Cormac McCarthy etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Cormac McCarthy etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Temmuz 2010 Cumartesi

Distopik Romanlar - IV



19 yaşındaki Anna Blume, abisini (arkasında hiç iz bırakmadan kaybolan bir gazeteci) aramak için isimsiz bir kente gelir. İnsanların büyük kısmının evsiz olduğu bu kentte ölülerin cesetleri sokakları doldurmakta, her gün bir şeyler daha yitip gitmekte, ölüm (intihar ya da ötenazi, çok fark etmeden) pek çok insan tarafından en büyük kurtuluş kabul edilmekte, her yerde korkunç bir vahşet hüküm sürmekte. Üretim durmuş, yeni mallar üretecek fabrikalar kalmamış, her şey gerçekten de "son şey" bu kentte. Umut var belki bir tek. O da çok makul dozlarda.

Anna hayatta kalabilmek için çöpleri karıştırarak geçmişten nesneler toplamaya, onları barınak ve yiyecek karşılığında satmaya başlar. Bir gün Isabel isminde yaşlıca bir kadının hayatını kurtarır, Isabel de Anna gibi bir nesne avcısıdır, üstelik bu işi Isabel'den çok daha uzun süredir yaptığı için şehrin çöpleriyle ilgili sonsuz bir bilgisi vardır. Anna kendine bir dost ve bir ev bulmuş olur böylece, Isabel'le birlikte yaşamaya başlar. Ama şansı kısa sürede döner.

Paul Auster'ın hemen her romanında rastladığımız temalar Son Şeyler Ülkesinde'de yok, dili ve anlatım tarzı da oldukça farklı -ne de olsa bir kadının ağzından anlatmış öyküyü Auster; Anna'nın bir çocukluk arkadaşına yazdığı mektuplardan oluşuyor roman. Anlatılan kent isimsiz kalıyor roman boyunca, ama okur hafif de olsa bir New York City kokusu alıyor baştan sona. İskeleti türün diğer romanlarının büyük kısmıyla benzerlik gösteriyor, ama Auster kendi distopyasını kendi tarzında küçük dokunuşlarla süslemeyi bilmiş. Örneğin isimsiz kentin vatandaşlarının daha fazla yaşamaya dayanamayıp ötenaziyi tercih etmeleri sık rastlanan bir durum romanda, üstelik bunu ayrıntılarıyla (ama hiçbir şekilde rahatsız edici olmadan) anlatıyor da yazar. Bu tipik distopyalarda rastladığımız bir şey değil genelde. Aslında kahramanını bir kadın olarak seçmesi bile hoş farklılıklardan biri. İnsanı kara kuyulara itecek kadar (!) depresif bir kitap olduğunu eklemeden geçemeyeceğim, ama ne olursa olsun distopya severlerin de, Auster severlerin de mutlaka okuması gereken, çok leziz bir roman Son Şeyler Ülkesinde.