28 Aralık 2010 Salı

2010'da En Çok Okunan Yazılar

2010'un son günlerinde Kediler ve Kitaplar'ın yıl boyu en fazla okunan yazılarını listelemek, burayı son zamanlarda keşfetmiş yeni okuyucular için hoş olur dedik. (Aslında dün gece Hepsi Detay'da görüp çaldık bu fikri.) İşte bu yıl en yüksek trafiği alan 25 yazı:

Lost 6.17/6.18: The End
(Lost'un final bölümünün hayvani uzunluktaki incelemesi.)

2009'un En İyi Filmleri
(Blog açıldığında bir heves yıllara göre en iyi filmler listeleri yapmaya girişmiştim, sonuncusu yani en güncel olanı, en çok hit alan oldu.)

Acıklı bir Survivor deneyimi: Survivor Türkiye
(Çok sadık bir Survivor -gerçek Survivor- hayranı olarak, ülkemizde de çekildiğini duyunca ilk bölümü netten izleyip, eşzamanlı olarak gördüklerimi ve görüşlerimi yazmıştım. Unutmak istemiştim sonra da.)

Inception: Nolan bizi limboya götür
(Bu senenin tartışmasız en iyi filmlerinden biri olan Inception'ın incelemesi.)

Twilight'tan Öğrendiklerim
(Bu kitap/film serisinin bize ne kadar çok şey öğrettiği, yaşamlarımızı nasıl da aydınlattığı üzerine maddelerden oluşan bir yazı. Kendine yardım kitaplarına boşuna para vermek yerine bu yazıyı okuyun, hayatınızın iplerini elinize alın.)

24 Aralık 2010 Cuma

Oldboy

Yönetmen: Chan-Wook Park
Yazar: Garon Tsuchiya (hikaye), Nobuaki Minegishi (manga), Jo-Yun Hwang, Chun-Hyeong Lim ve Chan-Wook Park (senaryo)
Oyuncular: Min-sik Choi, Ji-tae Yu, Hye-jeong Kang
Tür: Dram|Gizem|Gerilim
Yapım yılı: 2003
Süre: 120 dk.
Ülke: Güney Kore
IMDb Puanı: 8.4/10
Çavlan'ın puanı: 5/5
Umut'un puanı: 4.5/5

Sıradan bir işi, sıradan bir yaşamı olan aile babası Oh Dae Su, içkiyi fazla kaçırdığı bir gece, şehrin göbeğinden kaçırılır ve eski püskü bir otel odası görünümlü bir hücreye hapsedilir. Odada bir yatak, bir masa, bir televizyon ve küçük bir banyo vardır sadece. Niçin orada olduğunu, kendisini kaçıranın kim olduğunu ona açıklayan olmaz, onunla konuşan da olmaz zaten. Odanın kapısına monte edilmiş açılır kapanır küçük bir bölmeden gelir yemekleri. Bir gün, dış dünyaya açılan tek penceresi -tek taraflı açılan bir pencere- olan televizyonda, karısının öldürüldüğünü, daha da kötüsü, besbelli onu kaçıran kişilerin yerleştirdiği kanıtlar nedeniyle tek katil zanlısının kendisi olduğunu, polis tarafından arandığını öğrenir. Kafayı sıyırma noktasına gelen Dae Su, düşmanı olabileceğini tahmin ettiği, ucundan kıyısından kötülüğünün dokunduğu insanların listesini çıkarmaya, anımsayabildiği her şeyi yazmaya başlar. Ara sıra odaya bir gaz dolar, Dae Su uykuya dalar, uyandığındaysa saçını başını traş edilmiş, odayı toplanmış bulur. Bu rutin tam 15 yıl boyunca sürer, 15 yıl boyunca Dae Su kimseyi görmez, gitgide artan bir intikam isteğiyle dolar, yumruklarını duvarlarda deneyerek dövüş idmanı yapar, kendisini oradan kaçacağı ve hayatını mahvedenleri harcayacağı zamana hazırlar.

Bir sabah gözlerini açtığında kendini çimenlerin üstünde, açık havada bulur Dae Su. Yine gazla uyuşturulmuş, baygınken de bir binanın çatısına bırakılmıştır. Salıverilişi de 15 yıl önceki kaçırılışı gibi olmuştur, öylece, sessizce, açıklamasız. Dışarıda olması özgür olduğu anlamına gelmez; Dae Su hücresinden kendi imkanlarıyla kurtulmayı başarmamış, birileri tarafından bırakılmıştır, elbette bunun bir sebebi vardır. Kahramanımız nefis bir intikam görevine çıkar ve tutsaklığında parmağı olan herkesi tek tek haklarken, aslında bir başkası ona hem yol göstermekte hem de onunla kedinin fareyle oynadığı gibi oynamaktadır. Yıllar boyu adım adım hesaplanıp ince ince işlenerek oluşturulmuş bir başka intikam planı vardır aslında arkaplanda.

20 Aralık 2010 Pazartesi

Dizilerin Bu Sezonki Hal ve Gidişatı vol.2

Dizilerin çoğu kış tatiline girdi, ara vermeyenler de sezonu kapattı gitti. İzlediğim dizilerin genel durumuyla ilgili kısaca fikirlerimi yazdığım şu yazılardan yeni bir tanesinin zamanı gelmiş demek bu, ne de olsa bir iki ay dizi mizi olmayacak ortalıkta.

(Yayınlanan son bölümü: 6-11 Appointment in Samarra. Dönüş tarihi: 28 Ocak)
Bugünlerde favorim Supernatural. Son bölümdeki konuk oyunculardan biri, Robert Englund (Freddy Krueger) idi. Bunun yanında Death'i de unutmamalı; herhalde şimdiye dek gelip geçmiş kötüler arasında en karizmatik sayılabilecek karakterin dönüşünü, cennetteki savaşla da bir bağlantısı var gibi görünen gizli alfa bıdılarının ruhlarla bir ilgisi olduğu bilgisini veren bölüme denk getirir, sonra da bölümü Sam'in ruhunu geri almasıyla bitirir ve bir buçuk aylık ara verirlerse, haklarında hoş şeyler düşünmemek de benim hakkım olur sanırım. Supernatural şu Noel arasında özleyeceğim tek dizi. Zaten Dexter ve In Treatment'ın bitmesiyle, kalan diziler arasında en severek takip ettiğim dizi tahtına kuruldu. Canım benim. İlk sezonunda sıkılmıştım falan, uyumuştum bazı bölümlerinde, ne kadar salak bir insanmışım. Şu dizinin muhteşem karanlık havası başka nerede var ki?

17 Aralık 2010 Cuma

The Tourist

Yönetmen: Florian Henckel von Donnersmarck
Yazar: Florian Henckel von Donnersmarck, Christopher McQuarrie ve Julian Fellowes (senaryo), Jérôme Salle (Anthony Zimmer'in yazarı)
Oyuncular: Johnny Depp, Angelina Jolie, Paul Bettany
Tür: Aksiyon|Dram|Macera
Yapım yılı: 2010
Süre: 103 dk.
Ülke: ABD
IMDb Puanı: 6/10
Çavlan'ın puanı: 1/5
Umut'un puanı: 1/5

Başrollerinde Angeline Jolie ve Johnny Depp'i buluşturan, bu nedenle aylardır heyecanla beklenen filmin vizyona giriş tarihinin tarafımdan hevesle takip edilmesinin nedeni, yönetmen koltuğunda oturan kişiydi: Das Leben Der Anderen'in yönetmeni Florian Henckel von Donnersmarck. (Tabii ki Johnny Depp de nedenlerden biriydi, inkar etmenin gereği yok.) 1984'ün Doğu Almanya'sında geçen politik bir dram olan Das Leben Der Anderen'le birkaç yıl önce En İyi Yabancı Film Oscar'ı dahil pek çok ödül kazanan yönetmenin bir sonraki projesinin de ilgi çekici olacağı kesin gibiydi gözümde -özellikle The Tourist'i çekmek için dört yıl beklediğini düşünecek olursak.

Donnersmarck'in böyle bir projeyi tercih etmesinin başta şaşırtıcı gelmediğini söyleyemem, sonuçta sadece ve sadece başrollerindeki A sınıfı yıldızların isimleriyle pazarlanan bir Hollywood filmi bu, üstelik Sophie Marceu'nun başrolünde olduğu 2005 yapımı Fransız filmi Anthony Zimmer'ın yeniden çevrimi. Ama Donnersmarck'in ve Johnny Depp'in (aktörün filmografisi, oynayacağı filmleri ve rolleri seçerken ne kadar ince eleyip sık dokuduğu ortada) bir bildikleri vardı mutlaka. Böyle düşünüyor ve fena halde yanılıyordum The Tourist'i seyretmeye gitmeden işte. Zaman kaybı bu filmi izlemek; ne verdiğiniz paraya ne de dikkatinizi vermek için harcayacağınız çabaya değecek bir film. O kadar kötü ki, onu iç rahatlığıyla tanımlayacak bir sıfat bulamıyorum, o derece. Çok kötü. Çok çok çok kötü.

15 Aralık 2010 Çarşamba

Harry Potter ve Sırlar Odası

Sırlar Odası, Felsefe Taşı'nın bıraktığı yerden sadece birkaç hafta sonra başlıyor. İlk kitabın sonunda Harry Potter, Hogwarts'taki ilk yılını sağ salim atlatmayı ve Voldermort'un dönüşünü engellemeyi başarmıştı. Şimdi Dursley'lerin yanında uzun, çok uzun, ona sonsuzluk gibi gelen bir yaz geçirmekte, okulun başlamasına kalan günleri saymaktadır. Dursley'lerden kimsenin hatırlamadığı doğumgününde (hatırlasalar da kulak temizleme çubuğu filan hediye ederlerdi herhalde), Dobby isimli bir ev cini konuk olur odasına. Dobby çok tatlı, Harry'ye büyük saygı duyuyor ve sağlığıyla son derece ilgileniyor gibi görünen bir yaratıktır ve kararlıdır: Harry Potter, Hogwarts'a dönmemelidir! Ona bir komplo kurulmaktadır, Potter Hogwarts'a döneceğine yaralansa daha iyidir çünkü okula giderse kesin ölecektir. Harry elbette bunu kabul etmez, Dobby de kendi sihrini kullanarak, Harry'nin başının Dursley'lerle derde girmesine neden olur. Vernon Enişte Harry'i odasına kitler, işi pencerelere demir parmaklık taktırmaya kadar vardırır, ama Harry umutsuzluğa düşmeye zaman bulamadan Ron Weasley, pek bir muzip ağabeyleri Fred ve George ile birlikte uçan bir arabayla onu kurtarmaya gelir. Harry Hogwarts'a dönmeden ve yine bol olaylı bir sömestre başlamadan, yazın kalanını Ron'ların büyü dolu evinde, Kovuk'ta geçirecektir. Ron ve Hermione'yle Hogwarts'ta geçecek günler de çok eğlenceli olacaktır kuşkusuz, ama dönemin başlamasından kısa süre sonra müthiş bir karanlık yayılır okula, ardı ardına Muggle-doğumlu öğrencilere saldırılar gerçekleşmeye başlar. Harry'nin okuldaki ikinci yılında hüküm sürecek olan gizem, kimsenin tam olarak ne olduğunu bilmediği, yüzyıllar kadar eski bir söylenceyle ilgilidir: Sırlar Odası.

13 Aralık 2010 Pazartesi

Harry Potter ve Felsefe Taşı

Harry Potter'ın son filmi gösterime girmek üzereyken her yerde reklamlarını gördüğümüz dönemde, seriyi ne kadar özlediğimi fark ettim -yani tam yapımcıların hedef aldığı tip 'fan' grubuna dahilim sanırım- ve kitapları baştan okumaya karar verdim. Son kitabın çıkmasını beklerken dönüp de öncekileri okuduğum çok oluyordu eskiden, ama seri tamamlandıktan sonra bir köşeye atıp unuttum gitti kitapları, özellikle son kitapları tekrar okumayı çok istiyorum. Madem en baştan başlıyorum, her kitap bittikten sonra filmini izleyeyim, böylece bilgiler aklımda tazeyken çok daha mantıklı bir çerçevede değerlendirebilirim filmleri dedim -hem üçüncü ve yedinci filmler hariç hiçbir HP filminden haz etmediğim için, bir kez izleyip unutmayı seçmiştim çoğunu. Biraz daha zorlayıp oyunlarını da oynasam mı diye düşünmemiş değilim, ama ikinci ve üçüncü oyunları daha birkaç ay önce bir başka HP özlemi çılgınlığı döneminde (!) oynayıp bitirmiş olduğum için, bu eski oyunlara en baştan girişmeyi göze alamadım, hem abartmamak lazım. Okumuşken burada da -kısa da olsa- kitaplara ve filmlere dair bir şeyler yazayım diyorum. Bu yazı dizisi neye hizmet eder, kitapları okuyanın mı yoksa okumayanın mı ilgisini çeker, gerçekten gerekli midir bilemiyorum, sonuçta dünyada çoktan fenomen olmuş bir seri bu ve artık -en azından benim üzerine yazacağım kitaplarla filmler- güncel de sayılmaz. Üstelik ne kadar zamanda tamamlarım bilmiyorum, 350'şer sayfalık ilk iki kitabı saymazsak, diğer tüm kitapların kalınlığı 500-1100 sayfa arasında değişiyor, ben de büyü dünyasında yitip gitmemek için her iki HP kitabının arasında seriyle alakasız başka bir kitap okumayı planladım, artık ne kadar uyabilirim o plana bilemiyorum, ama her halükarda bu yazı dizisi en azından birkaç ay sürecek gibi görünüyor. Pek gerekli olmasa da arşiv niteliğinde işe yarayacağına, Harry Potter'ın da bunu kesinlikle hak ettiğine karar verdim en sonunda.

9 Aralık 2010 Perşembe

Av Mevsimi

Yazar-Yönetmen: Yavuz Turgul
Oyuncular: Şener Şen, Cem Yılmaz, Çetin Tekindor, Okan Yalabık, Melisa Sözen
Tür: Polisiye|Gizem|Dram
Yapım yılı: 2010
Ülke: Türkiye

Yavuz Tanyeli'nin bir resminden ve Shakespeare'in "Cinayet, yerin bütün toprağı ile örtülse yine kendini belli eder." sözünden ilham alarak öyküyü oluşturan Yavuz Turgul, ilk kez polisiye türe el atarak filmografisinde hayli farklı bir yerde duran Av Mevsimi'ne imza atmış. Hevesle bekliyordum bu filmi. Turgul'a olan hayranlığım onun ve Şener Şen'in filmlerine duyduğum özlemle birleşince, Av Mevsimi'nin vizyona girmesinden birkaç gün sonra koşarak gittim sinemaya -ki uzun yıllardır sinemada Türk filmi izlememiş birisi olarak, bu tuhaf döngüyü Av Mevsimi'yle kırmış olmam çok şık oldu. Kızılırmak'ın devasa salonunda gece seansında bizden başka tek bir kişinin bile olmaması ve film boyunca dilediğimiz gibi konuşup yayılabilmiş olmanın da etkisi olmuş olabilir bu 'şıklık'ta tabii. Daha fazla gevelemeden incelemeye geçeceğim, ama ondan önce sabırsız okuyucu için filmle ilgili görüşlerimi birkaç cümlede özetleyivereyim: Av Mevsimi hikayesinde çok fazla kusura ve boşluğa sahip, pek polisiye olmayan ama türün formüllerini kullanmaktan geri durmayan, zayıf senaryolu bir film. Belki beklentilerim çok yüksek olduğundan, ciddi ciddi hayalkırıklığına uğradım bu açıdan. Ancak görüntü yönetimi, usta oyuncu kadrosu ve nasıl desem, filmin genel havası o kadar şahane ki, uzun sayılabilecek iki buçuk saatlik süresine rağmen su gibi akıp gidiyor, seyirciye de çok hoş zaman geçirtiyor. Son dönemki Türk sineması örneklerinin çoğuyla karşılaştırıldığında (New York'ta Beş Minare ile örnegin) bir başyapıt niteliğinde. Kıssadan hisse: beklentilerinizi biraz düşürün. Yavuz Turgul'un bilmem kaç yıl sonra çektiği ilk filmi görmeye gittiğinizi unutur, Av Mevsimi'ne de bir polisiye olarak bakmamayı başarırsanız, filmden keyif alabilirsiniz.

7 Aralık 2010 Salı

Dr. Horrible's Sing-Along Blog


2007 sonbaharında, her dizi severin hatırlayacağı yazarlar grevi nedeniyle Dollhouse projesi ertelenen Joss Whedon, bir web dizisi yazdı ve çekti. Dr. Horrible's Sing-Along Blog isimli bu mini dizi (ya da film), gün aşırı 15'er dakikalık bölümler halinde salt İnternette yayınlanacak ve üç bölüm sürecekti. Ortaya çıkan 42 dakikalık yapım adından da anlaşılacağı gibi bir müzikal oldu ve tıpkı Buffy the Vampire Slayer'ın altıncı sezonundaki müzikal bölüm Once More with Feeling gibi olağanüstü komik ve eğlenceli, ama aynı zamanda da insanı altüst edecek kadar hüzünlü ve her Whedon mahsulunde olduğu gibi, trajik bir sona sahipti. Başrollerinde Neil Patrick Harris (How I Met Your Mother), Nathan Fillion (Serenity, Castle, Slither) ve Buffy'nin son sezonunda potansiyel avcılardan birini canlandıran Felicia Day'in oynadığı Dr. Horrible'ı ücretsiz olarak online izlemek mümkün, ama Commentary! The Musical isimli pek leziz ekstra, sadece DVD'sinde var.

3 Aralık 2010 Cuma

Dragons' Den


Bu blogda pek görmeyi beklemeyeceğiniz bir yazı olabilir bu, zira yeni girişimcilerin beş adet milyonerin (namı-diğer "ejder"ler) karşısına çıkıp iş fikirleri için para istediği bir reality show olan Dragons' Den'in kültür-sanat alanına düşen bir yapım olduğu söylenemez. Bu sene çıkan Türkiye versiyonunu çoğunuz duymuştur. Benim esas izlediğim versiyon orjinali olan ve BBC'de yayınlanan İngiliz versiyonu, sonradan birçok ülkeye uyarlanmış tutunca. Türk versiyonunun belli parçalarını da internetten izledim. Dediğim gibi, girişimciler yatırımcılara fikrini sunuyor ve belli bir yüzde karşılığında işlerine ortak olmalarını ve paralarını yatırmalarını istiyorlar. "Bir gecede zengin olayım" mantığı güdenler için yapılmış bir şey değil, yatırımcılar işinizi beğenirlerse riskinize ortak olup kendi ceplerinden parayı çıkartıp veriyorlar, ve o parayı değerlendirip yürüyen bir iş kurmak yine size bakıyor. Yani işin televizyona yansıyan eğlence kısmından ötesine bakabilmeyi arzu edenler adına gerçekten ilginç cevherler barındırabilen bir program (İngiliz versiyonda sezonların sonunda o sezon yatırım alanların işleri ne noktaya gelmiş, yatırımcılar ne kadar yardımcı olabilmiş vs. inceleniyor mesela).