24 Aralık 2009 Perşembe

The Longest Journey

Oyun türü: Adventure
Çıkış tarihi: Eylül 2000
Firma: Funcom
Platform: PC
Artılar: Öykü, karakterler, bulmacalar, diyaloglar, seslendirmeler, ara videolar, müzikler vd.
Eksiler: Bitmesi.
GameSpot notu: 9.3/10
Oyuncu notu: 9.2/10
Çavlan'ın notu: 10/10


[Oyunun trailerını buradan izleyebilirsiniz.
]

Yıllar önce, adventure oyunlarla yeni yeni tanıştığım dönemde, adventure gurusu bir arkadaşım 4 CD'lik bir oyun vermişti bana (yıl daha yeni 2000 olmuş, oyunlar DVD'de falan gelmiyor). The Longest Journey idi oyunun adı ve o zamana dek görmediğim güzellikte grafikler, mükemmel seslendirmeler ve müzikler, hem zor, hem zevkli bulmacalar ve hepsinden önemlisi, özgünlükte hiçbir oyunun yarışamayacağı bir öykü sunuyordu. İşin garibi neredeyse 10 sene geçti üzerinden ve hâlâ aynı şeyleri düşünüyorum. Tamam, belki oyunun çözünürlüğü günümüz monitörlerinde düşük kalıyor ama, bu ayrıntıyı görmezden gelecek olursak, dört dörtlük bir oyun TLJ. Günümüze dek yapılmış en güzel adventure oyunu. Beni ağlatmayı başarabilen tek oyun üstelik :)

23. yüzyıldayız, April Ryan isimli karakteri yönetiyoruz —ki bana kalırsa gelmiş geçmiş en eğlenceli, en karizmatik, en komik, en sempatik oyun karakteridir bu :) April 18 yaşında, Newport Venice'de bir pansiyonda kalıyor, yaşamını yeni baştan kuruyor -birkaç ay önce liseyi bitirmiş ve evden kaçmış-, akademide resim öğrenimi görüyor. Oyun yaşlı mı yaşlı bir teyzenin, iki gence April Ryan'ın ve balance'ın öyküsünü anlatmasıyla başlıyor; şirin teyze anlatmaya koyulduğunda biz April'a dönüşüyoruz, April'ın son zamanlarda sıklaşan garip "rüya"larından birinin içinde, başka bir dünyadayız. April bizim de yardımımızla kısa sürede bu rüyadan uyanıyor ve yeni bir güne başlıyor, o günün büyük bölümünde April'in yaşamını tanıyoruz; keşfedebileceğimiz yerleri keşfediyor, iki yakın arkadaşıyla, pansiyonun sahibiyle, yarım zamanlı çalıştığımız kafeyi işleten adam olan patronumuzla ve herkesin tanıdığı ama hakkında hiçbir şey bilmediği, gizemli İspanyol Cortez'le konuşuyoruz. Akşam pansiyonun sahibi lezbiyen çiftle birlikte salonda oturup TV izlerken birden kendimizi TV'deki programda buluyoruz, oturma odası bir ormana dönüşüyor (bu o akşam neyi yapmayı seçtiğimize göre değişiyor aslında, çalışmayı seçtiysek buna çok benzer ama farklı bir deneyimi kafede yaşıyoruz), sadece birkaç saniye sürüyor ama bu "halüsinasyon"u sadece Aprill değil, etrafımızdakiler de görüyor. Ertesi gün uyandığımızda artık bir şeylerin ters gittiğine eminiz, Cortez'i bulmak ve bir önceki gün rüyalarımızla ilgili söylediği şifreli sözleri irdelemek için dışarı çıkıyoruz.. Kendimizi olağanüstü bir hikayenin içinde bulmamız fazla zaman almıyor.



Hikaye çetrefilleşiyor, işin içine Guardian'lar, shifter'lar, Vanguard, White Dragon, Chaos Vortex gibi kavramlar giriyor. Çok geç olmadan anlıyoruz ki, evrende Stark ve Arcadia adlarında iki paralel dünya var. Stark, yani bizim yaşadığımız dünya, bilim ve mantığın dünyası, Arcadia ise sihir ve kaosun. Öğreniyoruz ki, bu iki dünya arasındaki yüzyıllardır korunmuş olan denge yok olmak üzere, birleşmelerinin engellenmesi ve dengenin korunması için bize ihtiyaç var. Uzun bir yolculuk başlıyor bunun üzerine —iki dünya arasında koşturup duracağımız, birçok engelle karşılaşacağımız, kendimizle ilgili hiç bilmediğimiz şeyler öğreneceğimiz bir yolculuk.



Biraz da teknik açıdan bakalım. Bu point-and-click adventure'ı 3rd person perspektifinden oynuyorsunuz. 13 bölüm, bir de girişle sonuç bölümleri var. Ulaşımı kolay, gereksiz onlarca nesneyi alıp koymanıza izin vermeyen, arayüzü güzel bir inventory var karşımızda. Oyun karakterden geçilmiyor, tümünün modellemeleri (3D hazırlanmış), seslendirmeleri ve hikayedeki yerleri son derece profesyonelce, oyuncuya parmak ısırtacak denli ustaca. April'ın sesi (Sarah Hamilton seslendirmiş), sanırım şimdiye dek adventure oyunlarda rastladığım seslerin en gerçek, en eğlenceli, en hüzünlü olanı -The Longest Journey'nin devamı olan Dreamfall'da da gene aynı karakterde Sarah Hamilton'ın sesine rastlıyoruz-. April'ınkinin dışında diğer seslendirmeler de son derece başarılı.

Karakterlerden bahsetmemek olmaz: April elbette ki oyunun kahramanı olarak en hayranlık uyandırıcı karakterlerden, hem güçlü, hem esprili, hem seksi, hem kırılgan vs. April'in karşılaştığı hemen her karakter son derece derin, hiçbiri yaratım aşamasında yüzeysel kalmamış. Yani yan karakterler size salt ipucu vermek için bulunmuyor oyunda. Ayrıca karakterlerin çoğu 'devamlı konuk oyuncu'luk yapıyor, yani bir sahnede görülüp kaybolmuyorlar. 4. chapter'da karşılaştığımız kişi 12. chapter'da tekrar karşımıza çıkıyor ya da zaten başından sonuna kadar sürekli orada oluyor, yolculuğun bir parçası haline geliyor... ve gelişiyor. Evet, ancak bilmemkaç sezonluk dizilerde görülen karakter gelişimine TLJ'de rastlıyoruz.




Müzikler asla baskın değil, sizi hikayeden koparmıyor ama silik de değil; sahnelere tamamen uyuyor Ayrıca oyunda 150'den daha fazla mekân var, üstelik bu mekânlar görsel açıdan sizi mest edecek mekânlar, grafikler tek kelimeyle olağanüstü. Diyaloglar alaycı/zekice bir mizahtan geçilmiyor.

The Longest Journey, bulmacalar açısından bir hazine. Pek çok adventure oyunu gibi tek tip puzzle'larla karşılaşmıyoruz burada; tersine, mantık bulmacaları, inventory'e dayalı (şunu şurdan alıp da şununla birleştirip şunun üzerinde kullanma) bulmacalar ve ikisinin karışımı olan bulmacalar, hepsinden eşit ölçüde var. Her bulmaca, içinde bulunduğumuz dünyaya uyuyor, hiçbiri sırıtmıyor, hiçbiri mantıksız ya da gereksiz değil. Bulmacaların her biri, çözülmeden önce o sırada bulunduğunuz dünya bağlamında düşünülmeli. O an mantığın hakim olduğu Stark'da da olsanız, sihrin egemen olduğu Arcadia'da da bulunsanız, içinde olduğunuz dünyaya göre düşünmek zorundasınız. Bulmacalar zor The Longest Journey'de, yer yer çok zor, ama kesinlikle mantıksız değil. Tıpkı ideal bir adventure oyununda olması gerektiği gibi.




Oyunu tamamladığınızda, ana menüde komik seslendirme hatalarından ilk çizimlere kadar size bir nevi 'backstage' bileti veren bir özellikle karşılaşacaksınız. Ayrıca oyunun herhangi bir aşamasında ana menüden (ya da oyunun içinden, tek tıkla) April'ın günlüğüne ulaşabilirsiniz. Henüz oyun başlamadan birkaç ay önce günlüğüne yazmaya başlamış April, o zamandan beri de hababam yazıyor. Önemli bir gelişme olduğunda ya da uzun diyaloglardan birinin bir bölümünü kaçırdığınızda hemen April'ın günlüğüne başvurabilirsiniz; o an ne yapmanız gerektiği son derece esprili bir dille anlatılmış olacak. Oyunda kullanılan dil, pek çok adventure'ın aksine orta seviyede değil. Bu oyunu anlamak, hiçbir şeyi kaçırmadan takip edebilmek için oldukça iyi derecede İngilizce bilmeniz gerekecek. Tavsiyem altyazı seçeneğini açmanız. Zaten dolu dolu bir hikayeden, yüzlerce detayla örülü bir Arcadia/Stark tarihi ve efsanelerinden, sürekli konuşan geveze karakterlerden bahsediyoruz, şayet altyazısız oynarsanız bir şeyleri kaçıracağınız kesin. The Longest Journey'de inanılmaz bir hayalgücü ve yaratıcılığı birarada buluyoruz, öyle ki, nasıl bir emek sonucu (kaç kişi, kaç yıl?) ortaya çıkabilmiş bu oyun, hâlâ hayret ediyorum düşündüğümde. Olağanüstü kurgusu, en sonunda sizi şok ediyor, bu oyunun sonunda ağzı bir karış açılmamış bir adventure sever düşünemiyorum.

Çok uzun bir oyun TLJ. Bir walkthrough'ya bakarak, hiç bocalamadan, vakit kaybetmeden, son derece hızlı bir şekilde sadece doğru adımları atarak ilerleseniz bile (ki aman sakın), net olarak 30 saatten uzun sürüyor bitirmesi. Gerçekten de uzun bir yolculuk April'ınki :) Ne zaman sonuna geldiğinize, bitirmeye bir gıdım uzakta olduğunuza inansanız, daha gidecek çok yolunuz olduğunu fark edeceksiniz. Dünyalar arası gidip gelecek, denizaltından cinlerin diyarına kadar pek çok farklı mekana girip çıkacak, sayısız görev tamamlayacaksınız.





The Longest Journey, bir üçlemenin ilkiydi. İkincisi olan Dreamfall, birkaç yıl önce piyasaya çıktı; bir sonraki yazımda da onu anlatacağım. Bu yazının sonundaysa sizi biraz The Longest Journey'nin screenshot'larına boğmayı planlıyorum. Üstlerine tıkladığınızda gerçek boyutlu hallerini göreceksiniz. İnanın bu elenmiş hali, oyunu defalarca (ama bir elin parmaklarını geçecek sayıda da değil, yok artık deve) baştan sona oynamış biri olarak yüzlerce screenshot almışım oynarken, çok zor bir eleme sürecinden sonra da sayıyı 50 civarına indirebildim. Onlar da yukarıdakilere ek olarak bunlar işte:


Oyunun ana menüsü ve bölümlerinden birinin başlangıcı. Her bölümün de böyle havalı isimleri var, evet.


İşte gelmiş geçmiş en tapılası oyun karakteri April Ryan'ın yüzünün yakın açıdan görünümü. Her zaman böyle değildi ama, sürekli bir şeylere şaşırıyor ya da üzülüyor değildi oyunda. Valla.





Oyundaki manzaraların güzelliğine laf yok. Üstteki 8 görselde de birbirinden farklı ve birbirinden güzel mekanlar görüyoruz.


April'ın, uslu uslu uyurken çevresindeki eşyaların yavaş yavaş değişmesiyle
kendini başka bir dünyada bulmasıyla başlıyor oyun.


Azıcık korkmuştum ilk anda zararsız görünen teyze şu üstteki yaratığa dönüştüğünde, itiraf etmek gerekirse :)



Altyazılar böyle işte. April konuştuğunda sarı, diğerleri konuştuğunda kırmızı görünüyor. Aslında bu oyunda hemen hemen tüm karakterler çok daha uzun konuşma eğiliminde. Üstteki kısa, kopuk cümleler nasıl da denk gelmiş anlamadım :)





Oyunun içinden rastgele alınmış screenshot'lar görmektesiniz üstte.

Eğer adventure seviyorsanız ve The Longest Journey'i oynamadıysanız... utanın. Hemen bir yerlerden edinin ve deli gibi oynayın. Eğer hayatınızda hiç bilgisayar oyunu oynamadıysanız da oynayın. Kim olursanız olun gelin, alın, oynayın :) Gerçek dünyadan birkaç günlük bu kaçış size çok iyi gelecek, beyniniz açılacak. Kim demiş bilgisayar oyunları insanı aptallaştırır diye? The Longest Journey ve Dreamfall (TLJ'nin devam oyunu) benim zekamı açtı (dalga geçmiyorum), hayalgücümü genişletti, 7. kez oynasam da aynı tadı alıyorum, şu an hakkında yazarken bile içimden açıp bilmemkaçıncı kez başlamak geliyor.


[İkinci oyun olan Dreamfall'un incelemesi şurada.]

10 yorumcuk:

Loreathan dedi ki...

Gerçekten güzel bir oyundu, adventure oyunlarına ben de bayılırım.
Bu arada sana güzel bir haber, bilmiyorum biliyormuydun ama bu oyunun 2.'si de var:) Ve gayet güzel. Geçen sene oynadım ben de. http://www.dreamfall.com/

Adventure olsun ama farklı bir şeyler olsun dersen de Machinarium'u öneririm :D

Çavlan dedi ki...

Sağol, biliyorum Dreamfall'u, yarın da onu yazmayı planlıyorum hatta :) Benden de sana kötü bir haber: 3.sünün çıkıp çıkmayacağı belli değil, Funcom projeyi dondurmuş, hikaye 80 bin gizemle böyle kalabilir yani.

Machinarium'a da daha yarım saat önce Umut'la "oynayalım" dedik, çok ilginç :)

Loreathan dedi ki...

Machinarium'u da 2-3 hafta önce bitirdim çok güzel gerçekten.

Dreamfall yetti zaten bana devamını beklemiyorum ^_^

Monkey Island serisini biliyorsundur herhalde, Amiga'da oynamaya başladım, sonra PC'de devam ettim, şimdi onun da yeni bölümleri çıktı, tavsiye ederim

Çavlan dedi ki...

Ama nasıl olur, kafanda bir sürü soru kalmadı mı Dreamfall'u bitirince, ben ağlamak istiyorum 3. oyunun çıkmama ihtimalini düşündükçe :)

Şöyle bir liste yapmışım zamanında, Monkey Island neyim var içinde: http://kedilervekitaplar.blogspot.com/2009/11/en-iyi-adventure-oyunlar.html

Loreathan dedi ki...

Şöyle söyliyeyim, ben sonunu hatırlamıyorum :D Demek ki o kadar büyük bir etki bırakmamış bende. Şu find herrr save herrr diyen kıza gıcık olmuştum.

Herneyse, listende Sanitarium'u göremeyince hemen msj atasım geldi ama sonra baktımki sen de farketmişssin ^_^, Bence en üst sıralarda olması gereken bir adventure.

Çavlan dedi ki...

Kesinlikle.. Üşengeç hissetmediğim bir gün Sanitarium'u ekleyip baştan düzenlerim o listeyi inşallah. Amin.

Bay Kavun dedi ki...

Çok güzel anlatmışsınız, Longest Journey benim de en sevdiğim macera oyunlarından biridir, ama itiraf etmek gerekir ki ilk oynadığımda gerek İngilizcemin yetersizliği, gerek destansı uzunlukta diyaloglardan sıkılıp oraları atlamam sonucu oyunun yarısını dahi anlamamıştım. Geçen sene tekrar bu oyunun başına oturdum, Longest Journey 2'yi oynamadan hemen önce. İşte o zaman tam anlamıyla hakim oldum bu harikulade hikayeye.

Ama Longest Journey 2'den sonra bile gizemini koruyan konular [örneğin Lady Alvane ve April'in gerçek sonu (ölüyor mu, ölmüyor mu, ölüyorsa nasıl Alvane soyadını alıp yaşlanmış Crow'la o odada görünüyor, ölmüyorsa Longest Journey 2'nin sonunda kendi gözlerimiz yalan mı söylüyor, ayrıca Longest Journey'da daha bunların hiçbirini yaşamadan Lady Alvane'le yani yaşlı haliyle nasıl karşılaşabiliyor), örneğin Brian Westhouse (ne desem boş), örneğin Undreaming (Undreaming konusunda parantez açıp soru sormak gelmiyor bile içimden, o kadar çok soru var ki, Undreaming'i Lost'un sonundan daha çok merak ettiğimi söyleyebilirim] var, bu da daha önce online oynanan bir oyun olacağını haber aldığım Longest Journey 3'ün bir an önce çıkmasını dilemeye itiyor beni.

Oyundan ekran görüntüleri çok güzel, yeniden oynamaya itiyor insanı... İç çektim görünce.

Çavlan dedi ki...

Teşekkürler Bay Kavun :) Yazdıklarınızın tümüne katılıyorum, şu açıklanmayan gizemler benim de çok sinirimi bozuyor. Biraz önce Dreamfall'da ilgili bir yazı yayınladım, onda da değinmeden duramadım... Umarım 3.sü bir an önce çıkar ve kafamızda cevapsız kalmış soruları cevaplar. Biraz daha şımarıp -aslında çıkıp çıkmayacağı bile belli değilken- yeni oyunla ilgili isteklerimi de sıralasam mı? Tekrar point-and-click'e dönülsün, öyle fareyle kamerayı döndürme filan olmasın (ama ille de yapacaklarsa kontrolleri rahat olsun), klavyeyi kullanmayalım, Dreamfall'daki gibi dövüş sahneleri olmasın (ama ille de olacaksa adam gibi olsun, zor olsun) puzze'lar TLJ'deki gibi olsun, yani bol olsun, kısaca Dreamfall'dan çok The Longest Journey'e benzesin ama grafikleri Dreamfall gibi olsun, bir de hikayeyi adam gibi toparlasın, hem Zoe'yi hem April'ı görelim, Charlie de gelsin, Cortez ölümden dönsün, oyun bizi bol bol şok etsin, hüzünlendirsin, tekrar tekrar oynanacak bir oyun olsun. Olsun da olsun.

aslı hayvanı dedi ki...

adventure en sevdiğim oyun türü. maalesef artık pek yapılmıyor. longest journey ise oynarken beni mest edenlerden :)

jaconde dedi ki...

adı üstünde en uzun ve en sevdiğim adventure oyunlardandı...saatlerce kafa patlatırdık;birkaç kişi bir araya gelip...ama Gabriel Knight3 favorimdir..blood of the damned ..da vinci şifresi romanını yazmadan önce dan brown bu oyunu oynamış olmalı derim hep..