29 Ocak 2010 Cuma

Survivor: Heroes vs. Villains

Umut'la ben birer Survivor manyağıyız. Öyle böyle değil ama. House'tan, Lost'tan, Dexter'dan falan daha fazla heyecanlandırıyor bizi, eski sezonları ilk kez izleyeceksek maraton yapıp koskoca sezonu birkaç günde bitiriyoruz, her hafta heyecan içinde yeni bölümü indirip 45 dakikalık bölümü 90 dakikada izliyoruz çünkü ikide bir durdurup yarışmacılara bağırıyoruz, küfrediyoruz, aramızda strateji konuşmaları yapıyoruz falan. Futbol takımı tutan adamlarınkine benzer hisler içindeyiz Survivor yarışmacılarına karşı. Öyle bir taraftar hali var üzerimizde, öyle bir fanatiklik... Coach'tan nefret ettiğim kadar Galatasaray'dan nefret etmemişimdir mesela, Beşiktaş şampiyon olduğunda da Russell hidden immunity idol'ı ipucu olmadan bulduğunda sevindiğim kadar sevinmemişimdir. Biraz acınası bir durum aslında, sonuçta bu bir reality show. "Guilty pleasure" denen şey bu olsa gerek. Gerçi kendimi suçlu hissettiğim, gizlemeye çalıştığım falan yok görünüşe göre ki hiç mi hiç utanmadan nasıl delisi olduğumu anlatıyorum, hakkında uzun bir yazı döşenmeye hazırlanıyorum falan.


25 Ocak 2010 Pazartesi

En İyi Uyarlama Filmler - 3 (2000-2009)

Requiem for a Dream (2000)

Yönetmen: Darren Aronofsky
Yazar: Hubert Selby Jr. (senaryo), Hubert Selby Jr. (roman)

24 Ocak 2010 Pazar

En İyi Uyarlama Filmler - 2 (1980-1999)

The Shining (1980)

Yönetmen: Stanley Kubrick
Yazar: Stanley Kubrick (senaryo), Stephen King (roman)

22 Ocak 2010 Cuma

En İyi Uyarlama Filmler - 1 (1950-1979)

Rear Window (1954)

Yönetmen: Alfred Hitchcock
Yazar: John Michael Hayes (senaryo), Cornell Woolrich (hikaye)

21 Ocak 2010 Perşembe

Koleksiyoncu



Frederick ve Miranda'yı anlatır Koleksiyoncu. Frederick, gişe memurluğu gibi bir işi olan, çekingen, eğitimsiz, asosyal ve içe dönük bir kelebek koleksiyoncusudur. En büyük tutkusu kelebekleri olan bu genç adam, uzun süredir Miranda isimli bir resim öğrencisini takip etmektedir. Kızın okulu Frederick'in çalıştığı yerin hemen karşısındadır, Miranda'yı bu şekilde görmüş, bu şekilde "aşık" olmuştur. Romanın başlarında futbol bahislerinden büyük miktarda para kazanır Frederick, o kadar ki, kazandığı para işini bırakmasına ve kırsalda büyük, her şeyden uzak bir kır evi almasını sağlar. Miranda'yı kaçırır ve onun için hazırladığı, yaşanılacak bir alan haline getirdiği kır evinin bodrumuna götürerek kızı hapseder. Miranda, koleksiyonunun en nadide parçası olacaktır.

Fakat işler umduğu gibi gitmez, Miranda kanlı canlı, gerçek bir insandır ne de olsa, koleksiyonunu yaptığı kelebeklerden biri değil. Miranda'nın odasını, onun hoşuna gidecek resim malzemeleri ve kitaplarıyla donatmış olması (tıpkı bir insanın, bir sokak köpeğine yiyecek vererek sevileceğini düşünmesi gibi) Miranda'nın onu sevmesi için yeterli değildir ve Miranda'nın gözünde Frederick her zaman acınılacak ve iğrenilecek bir zavallı olarak kalacaktır.

20 Ocak 2010 Çarşamba

Minik Bildiri

Blogun sol üst sütunundan ulaşılabilen "Ana Kategoriler"in her biri, birer dizine link veriyor artık. Örneğin kategorilerden Film'e tıkladığınızda, Kediler ve Kitaplar'da incelenen filmlerin adları, alfabetik olarak alt alta dizilmiş halde çıkıyor karşınıza. İlginizi çeken filmin adına tıklıyorsunuz ve hop, ilgili yazının olduğu sayfadasınız. Tabii ki aynısı kitaplar, oyunlar vd. için de geçerli.

Siteye yeni yazılar eklendikçe dizinler de güncellenecek.

Ayrıca eski etiket sistemini özlerseniz, gene solda, biraz daha altlardaki etiket bulutunu kullanabilirsiniz. Ana başlıkların etiketlerinin linklerini ise (sinema, edebiyat gibi), yeni dizinlerimizin başında veriyoruz.

19 Ocak 2010 Salı

Online Oyunlar 3: Sanat için sanat?

Uyarı: 18 yaşından küçükseniz veya cinsel içerikli temaları rahatsız edici buluyorsanız bu yazıyı okumayın.

Neyse, en azından artık hepinizin bu yazıyı okuyacağınızı biliyoruz. (Yine de sorumluluk kabul etmiyorum)

Serinin bu yazısı, "sanat oyunu" (art game) olma iddiasıyla yola çıkan veya başkaları tarafından bu şekilde tanımlanan, tür olarak belli kalıplara sokulamayan ilginç online oyunlardan seçtiklerimi içeriyor. (art game 'in tanımı için buraya bakabilirsiniz)

Şahsen, art game kavramı hayatımda duyduğum en saçma şeylerin başında geliyor, kendi beğenileri dışına düşen tüm diğer oyunları sanat olmayan şeyler olarak tanımlayabilecek kadar her şeye üstten bakan insanların, kendi zevklerini veya (muhtemelen çoğunluktan takdir görmemiş) eserlerini övmek için buldukları dolaylı bir yoldan başka bir şey gibi de gözükmüyor.

Fakat niyetim hem kendim hem de okumaktan hoşlanacaklar için hafif ve eğlenceli bir derleme yapmaktan ötesine uzanmadığı için, "sanat nedir, ne değildir?" meselelerini bir kenara bırakıp, oyunlara geçiyorum hızla... Art game kavramının adından ve ima ettiği şeylerden nefret etmekle birlikte, konuya uyan daha iyi bir kavram da yok sanırım bu yazı için: Sınıflandıramadığım, belli stereotip mekanikler ve oyun türleri arasında kısıtlanmamış, farklı olmak uğruna çılgın atan, ilginç, deneysel ve sıradışı oyunları doldurdum bu yazıya. Oyuncunun bazen yaratıcının mesaj kaygısı uğruna ikinci plana atıldığı ve oyunu oynamaya çalışmanın sakat bir atla tramplenden havuza atlamaya çalışmakla eşdeğer olduğu oyunlar da var, oyuncunun kararlarının her türlü gidişata etkisi olduğu ve sonuçların daha duygusal bir seviyede etki yaratması arzulanmış olan farklı, ilginç ve güzel oyunlar da var. Bazılarına oyun bile diyebilir miyim bilmiyorum açıkçası. Ama amaç tanım yapmak değil keyif almak olduğundan, bu listeyi beğeneceğinizi umarım.

18 Ocak 2010 Pazartesi

Up in the Air

Yönetmen: Jason Reitman
Yazar: Jason Reitman, Sheldon Turner (senaryo), Walter Kim (roman)
Oyuncular: George Clooney, Anna Kendrick, Vera Farmiga
Tür: Komedi|Dram|Romantik
Yapım yılı: 2009
Süre: 109 dk.
Ülke: ABD
Dil: İngilizce
IMDB Puanı: 8.1/10
Çavlan'ın Puanı: 6.7/10
Umut'un Puanı: 6.5/10

Hemen kısaca konuyu geçelim: Ryan Bingham'ın, sürekli seyahat etmesini gerektirecek bir işi vardır. Yılın sadece 40 gününü evinde geçiren Ryan, 300+ günü yolculukta geçirmekten, her hafta uçağa binmekten, her hafta farklı otellerde, yabancı yataklarda yatmaktan, yakın bir arkadaşının ya da sevgilisinin olmamasından şikayetçi değildir. Yalnızlığa, her anlamda 'hafif' olmaya, havaalanlarında saygı görmeye ve prestijli otellerde altın bıdı bıdı hesabının olmasına bayılmaktadır. Sürekli seyahat etmesini gerektiren işi ise, "kovuculuk"tur. Ryan, Amerika'yı eyalet eyalet gezerek, büyük şirketlerde işten çıkarılmasına karar verilen kişileri kovar (bunu o şirketlerin başındaki adamın yapmamasının nedeni, başlarının ağrımasını istememeleridir). Elemanlara işten kovulduklarını açıklar ve onları teselli edici birkaç cümle söyler, sonra da başka bir kente doğru yola koyulur. Filmin başlarında, Ryan'ın bayıldığı bu düzenin bozulma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu görüyoruz: Artık insanlar iChat'in görüntülü sohbeti (!) sayesinde laptop ekranlarından kovulacak, böylece bir sürü "kovucu" sürekli oraya buraya yolculuk yapmak zorunda kalmayacak, bir sürü masraftan kâr edilecektir. Tabii Ryan bu gelişmelerden hiç memnun değildir.

16 Ocak 2010 Cumartesi

2008'in En İyi Filmleri

1- Låt den Rätte Komma In (Let the Right One in)
Yönetmen: Tomas Alfredson
Yazar: John Ajvide Lindqvist (senaryo), John Ajvide Lindqvist (roman)
Oyuncular: Kåre Hedebrant, Lina Leandersson
Tür: Dram|Fantastik|Korku|Romantik|Gerilim
Yapım yılı: 2008
Süre: 115 dk.
Ülke: İsveç
Dil: İsveççe
IMDB Puanı: 8.1/10

2- WALL-E
Yönetmen: Andrew Stanton
Yazar: Andrew Stanton, Pete Docter, Jim Reardon
Oyuncular: Ben Burtt, Elissa Knight
Tür: Animasyon|Macera|Romantik|Bilim Kurgu
Yapım yılı: 2008
Süre: 98 dk.
Ülke: ABD
Dil: İngilizce
IMDB Puanı: 8.6/10


3- Vicky Cristina Barcelona
Yönetmen: Woody Allen
Yazar: Woody Allen
Oyuncular: Scarlett Johansson, Rebecca Hall, Javier Bardem, Penélope Cruz
Tür: Dram|Romantik
Yapım yılı: 2008
Süre: 96 dk.
Ülke: İspanya|ABD
Dil: İngilizce|Katalan dili|İspanyolca
IMDB Puanı: 7.4/10

15 Ocak 2010 Cuma

Pandorum

Yönetmen: Christian Alvart
Yazar: Travis Milloy
Oyuncular: Ben Foster, Dennis Quaid, Antje Traue
Tür: Bilim Kurgu|Korku|Gerilim
Yapım yılı: 2009
Ülke: ABD|Almanya
IMDB Puanı: 7/10
Çavlan'ın Puanı: 6.3/10
Umut'un Puanı: 6/10

Alien setinden fırlamış gibi duran bir uzay gemisindeki uyku tüplerinden iki adam çıkar. Nerede olduklarını, isimlerini, görevlerini, önceki yaşamlarını anımsamıyorlardır. Dakikalar geçtikçe gemideki görevlerini hatırlamaya başlarlar, fakat bu gemiye binmeden öncesine dair hiçbir anı yoktur belleklerinde.

Devasa büyüklükte bir gemidir bu, enerji kaynağındaki problemi gidermek sebebiyle adamlarımızdan biri (daha genç ve daha çirkin olanı) keşfe çıkar. Sonsuza uzayıp gidiyor gibi görünen koridorlarda başkalarıyla karşılaşır; bunlar kendisinden daha önce (belki günler, belki haftalar) önce uyanmış ve yeni duruma "uyum sağlamış" mürettebattır aslında, ilkel silahları vardır, kendisine saldırmaya hazırlardır, hepsinden önemlisi, belli ki çok korkuyorlardır. Kahramanımız çok geçmeden anlar ki, gemide yalnız değillerdir. Inınının!

Alien, Resident Evil, Event Horizon ve The Descent karması gibi Pandorum. Bunlardan başka benim izlemediğim -ya da hatırlamadığım- bilim kurgu/kıyamet filmlerinden izler taşıyor da olabilir elbet. Bu filmlere selam çakmaktan çok daha fazlasını yapıyor, basbayağı bir kolaj yapıyor bu filmlerden. Bir şeyleri hacıladığını söylemeye çalışmıyorum, gizlisi saklısı yok, gayet açık bir etkilenme taşıyor, pek çok klasik unsuru alıp gene de özgün bir sinematografi deneyimiymiş amaçlanan, ama bana çok fazla gelen bir "etkilenme" var, bunu kapamaya yetecek kadar orijinallik yok. Yaratık tasarımıysa bana Buffy'deki The Gentlemen ve Ubervamp'lerin ve Angel'daki Archduke Sebassis'in bir karışımı gibi göründü. Her nedense gözümün önüne bu üç yaratık geldi filmi izlerken, üçü yana kayıp birleşince de hop, Pandorum'un mutantları çıktı ortaya.

14 Ocak 2010 Perşembe

Los Abrazos Rotos

Yönetmen: Pedro Almodóvar
Yazar: Pedro Almodóvar
Oyuncular: Lluís Homar, Penélope Cruz, Rubén Ochandiano
Tür: Dram|Romantik|Gerilim
Yapım yılı: 2009
Süre: 127
Ülke: İspanya
Dil: İspanyolca
IMDB Puanı: 7.3/10
Çavlan'ın Puanı: 7.1/10

Kahramanımız Mateo, 90'ların sonunda çok başarılı bir yönetmendir. Fakat geçirdiği bir trafik kazası sonucu görme duyusunu yitirince, yönetmenliği bir kenara bırakır ve daha önce de bazı senaryolarını yazarken kullandığı takma isim olan Harry Caine kimliğine bürünerek, sadece senaryo yazarak yaşamını sürdürür. Geçmişten eski bir tanıdık Mateo'nun yaşamına tekrar girince, yıllar önceki (kör olmadan önceki) olayları anımsamaya başlar Mateo. Böylece bir geçmişe (1990'ların başı) giderek, bir günümüze geçerek (2000'lerin ikinci yarısı) hikayesini anlatır bize film.

Los Abrazos Rotos, her Almodóvar filmi gibi keyiften dört köşe olarak izlediğim bir filmdi, ama daha bitmeden de bir Almodóvar filmi olarak zayıf olduğunu, asla bir Todo Sobre Mi Madre ya da Hable Con Ella'yla karşılaştırılamayacağını algılamış bulunmaktaydım. Yine de filmleri bana verdikleri keyfe göre puanlamak gibi çok da adil olmayan bir huy edindim son zamanlarda, sırf bu nedenle (sıkılmadan, bunalmadan, zevk alarak, hatta merakla kendini izlettirme özelliği) 10 üzerinden 7.1'i hak ediyor Los Abrazos Rotos. Almodóvar filmlerinden aşina olduğum -ve pek sevdiğim- öğelerin büyük kısmını barındırıyor, ama zayıf yanları da var filmin. Artıları ve eksilerini iki ayrı başlık altında, maddeleyerek toparlıyorum.

12 Ocak 2010 Salı

Görünmeyen



Görünmeyen'le ilgili "Paul Aster'ın en iyi kitabı!", "Bir başyapıt!" gibi laflar duyuyordum okumadan önce, üstelik NYTimes ayarında yerlerden oluyordu bu alıntılar. Çok heyecanlanmamaya, beklentilerimi yükseltmemeye kararlıydım -çünkü hayalkırıklığına uğramak istemiyordum, üstelik son yıllarda yazarın yaratıcılığını azıcık kaybettiğini düşünüyordum (çünkü en son çıkan Yazı Odasında Yolculuklar ve Brooklyn Çılgınlıkları beni biraz, ama çok azıcık soğutmuştu kendisinden), ama şöyle de bir gerçek var ki, Auster'ın yazdıkları söz konusu olduğunda tarafsız olabilmem imkansız. Bir çocuğun ahı gitmiş vahı kalmış, lime lime olmuş oyuncak ayısını yepyeni bir oyuncak ayıdan çok daha güzel bulmasına benzetilebilir bendeki Auster takıntısı. Bunu bildiğim için de, bu kitap eleştirisinde biraz olsun objektif bir gözle bakabilmek için zorluyorum kendimi.

Objektif ya da değil, ben Görünmeyen'e bayıldım. Heyecandan tırnaklarımı yiyerek okudum, ama belirtmiş olduğum gibi, bunun nedeni Paul Auster'ın son yıllarda yazdığı en iyi roman olmasıdır. Yani son yıllarda tamam da, Ay Sarayı, Yanılsamalar Kitabı ve Yükseklik Korkusu bir tarafta dururken Görünmeyen gerçekten de en iyi kitabı mıdır, bilemeyeceğim (onları ilk kez okuyormuş gibi baştan okuyarak tarafsız değerlendirebilmeme imkan yok).

10 Ocak 2010 Pazar

2007'nin En İyi Filmleri

1- Sweeney Todd: The Demon Barber of Fleet Street
Yönetmen: Tim Burton
Yazar: John Logan (senaryo), Stephen Sondheim & Hugh Wheeler (müzikal)
Oyuncular: Johnny Depp, Helena Bonham Carter, Alan Rickman
Tür: Dram|Korku|Müzikal|Gerilim
Yapım yılı: 2007
Süre: 116 dk.
Ülke: ABD|İngiltere
Dil: İngilizce
IMDB Puanı: 7.8/10

2- Into the Wild
Yönetmen: Sean Penn
Yazar: Sean Penn (senaryo), Jon Krakauer (kitap)
Oyuncular: Emile Hirsch, Catherine Keener, Vince Vaughn, Kristen Stewart, William Hurt
Tür: Macera|Biyografi|Dram
Yapım yılı: 2007
Süre: 148 dk.
Ülke: ABD
Dil: İngilizce
IMDB Puanı: 8.2/10

3- 4 Luni, 3 Saptamâni si 2 Zile (4 Months, 3 Weeks and 2 Days)
Yönetmen: Cristian Mungiu
Yazar: Cristian Mungiu
Oyuncular: Anamaria Marinca, Vlad Ivanov, Laura Vasiliu
Tür: Dram
Yapım yılı: 2007
Süre: 113 dk.
Ülke: Romanya
Dil: Rumence
IMDB Puanı: 7.9/10

9 Ocak 2010 Cumartesi

Online Oyunlar 2: Zaman/Mekan bulmacaları

Serinin ilk yazısının gördüğü büyük ilgi üzerine (sadece 2 tane yorum gelmiş olabilir ama bağrıma bastım ben onları) devam ediyorum. Geçen yazıda farklı kontrolleriyle öne çıkan aksiyon oyunlarına değindikten sonra, her birinizden aldığım mektupların, faksların ve sms'lerin çoğunda yazı serisinin başlığının destansı uzunluğuna ve anlamsızlığına hayran kaldığınızı gördüm. Bu mailler gelene kadar bu konuda pek memnun değildim fakat bana verdiğiniz destek sayesinde bu yazı serisine daha anlamlı ve kısa başlıklar bulma çabasını bir kenara bırakıyorum. (Talep geldiği takdirde, belli bir ücret karşılığında, tezini yazmakta olan öğrencilere hocalarını memnun edecek tez başlıkları bulmalarında yardımcı olabilirim. En azından bulacağım başlıkları anlamayacaklarını garanti edebilirim, bu da sizin mezuniyetiniz anlamına geliyor.)

Serinin bu yazısında, zamanın ve/veya mekanın (gerek ikisinin birlikte, gerek sadece bir tanesinin) manipüle edilmesiyle oynanan oyunlara bakacağız. Işınlanma denen şeyin de zaman-mekan düzlemini bükmek olduğu düşünülürse, geçen yazıda bahsettiğim Portal'ın flash versiyonunu ve onun gibi oyunları da buraya dahil edebiliriz [biz derken ben ve kendimi kastediyorum (bu noktada bir de Schrödinger'in kedisiyle ilgili kötü bir espri yazarsam sanırım yazının okunmaması için elimden gelen her şeyi yapmış olduğumu içtenlikle söyleyebileceğim)].

7 Ocak 2010 Perşembe

Avatar

Yönetmen: James Cameron
Yazar: James Cameron
Oyuncular: Sam Worthington, Zoe Saldana, Sigourney Weaver
Tür: Aksiyon|Macera|Bilim Kurgu
Yapım yılı: 2009
Süre: 162 dk.
Ülke: ABD|İngiltere
Dil: İngilizce
IMDB Puanı: 8.7/10
Umut'un Puanı: 8.5/10
Çavlan'ın Puanı: 8.6/10

Avatar'ın fragmanını izlediğimde aklımda şöyle bir izlenim oluşmuştu: Şirinlerin radyasyon yemiş hali gibi gözüken garip mavi yaratıklar, fragmanın ilk yarısında nedeni belirsiz bir şekilde yeşilliklerin içinde mutlu şekilde sağa sola koşuyor, yine onlar gibi garip yaratıklara biniyor, tavus kuşlarının kur yapmasına benzer şekilde birbirlerine bağırıyor, kendi başına spor dalı olabilecek garip aktivitelerde bulunuyorlardı. Bu kısmıyla daha çok hippilerin gereksizliğine ve uyuşturucunun zararlarına dair alternatif bir belgesel tanıtımı olma yolunda giderken, fragmanın diğer yarısında bu mavi şeylerin sinirlendiğini görüyorduk. Bu değişimin nedeni, olay örgüsü gibi şeyler önemsizdi çünkü verilmedik istenen temelde "dünyanın en spastik ve düşünülmedik yaratıklarını tasarladık" mesajıydı. Ondan sonra ikinci bir Van Helsing vakası olarak tarihe geçeceğini düşündüğüm bu filmi unuttum gitti. (Eğer aksiyon olduğu sürece her türlü şeyi izlerim diyorsanız, Van Helsing'i izledikten sonra uzun bir süre aksiyondan uzak kalmak isteyebilirsiniz, çünkü muhtemelen hayatınızın geri kalanında beyninizde oluşan kalıcı hasardan dolayı günde 5 kez sara atağı geçiriyor olacaksınız ve herhangi hareketli bir şeye tahammülünüz kalmayacak. Hatta filmi iki kere falan izlerseniz Issız Adam'dan bile hoşlanacak seviyeye gelebilirsiniz.)

6 Ocak 2010 Çarşamba

Amcam Oswald

Roald Dahl, daha çok çocuk kitaplarıyla tanınan, herkesin bildiği Charlie'nin Çikolata Fabrikası'nın yazarı Roald Dahl. Amcam Oswald, onun yetişkinler için olan iki romanından biri. Bu romanın (ya da uzun-öykünün) kahramanı, Dahl'ın Bitch ve The Visitor isimli (Türkçeye çevrildiler mi bilemiyorum) kısa hikayelerinden aşina olduğumuz bir karakter: Oswald.

Konu şöyle: 1920'lerde 17 yaşında olan Oswald, Sudan'da bulunan egzotik bir böceğin kanının -ya da başka bir sıvısının- dünyanın en güçlü afrodizyağı olduğunu keşfeder. (Bu kitap yazıldığında Viagra bulunmamıştı daha. Viagra'nın bileşenlerine bakmış olan var mı?) İnanılmaz etkilidir bu madde, miniminnacık bir parça alsanız bile birkaç dakika içinde gözünüz döner, en yakınınızdaki canlıya tecavüz edecek duruma gelirsiniz. Oswald orta yaşlı bir kimyager ve enfes güzellikte bir hatunla işbirliği yaparak şöyle bir plan hazırlar: Yasmin (enfes hatun) ve Oswald, yanlarında kimyagerin hazırladığı sperm dondurucu çubuklarla dünyayı gezecek, Yasmin'i hayran ayağına ünlü dahilerin evine sokacaklardır. Yasmin imza vs. ister gibi görünürken sanatçılara içine bir gıdım böcek tozu katılmış çikolataları tutacak, sanatçılar da çikolatayı yedikten birkaç dakika sonra afrodizyağın etkisiyle delirecek, Yasmin'e saldıracaklardır. Yasmin birleşme anında çaktırmadan (adamların maddeden gözü döndüğü için çaktırmak zaten pek mümkün olmuyor) kondomvari bir şey takacak, sonra da koştura koştura şu sperm dondurucu kutucuklara dahinin spermini yerleştireceklerdir. Birkaç yıl sonra da, el altından, çok zengin ve salak (çünkü dahinin çocuğu niye dahi olsun yahu) kokonalara bu spermleri astronomik fiyatlara satacak, köşeyi döneceklerdir. İnanılmaz saçma ve inanılmaz eğlenceli bir plandır bu, nitekim aynısı bu kitap için de söylenebilir.

5 Ocak 2010 Salı

2006'nın En İyi Filmleri

1- The Prestige
Yönetmen: Christopher Nolan
Yazar: Christopher Priest (roman), Christopher Nolan (senaryo)
Oyuncular: Hugh Jackman, Christian Bale, Michael Caine, Scarlett Johansson, Rebecca Hall, David Bowie
Tür: Dram|Gizem|Bilim Kurgu|Gerilim
Yapım yılı: 2006
Süre: 130 dk.
Ülke: ABD|İngiltere
Dil: İngilizce
IMDB Puanı: 8.4/10

2- Once
Yönetmen: John Carney
Yazar: John Carney
Oyuncular: Glen Hansard, Markéta Irglová
Tür: Dram|Müzik|Romantik
Yapım yılı: 2006
Süre: 85 dk.
Ülke: İrlanda
Dil: İngilizce|Çekçe
IMDB Puanı: 8.1/10


3- El Laberinto del Fauno (Pan's Labyrinth)
Yönetmen: Guillermo del Toro
Yazar: Guillermo del Toro
Oyuncular: Ivana Baquero, Sergi López, Maribel Verdú
Tür: Dram|Fantastik|Gizem|Gerilim|Savaş
Yapım yılı: 2006
Süre: 120 dk.
Ülke: İspanya
Dil: İspanyolca
IMDB Puanı: 8.4/10

4 Ocak 2010 Pazartesi

My Life Without Me

Yönetmen: Isabel Coixet
Yazar: Nanci Kincaid (öykü), Isabel Coixet (senaryo)
Oyuncular: Sarah Polley, Scott Speedman, Mark Ruffalo
Tür: Dram
Yapım yılı: 2003
Süre: 106 dk.
Ülke: İspanya|Kanada
Dil: İngilizce
IMDB Puanı: 7.6/10
Çavlan'ın Puanı: 8/10


— You don't know who or what you're praying to, but you pray. You don't even regret the life that you're not gonna have, because by then you'll be dead. And the dead don't feel anything. Not even regret.

Sarah Polley'nin canlandırdığı Ann, 23 yaşındadır, üniversitede hademelik yapmaktadır, iki küçük kız annesidir. Hayatta ilk öpüştüğü erkek olan yakışıklı ve sevgi dolu, ama sanki biraz fazla sorumsuz bir kocası (Scott Speedman), her şeyden şikayet eden, mutsuz ve mızmız bir annesi (Deborah Harry), kafayı yemekle, kiloyla ve kalorilerle bozmuş bir en yakın arkadaşı ve 10 yıldır hapiste olan, 10 yıldır görmediği bir babası vardır. Ailesiyle, annesinin evinin arka bahçesindeki bir karavanda yaşar. Tam anlamıyla yaşamaz elbette, hayatını idame ettirir sadece. Zor bir hayat sürmesine rağmen huzurlu, cömert, dingindir hep. Filmin başında Ann'in hayatına dair birkaç sahne görürüz, bu bilgileri verir bize gördüklerimiz. Derken, daha 10. dakikaya gelmeden, yumurtalıklarına büyük bir sancı giren Ann, mutfağında bayılır. Hamile olabileceğinden şüphelenerek hastaneye gider, fakat teşhis yumurtalık kanseridir. Kanserli hücreler iç organlarına yayılmaya başlamış, ameliyatla alınacak nokta geçip gitmiştir. Yapılacak hiçbir şey yoktur. 2-3 ay ömrü kalmıştır.

3 Ocak 2010 Pazar

2009'un En İyi 30 Albümü

1- The Crying Light
Sanatçı: Antony and the Johnsons
Tür: Folk, Baroque Pop, Rock, Dark Cabaret
Çıkış tarihi: Ocak 2009
İnceleme yazıları: Allmusic (9/10), Entertainment Weekly (9.1/10), Los Angeles Times (10/10)

2 Ocak 2010 Cumartesi

Uluslararası Bestseller, Kıçımın Kenarı

Kayıp Gül'den bahsediyorum tabii ki. Kabul ediyorum, genel olarak tüm bestseller'lara hafif bir önyargıyla yaklaşıyorum. Bilgece bir deyişten yola çıkarak, ("Nerde çokluk orda bokluk"), çoğunluğun bayıldığı bir yapıtın çok da derin olamayacağına inanıyorum. İyi edebiyat olmasıysa neredeyse imkansız gözümde. Ama keyifli vakit geçirtebilir insana, çok eğlenceli saatler vadedebilir, hatta Harry Potter serisi örneğinde gördüğümüz gibi yepyeni bir dünyanın kapılarını açabilir. Bu yüzden, şimdi Kayıp Gül hakkında yazacaklarım, çok satan kitaplara karşı genel olarak takındığım bu küçümser tavra yorulmamalı.

Hakkında hiçbir şey bilmeden ve duymadan aldım kitabı. Kitap fuarında karşıma çıkıverdi ve ilk tepkim utanmak oldu, şöyle geçirdim aklımdan: "Gerçekten böyle şeyler mi yazılıp çizilmiş bu kitaba dair? Gerçekten 29 farklı dile mi çevrilmiş, üstelik dünyanın öbür ucunda bile bestseller mı olmuş? Üstelik çerez kitap da değil galiba, Küçük Prens'le falan karşılaştırmışlar? Nasıl olur da duymam bugüne kadar, bu kadar mı cahil, bu kadar mı zavallı bir insanım?" Ve ezilip büzülerek, aslında üzerine para verseler okumamam gereken bu kitabı, cebimden para ödeyerek aldım, Timaş Yayınları'nın standından. Timaş, evet. Bu ilk ipucum olmalıydı, o an koşarak uzaklaşmalıydım oradan, biliyorum. Aptallığıma yanıyorum.

Bu yazıya başladığımda Kayıp Gül'ün konusunu anlatacaktım aslında, kısaca en azından. Ama inanın hiç içimden gelmiyor, zaten ne gerek var ki? Kıytırık, yavan, hatta gerizekalıca bir konu. Okuyucunun zekasına hakaret ediyor izlenimi veren bir kurgu. Basitlikte çocuk kitaplarıyla yarışır, inanılmaz boktan bir dil. Yer yer imla hataları, cümle düşüklükleri. Kitabın kalın gözükmesi için sanıyorum 20 punto verilmiş satır araları. Deli saçması diyaloglar ve en baştan tahmin edilebilen dandik bir son. Eğer edebiyat anlayışınız benimkine biraz olsun benziyorsa, sonlarına doğru o kadar sinirleneceksiniz ki, kitabı "Gülünü sikeyim!" haykırışlarıyla parçalamamak için kendinizi zor tutacaksınız. Ama yapamayacaksınız, çünkü kendinizi kandırılmış hissettiğiniz için, bundan bir şekilde bir yerlerde bahsetmeye karar vermiş olacaksınız, tabii bu da kitabı tamamlamanızı gerektirecek. Ama o kadar zorlanacaksınız ki, bir hafta elinize yapışacak.

1 Ocak 2010 Cuma

Online Oyunlar 1: Basit, yaratıcı, hızlı

Çoğu eski hardcore oyuncu gibi, ben de (yaşça) büyüdükten sonra gigabyte'lar tutan, bilgisayarınızın çok sağlam olmasını gerektiren ve bitirmesi haftalar alan oyunlara zaman ayıramaz hale geldim. Ve yine çoğu kişi gibi online oyunlara daha fazla zaman ayırır oldum.

Yalnız benim gibi birinin, zaman geçirmek için olsa da, herkese hitap etsin diye yapılmış Match-3 tarzı birbirinin aynısı olan oyunlarla veya Facebook'ta tarla ekip biçip arkadaşlarına inek göndermekle pek tatmin olması mümkün değil.

Her ne kadar online oyunlar oynayıp unutulan oyunlar olarak mimlenmiş olsa da, benim gibi tatmin olması zor insanlar için zaman içinde rastlayıp unutmadığım oyunları ara ara paylaşayım dedim. Her yazıyı da, başlıktan anlaşılacağı üzere, oyunların türlerine ya da konseptlerindeki benzerliklere göre ayırmaya çalışacağım.. Umarım siz de oynarken benim kadar keyif alırsınız..

Not: Neden başlık 'Flash Oyunları' değil de, 'Online Oyunlar'? Çünkü online oyunlar sadece Adobe Flash teknolojisi kullanılarak yapılmıyor, Shockwave ve Unity gibi teknolojiler her ne kadar Flash kadar yaygın olmasa da, bunlarla yapılmış yapılmış süper oyunlar bulmak mümkün. Tek yapmanız gereken, aynı Flash'ta olduğu gibi, o teknolojinin plug-in'ini yüklemek.

Evet, şimdilik bu kadar yeter. Bu yazıda yaratıcı kontroller aracılığıyla, sade oyun tasarımı kararları etrafında gelişen başarılı birkaç oyuna yer vermek istedim. (Bu başlığa dahil edilebilecek çok fazla sayıda puzzle oyunu olduğu için, o türdekileri başka bir bahara erteledim, burada daha çok aksiyon içeren ve kendine has oyun mekanikleri yaratmış oyunları listeledim):

2005'in En İyi Filmleri

1- V for Vendetta
Yönetmen: James McTeigue
Yazar: Andy & Lana Wachowski (senaryo), Alan Moore (çizgi roman)
Oyuncular: Hugo Weaving, Natalie Portman, Stephen Rea
Tür: Aksiyon|Bilim Kurgu|Gerilim
Yapım yılı: 2005
Süre: 132 dk.
Ülke: ABD|İngiltere|Almanya
Dil: İngilizce
IMDB Puanı: 8.2/10


2- Match Point
Yönetmen: Woody Allen
Yazar: Woody Allen
Oyuncular: Jonathan Rhys Meyers, Scarlett Johansson, Emily Mortimer
Tür: Suç|Dram|Romantik|Gerilim
Yapım yılı: 2005
Süre: 124 dk.
Ülke: İngiltere|ABD|İrlanda
Dil: İngilizce
IMDB Puanı: 7.8/10

3- Sin City
Yönetmen: Frank Miller, Robert Rodriquez, Quentin Tarantino
Yazar: Frank Miller
Oyuncular: Benicio Del Todo, Mickey Rourke, Bruce Willis, Jessica Alba, Clive Owen, Alexis Bledel, Elijah Wood
Tür: Aksiyon|Suç|Gerilim
Yapım yılı: 2005
Süre: 147 dk.
Ülke: ABD
Dil: İngilizce
IMDB Puanı: 8.4/10