Fringe
(3. sezon finali 6 Mayıs'ta yayınlandı.)


Fringe'i ilk keşfettiğimde -ki sadece birkaç ay oluyor- X-Files'ın halefini, hatta şu an devam eden en iyi bilimkurgu dizisini bulduğumu sanmıştım. Biraz fazla Alias etkilenmeleri taşıyor olsa da işlediği konular o kadar ilgi çekiciydi ki Abrams isterse her projede kendini tekrarlasındı, isterse başkalarının dizilerinden de çalmış olsundu, karada suda izlenirdi. Ne de olsa, ben geçen sezon sazan gibi bölüm bölüm Lost'un uzun incelemelerini yazar ve paralel dünyalar ihtimaline zevkle uzun uzun kafa patlatırken (sonra da "Araf" açıklamasıyla bozum bozum bozum olurken), orada bir yerlerde bunu gerçekten işleyen, hem de deliler gibi güzel işleyen bir dizinin olduğu ortaya çıkmıştı. Üstelik iyi başlayıp sonra düşüşe geçen diziler gibi değildi, ikinci sezonun ilk yarısını görmezden gelirsek sürekli yükselişteydi, bu sezon da olağanüstü başarılıydı, ta ki... "Kader"le karşılaşıp görevini yerine getirene kadar kadar bir türlü ölemeyen kadın çıkana kadar mı acaba? (Bu bir bilimkurgu dizisi!) İnsanların zihninden geçeni "okuyan" çocuk çıkana kadar mı yoksa? (Tekrar ediyorum, bu bir bilimkurgu dizisi! Pseudoscience'ı akla yatkın bir şeymiş gibi sunmanın da bir yolu yordamı var!) Bir bilim adamının, bilim adamının kendisine lale resimleri gönderdiğine inandığı bir Tanrıya kendini adamasına kadar mı? (Tamam kabloluda yayınlanmıyor bu dizi, yap propagandanı ama bu kadar gözümüze sokma Fox!) Ford ve Sprint'in dizinin senaryosunu, evet senaryosunu değiştiren reklamlarının alınmaya başlamasına kadar mı? (Şaka gibiydi o sahneler; sponsorların parasına ihtiyaç duymalarını anlıyorum tabii ki ama ürünleri seyirciye çok da çaktırmadan sahneye serpiştirip dekora yedirmekle, gözümüze gözümüze sokup bir de diyalogları onların üzerine yazmak arasında bayağı bir fark var.) Bunlar sadece tuz biberdi sanırım, bardağı taşıran asıl büyük olay William Bell ve soul magnet'larının ortaya çıkması oldu benim için.