Böyle bir kapıştırmaya gerek var, hem de çok var, çünkü iki dizi insanı korkutacak kadar benziyor birbirine. Alias başladığında Nikita fanları çok öfkelenmiş, çünkü pek çok öğenin La Femme Nikita’dan çalındığını düşünmüşler.
Lost'un da yapımcılarından olan J.J. Abrams'ın Alias'ın yaratıcısı olduğunu bilmeyen yoktur herhalde. La Femme Nikita'yı yaratan adamın, sonradan 24'ü yaparak ünlenecek olan Joel Surnow olduğunu ise çok kişi bilmez. Ayrıca La Femme Nikita'nın öyküsü, 1990 yapımı nefis Luc Besson filmi Nikita'dan doğmuş. Bu yazının kalanında kolaylık olsun diye Nikita diye bahsedeceğim LFN'dan.
Alias çekimlere başladığında Nikita bitmişti bile. Böylece Alias Nikita’nın en başarılı olduğu alanları ‘alıp’, hatalarından uzak durmayı bildi. İki dizi de 5 sezon sürdü, ikisinin de 5. sezonları kısaydı, aceleye getirilmişti. Ailas, yayınlandığı network nedeniyle çok daha büyük bir bütçeye sahipti. Kostümler, makyajlar, set lokasyonları, efektler çok iyiydi. Nikita ise minicik bir bütçeyle çekiliyordu, aksiyondan çok hikayeye ağırlık vermişti zorunlu olarak.
Ben Alias’ı Nikita’dan önce keşfettim, 4. sezonundaydı ve hâlâ yayınlanıyordu. Tamamen şans eseri Nikita’nın DVD’lerini bulduğumdaysa, Nikita çoktan bitmişti. İki diziyi de çok sevdim ve büyük keyifle izledim; Alias’ın ilk iki sezonu olağanüstüydü, La Femme Nikita ise çok daha yavaş başladı ve ilk bölümleri pek iyi sayılmazdı, ama Michael (hem karakter, hem de oyuncu) o korkunç saç biçimine rağmen öyle bağımlılık yapıcıydı ki -sanırım daha çok kızlar için geçerlidir bu tabii-, onun da müptelası oluverdim. Şöyle ki, ajanlarla ilgili bir aksiyon dizisi olan Alias’ta şunlar vardı:
- Başrolde şahane bir kadın kahraman (Sydney)
- Kadın kahramanın yanına, onun büyük aşkı, pek yakışıklı bir oğlan (Vaughn)
- Soğuk görünen, biraz korkutucu ama çok karizmatik, deneyimli bir süper ajan (Jack)
- Kadın kahramanın tüyler ürpertici, evil patronu (Sloane)
- Korkutucu, geçmişi muğlak bir kadın karakter (Irina)
- Kadın kahramanın iş arkadaşı, güven verici dostu (Dixon)
- Olağanüstü zeki bilgisayar dahisi (Marshall)
Vee, ajanlarla ilgili bir aksiyon dizisi olan Nikita’da ise şunlar vardı:
- Başrolde şahane bir kadın kahraman (Nikita)
- Kadın kahramanın yanına, onun büyük aşkı, pek yakışıklı bir oğlan (Michael)
- Soğuk görünen, biraz korkutucu ama çok karizmatik, deneyimli bir süper ajan (yine Michael)
- Kadın kahramanın tüyler ürpertici, evil patronu (Operations)
- Korkutucu, geçmişi muğlak bir kadın karakter (Madeline)
- Kadın kahramanın iş arkadaşı, güven verici dostu (Walter)
- Olağanüstü zeki bilgisayar dahisi (Birkoff)
İlginç, değil mi?
Sydney Nikita’ya karşı
Kahramansa olay, açık ara Alias kazanır. Nikita’yı, özellikle aksanını sever ederim, ama Sydney, çok daha ilginç (çünkü derinlikleri olan, zaaflarıyla daha inandırıcı) ve sevilesi bir karakterdi. Peta Wilson’un canlandırdığı Nikita, hep muallakta kaldı bir yanıyla. Jennifer Garner da çok daha iyi bir oyuncuydu. Üstelik dizinin trademarkı olmuş perukları ve elbiseleri, kısaca aliasları çok iyi taşıyordu üstünde (her anlamda). Ayrıca soğuk, havalı ama gizemli bir kahramandan çok duygusal, daha doğrusu duyguları olan, incinebilen bir kahraman daha çekici gelmiştir bana hep. Alias, Sydney’siyle izlettiriyordu kendini.
Michael, Vaughn’a ve Jack’e karşı
Alias’taki favori karakterim, ifadesiz poker yüzü ve buz gibi alaycılığıyla Sydney’nin babası Jack’ti. Dizinin duygusal çekirdeği de, Jack’in kızına olan sevgisi ve bu ilişkinin gelişimiydi. Vaughn hakkında ise yapabileceğim yorum pek yok, derinleştirilememiş, sıkıcı bir karakterdi her zaman, gözümüzün süsü olmaktan öteye gidemedi.
Nikita’daki Michael’a gelecek olursak… Alias’taki Vaughn ve Jack, Michael’in farklı yönlerinden oluşturulmuş iki karakter bence; Michael soğuk, ifadesiz, tehlikeli, gizemli (Jack) ve romantik, olağanüstü çekici ve başroldeki kızımızın büyük aşkı (Vaughn) -ydı. Nikita, Michael’ıyla izlettiriyordu kendisini.
Bu turun galibi, Sydney ve Nikita’daki kadar büyük farkla olmasa da, Michael.
Aşk
Sydney/Vaughn ilişkisi, Michael/Nikita’yla karşılaştırıldığında son derece soluk kalır. Michael ve Nikita Section One’ın mahkumlarıydı, görev icabı sürekli başkalarıyla yatmaları gerekiyordu, aynı yerde çalışıyorlardı ama duygusal birliktelikleri anlaşılırsa öldürülürlerdi, gene de aşık oldular ve dizi, aslında Section One çevresinde dönüyor gibi görünse de, odak noktasına, son derece az sözcük ama bol kimya (!) kullanarak bu ilişkiyi aldı.
Tek bir ilişkinin beş sezon boyunca bu kadar etkileyici olabilmesinin pek çok nedeni var. Bir neden Ruy Dupuis ve Peta Wilson’ın arasında müthiş bir kimya olması, bir neden de ilişkinin son derece yavaş gelişmesi. Çok uzun bir zaman boyunca, sadece anlamlı bakışlar, imalarla dolu kısa konuşmalar ve sadece görev için, emir altında seks vardı. Uzun bir zaman boyunca, Michael’in, mesafeli, hasara uğramış Michael’ın Nikita’ya karşı ne hissettiğini bilemedik. İlk sezonlarda, Michael Nikita’nın kendisini sevdiğini biliyordu ve duygularını görev adına pek çok kez manipule etti. Ama sonraları, Nikita’yla sadece bir saat geçirebilmek için hayatını tehlikeye attı.
Alias’taki en ilginç çift, Sydney ve Vaughn değil, Sydney’nin CIA ajanı olan babası Jack ile KGB suikastçısı olan annesi Irina Derevko’ydu. Gene de bu turu Nikita kazanıyor.
Alias’ta, sırasıyla SD-6, CIA ve APO vardı, Nikita’da ise yalnıza Section One. O yüzden teşkilatları ayrı bir başlık altında karşılaştırmak çok adil olmayabilir. Nikita’ya karanlık ve paranoyak havasını veren ve onu benzersiz bir dizi haline getiren Section One’dı, üstelik istihbarat teşkilatları hakkında çok daha gerçekçiydi. Ama Alias sürekli değişen ortamı ve bizi her an diken üstünde tutan Rambaldi gizemleri ile cliffhanger’larıyla daha başarılıydı. Üstelik Alias’ta Sark gibi yan karakterler de çok daha ilgi çekiciydi. 4. sezondan sonra pek çok konuyu bağlayamamış, continuity hataları yapmış, Irina Derevko gibi bir karakteri son sezonda harcamış olmasına rağmen, öykü açısından Alias galip geliyor.
Nikita daha saf, daha karanlık, ve aslında -yüzeyin altında- daha romantik, olaylardan çok ilişkileri konu alan bir dizi. Ama ben romantizmden çok aksiyonu seviyorum. Alias’ın, her ne kadar sonlara doğru dallanıp budaklandırarak gerçekçilikten uzaklaştırsa da, daha iyi bir hikayesi, daha büyük bütçesi nedeniyle de çok daha heyecanlı aksiyon sahneleri var. Aşk ve final gibi turlarda Nikita’nın kazanmış olmasına rağmen, hikaye açısından, sonuç olarak da bütüne bakıldığında Alias kazanıyor bu karşılaşmayı.
- Başrolde şahane bir kadın kahraman (Sydney)
- Kadın kahramanın yanına, onun büyük aşkı, pek yakışıklı bir oğlan (Vaughn)
- Soğuk görünen, biraz korkutucu ama çok karizmatik, deneyimli bir süper ajan (Jack)
- Kadın kahramanın tüyler ürpertici, evil patronu (Sloane)
- Korkutucu, geçmişi muğlak bir kadın karakter (Irina)
- Kadın kahramanın iş arkadaşı, güven verici dostu (Dixon)
- Olağanüstü zeki bilgisayar dahisi (Marshall)
Vee, ajanlarla ilgili bir aksiyon dizisi olan Nikita’da ise şunlar vardı:
- Başrolde şahane bir kadın kahraman (Nikita)
- Kadın kahramanın yanına, onun büyük aşkı, pek yakışıklı bir oğlan (Michael)
- Soğuk görünen, biraz korkutucu ama çok karizmatik, deneyimli bir süper ajan (yine Michael)
- Kadın kahramanın tüyler ürpertici, evil patronu (Operations)
- Korkutucu, geçmişi muğlak bir kadın karakter (Madeline)
- Kadın kahramanın iş arkadaşı, güven verici dostu (Walter)
- Olağanüstü zeki bilgisayar dahisi (Birkoff)
İlginç, değil mi?
Sydney Nikita’ya karşı
Kahramansa olay, açık ara Alias kazanır. Nikita’yı, özellikle aksanını sever ederim, ama Sydney, çok daha ilginç (çünkü derinlikleri olan, zaaflarıyla daha inandırıcı) ve sevilesi bir karakterdi. Peta Wilson’un canlandırdığı Nikita, hep muallakta kaldı bir yanıyla. Jennifer Garner da çok daha iyi bir oyuncuydu. Üstelik dizinin trademarkı olmuş perukları ve elbiseleri, kısaca aliasları çok iyi taşıyordu üstünde (her anlamda). Ayrıca soğuk, havalı ama gizemli bir kahramandan çok duygusal, daha doğrusu duyguları olan, incinebilen bir kahraman daha çekici gelmiştir bana hep. Alias, Sydney’siyle izlettiriyordu kendini.
Michael, Vaughn’a ve Jack’e karşı
Alias’taki favori karakterim, ifadesiz poker yüzü ve buz gibi alaycılığıyla Sydney’nin babası Jack’ti. Dizinin duygusal çekirdeği de, Jack’in kızına olan sevgisi ve bu ilişkinin gelişimiydi. Vaughn hakkında ise yapabileceğim yorum pek yok, derinleştirilememiş, sıkıcı bir karakterdi her zaman, gözümüzün süsü olmaktan öteye gidemedi.
Nikita’daki Michael’a gelecek olursak… Alias’taki Vaughn ve Jack, Michael’in farklı yönlerinden oluşturulmuş iki karakter bence; Michael soğuk, ifadesiz, tehlikeli, gizemli (Jack) ve romantik, olağanüstü çekici ve başroldeki kızımızın büyük aşkı (Vaughn) -ydı. Nikita, Michael’ıyla izlettiriyordu kendisini.
Bu turun galibi, Sydney ve Nikita’daki kadar büyük farkla olmasa da, Michael.
Aşk
Sydney/Vaughn ilişkisi, Michael/Nikita’yla karşılaştırıldığında son derece soluk kalır. Michael ve Nikita Section One’ın mahkumlarıydı, görev icabı sürekli başkalarıyla yatmaları gerekiyordu, aynı yerde çalışıyorlardı ama duygusal birliktelikleri anlaşılırsa öldürülürlerdi, gene de aşık oldular ve dizi, aslında Section One çevresinde dönüyor gibi görünse de, odak noktasına, son derece az sözcük ama bol kimya (!) kullanarak bu ilişkiyi aldı.
Tek bir ilişkinin beş sezon boyunca bu kadar etkileyici olabilmesinin pek çok nedeni var. Bir neden Ruy Dupuis ve Peta Wilson’ın arasında müthiş bir kimya olması, bir neden de ilişkinin son derece yavaş gelişmesi. Çok uzun bir zaman boyunca, sadece anlamlı bakışlar, imalarla dolu kısa konuşmalar ve sadece görev için, emir altında seks vardı. Uzun bir zaman boyunca, Michael’in, mesafeli, hasara uğramış Michael’ın Nikita’ya karşı ne hissettiğini bilemedik. İlk sezonlarda, Michael Nikita’nın kendisini sevdiğini biliyordu ve duygularını görev adına pek çok kez manipule etti. Ama sonraları, Nikita’yla sadece bir saat geçirebilmek için hayatını tehlikeye attı.
Alias’taki en ilginç çift, Sydney ve Vaughn değil, Sydney’nin CIA ajanı olan babası Jack ile KGB suikastçısı olan annesi Irina Derevko’ydu. Gene de bu turu Nikita kazanıyor.
Alias’ta, sırasıyla SD-6, CIA ve APO vardı, Nikita’da ise yalnıza Section One. O yüzden teşkilatları ayrı bir başlık altında karşılaştırmak çok adil olmayabilir. Nikita’ya karanlık ve paranoyak havasını veren ve onu benzersiz bir dizi haline getiren Section One’dı, üstelik istihbarat teşkilatları hakkında çok daha gerçekçiydi. Ama Alias sürekli değişen ortamı ve bizi her an diken üstünde tutan Rambaldi gizemleri ile cliffhanger’larıyla daha başarılıydı. Üstelik Alias’ta Sark gibi yan karakterler de çok daha ilgi çekiciydi. 4. sezondan sonra pek çok konuyu bağlayamamış, continuity hataları yapmış, Irina Derevko gibi bir karakteri son sezonda harcamış olmasına rağmen, öykü açısından Alias galip geliyor.
Finallerine bakacak olursak, pek çok izleyici bu konuda bana şiddetle karşı çıkacak olsa da, Nikita'nın tatmin edici bir şekilde bittiğini, Alias’ın finalinin ise büyük hayalkırıklığı olduğunu düşünüyorum. Alias olağanüstü iyi başlayan bir diziydi; ilk iki sezon muhteşemdi, üçüncü sezon çok iyi, dördüncü sezon ise hiç fena değildi. Son sezon çok zayıf başladı, ancak ortalarda silkelenip kendine geldi ve finale kadar (finali katmıyorum) güçlü bölümler sundu. Ancak beşinci sezonun tamamına bakacak olursak, hiçbir şeyi toparlayamayarak, ortaya gereksiz yeni karakterler atarak ve güçlü karakterleri israf ederek, pek çok mantık hatası yaparak ve ve dizinin sezonlarca odak noktası olmuş Rambaldi gizemlerini son derece aptalca bir şekilde çöz[emey]erek ortalama bir final vermiş oldu izleyicilere. Nikita ise ortalama bölümlerle başladı ama ikinci sezonda güçlendi, dördüncü sezonun ortasında sıkıcılaşıncaya kadarsa gitgide daha da iyiye gitti. Dördüncü sezonun son bölümü (ki çoğunluğun aksine ben çok beğenmiştim) aslında dizi finaliydi, fakat tatmin olmayan fan’ların sayesinde çok kısa bir beşinci sezon çekildi, asıl final beşinci sezonun son bölümü oldu -ki o da gayet iyiydi. Nikita da bazı devamlılık hataları yaptı, senaristlerin sezon ortasında fikirlerini değiştirdiği izlenimi veren bölümler çekildi. Ama genele bakıldığında, Nikita’nın olayları toparlaması ve son noktayı koyması, Alias’a oranla çok daha başarılıydı.
Nikita daha saf, daha karanlık, ve aslında -yüzeyin altında- daha romantik, olaylardan çok ilişkileri konu alan bir dizi. Ama ben romantizmden çok aksiyonu seviyorum. Alias’ın, her ne kadar sonlara doğru dallanıp budaklandırarak gerçekçilikten uzaklaştırsa da, daha iyi bir hikayesi, daha büyük bütçesi nedeniyle de çok daha heyecanlı aksiyon sahneleri var. Aşk ve final gibi turlarda Nikita’nın kazanmış olmasına rağmen, hikaye açısından, sonuç olarak da bütüne bakıldığında Alias kazanıyor bu karşılaşmayı.
2 yorumcuk:
nikitayı hiç bilmiyordum ama postu okuyunca anladımki gerçekten de alias herşeyi nikitadan kopyalamış, yuh diyorum. ama merak ettim nikitayı micheal'ı özellikle:) tv'de yayınlandı mı veya nerden bulabilirim?
İki diziyi de bilmemekle birlikte Luc Besson'ın Nikita'sını defalarca izlemiş olmalıyım. Dizinin de filmden doğduğu anlaşılıyor. Şimdi ikisini de merak ettim, özellikle en sonunda karşılaşmada Alias'ı seçtiğiniz için. Açık bir şekilde pek çok konuyu Nikita'dan çaldığı belli olan bir diziyi izlemek istediğimden emin değilim. Belki sizin baktığınız şekilde bakmak en iyisi: Alias çekimlere başladığında Nikita bitmişti bile. Böylece Alias Nikita’nın en başarılı olduğu alanları ‘alıp’, hatalarından uzak durmayı bildi. Yok, yine de içime sinmedi.
Yorum Gönder