31 Ağustos 2011 Çarşamba

En İyi 25 Distopik ve Post-Apokaliptik Film


Karanlık, anti-ütopik bir gelecekte (ya da hayalî bir dünyanın apayrı bir zaman çizgisinde) geçen her filmi distopya türüne dahil edebiliriz. Distopik filmler kendi içlerinde kültürel, apokaliptik, post-apokaliptik, sahte-ütopik, totaliter, siberpunk ve kim bilir daha neler neler olarak alt-türlere ayrılıyor, ama bana fazlasıyla kafa karıştırıcı geldikleri için film açıklamalarında onlara hiç girmiyor, distopik diyor ve bırakıyorum. Post-apokaliptik filmlerse çoğu zaman distopyanın bir alt türü olarak zaten distopik filmler kategorisine giriyor ama her zaman değil, başlıkta ayrıca belirtmem bu nedenden. (Nükleer ya da çevresel bir felaket, salgın hastalık ya da herhangi bir olağanüstü durum sonucu yok olmuş bir medeniyetten sonra yaşananları anlatıyorsa, o film post-apokaliptir.)

Seçtiğim filmlerin kendi içlerinde bir sıralamaları yok, 50 yıl arayla çekilmiş iki filmi karşılaştırmak çok mantıklı gelmiyor bana çünkü. Filmler kronolojik sırada (yani çekildikleri yıla göre, eskiden yeniye) görünüyorlar. Bunlar doğal olarak benim kişisel favorilerim, siz de kendi distopik film favorilerinizi yazının altındaki yorum kısmında belirtirseniz ortaya şık bir anket çıkmış olur!

30 Ağustos 2011 Salı

Dünyanın En Subjektif Listesi


Eh, başlıkta biraz abartmış olabilirim, sonuçta her liste sadece hazırlayanı bağlar tabii, ama bu liste şimdiye kadar yaptıklarım arasında en bir subjektif olanı sanki -mesela Tarantino'nun filmlerinden Kill Bill'i alıp da Pulp Fiction'ı dışarıda bırakmış olmama kaç kişi katılır ki? Bu listede sevdiğim yönetmenlerden hâlâ film çeken 20 tanesinin en sevdiğim 3'er filmini bulacaksınız gönül dostları. Filmler sevilme sıralarına göre dizililer ama yönetmenler alfabetik sırada.

26 Ağustos 2011 Cuma

Leziz Kitap Kapakları

Aslında bunlar daha önce birkaç ayrı kayıt halinde Pek Güzel Şeyler'de yayınlanmıştı, ama film afişleri serisini göz önüne alınca kitap kapaklarının yeri de burası olmalı diye düşündük. İşte birbirinden güzel kapak tasarımları:



22 Ağustos 2011 Pazartesi

Bir Ayrılık

Jodaeiye Nader az Simin (A Separation)
Yönetmen: Asghar Farhadi
Yazar: Asghar Farhadi
Oyuncular: Peyman Moaadi, Leila Hatami, Sareh Bayat, Shahab Hosseini
Tür: Dram
Yapım yılı: 2011
Süre: 123 dk.
Ülke: İran
Dil: Farsça
IMDb puanı: 8.6/10
Çavlan'ın puanı: 9/10
Umut'un puanı: 9/10

Altın Ayı alan ilk İran filmi olma özelliğini taşıyan Bir Ayrılık, hem din baskısının, hem de sınıfsal ahlak anlayışının kültür kodlarını belirlediği bir toplumun, sosyal ve ekonomik olarak apayrı sınıflara ait iki ailesinin arasındaki çatışma ve uyuşmazlık üzerine. Sözlükte birisi, "güzel bir film değil, basbayağı iyi bir film." diye yazmış Bir Ayrılık hakkında. Cidden öyle, çoğu zaman film izleme nedenimiz olan kaçış mantığına uymuyor, bize iki saatlik eğlence falan vaat etmiyor, güzel şeyler gösterip görsel bir şölen de sunmuyor, ama masaya yatırdığı etik problemleri ve insanın canını acıtacak dozdaki gerçekçiliğiyle çok ama çok "iyi" bir film kesinlikle. Bu sene izlediğim en iyi film hatta.

20 Ağustos 2011 Cumartesi

Vampire The Masquerade: Bloodlines


Vampire: The Masquerade - Bloodlines ya da kısaca VTMB, ta Kasım 2004'te, yani bundan neredeyse 7 yıl önce piyasaya sürülmüş bir oyun. Çok da bilinen bir oyun, o yüzden kalkıp da künye hazırlayıp incelemesini yapmak pek mantıklı olmazmış gibi geldi. Bundan ziyade oyunu benim gibi bilenler için, Nisan ayında çıkan The Final Nights modunu anlatmayı planlıyorum bu yazıda. Bilmeyenler için kısaca bir özet geçeyim yine de: VTMB vampirlerin, kurtadamların, hayaletlerin, zombilerin ve akla gelecek pek çok fantastik yaratığın ortalıkta cirit attığı ama insanlara çaktırmadığı bir dünyada, modern zamanlarda geçiyor. Oyun bizim ısırılmamızla başlıyor; kendimizi birdenbire vampir klanlarının, iktidar savaşlarının ve bolca kirli politikanın ortasında buluyoruz. Los Angeles'ta geçen oyunda tamamlamamız gereken ana görevlerin yanı sıra tamamen isteğimize bağlı olarak gelişecek müthiş eğlenceli yan görevler, ayrıca edinecek dost ve düşmanlarımız, kanını emeceğimiz ya da doğrayacağımız yüzlerce insan ya da kötü adam ve yaratık, üzerindeki esrar perdesini kaldıracağımız nice gizem, şifresini kıracağımız nice bilgisayar, gizli görevlerle arşınlayacağımız birkaç malikane ve göğüs gereceğimiz sayısız entrika bizi bekliyor.

17 Ağustos 2011 Çarşamba

Film/Kitap Günlüğü (Kısa Kısa #2)

(Sağırlık, Don't Worry I'm Fine ve Source Code)

Sağırlık [Samedi the Deafness]
(Jesse Ball, Everest Yayınları, Haziran 2011, 334 sayfa)
Sağırlık, Amerikan edebiyatının son yıllarda parlayan şair/romancılarından biri olan Jesse Ball'un Türkçeye çevrilen ilk kitabı. Romanın geçtiği dünyada işleri "hatırlayıcı"lık olan insanlar var - örneğin kahramanımız James fotografik hafızaya sahiptir ve hayatını, ne yaptığı açık olmayan bir şirketin istediği dökümanları ezberleyerek kazanır. Arkadaşı ya da ailesi yoktur, aslında işinin de olduğu çok kesin değildir. Bir pazar sabahı parkta yerde yatan, yaralı bir adama rastlar. Göğsünden bıçaklanmış ve son nefeslerini vermektedir bu adam, yine de son anlarını James'e çok gizli, çok büyük bir komplodan kısaca bahsetmek, James'in onları durdurması gerektiğini söylemek için harcar ve birkaç isim verir. Aynı gün Beyaz Saray'ın önünde bir dizi intihar eylemi gerçekleşmeye başlamıştır. İntihar edenler bir örgütün canlı bombaları olabilecek profile pek uymaz; suya sabuna dokunmadan yaşayıp giden, orta yaşlı, eğitimli akademisyen ya da bilim adamlarıdır ve üzerlerinde, içeriğinde birkaç gün sonra gerçekleşecek büyük bir cezadan bahseden Samedi tarafından imzalanmış notlar taşırlar. Samedi, parkta ölen adamın James'e verdiği isimle aynıdır. Kahramanımız hiçbir şey yapmadan duramaz ve bildiği birkaç ismin üzerine giderek olayları araştırmaya başlar, fakat karşı taraf da James'in rahat durmamasından memnun olmaz. Önce onu bu işin peşini bırakması için üstü kapalı bir şekilde uyaracak esrarengiz bir kız salarlar üstüne, bu yetmeyince de onu kaçırıp kronik yalancıların tedavi edildiği bir nevi rehabilitasyon merkezine; bir Hakikathane'ye kapatırlar.

15 Ağustos 2011 Pazartesi

Film Günlüğü (Kısa Kısa #1)

(The Secret Life of Words, Dawn of the Dead ve Hot Fuzz)

The Secret Life of Words
(Isabel Coixet, İspanya, 2005, 4/5)
İrlanda'da yaşayan ama aksanından Doğu Avrupalı ya da Rus olduğu izlenimini veren fabrika işçisi genç Hanna (Sarah Polley) neredeyse tamamen sağırdır. Kulağında sürekli bir işitme cihazıyla dolaşır, bu da dilediği anlarda cihazı kapayarak kendini de dünyaya kapamasını kolaylaştırır. Arkadaşı, sevgilisi, görünürde bir ailesi olmayan gizemli kadının inanılmaz basit bir hayatı vardır. Kimseyle konuşmaz - ya fabrikada çalışır, ya evde kanaviçe işler, fabrikada öğle tatilinde evinden getirdiği nugget, pilav ve elmadan oluşan yemeği yer, akşam evde de aynı yemeği yer, buzdolabında başka hiçbir şey yoktur. Dört yıl boyunca hiç tatile çıkmamasından, tek bir gün bile rapor alıp işi kaçırmamasından kıllanan diğer çalışanların etkisiyle patronu onu zorla bir tatile gönderince şehirde bir otele yerleşir Hanna, fakat restoranda tanık olduğu bir telefon konuşmasının sonucunda denizin ortasındaki bir petrol platformunda geçici hemşire olarak çalışmaya başlar. Görevi, bir kaza sonucu fena halde yanmış ve geçici körlük yaşayan bir adam olan Josef'e (Tim Robbins) bakmaktır.

12 Ağustos 2011 Cuma

Leziz Film Afişleri No: 6

Minimalist tarzda afişlere devam. Öncekiler için: No: 1 | No: 2 | No: 3 | No: 4 | No: 5


10 Ağustos 2011 Çarşamba

Limbo


Oyun türü: 2D Platformer-Puzzle-Adventure
Çıkış tarihi: Ağustos 2011
Platform: PC, PS3, Xbox 360
Artıları: Siyah-beyaz, tekinsiz, ürpertici ve şahane ortamı ile çok çeşitli ve iyi düşünülmüş bulmacaları.
Eksileri: Karakterinizin tekrar tekrar, defalarca ve son derece vahşet dolu şekilde ölüp durmasının bir noktada mutlaka içinizi kötü etmesi.
Gamespot oyuncu notu: 9/10
Metacritic notu: 88/100
Benim notum: 8.5/10

4 Ağustos 2011 Perşembe

Exam, The Method ve Fermat's Room

Dört duvar arasına kapatılıp gizemli bir oyunun piyonları olan karakterlerle ilgili filmler çok ilgi çekici geliyor bana. Bu türe dahil olan akla ilk gelen bilindik örnekler Cube ve Saw, ama bugün bu yazıda tanıtacağım filmler onlar kadar vahşi ve kanlı olmayan, işin bulmaca kısmına daha çok odaklanan filmler. Ortak özellikleri, filmin büyük kısmının tek bir kapalı mekanda, az oyuncu ve aksiyonla, bol konuşmayla geçmesi ve gizemli bir deneye tâbi tutulan insanlarla ilgili olması. 2009 yapımı Exam, 2005 yapımı El Método (The Method) ve 2007 yapımı La Habitación de Fermat (Fermat's Room).

Exam
Yönetmen: Stuart Hazeldine
Yazar: Stuart Hazeldine, Simon Garrity (hikaye)
Oyuncular: Nathalie Cox, Luke Mably, Chukwudi Iwuji
Tür: Gizem|Gerilim
Yapım yılı: 2009
Süre: 101 dk.
Ülke: İngiltere
Dil: İngilizce
IMDb Puanı: 6.8/10
Benim puanım: 7.9/10

Exam, ne olduğu tam açıklanmayan ama maaşı ve bonuslarıyla herkesin hayallerini süsleyecek olduğu ortada bir pozisyon için çok güçlü, çok büyük bir şirkete başvuran, çeşitli eleme ve görüşme süreçlerinden geçip son aşamaya kalan yetenekli ve hırslı sekiz adayın son görüşme gününe hazırlanmalarının yakın plan görüntüleriyle başlıyor - biri kravatını takıyor, biri ilaç alıyor, diğeri makyaj yapıyor, öbürü aynada "sen bunu hak ediyorsun" diyor kendine, vs. Adaylar hep birlikte kapısında silahlı bir bekçinin nöbet tuttuğu penceresiz bir odaya getiriliyor ve işe alınma sürecinin bu son aşamasında bir nevi sınava tâbi tutulacaklarını, tek bir soruyu yanıtlamak için 80 dakikaları olduğunu öğreniyorlar. Sınav kağıtları, önlerindeki masalarda kapalı bir halde duruyor. Gözetmen, uymaları gereken çok spesifik kuralların olduğunu ve içlerinden birine uymadıkları takdirde diskalifiye olup odadan çıkarılacaklarını söylüyor ve kuralları, gözetmenle ya da bekçiyle herhangi bir iletişim kurmaya çalışmamak, sınav kağıtlarına zarar vermemek ve odayı terk etmemek olarak açıklıyor. Gözetmen sorusu olan olup olmadığını soruyor, kimseden ses çıkmayınca da duvardaki saatte 80 dakikalık geri sayımı başlatıp odadan çıkıyor. Sınav kağıtlarını düz çeviren adaylar, bomboş birer kağıtla karşılaşıyorlar, üzerinde soru falan yazmıyor. Filmin kalanı, tahmin edileceği gibi adayların yer yer birbiriyle işbirliği yaparak, yer yer de birbirine girerek cevaplanması gereken tek sorunun ne olduğunu anlamaya çalışmalarından oluşuyor.

1 Ağustos 2011 Pazartesi

Suzan Defter

Suzan Defter ilk olarak, ilk baskısını 2003 yılında yapan Taş-Kağıt-Makas adlı öykü kitabının içinde yer almış. 127 sayfalık, okumaya başladığınız gece elinizden bırakamadan bitireceğiniz, kısa ama vurucu hikaye, geçtiğimiz günlerde kendi başına bir varlığa kavuşarak uzun öykülükten mini romanlığa (novella) terfi etmiş. Her ne kadar halihazırda satışta olan bir kitabın içinden bir öyküyü alıp onu tek başına kitaplaştırıp yeni bir metinmiş gibi okuyucuya sunma işi beni rahatsız etse (idefix sayesinde bir hafta boyunca Ayfer Tunç'un "yeni" romanının çıkacağını düşünerek sevinçle bekledim mesela) ve tüccar mantığı meyvesi gibi görünse de, şikayet etmemem lazım, çünkü Taş-Kağıt-Makas'tan haberim yoktu, yani Suzan Defter tek başına satışa çıkmasa bu harika öyküden mahrum kalacaktım.

İki farklı kişinin günlükleri olarak kurgulanmış kitapta sayfaların dizilimi tuhaf geliyor okuyucuya başta, 8. sayfa 9'dan değil 10'dan devam ediyor çünkü, 9. sayfanın devamı da 11'de. Sol tarafta erkek karakterin, sağ tarafta kadın karakterin yazdıkları var, eş zamanlı olarak ilerliyorlar. Öykü (ya da mini roman) iki farklı anlatıcının bakış açılarıyla kurgulandığı için, olayları kendi gerçeklik süzgeçlerinden geçirerek aktarıyor bu anlatıcılar, okuyucu da kendi öykülerini anlatmak için belki de kendi gerçeklerini yaratan ana karakterlerin çarpık algılarının doldurduğu birbirini reddeden gerçekler denizinde yüzüyor, ama hiç boğulacak gibi hissetmiyor.