sözde profesyonel sunucu tarafından gerçekleştirilmesi içler acısı bir durum. Malesef bu halkın çoğunluğu böyle evet, ama bu dandik kanalları izlemedikleri için beyinleri henüz kızarmamış insanlar da bunu böyle kabul etmek zorunda değil.

Goktug dedi ki...

yerden yere vurmakta sonuna kadar haklisin yani bi survivor fanatigi olarak ben de gecen cmt evdeyim hazir bi bakiiim nasi bisiler cikmis ortaya dedim proje odevini yaparken arkada oynadi o , arada bi duydugum seylere hayret edip izledim, gercekten de bu kadar kotu uyarlanabilecegini hayal edemezdim. senin kacirdigin bir kac komik nokta olmus .bu da erkekler takiminda oyunculardan biri hakan denilen cocua ben seni rakip goruyorum kendime diger kimseyi gormuyorum diyor herkesin icinde . sonra aralarinda iyi o zaman ben seni kagida yazicam falan diye konusmalar geciyor. bunun disinda erkekler takimindan baska bi adam kendi takimlarinda eleme yapilmacagini idrak edemedigi icin yolda arkadaslarina `iki gozumun yagini ye beni yazmicaksin bak soz verdin ` gibi cumleler kuruyor .

bendeki etkisi ise onlar icin utanmak vs deil program sanirim beni biraz eglendirdi. ben salak seylerle dalga gecip eglenmeyi seviyorum sanirim. bu yuzden 2 saat degil de 40 dakika olsa her hafta izlerdim sanirim.

ceren dedi ki...

profesyonellikten çok çok uzak bir program olmuş bu. acun daha önce de survivor yaptı, yanılmıyorsam en son fb-gs takımını tutanlar (kaldı ki çok gereksizdi bu da), bir de türkiye-yunanistan arasında diye hatırlıyorum. türkiye-yunanistan daha heyecanlıydı ve daha profesyonelceydi sanki ya da öyle aklımda kalmış. son yaptığıysa zaten baştan yanlış, artık gözümüze sokulmasından sıkıldığımız yarışmacıları bi de survivor'a sokalım son kozumuz da bu olsun gibi.. cidden çekimler çok kötü, dediğin gibi izlerken fenalık geçirebiliyorsun montaj hataları yüzünden. ben bu kadar amatörce yapılan bir programa açıkçası inanmadım, yani arka planda yarışmacılara çok daha iyi koşullar sağlamadıkları ne malum diye düşündük izlerken.
ayrıca şunu da belirtmek istiyorum tv'de gördüğümüz her şey illa ki eğlenceye yönelik olmak zorunda değil, ciddi bir şeyler kapabilmek için açıp bilgi yarışması programlarını (ki onlar da baya bi tartışılır) izlemek dışında yapabileceğimiz farklı şeyler de olmalı.

zaten yurtdışından yarışmaları kopyalamak gibi bir adetimiz var, bari içine türk işi reyting kuralları sokup da iyice rezil etmeyelim.

irem dedi ki...

Ahahahah ay allah kahretsin yaa çok kötüymüş... Ben de utandım bazı yerlerde okurken. Şimdi izlemedim sonuçta bilmeden kritiğini yapıyor olmak istemem (bana da saldırmasın tanımadığım yorumcular lütfen!) ama sonuçta herşeyi konuşmaları bile duyduğun gibi yazmışsın, asıl survivor'ı, yarışmanın formatını sonra asıl sunucu kalbimin prensi jeff'i de hepsini biliyorum sonuçta... Bu arada russell'ın gitmesinden çok korktuğumu söylemiş miydim? Evet söyledim sanırım survivor yorumlarımda 4 kez felan, neyse zarar gelmez tekrar etmekten, korkuyorum resmen bu geceki bölümde gidecek adam diye! Neyse türklerin survivor'ına senin tabirinle "çakma survivor'a" dönücek olursak rezillik yani logodaki yazı fontu, yarışmacıların başka yarışmadan birbirlerini tanıyan ünlü tipler olmaları, daha challenge olmadan battaniye kibrit falan verilmesi tribe'lara, bunu türk evlerinin şaklabanı acunun uçuşan yırtık kağıttan okuması, yarışmacıların ve sunucunun düzgün cümle kuramaması ("ateş olayımız var" ve "hakan direk bi adaptasyon içindesin"i okuduğumda gülmekten sandalyeden düşecek noktaya geldim) challenge'ların 10ar dk. gösterilmesi, kameraya bakıp şarkı söyleyen yarışmacılar, iki tribe'ın birden tribal'a gitmesi, elenen kişinin elendikten sonra ordan ayrılmadan konuşmalar yapması..... REZİLLİK! İyiki ben denk gelmemişim evde falan yoksa izlerdim baştan sonra merak edip sona da saçımı başımı yolardım sinirden, bir de hayatımın 2 saati gitmiş olurdu. Türkiye survivor olmasa da bizim gerçek survivor'ımız haftada iki kez olsa mesela :p

Atilla Çelik dedi ki...

Çözüm basit aslında. Dandik bulunan şeyler izlenmez, olur biter. Üzerinde kafa yorulmamış olunur ve keyifle başka konulara eğilinmiş olunur.

Ne yalan söyleyeyim, TV ile hiç aram yoktur. Hiçbir programı takip etmem. Lig TV'de Galatasaray maçları hariç. Bana hitap eden bir şey değil şu aptal kutular. Bilim adamlarına teşekkür ediyorum DVD Player diye bir şey icat ettikleri için.

Şahsen ben olsam ortada çok aşağılanacak bir şey varsa oralı bile olmam. Ülkemizde aşağılanacak çok şey var. Her biri üzerinde kafa patlatacak olsaydık ruhumuzu kaybeder, mutsuz olurduk. Ciddiye alınmayan bir şey üzerinde durmamak lazım. Bir şeyin takip edilmeme ya da üzerinde durulmama nedeni de bize uygun olup olmamasıdır. Bize, ruhumuza ve eğlence anlayışımıza uygun olmayan şeylerden uzak dururuz. Beyni de dinç tutarız.

NEKO dedi ki...

Taklit şeyleri sevmiyorum ben. İzlemiyorum o yüzden. Önceki yarışmanın yüzlerinin tekrar piyasaya sürülmesi ne kadar zorlama bir program olduğunu gösteriyor zaten. Kutusunu bırakan soluğu adada almış...

Short Skirt Long Jacket dedi ki...

Nefis bi yazı olmuş, gülmekten yerlere yattım okurken. Göktuğ'a katılıyorum, bu kadar komikse her hafta 40 dakikayı feda edip izleyebilirim aslında ama 140 dakika çok ciddi bir zaman cidden. Yeni Lost yazısını bekliyoruz şimdi heyecan içinde!

Manxcat / KuyruksuzKedi dedi ki...

süper bir yazı olmuş. hislerime tercüman olmuşsun adeta:)

kerevizli kedi dedi ki...

Çavlan, sen tüm programı izlemeye nasıl dayanamadıysan, ben tüm yazıyı okumaya bile dayanamadım :)))

wimparella dedi ki...

baya saçmalamışlar herhalde ben zaten biraz başına baktım sonra izleyemedim :D

wessago dedi ki...

ben izledim ve oradaki en güçlü eleman hicranı gondermişler kız takımı ayvayı yedi bence. artık elenmeye devam


bir tane çook zeki bir adam var erkek takımında. hakan benim rakibim siz degilsiniz diyor. sonra adama şşişko diyor flan. adam ben alınıyorum diyince daha kötü sen bebeksin beeeee beeek felan diyor. orayı yorumlamanızıı isterdim :)

neyse bu adam şeydi galiba playboy ile jigolo terimini karıştıran eleman. yani şaşırmadım

çok güzel yorum ekşiden ışınlandım buraya.

Unknown dedi ki...

Bu kadar önyargılı bir yazı uzun süredir okumamıştım.
Ekranda gördüğümüz program ile sizin yorumlarınız arasında dağlar kadar fark var.

geceseyri dedi ki...

Yarışmaya alternatif bir isim Survivor Haremlik Selamlık olabilirmiş, Acun'un muhafazakar tavrı bu formatta belirleyici oldu sanırım.
Ayrıca dikkatimi çeken bir şey erkeklerin sakal durumu hiç değişiklik göstermiyor, kimi hep sinekkaydı, kimi kirli sakal şeklinde. Hiç mi uzamıyor sakallar.

Diğer yandan adada yaşanan zorluklardan bahsedilirken tuvalet sorunundan hiç bahseden yok. Seyirciye gösterilmeyen portatif banyo tuvaletler olduğundan eminim. Ya da kıyıya demirlemiş bir tekne falan. Sonuçta çekim ekibinin ihtiyaç durumu da var..

kasetçi dedi ki...

Hangi vesileyle 'sık kullanılanlar'a eklenmiş bu blog bilmiyorum ama iyi ki eklenmiş.

Bütün yorumları okumadım ama yazıyı baştan sona okudum.Geçtiğimiz haftasonu 10dk. kadar bir süre görmüş olduğum,o sırada televizyon karşısındaki herkesin kızların güzellik ve çirkinlikleri üzerine konuştuğu,hatta benim de yarışmayla ilgili aklımda kalan tek şeyin o sırada elenmekte olan sarı saçlı kızın güzelliği olduğu programla ilgili bu muhteşem yazıdan-eleştiriden- dolayı kutluyorum.

Seyretmediğim için fikrim yok,ama bu yazıyı okuyanların zihninde "youtube'a girip ben de bir bakayım yahu" fikri oluştuğunu da düşündüğümden,dolaylı da olsa reklama katkınız olmuş diye de belirtmek isterim.

Mustafa Karagoz dedi ki...

Super yazi! Okurken yerlere yattim. Eline saglik...

kesfedar dedi ki...

Çavlan survivor"un orj. versiyonu ing. olduğundan ve Türkçe altyazı olmadığından izleyemiyoruz ben ve benim gibi binlerce kişi..Bu işe sizler el atsanız çok iyi olur.Türkçe altyazı hazırlasanız ve siteye koysanız bizde buradan indirsek topluma binlerce orj.survivor sevdalısı daha katılacak.

Tear in a dream dedi ki...

Selamlar,

Bir orijinal Survivor (ve sayenizde The Amazing Race) takipcisi olarak Acun ve zihniyetiyle ilgili goruslerimi daha once de belirtmistim. Maalesef son 10 yıldır ulkemizi sarıp sarmalayan kalitesizlik ve seviyesizlik anlayısının en tepesindeki bu sahsin eline gecirdiği tum formatların suyunu cıkarması, ondan sonra da "ben ratingime bakarım, eksi sozluktekiler de zaten birkac asosyalden ibaret" diye göğsünü gere gere, program program gezinebilmesini aklım almıyor. O programın kolpa oldugu her yanından akıyor artık; haftalardır buradayız, açlıktan aglıyoruz her gece diyenleri mi istersiniz, ağdaları makyajları asla eksik olmayan kızlar mı, pirince talim ettikleri halde asla kilo vermeyen adamlar mı. 2-3 hafta izledim, ama program izlenmiyor ki! Yani bir sure sonra ne bileyim tuvalete falan gidiyorsunuz ama program (dedikodu yumagi demeliyim) butun gece suruyor! Programın duzmece olmasını gectim, sizin de maddelediginiz o korkunc detaylar, hem yarısmacının hem acunun seviyesizlikleri, sırf daha cok vakit gecsin diye orijinalinde 6x6 olan puzzleın 16x16 yapılması; beni bitirdi bunlar açıkcası. En komigi de bir çift var; çocuk bir yerde kalktı şöyle dedi, "kız arkadasımla gelenek göreneklerimiz cercevesinde kendimizi tutuyoruz, evlenince yakınlaşıcaz". İşte acun budur; kızlara para veriyordu eskiden kamera önünde striptiz yapmaları için; şimdi muhafazakar ayakları.

Jeff'e izletsek bu komediyi, acunun lisansını iptal etseler ya.

karv dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
Derya dedi ki...

tesadüfen okudum yazıyı gerçekten çok yerinde tespitler var. aslında türk medyasının yani tv kanallarının durumu için, naçizane bir tavsiyem olacak Okan Bayülgen'in Kanalizasyon filmi.. izleyin ve artık tv kanallarımızın ne durumda olduğunu görün diyorum bende uzun zamandır hiçbir türk kanalını izlemiyorum izlediğimde de nadiren kaliteli bir yabancı filme denk gelirsek izliyorum bu programlar taklitler nereye kadar devam edecek acaba... türk kanallarının yerine gidin cnbc-e izleyin tnt izleyin en azından kaliteli şeyler izlemiş oluruz ama bunu da yurdum insanına anlatmaya gerek yok.

öte yandan acunun bütün programları zaten yabancı yarışmaların alıntısı hepsi de hiç kendi özgün bir programı yok. var mısın yok musun'u bile gereksiz şekilde 3 saatlik program haline getiriyorlar bitene kadar insan sıkıntıdan patlıyor ya.

Barayef dedi ki...

Biraz geç oldu bu blog'u bulmam, ancak yine de cevap yazmak istedim. Yazılanların çoğuna katılıyorum. Bir ara ben de bu minvalde bir yazı yazmayı düşünmüş sonra sıkılıp vazgeçmiştim. Bir kaç fikrimi de eklemek isterim.

Öncelikle bu dejenerasyonu yapan bir tek bizimkiler değil. Bulgar Survivorlarını da takip ettim, onlarda da benzer yetersizlikler ve uzatmalar var.

Grafik-müzik-efekt kullanımları dediğiniz gibi çok düşük seviyede.

Yalnız bence Acun Jeff'in konseptini kaliteli bir şekilde aynen alsa bu yarışma seyircisizlikten yayından kaldırılırdı. Çünkü bizim toplumun genelinde "didişme" reyting yapıyor. Gerçek bu. Hoş Acun'da da ciddi bir Survivor sunabilme kapasitesi olmadığına inanıyorum. Herkesin yapabilecekleri farklı.

Acun'dan önce ciddi bir Survivor yayınlanmıştı Kanal D'de ve reytingleri sürünüyordu. Ahmet Utlu hiç fena değildi, gayet ciddi bir sunuculuk yapmıştı. Olmadı. Seyircimiz beğenmedi.

Dolayısıyla Acun halkın genelinin hoşuna gideni yakalama açısından başarılı. Karakter yaratma açısından da iyi koku alıyor. Ama bu onun gerçek bir Survivor yapımcısı ve sunucusu olamayacağı gerçeğini değiştirmiyor.

Mesele Acun'dan ziyade toplumsal patolojilerimize uzanıyor diye düşünüyorum. Netice de o da bu toplumun ve seyircisinin bir ürünü.

Melih Varol dedi ki...

Bundan kötüsü var Survivor ünlüler Gönüllüler

Adsız dedi ki...

Gerçekten şunu demek isterim, Anlatış tarzınız ve eleştirinize aşık oldum gerçekten aşık oldum. Daha iyi eleştiriye rastladığımı hatırlamıyorum.

Ve haklı olduğuna kesinlikle inanıyorum gerçekten bunu okumam çok iyi oldu

Adsız dedi ki...

Gerçekten şunu demek isterim, Anlatış tarzınız ve eleştirinize aşık oldum gerçekten aşık oldum. Daha iyi eleştiriye rastladığımı hatırlamıyorum.

Ve haklı olduğuna kesinlikle inanıyorum gerçekten bunu okumam çok iyi oldu