16 Mart 2010 Salı

Once

Yönetmen: John Carney
Yazar: John Carney
Oyuncular: Glen Hansard, Markéta Irglová
Tür: Dram|Müzik|Romantik
Yapım yılı: 2006
Süre: 85 dk.
Ülke: İrlanda
Dil: İngilizce|Çekçe
IMDB puanı: 8.1/10
Çavlan'ın puanı: 8.9/10
Umut'un puanı: 8.8/10

Geçtiğimiz on yılın en iyi müzikali olabilir Once. Ya da elli yılın. Ya da yüz. Ama müzikal değil aslında; insanlar durup dururken şarkı söylemeye, dans etmeye başlamıyor, arkalarında görünmez bir orkestrayla. Fakat filmin yarısından fazlası müzikle, müzikle iç içe, müzik içinde, müzikli geçiyor; koskoca bir albümü perdede izlemeye benziyor Once, şarkı sözleri karakterlerin günlük hayatlarında birbirlerine açmadıkları hislerini yansıtıyor... Müzik filmi diyeyim o zaman, böyle bir tür yoksa bile.

Film, İrlandalı bir sokak müzisyeni/elektrik süpürgesi tamircisi ve hayatına giren Çek bir piyanist/çiçekçi göçmen kızla ilgili. İsimleri yok adamla kızın, iyi ki de yok. Bir gece adam sokakta gitar çalarken -yani müzik sayesinde tanışıyorlar. Adam gündüzleri babasının dükkanında elektrik süpürgelerini tamir ediyor, ama tutkusu müzik tabii ki. Kız çiçek satmak, evlere temizliğe gitmek gibi geçici işlerde çalışıyor, çok fakir, bir de elektrik süpürgesi bozuk. Adamın peşine düşüp Dublin sokaklarında sürükleyerek elektrik süpürgesini, zorla tamir ettiriyor adama. Adam kızı hafif başbelası olarak görüyor başlarda, fakat su gibi bir sesi olduğu (!) ve piyano çaldığı anlaşılınca kızın, değişiveriyor hisleri -doğal olarak. Yakınlardaki bir müzik dükkanına gidip, adamın şarkılarından birini birlikte çalıyorlar. Kısa sürede birbirlerinin ahbaplıklarından keyif aldıklarını fark edip, birlikte vakit geçirmeye, birlikte müzik yapmaya başlıyorlar.

El kameralarıyla ve doğal ışıklandırmayla, sadece 17 günde çekilmiş, kulağa son derece doğal gelen diyaloglardan oluşan bir film Once. Büyük bütçeli, büyük kadrolu, milyonlarca dolar gişe yapan "büyük" filmlerden çok daha etkileyici bir film ama. En büyük gücü, ilişkileri ve diyalogları dopdoğal bir şekilde yansıtması, drama kaçmaması, karakterlerini yaşamlarındaki aksiliklere ve zorluklara bir yanıt olarak aşırı-duygusal davranmaya itmemesi. Sonuna kadar inanıyorsunuz izlediklerinizin gerçek hayattan alınma bir kesit olduğuna: yetenekli ama sıradan insanlar var karşınızda, tanışıyorlar, stüdyoya giriyorlar, ne tam arkadaşlık ne tam aşk denilebilecek bir şey yaşıyorlar, sonra usulca, hiçbir şey tam anlamıyla bitmeden bitiyor film, gerçek hayat gibi.



Glen Hansard ve Markéta Irglová'nın oyunculukları, filmin en büyük artılarından. İşin garibi ikisi de oyuncu değil, ve tam da bu, onları kurtarıyor bence; rol kesmiyorlar, karakterlerine bürünmek için metodik yöntemler kullanmıyorlar, kameralar orada yokmuş gibi davranıyorlar sadece, kendileri gibi konuşuyor, kendileri gibi bakıyorlar. Doğallıktan, dürüstlükten ibaret böyle bir filmde çok işe yarıyor bu. Özellikle Hansard'dan çok etkilendim ben, hele hele yalnızlıktan delirmek üzereyken kızdan geceyi onunla geçirmesini istediği ve reddedildiği sahnedeki hali, tavrı, sesi, bakışları inanılmaz dokunaklıydı.

Yalnızlığa, Dublin'e (ama bildiğimizden çok farklı bir Dublin'e) ve göçmenliğe bolca değinse de, her şeyden çok müzikle ilgili bir film bu. Soundtrack baştan aşağı Hansard ve Irglová'dan oluşuyor, birlikte yapmışlar zaten. Olağanüstü bir müzik Once'ınki, bu tür size göre değilse bile etkileneceksiniz, garanti ediyorum :) Film boyunca duyulan o pütürlü, hüzünlü, müthiş sesin sahibi Glen Hansard, İrlandalı rock grubu The Frames'in vokalistliğini yapmaya başlamadan önce sokak müzisyenliği yapmış zaten.

Glen Hansard ve Markéta Irglová'nın albümü filmi izlemeden tam 1 yıl önce geçmişti benim elime (aslında Once'ın ST'i değil de, Swell Season isimli albümdü bendeki, ama birkaç şarkı dışında -ve küçük kayıt farklılıklarını saymazsak- aynı sayılır iki albüm de). Albümün bir filminin olduğu, o filmden bu albümün doğduğu (daha doğrusu bu albümden/şarkılardan bir film doğduğu) hakkında hiçbir fikrim olmadan 1 yıl boyunca her şarkıyı defalarca dinleyip her birini ezberlemiştim, Once'ı izlediğimde çalan parçaların hemen hemen tümünü biliyordum. Çok isterdim ilk kez filmle birlikte dinlemeyi o muhteşem şarkıları, ama bunun da tadı ayrıydı (diye teselli ettim kendimi). Yani siz siz olun, önce filmi izleyin. Zaten dayanamayıp albümü alacaksınız sonra, yıllarca dinlemekten de bıkmayacaksınız.


15 yorumcuk:

esral dedi ki...

Beni şansen burada filmden çok müzikleri fena etkilemişti ki o dönemde ayrılık acısı yaşadığımdan ağlaya ağlaya dinleyip durmuştum o gün bugundür once diyince bir içim gıcıklanır :)

dandik bir konu ama iyi müzikler dandik bir müzik ama iyi bir konudan iyidir bence ahaha

Çavlan dedi ki...

birlikte izlememiş miydik bunu, ağlamamıştın hiç yanımda? konu dandik mandik değil hem :)

esral dedi ki...

bir kere o şansen değil şahsen :)

evet ben filmden sonra ağladım zaten film esnasında ne ağlıycam mır mır mır :)

Short Skirt Long Jacket dedi ki...

Çok ilgimi çekti izliyicem mutlaka, çok hoş bir yazı.

Ben ağlamam yalnız umarım filmden ne önce ne sonra :))

Atilla Çelik dedi ki...

Şu ana kadar izlediğim en iyi filmlerdendir. İzlediğimde çok ama çok etkilenmiştim. Aslında oyuncu olarak bildiğimiz elemanlar gerçekte müzisyenler. Oyunculuk tecrübeleri hiç yok.

İrlandalı grup The Frames'in lideridir Glen Hansard. The Frames'in da harika albümleri vardır.

Çek uyruklu Marketa Irglova da gerçek hayatta şarkıcı, piyanist ve bir kaç enstrüman daha çalan bir müzisyenimiz. Glen ile Marketa'nın aralarında su sızmaz. Birlikte bazı projelere imza atıyorlar.

The Frames'in The Cost isimli albümünü çok severim. Ruhumuzu dinlendirmek için birebirdir. Bu da grubun sitesi:

http://www.theframes.ie/

kutupayusu dedi ki...

tekrar tekrar kendini izleten müzikleri şahane akıldan çıkmayan film ..hala gözümün önünde elektrik süpürgesini çeke çeke caddede yürüyüşü...

Atilla Çelik dedi ki...

Gönül ister ki sizin kaleminizden bir de "August Rush", "Reign Over Me", "Music Within" okuyalım.

August Rush müzik üzerine ama Reign Over Me (Aynı isimde bir parça yapıyor Pearl Jam bu film için) müzik konusundan destek alıyor yer yer.

Music Within ise bana göre bir şaheser. Konu müzik değil ama içerik müzik gibi akıyor insan ruhuna.

Çavlan dedi ki...

august rush'la ilgili bir şey yazmaya girişirsem izlerken çok keyif aldığım filmi yerin dibine batırırım gibi geliyor, müzikleri çok hoş (eskitmiştim albümü dinlemekten), keri russell da şahaneydi (azıcık hayranıyım da kendisinin), ama senaryosu ve kurgusuyla fazlaca eski yeşilçam filmlerini anımsatan bir melodram gibi gelmişti bana.

reign over me'yi heves edip indirmiş, sonra bir köşede unutmuşum; music within'i ise yorumunuzu okumadan önce duymamıştım bile. yazdıklarınıza küçük bir imdb araştırmasını da ekleyince ikisini de hemencecik izlemek geldi içimden :)

Atilla Çelik dedi ki...

Bu filmleri izlediğim sırada blog falan açmamıştım. Eğer o esnada bir bloga sahip olsaydım çoktan yazmış olurdum bu filmleri. Şimdi yazmak ise hiç içimden gelmez. Asıl etkilenmeyi ilk izlediğim almışım, yemişim, bitirmişim.

Music Within açık ara daha iyi olan bir film aralarında. İzlerken kılıktan kılığa girmiştim. Katıla katıla gülmenin yanında aniden gözleriniz dolarken de buluyorsunuz kendinizi. Muazzam hayat dolu bir film. Hani nehrin akışına bırakırsın bazı şeyleri o alır götürür ya, bu film de aynen öyle. İzledikten sonra darmadağın olmuştum. Bir kaç dakika yerimden kalkmamış ve düşüncelere dalmıştım.

August Rush'ın Yeşilçamvari melodram olduğu tespitiniz ise kesinlikle doğru. Ama o müziklere şahit olunca insan, Yeşilçam meselesini pek ırgalamıyor insan. :)

even better than the real thing dedi ki...

Once sadece müzikleriyle bile çok etkilemişti beni ki gerçekten oyuncular (aslında oyuncu olmayan oyuncular yani), onların arasındaki ilişki (aslında ilişki olmayan ilişki yani), Dublin'in arka sokakları, o elektrik süpürgesi ve son anda gelen o vurucu "How often do you find the right person?" sorusuyla filmin adının bizim için bir anlam kazanması... Herşeyiyle süper bir film Once. Çok güzel bir incelemesi olmuş bu da, baya bayaa hatırladım, ilk izlediğim zamana döndüm okuyunca.

Meraklıları için küçük bi trivia: İlk baştaki sokakta kovalamaca sahnesinde kameralar çok uzaktan çekiyormuş yoldan geçen adamlar farkına varıp çaktırmasın diye. Bu yüzden kimse farkında değilmiş bir film çekildiğinin. Çocuk Glen abimizin paralarını alıp kaçmaya başlayınca, halktan birisi çocuğu kovalamaya başlamış, kahramanlık yapmaya kalkayım derken zavallı çocuğun biryerlerini incitmiş :)

Kahve Keyfi... dedi ki...

Ben de çok severek izlemiştim filmi.Teşekkür ederim paylaştığınız ve tekrar hatırlattığınız için.

lunawar dedi ki...

merhabalar..
izlediğimde "nasıl olur" sorusuyla başbaşa kaldığım bir filmdir Once.. nasıl böyle sade, nasıl böyle yalın, nasıl içten içe..
hatırlatma için teşekkürler..

7.oda dedi ki...

günümüzde yaşanamayacak kadar saf ve usul bir sevgiydi ya anlatılan insan sadece içini çekiyor izlerken..

SirEvo dedi ki...

Bloga yazdım sanıyordum.
Beni pek sarmadıydı bu film. Müziğe pek ilgim yok diye galiba. :D 7/10 :P

beenmaya dedi ki...

önce filmi izlemiştim ben de sen bu filmi hala seyretmedin mi diyen bir arkadaşımın önerisiyle iyi ki de izlemişim diyorum m3 ümdki şarkılarını hiç bıkmadan her dinlediğimde...

bu arada filmle ilgili en çok hoşuma giden şeylerden biri aralarında arkadaşlık-aşk çizgisinde gidip gelen ilişkinin birbirlerinin hayatını iyileştirmesiydi. aşkın iyileştirici yanı diye düşünmüştüm bunu. hatun gitmesi gerektiği yere kocasının yanına, adam da olmak istediği yere sevgilisinin ve müziğin olduğu şehre gittiğinde...