19 Ekim 2014 Pazar

The Quest


Blogu takip edenler, Çavlan’la benim yabancı Survivor’a olan düşkünlüğümüzü bilirler. Televizyona olan genel mesafemin de etkisiyle bana Survivor’un verdiği düzeyde keyif veren benzer bir reality show'a rastlamamıştım... ta ki geçen hafta şans eseri internetten bulduğum The Quest’le karşılaşana kadar!

Şu ana kadar sadece 1. sezonu yayınlanmış olan The Quest, Tolkien’in LotR’una benzer bir şekilde tamamen fantezi ürünü bir dünyada geçen bir hikaye üstüne kurulu bir program; yarışmacılar ise bu dünyanın hikayesine adım atan kişiler. Masaüstü rol yapma oyunlarına aşina olan insanlar bilirler, bu oyunların bir de “live action” versiyonları vardır, bir mekanda toplanılır, herkes bir role bürünür ve bir yandan da kendisiyle ilgili görevi yerine getirmeye çalışır. İşte bu da onun reality show versiyonu diyebiliriz, yarışmacıların gerçek hayatlarından uzaklaşıp, içinde bir sürü aktörün rol aldığı ve kendi başına yaşamaya devam eden yepyeni dünyada, bir kahramanlık hikayesinin parçası olabilecekleri bir deneyim sunuyor.




Yarışmanın hikayesine gelirsek; 12 krallığın birbiriyle uyum içinde yaşadığı Everealm evrenine Verlox isimli bir yaratık/büyücü, kötülüğü kalıcı bir şekilde getirmek istemektedir. Hikayede geçen bir kehanete göre bu durumda başka dünyadan gelen 10 paladin arasından çıkacak olan bir kahraman dünyayı bu felaketten kurtaracaktır. Tabii onları bu yolda hem yardım edecek dostlar, hem de işlerini zorlaştıracak gizli düşmanlar beklemektedir.

The Quest’i ilginç yapan ve diğer reality show’lardan ayıran şeylerin bazıları zaten tanımından da anlaşılabiliyor. Sadece yarışmacıların davranışlarının belirlediği bir hikaye izlemiyorsunuz; önceden yazılmış, içinde başka aktörlerin de yer aldığı ve yarışmacıların yolculuğuyla beraber devam eden bir fantezi hikayesine de tanıklık ediyorsunuz.



Sezonu izlerken bu iki farklı dünyanın bir araya gelmesinden oluşabilecek birçok aksaklığı düşünmeden edemedim, ya oyunculardan biri o anda içinde bulunduğu rolden kafa olarak uzaklaşırsa ve gülmeye başlarsa mesela? Ya da sahip oldukları doğaçlama fırsatlarından birinde olmadık bir şekilde karakterden çıkıp işi çıkmaza bağlarlarsa? Ama hiç böyle bir şey olmadı ve bunun olmamasının sebeplerinden en önemlisi olduğunu tahmin ettiğim şey de, sanırım bu yarışmayı diğer reality show’lardan ayıran bir diğer madde:

Yarışmanın para veya başka bir maddi ödülü/vaadi yok. Tek amaç, kehanette yer alan gerçek kahraman ("one true hero") olarak seçilebilmek adına hikayenin içinde önlerine çıkan engelleri aşabilmek. Bunun yanında, seçilen yarışmacılar da tamamen bu tür fantezi evrenlerine ilgi duyan insanlar ve oynarken gözlerindeki heyecandan öyle bir yerde bulunup böyle farklı bir deneyimi yaşayabilmenin onlar için yeterli bir ödül olduğunu (en azından ben onların yerinde olsam öyle hissedeceğimi) düşündüm izlerken. Bu etkenler, bir yarışmacının elenmesi sürecinde bile yarışmacıların rolden çıkmamasında, kalacak kişiyi düşünürken gerçekten hikayenin geçtiği evrenin havasına göre düşünmelerine ve sizin de yarışmacılarla beraber o dünyaya girmenize çok etkili olmuş bence.



Sonradan okuduğum yerlerden öğrendiğim kadarıyla, yarışmanın yapımcıları da bu ilüzyonun bozulmaması için olabildiğince uğraşmışlar. Kameraları hep gizlemişler (ki öyleyse çok başarılı çekimlerin detay seviyesi düşünülünce), yapımcılar sette yarışmacılara asla gerçek hayattaki rolleriyle gözükmemiş, kılık kıyafetlerini oradaki aktörlerle uygun tutmuş ve tanınmamaya özen göstermişler. Yarışmanın önemli bir bölümünün içinde geçtiği kale de Viyana’da gerçek bir kale ve hikaye buranın etrafındaki geniş ormana da uzanıyor. Kısacası baştan sonra siz de onlarla birlikte çok gerçekçi ve detayları an be an yarışmacılar tarafından değiştirilen bir maceraya çıkıyorsunuz izlerken.

Henüz ikinci sezonun çekileceği kesinleşmemiş ama, reytingleri pek iyi olmasa da sosyal medyada çok büyük bir hayran kitlesi edinmiş olan programın ikinci sezonunu heyecanla beklediğimi söylememe gerek yok sanırım.











8 yorumcuk:

Çavlan dedi ki...

ben survivor, big brother ve amazing race gibi programlara kıyasla çok daha fazla keyif aldım izlerken, çünkü 1- yarışmacılar –belki ucunda para ödülü olmadığı, belki de genel olarak fantastik setting'de geçen bir programa katılmak için hafif geek olmak gerektiğinden– reality show'larda görmeye alışık olduğumuz para ve/veya ün delisi, güzel vücutlu ve boş kafalı sıkıcı tiplerden oluşmuyordu ve 2- challenge'lar, öyle böyle değil, harikuladeydi. aktörleri de çok sevdim ayrıca (bkz: sir ansgar!). burda da yapsalar da koşa koşa gidip katılsak.

Melih Varol dedi ki...

The Quest'i isim olarak duymuştum, bir de Utopia var 2 bölümünü izledim adamlar daha 10. dakikada birbirine girdiler, amaçları güya 1 yıl boyunca birlikte yaşayıp kendi dünyalarını kurmak. (ilk akşamdan yumruk yumruğa kavga eden insanların 1 yıl yaşaması kulağa komik geliyor.) Burada kendilerini role kaptırmaları görünüşe bakılırsa kaliteyi yükseltmiş, bakmayı planlıyorum.

Survivor fena değil, Big Brother'ın bu sezonu berbattı. Amazing Race'de Whitney ve Keith var (survivor south pacific) ama gene de sıkıcı. Dizilerde yakında başlayacak herhalde. Umarım bizi güzel bir sezon bekliyor televizyon açısından.

Adsız dedi ki...

Bu harika ötesi bir şeymiş ya. Aradığım yarışmayı buldum diyebilirim. kaçırmadan izlerim...

Vira Vira Dora dedi ki...

Supermis, hayalimdeki reality sov gibi birsey. Hemen indiriyorum ama altyazi bulamadim, siz nerden buldunuz ya da altyazisiz mi izlediniz?

Umut dedi ki...

Biz de ne türkçe ne ingilizce altyazı bulamadık ama konuşmalar anlaşılıyor genelde, bir öyle şans verin derim.

Tv Arşivi dedi ki...

Senin gibi seçici birinin bunu önermesi bence önemli bir takip edeceğim daha sonra resimlerde harika .

KadirBey dedi ki...

Yazıyı sürekli 'oha çok iyi' diyerek okudum ve hemen izlemeye karar verdim. Fotoğraflardan anladığım kadarıyla üstünde baya düşünülmüş ve çalışılmış. Survivor indiriyorken bu yazıyı görmem de güzel bir tesadüf oldu.

Franziska dedi ki...

hakkaten çok ilginç. adamı uyuşturan yerli dizi ve yarışmalardan sonra bunu ilaç niyetine seyredicem. hem belki yabancı dilim gelişir. :)