28 Ekim 2009 Çarşamba

Gamer

Yönetmen: Mark Neveldine, Brian Taylor
Yazar: Mark Neveldine, Brian Taylor
Oyuncular: Michael C. Hall, Gerard Butler
Tür: Aksiyon|Bilim Kurgu|Gerilim
Yapım yılı: 2009
Süre: 95 dk.
Ülke: ABD
Dil: İngilizce
IMDB Puanı: 5.8/10
Çavlan'ın Puanı: 3.1/10
Umut'un Puanı: 3.2/10

Filmin teması Surrogates’a çok benziyor (ya da ben, ikisini de arka arkaya izlediğim için gereğinden fazla bir paralellik kurdum). Ama Surrogates’tan farklı olarak, Gamer’da insanlar suretleri değil, diğer insanları kontrol ediyor. Bu teknoloji, ilk olarak ‘Society’ isimli bir online oyunda kullanılıyor, günümüzdeki RLD’e benzer bir sanal gerçeklik oyunu bu, başka insanları kullanarak, onların bedenlerini yöneterek yolda geziniyor, başkalarıyla muhabbet ediyor, dans ediyor ve bol bol da seks yapıyor insanlar koltuklarından kalkmadan. Bir süre sonra, Slayers isimli bir başka oyun doğuyor bu teknolojiden, idam mahkumları konsol cankileri tarafından kontrol edilerek bir savaş alanına atılacak, bilmemkaç level sonra hayatta kalmayı başarırlarsa da serbest bırakılacak, özgürlüklerini kazanacaklardır. Tabii ki hiçbir mahkum 3. seviyeyi dahi geçemezken, Kane son aşamayı oynamak/oynatılmak üzeredir... Bu Kane kahramanımız oluyor, son derece itici, suratında her an kusacakmış gibi bir ifade olan bu sıkıcı ‘kahraman’, elbette haksız yere hapsolmuş iyi bir aile babası, amacı kaçıp şu an Society’deki kuklalardan olan karısını kurtarmak ve kızına kavuşmak.

Bu film aklıma Running Man isimli 80’lerin filmini getirdi. Filmden çok uyarlandığı romanı hatırlıyorum, büyük ihtimal çok iyi bir film de değildi, ancak Gamer’dan 85 bin kat daha iyi olduğuna bahse girerim. Stephen King’in bir kitabıydı ve kitaptan, daha doğrusu çizdiği gelecek resminden çok etkilenmiştim. 12-13 yaşlarında olmalıyım, ama şimdi okusam gene de etkilenirdim gibime geliyor. Büyük bir benzerlik var bu iki filmin arasında; Running Man’deki kahramanımız hatırladığım kadarıyla bir mahkum değildi ama feci yoksuldu, zaten King’in çizdiği gelecekte sadece çok fakir ve çok zenginler kalmıştı, fakirler de yaşamlarını idame ettirebilmek için en basit sözcükle ‘zalimce’ olarak tanımlanabilecek game showlarda yarışmak zorunda bırakılıyorlardı ve kahramanımız, birkaç sene önce Türkiye’de benzeri de çekilen Kaçak benzeri bir yarışmaya katılıyordu, yarışmanın sonunda büyük bir para ödülü vardı, fakat o güne dek ödülü kazanan olmamış, her katılan kaybetmişti. Bu ekstrem 'yarışma'da kaybetmek, ölmek anlamına geliyordu. Çünkü amaç sadece kaçmak değil, aynı zamanda da hayatta kalmaktı, avcıların işi yarışmacıyı bulup öldürmekti, halk da gördüğünde avcılara teslim ederek (ya da belki öldürerek?) katılıyordu bu yarışmaya... Yarışmacı gidip dört duvar arasına da saklanamıyordu, çünkü her gün kendi görüntülerini kaydedip bu kayıtları TV’ye göndermek zorundaydı. Hımm, bu yazı Azrail Koşuyor (kitabın Türkçedeki adı) eleştirisine dönüşmeden Gamer’a dönmeli.



Yani, Gamer hem Running Man’den, hem de Cronenberg’in leziz ExistenZ’inden bir takım elementler alıp karıştırıyor, ama ikisinin de tırnağı kadar bile olamıyor bunu yaparken. Başroldeki Gerard Butler ona verilen asgari diyaloğa rağmen çok başarısız (çünkü bakışları dahi sinir bozucu), ancak Dexter’dan bilip sevip saydığımız, başımızın üstünde yeri olan Michael C. Hall karizmatik kukla oynatıcısı rolünde minik harikalar yaratmış. Minik harikalar, çünkü film genel olarak bir facia. Yapabileceği kadarını yapmış, elindeki materyali sonuna kadar kullanmış ama Hall.

Gamer olasılıkların sınırsız olduğu bir konuyu alıp son derece sığ bir şekilde işlemiş ('işlemek' doğru kelime olmadı tabii ki, cılız işleme girişimlerinde bulunmuş diyeyim), Slayers örneğin, son derece ilkel bir first-person shooter gibi görünüyor, dakikalarca kalıntılar arasında birbirine ateş eden oyuncuları izlemekten içinize bay geliyor. Bazı sahneler beyni uyuşturan, bazen de neredeyse acı veren bir deneyime dönüşüyor filmi izlerken.

İletişim endüstrisi ve onun aşikar bir şekilde bir nevi evrensel hub’a –herkesle iletişim kurabilir, hatta bir başka insanın hareketlerini ‘kontrol’ edebiliriz- doğru gidişiyle ilgili bir şeyler söylemek istiyor bu film belli ki. Ama amacına ulaşamıyor, yüzeysel ve hayal kırıklığı uyandırıcı başarısız bir girişim olmaktan öteye gidemiyor.

Medyanın insanlığın karanlık doğasıyla ilgili olan saplantısı ve halkın onu sürekli olarak beslemesi –ve ondan beslenmesi- ile ilgili bir şeyler söylemek istiyor belli ki, ama ironiktir, bize bolca şiddet verirken, dikkate değer hiçbir içerik sunamıyor.



Yönetmenler, filmin etkili olabilmesi için kitaptaki her numarayı kullanıyorlar, ama hiçbiri işe yaramıyor. Gamer kendini çok ciddiye alıyor ve o banal, şişirilmiş tarzının arkasında da, aslında hiçbir şey söylemiyor.

2 yorumcuk:

Bay Kavun dedi ki...

Çok doğru, özellikle şu bölüm: Medyanın insanlığın karanlık doğasıyla ilgili olan saplantısı ve halkın onu sürekli olarak beslemesi –ve ondan beslenmesi- ile ilgili bir şeyler söylemek istiyor belli ki, ama ironiktir, bize bolca şiddet verirken, dikkate değer hiçbir içerik sunamıyor. Sıkı bir medya/iletişim/teknoloji eleştirisine girişen, ama son derece başarısız olan, başarısızlığının sonucu olarak da kendi eleştirdiği medyayı çöplüğe çeviren şiddet dolu filmlerden birine çeviren bir film.

Bay Kavun dedi ki...

..."medyayı çöplüğe çeviren şiddet dolu filmlerden birine dönüşen bir film." olacak doğrusu.