Bu blogda pek görmeyi beklemeyeceğiniz bir yazı olabilir bu, zira yeni girişimcilerin beş adet milyonerin (namı-diğer "ejder"ler) karşısına çıkıp iş fikirleri için para istediği bir reality show olan Dragons' Den'in kültür-sanat alanına düşen bir yapım olduğu söylenemez. Bu sene çıkan Türkiye versiyonunu çoğunuz duymuştur. Benim esas izlediğim versiyon orjinali olan ve BBC'de yayınlanan İngiliz versiyonu, sonradan birçok ülkeye uyarlanmış tutunca. Türk versiyonunun belli parçalarını da internetten izledim. Dediğim gibi, girişimciler yatırımcılara fikrini sunuyor ve belli bir yüzde karşılığında işlerine ortak olmalarını ve paralarını yatırmalarını istiyorlar. "Bir gecede zengin olayım" mantığı güdenler için yapılmış bir şey değil, yatırımcılar işinizi beğenirlerse riskinize ortak olup kendi ceplerinden parayı çıkartıp veriyorlar, ve o parayı değerlendirip yürüyen bir iş kurmak yine size bakıyor. Yani işin televizyona yansıyan eğlence kısmından ötesine bakabilmeyi arzu edenler adına gerçekten ilginç cevherler barındırabilen bir program (İngiliz versiyonda sezonların sonunda o sezon yatırım alanların işleri ne noktaya gelmiş, yatırımcılar ne kadar yardımcı olabilmiş vs. inceleniyor mesela).
Çavlan'a konusunu anlatıp benimle izlesene dediğimde "E çok sıkıcı ama" dedi :D. Ben de hevesli girişimci olarak tek başıma izledim, arada her Türk gibi para hesapları yapıp ("Şu kadardan alsan şöyle satsan ooo iyi iş" gibi) kendi çapımda eğlendim :p. İlgi duyanlar zaten izlemiştir ya da bir yazıya ihtiyaç duymadan izleyecektir. O yüzden buradan tanıtıma girişmek yerine programın Türk ve İngiliz versiyonlarının bende uyandırdığı pek mühim düşünceleri yazacağım. Neden? Çünkü.
Limonata standları ve gökdelenlere dair
Para/iş/yatırım gibi kavramlar doğal olarak "bir ilgi alanı olarak" herkesi açmayan, hatta gündelik yaşamda yüzleşilen sıkıntılardan olsa gerek, birçok insana duyunca bile fenalık getiren şeyler. Sonuçta para ve iş (meslek), sizin onlara herhangi bir merak duymanızı gözetmeden hayatınıza bir noktada mutlaka giriyor, hayatınızın tümünü Pasifik'te insanlardan uzak bir adada geçirecek kadar zengin olmadığınız takdirde de bu kavramlardan uzak yaşamanız mümkün değil (haberlerde gördüğüm, "ada bakıcılığı"nı meslek olarak yapıp yüklü miktarda para alan adamı es geçiyorum).
Para kavramının hayata müdahil oluşu böylesine kaçınılmaz ve aynı zamanda plansız olduğundan olsa gerek, paraya atfedilen anlamlar da, kişisel deneyimlerle harmanlandığında değişiklik gösterebiliyor. Fazla para kazanmanın kötü olduğunu düşünen ve paranın fazlasından uzak durmanın (ki bu spor salonuna giderek 3 ayda Arnold Schwarzenegger'e dönüşeceğini sanan birinin "ben çok kas yapmak istemiyorum, şekle gireyim yeter" demesi gibi bir şey) hayat tarzını bozulmadan korumanın tek yolu olduğuna inananlarla, tek ilgi alanı para olan ve sadece para kazanmaya odaklanarak bir şeyler yapmaya çalışanların da iki ucunu oluşturduğu bir yelpazede hepimizin paraya ve parayı nasıl kazanmak istediğine dair bir fikri oluşuyor eninde sonunda zaman içinde.
Tabii bu fikirlerin çoğu da insanların hiçbir konuda asla kapanmayan önyargı süzgecinden geçerek oluşmuş oluyor. Sanırım bu düşüncelerde görülen gerçekten sapma oranının en büyük olduğu alanlar da sanatla ilgili olanlar ("Artist adam sürünür" anlayışı). Diğer bir uçta ise her gün kahvehaneden ekonomiyi kurtaran ve fırsat verilse harikalar yaratabileceğini düşünen insanlar var, ki bence Türkiye'ye özgü olmayan bu tiplerin durumuna bakıldığında, pek fazla kişinin bu ezoterik alanda fikirleri ciddiye alınabilecek derecede deneyim sahibi olmadığını fark etmemek elde değil.
Bu noktada, Dragons' Den ilgilenenlere önemli bir deneyimi izleme fırsatı sunuyor: Sokaktan geçen herhangi bir adam değil, kendi işini kurup bundan ciddi anlamda gelir elde edebilmiş başarılı insanlar, yeni iş fikirlerini değerlendirip fikirlerini söylüyorlar, ki bu fikirleri beğenirlerse yatıracakları para kendi paraları olduğundan ve kendilerinin de paralarını bu şekilde artırma şansları olduğundan, jürinin konumu herhangi bir reality show jürisine göre daha objektif bir noktada konumlanıyor. Kimsenin birlikte çalışabileceği bir insanı veya kendisine para kazandıracağını düşündüğü bir fikri, sadece "tribünlere oynamak" adına reddedeceğini zannetmiyorum. İlkokuldan itibaren suyun yeraltından başlayıp bulutlara uzanan macerasından tecahül-i arif'in kullanımına kadar birçok şeyi öğrenip, kimin neden cebine para koyacağına dair pek bir fikri olmadan büyüyen insanlar için (ki eminim bir çoğumuz bu gruptadır), Dragons' Den kapitalizmin işleyiş mantığını -tarafsız bir şekilde- olabildiğince güzel özetliyor esasında.
Dragons' Den Türkiye...
"Sadede gelsen mirim" diyenler için...
Kahve sohbetini bir kenara bırakıp, Dragons' Den'in Türk ve İngiliz versiyonunun benim fark edebildiğim farklarına gelirsek...
Girişimciler (ya da yarışmacılar): Türk versiyonunu çok izlemediğimi itiraf etmem lazım, netteki birkaç videoyu izledim, onlar da projeleri yatırım alan insanların bölümleriydi. Buna rağmen, izlediğim girişimcilerin İngiliz denklerine göre daha hazırlıksız olduğunu farketmemek elde değil. Tabii ki bu tüm İngiliz girişimciler inanılmaz hazırlıklı geliyor anlamına gelmiyor, orada da inanılmaz amatörler var (en nihayetinde bu bir TV programı), "süper bir fikir buldum, hadi para verin de bu fikir kendi kendine gerçekleşsin" diye gelen cin akıllı insanların sadece Türkiye'ye özgü olduğunu düşünmüyorum. Ama genel olarak yatırım alan Türk girişimcilerde bile amatörlük göze çarpıyor. Adamakıllı pazarlık yapabilen bir Türk girişimci henüz göremedim programda, çoğu yaptığı işin detaylarına olması gerektiği kadar hakim olmamakla ve işlerini bir yere getirmek için bireysel anlamda yeterince uğraşmış olmamakla birlikte, işine en hakim olan adam bile "bir elimden tutanım olsa" şeklinde bir hava estiriyor programda. Bunun devamında da Türk yatırımcılar "şu kadar para veririm ama yüzde 60-70 isterim" gibi tekliflerle gelince, İngiliz versiyonunda benim hiç rastlamadığım bir "hal pazarlığı" atmosferi hakim oluyor programa (Bir insan firmasının tüm kontrolünü ve gelirinin büyük miktarını yatırımcıya verip, maaşlı çalışanın çoğu avantajından mahrum olarak o kişinin altında çalışacaksa neden "kendi" işini kurmak için o kadar risk alır ki?). Daha da garibi, girişimciler çaresiz bakışlar altında "e napalım, kabul ediyorum" diyip kabul edip gidiyorlar! Bir kişi de kalkıp "neden?" diye sormuyor, kim kime dum duma, kurguda mı kesiliyor yoksa nedir... Tabii ki kendi işlerine biçecekleri değer kendi bilecekleri iş.
Yatırımcılar: Belki de az bölümünü izlediğimdendir (ki dediğim gibi işleri yatırım alanların videosuydu bunlar), her yerde ukala olmakla eleştirilen Türk yatırımcılar bana çok batmadı (hayır, hiçbiri yakınım falan değil). İngiliz versiyonundaki jürilerin (ve çoğu girişimcinin) oturtmuş olduğu profesyonel ve resmi denebilecek bir konuşma tarzı var, her cümlenin başı sonu belli, böyle olunca herkesin düşünce sürecini takip etmek kolay olduğu kadar zevkli de bir hal alıyor ekran başında. Bizde ise "informal" konuşma stili ruhumuza işlemiş olduğundan yatırımcı-girişimci diyaloğu biraz daha dan dun gelişiyor, burası kesin (en azından kurgudan sonra ekrana yansıyan görüntü böyle). Bunun dışında ise İngilizlerin de beğenmedikleri zaman nazik olacağız diye kastıklarını pek görmedim: Theo Paphitis'in "Buna yatırım yapmaktansa gözlerime iğne batırırım", Peter Jones'un "Vaktimi harcıyorsun, sana biraz para versem burayı terk eder misin?" sözleri favorilerimdir herhalde :) Duncan Bannatyne'ın ise babacan görüntüsüne karşılık projelerin yarısını "This is ridiculous/hilarious/ludicrous, I'm out" diyerek terk etmesi de cabası :) İzlenilen şey reality show olunca, farklı karakterlerin farklı seviyelerde arzeden egolarının ortaya çıkmaması mümkün değil, bunun bence memleketle pek alakası yok. Nihayetinde rol yapan aktör ve aktristlerden bahsetmediğimiz için bu nokta beni pek rahatsız etmedi. Deneyimleri/birikimleri yetersiz olduğu için eleştirenler olmuş, başarılı yatırımcı bulmak yeni başlayan girişimci bulmaktan çok daha zor olsa gerek, o yüzden buna da bir şey diyemem (Kalksınlar yerlerine ben oturayım diyeceğim yok herhalde :) ). Yalnız kurguda mı atılıyor, yoksa yatırımcılar mı sormuyor bilmiyorum ama nedense verecekleri parayla ne yapacağını (ve daha bir çok soruyu) kimse sormuyor girişimcilere. Siz merak etmiyorsanız bizim için sorun (ya da o soru sorulmuşsa kurguda atmayın) yahu, ne olacak o parayla? Kutu açma yarışması değil ki bu?
Genel oturmuşluk havası ve farklı bir kültürün ürünü olması gibi nedenlerden dolayı İngiliz versiyonunu izlemek daha çok hoşuma gidiyor (zaten ilk izlediğim oydu). Peter Jones'un karşısına çıkanların tişört-kot giymesine takması, Theo'nun inanılmaz üstten bakan yorumları, Deborah Madden'ın bir şeye tepesi attığında karşısındakini susturup yatırımdan hemen vazgeçmesi gibi şeyleri izlemek için de insan oturuyor bazen programın karşısına :) (Programı bilenler şu videoya bir göz atsın, Ricky Gervais Dragons' Den'e çıkarsa ne olur görmek için buraya bir tık.) Bunun gibi ıvır zıvır şeylerin ötesinde, başta çok güzel bulduğunuz bir iş fikrini, yatırımcıların sorularından sonra "bunu düşünmemiştim gerçekten" anları eşliğinde farklı bir gözle değerlendirmeye başlayabiliyorsunuz. Farklı yatırımcıların kendi aralarında yaşadığı anlaşmazlıklar ve tartışmalar bile bu açıdan çok düşündürücü olabiliyor. Bence programın en büyük gücü olan nokta bu. Bu diyaloglara Türk versiyonda daha az rastlanıyor ne yazık ki, kurgunun da bunda etkisi olduğunu düşünüyorum.
Projeler ve iş fikirleri: Türk versiyonda, bize ait bir klasik olarak hiçbir iş fikri için patent/tescil gibi kavramların tartışıldığını görmedim. Bunun suçunu programa atmak eksik bir bakış olur çünkü gerçekçi düşünürsek ülkede bunları sallayan yok zaten. O yüzden de yatırımcıların her şeyin kanunen korunma altında olsa bile çalınabileceğini düşünerek hareket ettiğini sanıyorum (belki de yanılıyorumdur). Bunun yanında gördüğüm Türk girişimcilerin iş fikirleri genelde "yaratıcı ve elle tutulabilir bir endüstriyel ürün" ortaya çıkarmış olmaya odaklanmış gibi gözüküyor. Bunun nasıl ve nereden para getireceği konusu tamamen yatırımcıların işiymiş gibi düşünüyor gözüküyor çoğu girişimci. Bu noktada Türk versiyonu iş fikri yarışmasından çok endüstriyel tasarım yarışmasına benziyor gördüğüm kadarıyla.
Kurgu, dekor ve yapım: İngiliz versiyonun bence süper bir dekoru var, böyle bir yarışmadan bahsedildiğini duyduğunuzda ilk aklınıza gelecek olan yapay ışıklandırmanın göze çarptığı ve modern mobilyalarla dolu bir dekor yerine, taş/tuğla yapımı eski bir binanın içinde, arkada İngiltere'nin yağmurlu ve kasvetli havası eşliğinde eskimiş camlara vuran ağaç dalları eşliğinde gerçekten bir ejderin inini andırıyor o karanlık oda. Ejderler, farklı farklı deri koltuklarda oturuyor. Modern bir iş ortamına göre daha ağır ve geleneksel bir havası var ortamın. Türk versiyon ise ne yazık ki müzik/kurgu/dekor ve yapım gibi tüm konularda sınıfta kalıyor. Belki yatırımcıları ve girişimcileri değiştiremezsiniz ama bunlar nispeten kontrol edilebilir şeyler.
Böyleyken böyle..
Yazının sonunda esas izlediğim versiyon olan İngiliz versiyonundaki dragon'lardan çok az bahsettiğimi farkettim, esasında izlerken koptuğum süper şeyleri yazacaktım ama unuttum zaten çoğunu, hatırlasaydım da hakkını vererek anlatamayabilirdim muhtemelen. Diğer yandan söz konusu kişiler bir dizinin karakterleri olmadığı gibi, "bir guilty pleasure olarak reality show izlediğimi itiraf etme kotamı" da Survivor'la doldurmuş olduğum için çok uzatmak istemedim. Sizin izlemekten en çok keyif aldığınız ejderler hangileri? :)
Çavlan'a konusunu anlatıp benimle izlesene dediğimde "E çok sıkıcı ama" dedi :D. Ben de hevesli girişimci olarak tek başıma izledim, arada her Türk gibi para hesapları yapıp ("Şu kadardan alsan şöyle satsan ooo iyi iş" gibi) kendi çapımda eğlendim :p. İlgi duyanlar zaten izlemiştir ya da bir yazıya ihtiyaç duymadan izleyecektir. O yüzden buradan tanıtıma girişmek yerine programın Türk ve İngiliz versiyonlarının bende uyandırdığı pek mühim düşünceleri yazacağım. Neden? Çünkü.
Limonata standları ve gökdelenlere dair
Para/iş/yatırım gibi kavramlar doğal olarak "bir ilgi alanı olarak" herkesi açmayan, hatta gündelik yaşamda yüzleşilen sıkıntılardan olsa gerek, birçok insana duyunca bile fenalık getiren şeyler. Sonuçta para ve iş (meslek), sizin onlara herhangi bir merak duymanızı gözetmeden hayatınıza bir noktada mutlaka giriyor, hayatınızın tümünü Pasifik'te insanlardan uzak bir adada geçirecek kadar zengin olmadığınız takdirde de bu kavramlardan uzak yaşamanız mümkün değil (haberlerde gördüğüm, "ada bakıcılığı"nı meslek olarak yapıp yüklü miktarda para alan adamı es geçiyorum).
Para kavramının hayata müdahil oluşu böylesine kaçınılmaz ve aynı zamanda plansız olduğundan olsa gerek, paraya atfedilen anlamlar da, kişisel deneyimlerle harmanlandığında değişiklik gösterebiliyor. Fazla para kazanmanın kötü olduğunu düşünen ve paranın fazlasından uzak durmanın (ki bu spor salonuna giderek 3 ayda Arnold Schwarzenegger'e dönüşeceğini sanan birinin "ben çok kas yapmak istemiyorum, şekle gireyim yeter" demesi gibi bir şey) hayat tarzını bozulmadan korumanın tek yolu olduğuna inananlarla, tek ilgi alanı para olan ve sadece para kazanmaya odaklanarak bir şeyler yapmaya çalışanların da iki ucunu oluşturduğu bir yelpazede hepimizin paraya ve parayı nasıl kazanmak istediğine dair bir fikri oluşuyor eninde sonunda zaman içinde.
Tabii bu fikirlerin çoğu da insanların hiçbir konuda asla kapanmayan önyargı süzgecinden geçerek oluşmuş oluyor. Sanırım bu düşüncelerde görülen gerçekten sapma oranının en büyük olduğu alanlar da sanatla ilgili olanlar ("Artist adam sürünür" anlayışı). Diğer bir uçta ise her gün kahvehaneden ekonomiyi kurtaran ve fırsat verilse harikalar yaratabileceğini düşünen insanlar var, ki bence Türkiye'ye özgü olmayan bu tiplerin durumuna bakıldığında, pek fazla kişinin bu ezoterik alanda fikirleri ciddiye alınabilecek derecede deneyim sahibi olmadığını fark etmemek elde değil.
Bu noktada, Dragons' Den ilgilenenlere önemli bir deneyimi izleme fırsatı sunuyor: Sokaktan geçen herhangi bir adam değil, kendi işini kurup bundan ciddi anlamda gelir elde edebilmiş başarılı insanlar, yeni iş fikirlerini değerlendirip fikirlerini söylüyorlar, ki bu fikirleri beğenirlerse yatıracakları para kendi paraları olduğundan ve kendilerinin de paralarını bu şekilde artırma şansları olduğundan, jürinin konumu herhangi bir reality show jürisine göre daha objektif bir noktada konumlanıyor. Kimsenin birlikte çalışabileceği bir insanı veya kendisine para kazandıracağını düşündüğü bir fikri, sadece "tribünlere oynamak" adına reddedeceğini zannetmiyorum. İlkokuldan itibaren suyun yeraltından başlayıp bulutlara uzanan macerasından tecahül-i arif'in kullanımına kadar birçok şeyi öğrenip, kimin neden cebine para koyacağına dair pek bir fikri olmadan büyüyen insanlar için (ki eminim bir çoğumuz bu gruptadır), Dragons' Den kapitalizmin işleyiş mantığını -tarafsız bir şekilde- olabildiğince güzel özetliyor esasında.
Dragons' Den Türkiye...
"Sadede gelsen mirim" diyenler için...
Kahve sohbetini bir kenara bırakıp, Dragons' Den'in Türk ve İngiliz versiyonunun benim fark edebildiğim farklarına gelirsek...
Girişimciler (ya da yarışmacılar): Türk versiyonunu çok izlemediğimi itiraf etmem lazım, netteki birkaç videoyu izledim, onlar da projeleri yatırım alan insanların bölümleriydi. Buna rağmen, izlediğim girişimcilerin İngiliz denklerine göre daha hazırlıksız olduğunu farketmemek elde değil. Tabii ki bu tüm İngiliz girişimciler inanılmaz hazırlıklı geliyor anlamına gelmiyor, orada da inanılmaz amatörler var (en nihayetinde bu bir TV programı), "süper bir fikir buldum, hadi para verin de bu fikir kendi kendine gerçekleşsin" diye gelen cin akıllı insanların sadece Türkiye'ye özgü olduğunu düşünmüyorum. Ama genel olarak yatırım alan Türk girişimcilerde bile amatörlük göze çarpıyor. Adamakıllı pazarlık yapabilen bir Türk girişimci henüz göremedim programda, çoğu yaptığı işin detaylarına olması gerektiği kadar hakim olmamakla ve işlerini bir yere getirmek için bireysel anlamda yeterince uğraşmış olmamakla birlikte, işine en hakim olan adam bile "bir elimden tutanım olsa" şeklinde bir hava estiriyor programda. Bunun devamında da Türk yatırımcılar "şu kadar para veririm ama yüzde 60-70 isterim" gibi tekliflerle gelince, İngiliz versiyonunda benim hiç rastlamadığım bir "hal pazarlığı" atmosferi hakim oluyor programa (Bir insan firmasının tüm kontrolünü ve gelirinin büyük miktarını yatırımcıya verip, maaşlı çalışanın çoğu avantajından mahrum olarak o kişinin altında çalışacaksa neden "kendi" işini kurmak için o kadar risk alır ki?). Daha da garibi, girişimciler çaresiz bakışlar altında "e napalım, kabul ediyorum" diyip kabul edip gidiyorlar! Bir kişi de kalkıp "neden?" diye sormuyor, kim kime dum duma, kurguda mı kesiliyor yoksa nedir... Tabii ki kendi işlerine biçecekleri değer kendi bilecekleri iş.
Yatırımcılar: Belki de az bölümünü izlediğimdendir (ki dediğim gibi işleri yatırım alanların videosuydu bunlar), her yerde ukala olmakla eleştirilen Türk yatırımcılar bana çok batmadı (hayır, hiçbiri yakınım falan değil). İngiliz versiyonundaki jürilerin (ve çoğu girişimcinin) oturtmuş olduğu profesyonel ve resmi denebilecek bir konuşma tarzı var, her cümlenin başı sonu belli, böyle olunca herkesin düşünce sürecini takip etmek kolay olduğu kadar zevkli de bir hal alıyor ekran başında. Bizde ise "informal" konuşma stili ruhumuza işlemiş olduğundan yatırımcı-girişimci diyaloğu biraz daha dan dun gelişiyor, burası kesin (en azından kurgudan sonra ekrana yansıyan görüntü böyle). Bunun dışında ise İngilizlerin de beğenmedikleri zaman nazik olacağız diye kastıklarını pek görmedim: Theo Paphitis'in "Buna yatırım yapmaktansa gözlerime iğne batırırım", Peter Jones'un "Vaktimi harcıyorsun, sana biraz para versem burayı terk eder misin?" sözleri favorilerimdir herhalde :) Duncan Bannatyne'ın ise babacan görüntüsüne karşılık projelerin yarısını "This is ridiculous/hilarious/ludicrous, I'm out" diyerek terk etmesi de cabası :) İzlenilen şey reality show olunca, farklı karakterlerin farklı seviyelerde arzeden egolarının ortaya çıkmaması mümkün değil, bunun bence memleketle pek alakası yok. Nihayetinde rol yapan aktör ve aktristlerden bahsetmediğimiz için bu nokta beni pek rahatsız etmedi. Deneyimleri/birikimleri yetersiz olduğu için eleştirenler olmuş, başarılı yatırımcı bulmak yeni başlayan girişimci bulmaktan çok daha zor olsa gerek, o yüzden buna da bir şey diyemem (Kalksınlar yerlerine ben oturayım diyeceğim yok herhalde :) ). Yalnız kurguda mı atılıyor, yoksa yatırımcılar mı sormuyor bilmiyorum ama nedense verecekleri parayla ne yapacağını (ve daha bir çok soruyu) kimse sormuyor girişimcilere. Siz merak etmiyorsanız bizim için sorun (ya da o soru sorulmuşsa kurguda atmayın) yahu, ne olacak o parayla? Kutu açma yarışması değil ki bu?
Genel oturmuşluk havası ve farklı bir kültürün ürünü olması gibi nedenlerden dolayı İngiliz versiyonunu izlemek daha çok hoşuma gidiyor (zaten ilk izlediğim oydu). Peter Jones'un karşısına çıkanların tişört-kot giymesine takması, Theo'nun inanılmaz üstten bakan yorumları, Deborah Madden'ın bir şeye tepesi attığında karşısındakini susturup yatırımdan hemen vazgeçmesi gibi şeyleri izlemek için de insan oturuyor bazen programın karşısına :) (Programı bilenler şu videoya bir göz atsın, Ricky Gervais Dragons' Den'e çıkarsa ne olur görmek için buraya bir tık.) Bunun gibi ıvır zıvır şeylerin ötesinde, başta çok güzel bulduğunuz bir iş fikrini, yatırımcıların sorularından sonra "bunu düşünmemiştim gerçekten" anları eşliğinde farklı bir gözle değerlendirmeye başlayabiliyorsunuz. Farklı yatırımcıların kendi aralarında yaşadığı anlaşmazlıklar ve tartışmalar bile bu açıdan çok düşündürücü olabiliyor. Bence programın en büyük gücü olan nokta bu. Bu diyaloglara Türk versiyonda daha az rastlanıyor ne yazık ki, kurgunun da bunda etkisi olduğunu düşünüyorum.
Projeler ve iş fikirleri: Türk versiyonda, bize ait bir klasik olarak hiçbir iş fikri için patent/tescil gibi kavramların tartışıldığını görmedim. Bunun suçunu programa atmak eksik bir bakış olur çünkü gerçekçi düşünürsek ülkede bunları sallayan yok zaten. O yüzden de yatırımcıların her şeyin kanunen korunma altında olsa bile çalınabileceğini düşünerek hareket ettiğini sanıyorum (belki de yanılıyorumdur). Bunun yanında gördüğüm Türk girişimcilerin iş fikirleri genelde "yaratıcı ve elle tutulabilir bir endüstriyel ürün" ortaya çıkarmış olmaya odaklanmış gibi gözüküyor. Bunun nasıl ve nereden para getireceği konusu tamamen yatırımcıların işiymiş gibi düşünüyor gözüküyor çoğu girişimci. Bu noktada Türk versiyonu iş fikri yarışmasından çok endüstriyel tasarım yarışmasına benziyor gördüğüm kadarıyla.
Kurgu, dekor ve yapım: İngiliz versiyonun bence süper bir dekoru var, böyle bir yarışmadan bahsedildiğini duyduğunuzda ilk aklınıza gelecek olan yapay ışıklandırmanın göze çarptığı ve modern mobilyalarla dolu bir dekor yerine, taş/tuğla yapımı eski bir binanın içinde, arkada İngiltere'nin yağmurlu ve kasvetli havası eşliğinde eskimiş camlara vuran ağaç dalları eşliğinde gerçekten bir ejderin inini andırıyor o karanlık oda. Ejderler, farklı farklı deri koltuklarda oturuyor. Modern bir iş ortamına göre daha ağır ve geleneksel bir havası var ortamın. Türk versiyon ise ne yazık ki müzik/kurgu/dekor ve yapım gibi tüm konularda sınıfta kalıyor. Belki yatırımcıları ve girişimcileri değiştiremezsiniz ama bunlar nispeten kontrol edilebilir şeyler.
Böyleyken böyle..
Yazının sonunda esas izlediğim versiyon olan İngiliz versiyonundaki dragon'lardan çok az bahsettiğimi farkettim, esasında izlerken koptuğum süper şeyleri yazacaktım ama unuttum zaten çoğunu, hatırlasaydım da hakkını vererek anlatamayabilirdim muhtemelen. Diğer yandan söz konusu kişiler bir dizinin karakterleri olmadığı gibi, "bir guilty pleasure olarak reality show izlediğimi itiraf etme kotamı" da Survivor'la doldurmuş olduğum için çok uzatmak istemedim. Sizin izlemekten en çok keyif aldığınız ejderler hangileri? :)
12 yorumcuk:
Orjinali İngiliz versiyonu değil. İngiliz versiyonu da Japonya'dan uyarlama.
Ben önceden baktım diye hatırlıyordum ama yanlış kalmış aklımda :)
Düzeltme için teşekkürler!
İlgi çekici bir konu, ilgi çekici bir yazı. Ben iki versiyonu da bilmiyorum ve izleme programımda olan türe dahil değiller malesef, ancak yazınız çok hoşuma gitti diyebilirim.
Bitiyorum Dragons' Den'e, Deborah dışında hepsini ayrı ayrı seviyorum, deborah'da çok kötü değil ehe
benim favorim Duncan Bannatyne. ortadan dikişli çarşafla herkes kendi yerini bilsin gibisinden bir ürüne, "karım o çizgiyi geçsin diye uğraşıyorum ben" demesi:) ehe
ben de iki versiyonu denk geldikçe izliyorum, izlerken keyif de alıyorum açıkçası. Yazı da çok güzel olmuş, katılıyorum ben de hepsine.
Hatta benim eşim de ön görüşmeye gitti:)) birkaç ayrıntı var, onları da halledince programa katılabilir.
aslında patent olayını bizdeki versiyonunda da soruyorlar ki bence yarışmanın en eğlenceli kısmı. format icabı sordukları o kadar belli ki acayip bir ciddiyetle "biz bu ülkede hep böyle çalışırız, patentsiz ürün satmayız çok ayıp" diyen yüz ifadesini görmek gerek. insan kendini başka bir ülkede sanıyor.
Bloomberg HT kanalında Pazar akşamları Türkçe olarak yayınlanıyor. Özellikle ürünleriniz, girişimlerini pazarlamaya çalışan konukların verdiği olumlu, olumsuz tepkileri görmek için izlemek çok hoşuma gidiyor.
her 2 ülke yatırımcıları arasındaki farka ne diyorsunuz peki?
ingiliz versiyondaki bir bölümde bir heykeltraş yatırım istemeye gelmiş idi.
buna yatırım yapmak için heyecanları, heykeltraşın doğasına ters olmasına rağmen iş planı, kendini ifade edişi...
Çok manidar bir bölüm idi
Bir iktisat öğrencisi olarak sürekli düşündüm acaba bu konular beni ilgilendiriyor mu ilgilendirecek mi acaba diye ve iktisat'ı bıraksam mıya kadar geldim.
Yahu o kadar sıkıcı bir program ki sadece beni birbirinden mükemmel projeleri görmek heyecanlandırıyordu ki Umut Bey yazınızı dahi seçerek okudum :)
Ben çok keyif alırım yeni iş fikirleri duymaktan, girişimcilik ruhuma işlemiştir ki zaten uluslararası pazarlama mezunuyum ve işim gereği de Dragon's Den benim için izlemem zorunlu bir program halini alıyor...
Görüşlerinize katılıyorum, patent biz de hiç gündeme gelmiyor ancak İngiliz versiyonda yatırımcıların ilk öğrenmek istedikleri konuların başında geliyor..
Biz de henüz hizmete yönelik yaratıcı bir fikir geliştirene rastlamadım, daha çok endüstriyel tasarımlar ve icatlar prim alıyor ki keşke o mühendislerin bir parça işletme eğitimleri olsaymış buraya hiç gelmelerine gerek olmazmış diye düşündürüyorlar beni. Türk girişimcisinin en büyük eksiği doğru iş ve pazarlama planı kuramamasında yatıyor ki geçenlerde bir programda Alphan Manas dayanamayıp, girişimci yerine onun sunumunu yaptı ve bak böyle yapsan satardın, ürün böyle satılır işte dedi ki bence de çok başarılı bir sunumdu!!
Bir de bizim versiyonda yatırımcıların sürekli "Fikir güzel ancak Türkiye'de uygulanabilirliği olduğunu sanmıyorum." dediklerine şahit oluyoruz ki beni Dragon's Den Türkiye'de en çok sinirlendiren tutum da bu aslında. Birçok yaratıcı fikrin bu nedenle reddine tanık olmak çok üzücü...
Yine de Türkiye'de girişimci ruha ihtiyacımız var ve bu işler nasıl yapılıra güzel örnekler sunan bir program. Ben keyifle izliyorum :)
Programın İngiliz versiyonunu denk geldikçe takip ediyorduk ailecek. Sanki kendimiz çıkmışız o yatırımcıların önüne, hep girişimciden yanayız. Aman çocukları kandırmasın bu kurtlar hisleri içinde...
Program yurdum topraklarına gelince bakmadan edemedik, nasıl olmuş diye. Özellikle bir yatırımcının (izlenince hemen göze batıyor zira) yukarıdan bakmakla yetinmeyip hakarete varan tavırları bizi çok rahatsız etti. Ülkemde huzura varanları paylamak (!) eski bir gelenek olsa gerek. Bu herkese sen diye hitap eden yatırımcının düpedüz aşağılamalarına dayamamız yüzünden programın Türkiye versiyonunu protesto ediyoruz.
Yorum Gönder