
Uzun yıllardır özellikle romanlarını büyük keyifle, hatta bazılarını tekrar tekrar okuduğum bir yazar Pınar Kür. Her romanından kısaca bahsedeceğim bir yazı, yazarı bilmeyenler için başlangıç rehberi niteliğinde olur diye düşündüm. Benim elimde eski kitaplarının ya Bilgi'den ya da Can'dan çıkmış baskıları var, ama son yıllarda Kür'ün tüm eserleri Everest Yayınları'ndan çıkmış, yeni başlayanlar için gıcır gıcır taze baskıları da mevcut yani. Bu yazıda Kür'ün tüm romanlarına değineceğim ki kronolojik olarak şu şekildeler: Yarın Yarın (1976), Küçük Oyuncu (1977), Asılacak Kadın (1979), Bitmeyen Aşk (1986), Bir Cinayet Romanı (1989), Sonuncu Sonbahar (1992) ve Cinayet Fakültesi (2006).
Yazarın ilk romanı olan
Yarın Yarın, 1982 yılında toplatılmış ve ancak iki sene sonra "suçsuz" bulunarak serbest bırakılmış. Benim de okuduğum ilk Pınar Kür romanıydı. Yarın Yarın'ı bir "12 mart romanı" olarak sınıflamak mümkün, ama aslında romanın temelinde aile unsuru, aile bireylerinin birbirleriyle ilişkileri var ve küçük burjuvadan devrimciye, emekçiden fahişeye çeşitli karakterler üzerinden gidiyor öykü, özellikle ilk yarı boyunca. Küçük burjuva evli bir hatun, bir devrimci gence aşık olur, hatunun zengin kocası ve onun fahişe sevgilisinin de işin içine girmesiyle olaylar gelişir.
Yarın Yarın'dan bir yıl sonra, 1977'de basılan
Küçük Oyuncu, yazarın içinde bulunduğu fakat sevmediği tiyatro çevresinde dönen hırs ve aşk oyunlarıyla ilgili, ilk romanından çok farklı bir konu etrafında dönen bir kitap. Açıkçası daha 'hafif' sayılabilecek bu tema bana okurken çok daha hitap etmiş, olasılıkla okuduğum zamanlarda ucundan kıyısından o çevrede -gözlemci olarak- bulunduğum ve aynı şekilde hiç haz etmediğim için, Yarın Yarın'a kıyasla çok daha etkileyici gelmişti. Özellikle Beyhan Barlas ve Özer karakterlerinin gerçeğe yakınlığına ve romanın kurgusuna hayran olmamak elde değil. Aslında Semra, Cem, Koca Ka, tümü de fena halde gerçekçi ve etkileyici karakterler. 80 darbesinin hemen öncesinde geçiyor olaylar, ama özellikle başlarda romana bir arkaplan bile olamıyor bu, çünkü her şeyden habersiz, sadece sahnede yaşayan, oyunculuk hırslarından başka hiçbir şeyi takmayan, feci halde kendilerine dönük tiyatrocular romanın kahramanları. Sadece Özer, kahramınımız Semra'nın Fransa'ya giden sevgilisinin ardından daha önce arkasından dalga geçtiği Beyhan Barlas'a bir nevi tutku geliştirip uyanmasından sonra gerçekten aşık olduğu kişi olduğunu anladığı, sevgilisinin en iyi arkadaşı Özer, bu romandaki soylu 'oyuncu'.