Yazar: Gary Ross, Billy Ray ve Suzanne Collins (senaryo), Suzanne Collins (roman)
Oyuncular: Jennifer Lawrence, Josh Hutcherson, Woody Harrelson, Lenny Kravitz, Liam Hemsworth, Stanley Tucci, Donald Sutherland
Tür: Aksiyon|Dram|Bilim Kurgu
Yapım yılı: 2012
Süre: 142 dk.
Ülke: ABD
Dil: İngilizce
IMDb puanı: 8.1/10
Çavlan'ın puanı: 7/10
Umut'un puanı: 7.5/10
Gösterime girdiği haftasonunda 155 milyon dolarla hasılat rekoru kırarak Harry Potter'ın son filmiyle Dark Knight'ın açılışlarından sonra dünya rekorunda üçüncü sıraya kurulan The Hunger Games'i duymayan kalmış mıdır bilinmez ama, aşina olmayanlar için konusunu kısaca anlatmakla başlayayım yazıya. Kahramanımız, Katniss adında, karnını doyurabilmek ve ailesine bakabilmek için girmesi yasak olan ormana sızarak avcılık yapan, on altı yaşında bir kız. Açlık Oyunları isimli bir "reality show"a katılacaklar için çekilen kuradan küçük kızkardeşinin ismi çıkınca, turnuvaya onun yerine katılmaya gönüllü oluyor Katniss. Turnuvaya geçmeden önce, Katniss'in içinde yaşadığı toplumu biraz olsun anlatmak gerek: Panem isimli bir ülkenin 12. mıntıkasında, tüm mıntıka halkı gibi inanılmaz bir fakirlik içinde yaşıyor kahramanımız, bunun gibi on bir mıntıka daha var ve insanlar buralarda elektrikli çitlerle çevrili bölgelerinde dışarı çıkma izinleri olmadan, açlıktan ölmemek için savaş vererek yaşarken, diğer tarafta mıntıkaları kontrol eden başkent Capitol'de dünyadan habersiz, estetik ameliyatlar ve magazin programlarıyla kafayı bozmuş, ziyafetlerde daha fazla yiyebilmek için yediklerini kusarak büyük bir zenginlik içinde yaşayan insanlar var.
Hükümet, bundan 74 yıl önce Capitol'un galibiyeti ve 13. mıntıkanın yok edilmesiyle sonuçlanan iç savaşı unutturmamak, yeni ayaklanmaların oluşmasını baştan engellemek ve halkın Capitol karşısında ne kadar güçsüz olduğunu onlara sürekli hatırlatmak için, her sene Açlık Oyunları adı verilen bir turnuva düzenliyor. Her mıntıkadan 12-18 yaş aralığında bir kız, bir de oğlanın, yani toplam 24 çocuğun/gencin kura sonucu katıldığı (daha doğrusu katılmak zorunda olduğu) ve katılımcılara 'haraç' denilen bu turnuva, her tarafı gizli kameralarla çevrili olan ve tüm koşullarını Capitol oyun kurucularının kontrol ettiği dış dünyaya kapalı bir arenada yapılıyor. Bu arenanın biçimi her sene değişiyor, uçsuz bucaksız bir çöl görünümünde de olabilir, sık ağaçlı bir orman görünümünde de. 24 haraç birkaç günlük eğitimden geçtikten sonra bu arenaya atılıyor ve 23 tanesi oradan asla çıkamıyor, tek bir kişi canlı kalana kadar oyun bitmiyor. Arenanın soğuk, susuzluk, zehirli otlar, vahşi hayvanlar ve tabii ki açlık gibi zor koşulları bir yana, asıl savaş, haraçların arasında, çünkü başka kimse kalmayana dek birbirlerini öldürmek zorundalar.
Özellikle son dönem, film haberleriyle inanılmaz popüler olan Hunger Games'in sık sık Twilight'la karşılaştırılmaya başladığını okuyorum orda burda ve sinir oluyorum buna açıkçası. İki kitap serisinin de ilkgençlik edebiyatı olması dışında ne gibi bir ortak noktaları var? Birisi yapış yapış aşklı, ağlak, kitapçıda fantastik kitaplar bölümünde değil de romantik kitaplar kısmında bulunabilecek, bomboş ve bombok bir seri, diğeriyse teenager'lar için çizilmiş olsa da karanlık, kurgu harikası ve son derece inanılır bir distopya tasviri (üstelik bu sadece ilk iki kitap için geçerli, son kitapta yine çok sürükleyici bir devrim ve iç savaş romanına dönüşüyor — ilk kitapla ilgili iki yıl önce yazdığım yazıyı okumak isterseniz buradan, son kitabın yazısı ise şurada). Filmlerine bakacak olursak, Twilight filmlerinin tek tek her karesinde olan o buram buram dandiklik ("cheesy" ve "tacky" aklıma ilk gelen ama karşılığını bulamadığım kelimeler) Hunger Games'in sinema uyarlamasında bir gıdım bile yok. Harry Potter filmlerinde bile bir nebze vardı bu, sanırım büyük stüdyoların bir politikası olarak hemen hemen her çocuk/yeniyetme kitap serisi uyarlamasında var, ama neyse ki, Hunger Games'de yok. Gary Ross bu açıdan şapka çıkarılası bir yönetmen cidden. Umarım Ross, hatta aslında kadronun tamamı diğer filmlerde de bu projede yer alırlar da, şimdiye dek pek görmediğimiz bir fenomene, roman uyarlaması bir blockbuster'ın sadece pazarlama ve görsel efektler ile değil, dolu dolu bir senaryoyla da popüler olabileceğine tanık oluruz.
Anlaşılacağı gibi, filmi -çok olmasa da- beğendim ben. Duramayıp eleştireceğim noktaları olacak yazının devamında, ama genel olarak düşük tutmaya çalıştığım beklentilerimi aşan, bütün o ergen çılgınlığı ve pazarlama taktiklerinden hiç beklenmeyecek şekilde de ciddiye alınacak bir film olmuş. Başrolde, yapımcıların Winter's Bone'daki rolüne (Katniss'e çok benzer bir karakteri canlandırıyordu orada da) tav olarak seçtiğini zannettiğim Jennifer Lawrence var, ki film de asıl gücünü Katniss karakteri ve Lawrence'ın performansından alıyor, çok iyi bir iş çıkarmış genç aktris. Diğer oyunculara bakacak olursak, Gale karakterini Liam Hemsworth, Peeta'yı da Josh Hutcherson canlandırıyor — biri 16 olması gerekirken 30 yaşında gösteriyor, diğeriyse, üzgünüm ama, piç suratlı bebelere benziyor. Nerede benim kafamda canlandırdığım Peeta, nerede Hutcherson. Ama romanların film uyarlamasında bazı aktörlerin okurların hayallerinde canlandırdığı tiplerden uzak olması normaldir herhalde, nitekim ikisinin oyunculukları da sırıtmıyordu, alışacağız artık Peeta ve Gale olarak bu yüzlere sanırım. Yardımcı kast ise çok iyi — dehşet verici tv sunucusu Caesar Flickerman rolünde Stanley Tucci, eski Açlık Oyunları şampiyonu ve bizimkilerin isteksiz akıl hocası ayyaş Haymitch rolünde Woody Harrelson, anlayışlı moda tasarımcısı Cinna rolünde Lenny Kravitz ve tüyler ürpertici kötücüllükteki Başkan Snow rolünde de Donald Sutherland, cuk oturmuş hepsi.
Filmin en büyük hedef kitlesi genç-yetişkin diye adlandırılan kesim olduğundan, öykünün yüksek dozdaki şiddetini yumuşatabilmek için bir hayli uğraşmış Gary Ross ve ekibi. Çocuk sayılabilecek yaştaki gençlerin ölümlerini mümkün olduğunca vahşi, ancak aynı anda kansız biçimde resmedebilmek de bir yetenek. Yönetmenin bir nevi uzlaşmaya gittiğini söyleyebiliriz bu alanda, evet vahşi şekillerde ölüyor haraçlar ama kamera o kadar titrek, çekimler o kadar yakın plan, sanhede varsa bile kan o kadar görünmez ve her şey öyle hızla olup bitiyor ki, neler olup bittiğini, kimin hayatını yitirdiğini idrak edemediğiniz anlar oluyor. Ben kendi adıma, ağırlıklı olarak da bu nedenden dolayı turnuva öncesini, turnuvanın kendisinden daha çok beğendim. O yaştaki çocukların ölümünün rahatsız ediciliğini seyirci görmesin etmesin diye uğraşmaları sonucu bu katliamın bizde uyandırması gereken yoğun hisler de kaçmış aradan çünkü. Evet bir çocuğun bir diğerini öldürdüğünü mümkün olduğu kadar gerçeğe yakın bir şekilde görmek korkunç bir şey olurdu cidden, ama olay da bu zaten, bunu göremediğimiz için Capitol'de kendisini bir "şov" izliyor zanneden kuşbeyinli insanlardan farkımız kalmıyor turnuvayı izlerken, olayın dehşetinden tiksinmek yerine "tuttuğumuz yarışmacı"nın kazanmasını istiyoruz içten içe. (Ama böyle olmasaydı film PG-13 reytingi alamaz ve gişede daha az hasılat yapardı, kitap da young-adult türünde olduğundan ergen seyirciyi niçin gözden çıkaramadıklarını ve şiddetin dozunu iyice kıstıklarını anlamak zor değil.)
2.5 saatlik bir filme 450 sayfalık bir kitapta olan bitenlerin tümünü sığdırmaları beklenemez, istenmez de zaten, sinema ve edebiyatın dili farklı olduğu için. Bu nedenle "bu niye yoktu, peki şu nasıl olmaz" diyerek ince eleyip sık dokuyan okurlardan olmayacağım, Mage'in, Avox'ların ya da mutta'ların hikayeden çıkarılmış olmaları, Kariyerler'in öyküsünün kırpılmış olması ya da Haymitch'in karakterinin ciddi anlamda yumuşatılmış -ve biraz da karikatürize edilmiş- olması örneğin, hiçbir şekilde batmadı bana. Ama rahatsız olduğum ve hikayenin gidişatını etkilediğini düşündüğüm farklılık ya da eksiklikler de vardı filmde, şöyle ki:
(Bu kısmı filmi izlemeyen/kitabı okumayanların es geçmesi iyi olur tabii.)
— Peeta ve yanmış ekmek hikayesi bambaşka bir şeye dönüşmüş. Filmde Peeta'nın Katniss'i açlıktan ölmekten kurtardığı anlaşılamadığı gibi, sanki ekmeği Katniss'e verecek cesareti bulamamış, yağmurda uzaktan atarak kızı o gün aşağılamış gibi bir anlam çıkıyor ki, alakası yok tabii ki. Katniss'in gönül borcu ve bu borç hissinin altında ezilmesi de, Peeta'nın saçmasapan pişmanlığıyla gölgelenmiş.
— Bu arada açlıktan ölmek üzere olan bir Katniss demişken, romanın kahramanının tipini nispeten sağlıklı ama zayıf olarak canlandırmıştım gözümde hep. Tombik yanaklı Jennifer Lawrence -ve kıvrımları- çok güzel ve performansı da şahane, ama sürekli açlıkla mücadele eden, hatta karakteri, açlık ve yiyecek bulma zorunluluğuyla doğan avcılıkla şekillenen Katniss'i canlandıracak aktrisin biraz sıska olması daha mantıklı olabilirdi sanki.
— Hazır açlıktan, yani kitap serisinin ve turnuvanın adında dahi geçen kavramdan bahsediyorken, buna filmde hiç değinilmemesine de bayıldığımı söyleyemem. Trende Peeta ve Katniss önlerine gelen yemeklere burun kıvırıp dokunmuyor, asık suratla havalı havalı oturuyorlar mesela, oysa o yemeklere yumulmaları, hem de bunu elleriyle falan yapmaları gerekiyordu. Collins Katniss'e yediği her yemeği, her öğünü uzun uzun anlattırııyordu kitapta. Açlık Oyunları sırasında arenada Katniss'in karnını nasıl ve ne şartlarda doyurduğu da uyarlamada uçup gitmiş. Susuzluk meselesi var bir de, turnuvanın başında üç gün boyunca bir su kaynağı arıyor ve susuzluktan ölme noktasına geliyordu gölü ilk keşfettiğinde Katniss, oysa filmde ilk gün iki adım yürüdü ve hop, su. Güzel olmamış.
— Katniss'in Rue ile ilişkisinin aldığı hâli de sevmedim hiç. Yakınlaşmaları çok hızlı geçiştirilmiş, ittifak konuşmaları hikayeden tamamen atılmış, Katniss'in Rue'ya niçin bu kadar iyi davrandığı ve onu önemsediği anlaşılmıyor. Rue'nun ölüm sahnesinde ağlayıp ağıt yakan bir Katniss de anlamsız ve eğreti duruyor yine bu nedenle.
— Peeta'nın bacağının Katniss'in turnikesi yüzünden kesilmesi ve Peeta'nın turnuva sonunda takma bacak kullanmak zorunda kalmasına, ben mi kaçırdım, yoksa hiç değinilmemiş miydi? İkinci filmde nasıl açıklayacaklar çocuğun bacağının yokluğunu acaba...
— Son olarak, Katniss'in Peeta'ya karşı duyduğu karmaşık hisler, bir noktaya kadar Peeta'nın ona olan duygularının bile rol olduğuna inanması ve sponsorlardan yemek, ilaç vb. alabilmek için halka oynaması, magazin dilinde konuşarak sahte öpücükler dağıtması, tek bir galip olacağının açıklandığı an Peeta'nın silahını kendisine doğrulttuğunu zannederek kendi okunu da ona doğrultması, zehirli yemiş meselesini aşkından falan değil Capitol'a gününü göstermek için teklif etmesi, durdurulmadan önce yemişleri ağızlarına atmış olmaları, Peeta'nın Katniss'in büyük ölçüde rol yaptığını ise turnuva bittiğinde öğrenmesi, bunlar hikayenin, merkezdeki ilişkinin ve kahramanın karakterine dair çok şey söyleyen can alıcı noktalardı benim için. Filmde hemen hiç olmamaları, sadece Katniss'in biraz olsun oynadığının, onun da yarım yamalak anlaşılması, sonunun da geçiştirilmesi, zaten turnuva kısmı ilk yarısı kadar güçlü olamayan filmin sonunu benim gözümde zayıflatmış oldu. (Sonu geçiştirilmiş dedim ama, aslında bu "havada kalmışlık hissi" yerinde belki de, oyunun hileli olduğunu, ne olursa olsun her zaman kasanın kazanacağını söylüyor film bize sonunda çünkü ve ikinci filmin başlangıcına yer açıyor, hiçbir şeyin bitmediğini göstererek.)
— Bir de, çok minik bir şey bu ama, bir mıntıkadan iki galip gelebileceğinin açıklandığı anda Katniss'in kendine hakim olamayıp "Peeta" diye haykırmasını görebilmeyi çok isterdim :)
Okkalı bir sistem eleştirisi beklememek lazım Hunger Games'ten. Yola çıktığı fikir, yaptığı gelecek tasviri ne kadar karanlık ve derinleşmeye müsait bir distopya olsa da, bunun uygulaması izleyicide aynı etkiyi yaratamıyor, aynı sorun kitapta da vardı. "Sorun" demek doğru değil belki, ne de olsa yetişkin değil ilkgençlik distopyası The Hunger Games. Film de, kitap da, izlenip/okunup unutulacak, pek de derinlikli olmayan ama büyük eğlence vaat eden, sürükleyici hikayeler. Yeni bir V for Vendetta ya da Truman Show değil The Hunger Games yani. Bir diğer açıdan bakarsak, filmlerde görsel efektler senaryonun yerini alıyor artık ve gişe rekorları kıran büyük bütçeli Hollywood filmleri içleri boş, bomboş filmlerden başka bir şey değil günümüzde. Bu filmlerle karşılaştırılacak olduğunda, The Hunger Games bir hazine. Önerim şu, kitabı okuduysanız, mutlaka birkaç noktanın sizi memnun etmeyeceğini baştan bilin ve her roman uyarlamasında olması gerektiği gibi birazcık düşürün beklentilerinizi, eğer böyle olursa, filmden büyük keyif alırsınız. Kitabı okumadıysanız da gönül rahatlığıyla izlemenizi tavsiye edebileceğim bir film olmuş The Hunger Games, bu konu size hitap ediyorsa tabii. Ama izledikten sonra kitabını da okuyun derim, film işin nasılını başarılı bir şekilde gösterirken, kitap nedenleri de anlatıyor çünkü.
Hükümet, bundan 74 yıl önce Capitol'un galibiyeti ve 13. mıntıkanın yok edilmesiyle sonuçlanan iç savaşı unutturmamak, yeni ayaklanmaların oluşmasını baştan engellemek ve halkın Capitol karşısında ne kadar güçsüz olduğunu onlara sürekli hatırlatmak için, her sene Açlık Oyunları adı verilen bir turnuva düzenliyor. Her mıntıkadan 12-18 yaş aralığında bir kız, bir de oğlanın, yani toplam 24 çocuğun/gencin kura sonucu katıldığı (daha doğrusu katılmak zorunda olduğu) ve katılımcılara 'haraç' denilen bu turnuva, her tarafı gizli kameralarla çevrili olan ve tüm koşullarını Capitol oyun kurucularının kontrol ettiği dış dünyaya kapalı bir arenada yapılıyor. Bu arenanın biçimi her sene değişiyor, uçsuz bucaksız bir çöl görünümünde de olabilir, sık ağaçlı bir orman görünümünde de. 24 haraç birkaç günlük eğitimden geçtikten sonra bu arenaya atılıyor ve 23 tanesi oradan asla çıkamıyor, tek bir kişi canlı kalana kadar oyun bitmiyor. Arenanın soğuk, susuzluk, zehirli otlar, vahşi hayvanlar ve tabii ki açlık gibi zor koşulları bir yana, asıl savaş, haraçların arasında, çünkü başka kimse kalmayana dek birbirlerini öldürmek zorundalar.
Özellikle son dönem, film haberleriyle inanılmaz popüler olan Hunger Games'in sık sık Twilight'la karşılaştırılmaya başladığını okuyorum orda burda ve sinir oluyorum buna açıkçası. İki kitap serisinin de ilkgençlik edebiyatı olması dışında ne gibi bir ortak noktaları var? Birisi yapış yapış aşklı, ağlak, kitapçıda fantastik kitaplar bölümünde değil de romantik kitaplar kısmında bulunabilecek, bomboş ve bombok bir seri, diğeriyse teenager'lar için çizilmiş olsa da karanlık, kurgu harikası ve son derece inanılır bir distopya tasviri (üstelik bu sadece ilk iki kitap için geçerli, son kitapta yine çok sürükleyici bir devrim ve iç savaş romanına dönüşüyor — ilk kitapla ilgili iki yıl önce yazdığım yazıyı okumak isterseniz buradan, son kitabın yazısı ise şurada). Filmlerine bakacak olursak, Twilight filmlerinin tek tek her karesinde olan o buram buram dandiklik ("cheesy" ve "tacky" aklıma ilk gelen ama karşılığını bulamadığım kelimeler) Hunger Games'in sinema uyarlamasında bir gıdım bile yok. Harry Potter filmlerinde bile bir nebze vardı bu, sanırım büyük stüdyoların bir politikası olarak hemen hemen her çocuk/yeniyetme kitap serisi uyarlamasında var, ama neyse ki, Hunger Games'de yok. Gary Ross bu açıdan şapka çıkarılası bir yönetmen cidden. Umarım Ross, hatta aslında kadronun tamamı diğer filmlerde de bu projede yer alırlar da, şimdiye dek pek görmediğimiz bir fenomene, roman uyarlaması bir blockbuster'ın sadece pazarlama ve görsel efektler ile değil, dolu dolu bir senaryoyla da popüler olabileceğine tanık oluruz.
Anlaşılacağı gibi, filmi -çok olmasa da- beğendim ben. Duramayıp eleştireceğim noktaları olacak yazının devamında, ama genel olarak düşük tutmaya çalıştığım beklentilerimi aşan, bütün o ergen çılgınlığı ve pazarlama taktiklerinden hiç beklenmeyecek şekilde de ciddiye alınacak bir film olmuş. Başrolde, yapımcıların Winter's Bone'daki rolüne (Katniss'e çok benzer bir karakteri canlandırıyordu orada da) tav olarak seçtiğini zannettiğim Jennifer Lawrence var, ki film de asıl gücünü Katniss karakteri ve Lawrence'ın performansından alıyor, çok iyi bir iş çıkarmış genç aktris. Diğer oyunculara bakacak olursak, Gale karakterini Liam Hemsworth, Peeta'yı da Josh Hutcherson canlandırıyor — biri 16 olması gerekirken 30 yaşında gösteriyor, diğeriyse, üzgünüm ama, piç suratlı bebelere benziyor. Nerede benim kafamda canlandırdığım Peeta, nerede Hutcherson. Ama romanların film uyarlamasında bazı aktörlerin okurların hayallerinde canlandırdığı tiplerden uzak olması normaldir herhalde, nitekim ikisinin oyunculukları da sırıtmıyordu, alışacağız artık Peeta ve Gale olarak bu yüzlere sanırım. Yardımcı kast ise çok iyi — dehşet verici tv sunucusu Caesar Flickerman rolünde Stanley Tucci, eski Açlık Oyunları şampiyonu ve bizimkilerin isteksiz akıl hocası ayyaş Haymitch rolünde Woody Harrelson, anlayışlı moda tasarımcısı Cinna rolünde Lenny Kravitz ve tüyler ürpertici kötücüllükteki Başkan Snow rolünde de Donald Sutherland, cuk oturmuş hepsi.
Filmin en büyük hedef kitlesi genç-yetişkin diye adlandırılan kesim olduğundan, öykünün yüksek dozdaki şiddetini yumuşatabilmek için bir hayli uğraşmış Gary Ross ve ekibi. Çocuk sayılabilecek yaştaki gençlerin ölümlerini mümkün olduğunca vahşi, ancak aynı anda kansız biçimde resmedebilmek de bir yetenek. Yönetmenin bir nevi uzlaşmaya gittiğini söyleyebiliriz bu alanda, evet vahşi şekillerde ölüyor haraçlar ama kamera o kadar titrek, çekimler o kadar yakın plan, sanhede varsa bile kan o kadar görünmez ve her şey öyle hızla olup bitiyor ki, neler olup bittiğini, kimin hayatını yitirdiğini idrak edemediğiniz anlar oluyor. Ben kendi adıma, ağırlıklı olarak da bu nedenden dolayı turnuva öncesini, turnuvanın kendisinden daha çok beğendim. O yaştaki çocukların ölümünün rahatsız ediciliğini seyirci görmesin etmesin diye uğraşmaları sonucu bu katliamın bizde uyandırması gereken yoğun hisler de kaçmış aradan çünkü. Evet bir çocuğun bir diğerini öldürdüğünü mümkün olduğu kadar gerçeğe yakın bir şekilde görmek korkunç bir şey olurdu cidden, ama olay da bu zaten, bunu göremediğimiz için Capitol'de kendisini bir "şov" izliyor zanneden kuşbeyinli insanlardan farkımız kalmıyor turnuvayı izlerken, olayın dehşetinden tiksinmek yerine "tuttuğumuz yarışmacı"nın kazanmasını istiyoruz içten içe. (Ama böyle olmasaydı film PG-13 reytingi alamaz ve gişede daha az hasılat yapardı, kitap da young-adult türünde olduğundan ergen seyirciyi niçin gözden çıkaramadıklarını ve şiddetin dozunu iyice kıstıklarını anlamak zor değil.)
2.5 saatlik bir filme 450 sayfalık bir kitapta olan bitenlerin tümünü sığdırmaları beklenemez, istenmez de zaten, sinema ve edebiyatın dili farklı olduğu için. Bu nedenle "bu niye yoktu, peki şu nasıl olmaz" diyerek ince eleyip sık dokuyan okurlardan olmayacağım, Mage'in, Avox'ların ya da mutta'ların hikayeden çıkarılmış olmaları, Kariyerler'in öyküsünün kırpılmış olması ya da Haymitch'in karakterinin ciddi anlamda yumuşatılmış -ve biraz da karikatürize edilmiş- olması örneğin, hiçbir şekilde batmadı bana. Ama rahatsız olduğum ve hikayenin gidişatını etkilediğini düşündüğüm farklılık ya da eksiklikler de vardı filmde, şöyle ki:
(Bu kısmı filmi izlemeyen/kitabı okumayanların es geçmesi iyi olur tabii.)
— Peeta ve yanmış ekmek hikayesi bambaşka bir şeye dönüşmüş. Filmde Peeta'nın Katniss'i açlıktan ölmekten kurtardığı anlaşılamadığı gibi, sanki ekmeği Katniss'e verecek cesareti bulamamış, yağmurda uzaktan atarak kızı o gün aşağılamış gibi bir anlam çıkıyor ki, alakası yok tabii ki. Katniss'in gönül borcu ve bu borç hissinin altında ezilmesi de, Peeta'nın saçmasapan pişmanlığıyla gölgelenmiş.
— Bu arada açlıktan ölmek üzere olan bir Katniss demişken, romanın kahramanının tipini nispeten sağlıklı ama zayıf olarak canlandırmıştım gözümde hep. Tombik yanaklı Jennifer Lawrence -ve kıvrımları- çok güzel ve performansı da şahane, ama sürekli açlıkla mücadele eden, hatta karakteri, açlık ve yiyecek bulma zorunluluğuyla doğan avcılıkla şekillenen Katniss'i canlandıracak aktrisin biraz sıska olması daha mantıklı olabilirdi sanki.
— Hazır açlıktan, yani kitap serisinin ve turnuvanın adında dahi geçen kavramdan bahsediyorken, buna filmde hiç değinilmemesine de bayıldığımı söyleyemem. Trende Peeta ve Katniss önlerine gelen yemeklere burun kıvırıp dokunmuyor, asık suratla havalı havalı oturuyorlar mesela, oysa o yemeklere yumulmaları, hem de bunu elleriyle falan yapmaları gerekiyordu. Collins Katniss'e yediği her yemeği, her öğünü uzun uzun anlattırııyordu kitapta. Açlık Oyunları sırasında arenada Katniss'in karnını nasıl ve ne şartlarda doyurduğu da uyarlamada uçup gitmiş. Susuzluk meselesi var bir de, turnuvanın başında üç gün boyunca bir su kaynağı arıyor ve susuzluktan ölme noktasına geliyordu gölü ilk keşfettiğinde Katniss, oysa filmde ilk gün iki adım yürüdü ve hop, su. Güzel olmamış.
— Katniss'in Rue ile ilişkisinin aldığı hâli de sevmedim hiç. Yakınlaşmaları çok hızlı geçiştirilmiş, ittifak konuşmaları hikayeden tamamen atılmış, Katniss'in Rue'ya niçin bu kadar iyi davrandığı ve onu önemsediği anlaşılmıyor. Rue'nun ölüm sahnesinde ağlayıp ağıt yakan bir Katniss de anlamsız ve eğreti duruyor yine bu nedenle.
— Peeta'nın bacağının Katniss'in turnikesi yüzünden kesilmesi ve Peeta'nın turnuva sonunda takma bacak kullanmak zorunda kalmasına, ben mi kaçırdım, yoksa hiç değinilmemiş miydi? İkinci filmde nasıl açıklayacaklar çocuğun bacağının yokluğunu acaba...
— Son olarak, Katniss'in Peeta'ya karşı duyduğu karmaşık hisler, bir noktaya kadar Peeta'nın ona olan duygularının bile rol olduğuna inanması ve sponsorlardan yemek, ilaç vb. alabilmek için halka oynaması, magazin dilinde konuşarak sahte öpücükler dağıtması, tek bir galip olacağının açıklandığı an Peeta'nın silahını kendisine doğrulttuğunu zannederek kendi okunu da ona doğrultması, zehirli yemiş meselesini aşkından falan değil Capitol'a gününü göstermek için teklif etmesi, durdurulmadan önce yemişleri ağızlarına atmış olmaları, Peeta'nın Katniss'in büyük ölçüde rol yaptığını ise turnuva bittiğinde öğrenmesi, bunlar hikayenin, merkezdeki ilişkinin ve kahramanın karakterine dair çok şey söyleyen can alıcı noktalardı benim için. Filmde hemen hiç olmamaları, sadece Katniss'in biraz olsun oynadığının, onun da yarım yamalak anlaşılması, sonunun da geçiştirilmesi, zaten turnuva kısmı ilk yarısı kadar güçlü olamayan filmin sonunu benim gözümde zayıflatmış oldu. (Sonu geçiştirilmiş dedim ama, aslında bu "havada kalmışlık hissi" yerinde belki de, oyunun hileli olduğunu, ne olursa olsun her zaman kasanın kazanacağını söylüyor film bize sonunda çünkü ve ikinci filmin başlangıcına yer açıyor, hiçbir şeyin bitmediğini göstererek.)
— Bir de, çok minik bir şey bu ama, bir mıntıkadan iki galip gelebileceğinin açıklandığı anda Katniss'in kendine hakim olamayıp "Peeta" diye haykırmasını görebilmeyi çok isterdim :)
Okkalı bir sistem eleştirisi beklememek lazım Hunger Games'ten. Yola çıktığı fikir, yaptığı gelecek tasviri ne kadar karanlık ve derinleşmeye müsait bir distopya olsa da, bunun uygulaması izleyicide aynı etkiyi yaratamıyor, aynı sorun kitapta da vardı. "Sorun" demek doğru değil belki, ne de olsa yetişkin değil ilkgençlik distopyası The Hunger Games. Film de, kitap da, izlenip/okunup unutulacak, pek de derinlikli olmayan ama büyük eğlence vaat eden, sürükleyici hikayeler. Yeni bir V for Vendetta ya da Truman Show değil The Hunger Games yani. Bir diğer açıdan bakarsak, filmlerde görsel efektler senaryonun yerini alıyor artık ve gişe rekorları kıran büyük bütçeli Hollywood filmleri içleri boş, bomboş filmlerden başka bir şey değil günümüzde. Bu filmlerle karşılaştırılacak olduğunda, The Hunger Games bir hazine. Önerim şu, kitabı okuduysanız, mutlaka birkaç noktanın sizi memnun etmeyeceğini baştan bilin ve her roman uyarlamasında olması gerektiği gibi birazcık düşürün beklentilerinizi, eğer böyle olursa, filmden büyük keyif alırsınız. Kitabı okumadıysanız da gönül rahatlığıyla izlemenizi tavsiye edebileceğim bir film olmuş The Hunger Games, bu konu size hitap ediyorsa tabii. Ama izledikten sonra kitabını da okuyun derim, film işin nasılını başarılı bir şekilde gösterirken, kitap nedenleri de anlatıyor çünkü.
22 yorumcuk:
kitabı okumamıştım, filmdeki soru işaretleri silindi kafamdan yazınızla. teşekkürler
Kitapları okumadım fakat filmin ilk yarısında sonra biraz sistem eleştirisi, biraz başladırı vs. beklerken, tamamen öngörülebilir bir aşk hikayesi ve (pardon ama) twiligt tadında gençlik edebiyatına/filmine dönmesi sonucu, cidden nefret ederek çıktım filmden. Benim notum 4,5 maalesef. Sanırım kitaplar filmden oldukça daha üstün.
Doğrusunu isterseniz filmin bu kadar beğenilmiş olması bile beni şaşırttı. Kitapla film çok başka bulvarlarda yarışıyor benim gözümde, en başta filminin çekilmesine karşıydım ve tam bir felaketle karşılaşacağıma da emindim. Peşin hüküm vermiş olabilirim ama sonuç beni cidden şaşırtmadı. Kitabı okuduktan sonra filmin bu denli beğenilmesi cidden kötü. Olaylar çok hızla geçiştirilmiş, tamam filmin iki saatlik bir süresi var ama hiç değilse olayların çarpıtılması ya da değiştirilmesi yerine kitabı aynen yansıtmaya çalışarak bunu örtmeyi deneyebilirlerdi. Ben 4,5 bile veremiyorum.
Çok sevdim ben filmi -tamam olmamış dediğim yerler vardı ve yazındaki yerler de doğnu çok sinirimi bozdu peeta ve catniss arasındakiler özellikle, yani kitapları bilmeyen filmin ikinci yarısında olup bitenleri aşk hikayesi sanıyor, onun hayatta kalabilmek için bir oyun bir act olduğunun farkında değil, verememişler bunu filmde ve şiddet olması gerekenden çok çok azdı amma velakiiin bu eksikliklerini görmezden gelebilirsek ççok etkileyici filmdi, kameranın ve müziklerin farklı kullanımı, oyunculukların başarısı ve eli yüzü düzgün bi senaryo ile biz kitapın hayranlarını tatmin edecek bir film yapmaları mmkünmüş işte :))
Ben filmi beğendim.Bloguma da yazmıştım, tıpkı sende olduğu gibi Peeta'yı görünce aklıma ilk gelen şey 'Bu bebenin suratından piçlik akıyor.' Olmuştu ve hangi arkadaşımla konuşsam hepsi aynı fikirdeydiler.Jennife Lawrence'a benden de laf yok çok iyiydi. :P En çok kıl olduğum şey turnuvadaki Katniss Peeta ilişkisiydi ama onu da ikinci filme koyarlar herhalde.Bacak olayını, ok doğrultmayı falan unutmuşum ben sahi onlar niye yoktu ki :S ? Ama sonuç olarak dediğin gibi genç-yetişkin kitle çok izlesin diye ( başarılı oldular bu konuda,arkadaşlarıma keşke daha şiddetli olsun dediğimde kitabı okumayan bir arkadaşım 'üff deli misin kadir' dedi :P )şiddeti(ya da kanı) azaltmalarına rağmen bence güzel bir uyarlama Açlık Oyunları.Boş bir film değil en azından.Ben de ilk yarıyı daha başarılı buldum. Birde, şu haykırma şeyini ben de görmek isterdim hatta 'hihhh bağıracak şimdi' falan dedim kendi kendime :P
Ben filmden daha cok tadindan yenmeyen yorum ve elestirileriniz icin size tesekur edecektim. Bu sitenin yeni kullanicilarindan biriyim. Yazdiklarinizdi cok keyif alarak okuyorum. Tebrikler!
Filmi ilk iki kitabı okuduktan sonra seyrettim. Bir filmi uyarlandığı kitabı okuduktan sonra seyrediyorsam açıkçası o filmden fazla tat alamıyorum. Filmi kitaptan bağımsız olarak düşünemiyorum. Film hakkında objektif olamıyorum.
Bu girişi yaptıktan sonra hakkında düşündüklerimi söylemem gerekirse açıkçası film beni tatmin etti. Seyretmeden önce çıtayı çok yüksek tutmamıştım ve yaş grubu olarak da daha genç kesime hitap edeceğini düşünerek filmin biraz sivri köşelerinin yontulacağını tahmin etmiştim. Belki ilerde adından söz edilecek bir kült film olmayacak ama yine de sinemada hoş vakit geçirtecek bir yapım olmuş.
Oyunculuklar gerçekten iyi. Özellikle J.Lawrence çok çok iyi. Seyrederken filmden önce biraz kilo verip incelseymiş diye düşünmedim değil.
Son söz olarak; sinemada seyretmeye değer bir film diyebilirim. Benim notum 7/10.
tam aklımdan geçen ama yazmaya üşendiğim şeyleri çok güzel bir şekilde anlatmışsın. Film için en kapsamlı ve doğru tespitleri senin yazmış olduğundan şüphem yok. Ben de bi kaç saat önce ızledim :)
ya bende gitmek isitoyurm:)
bu cumartesi gidicem ben de..yeni türüyen şu herşeyi eleştirme,yerden yere vurma mangası hevesimi kaçırmıştı ama bu yazı moralimi yerine getirdi,cumartesiyi iple çekmemi sağladı. bi tarafta "ben film sarrafıyım,sinefilim, entelim"ci insanlarla "ciddi" siteler filmin distopik kısmının çok yüzeysel olduğunu ve asla kült bir film olamayacağını yazıp duruyo,bir diğer yanda daha böyle "halktan" forumlarda herşeye üstten bakan gençler -ki benim ukala kardeşimle arkadaşlarımda dahil buna- reklamı çok yapıldı sonra da gişede milyon dolarları götürdü diye "aptal ergenlerin beğendiği salak film ııyyy iğrençti" diye dolanıp duruyor.bunlar etkilemedi beni diyemem ama belli bir kalitede olduğunu da imdb puanlarından biliyoruz sonuçta.işte bu yazıya bu yüzden sevindim, biz kitabın has hayranları yılın filmi olcak başyapıt çıkıcak diye beklemiyoruz bu filmi sonuçta, kafa dağıtan eğlencelik diye bakıyorum ben ama kaliteli ve çok yaratıcı bir eğlencelik olduğu da bir gerçek.. kitaplardaki sürükleyici nefes tutturan hava filmde de varsa mutlu çıkıcam.
Ben de filmin dumduz cekilmemis olusunu ve sinema izleyicilerini de etkilemeye calisma cabasini sevdim acikcasi. Goruntu-kamera acisi-efekt acisindan cok guclu oldugu yanlari vardi bence. Bazi sahneler gereksiz uzundu (ozellikle Capitol halki ile ilgili sahneler).
Jennifer Lawrence (Winter's Bone'daki muhtesem performansini da hatirladim simdi) cok cok iyi bir secim gercekten.
Ayrica ben Peeta'yi da cok begendim itiraf edeyim :) Cok da iyi oynadigini dusundum izlerken.
Kitabi okumasaydim filmi nasil algilardim merak ediyorum ama bir yandan da.
Son olarak da filmin 2.yarisini (oyunun basladigi andan itibaren) genel olarak begendim.
Heralde benim notum da senin gibi tam olarak 7.5 olurdu.
8 veremezdim en nihayetinde :))
çok ilginç bir yazı olmuş pek çok noktasına katılmamak elde değil.. (:
Kitabını daha önce okumuştum ve açıkçası filme giderken öyle büyük bir beklentim de olmamıştı. (Harry Potter'ın son beş filmini en düşük beklentiyle izlemiş biri olarak söylüyorum) Yazınızda belirttiğiniz bir çok noksanlıklara katılmamak elde değil. Özellikle filmi izlerken kameraların kullanılış biçimi beni fazlasıyla rahatsız etmişti. (bkz. sarhoş gibi sallanıp durması) Güzel bir eleştiri yazısı olmuş, elinize sağlık.
Not: Harry Potter'a yeni yetme/çocuk serisi vs demeniz olmamış ama. Kesinlikle katılmıyorum o cümleye :P
Nasıl olabilir bilmiyorum ama film hakkında hiç bir duyumum ve fikrim yoktu. Ancak inanılmaz bir merak içindeyim şu an... Paylaşımınız için teşekkürler =)
Önce filmi izledim ve kitabı okumadığıma bin pişman oldum..
Bahsettiginiz birçok detay yoktu ya da anlaşılıyordu gercekten, ama katniss in Peeta konusunda rol kestiği kameralara oynadığı açikti
Sanırım Peeta gercek sandı
Kitabı okumalıydım filmden cok etkilendim aklımdan çıkmıyor
Bu yazını okurken içimin yağları eridi! Beni sinir eden şeylerin bir başkasını da sinir etmiş olması içime su serpti. Herşeye rağmen filmden nefret ettiğimi söyleyemem, Jennifer Lawrence sayesinde o da sanırım. Senin yazdıklarından farklı olarak bir tek Cinna'dan memnun kalmadım. Lenny Kravitz'i severim ama bir Cinna değil benim fikrime göre :) Ben de Peeta'nın ekmek fırlatma olayını bir türlü hazmedemedim. Orada yaptığı o minik plan herşeyin yanında Peeta'nın karakteri hakkında dünyaları anlatıyor. Hangi yarım akıllı filmedeki şeklinin daha uygun olacağını düşündü merak ediyorum. Okuduğum en iyi ve sağlam karakterlerden biri olup çoğu 'iyi' karakter gibi sinir kaldırmayan aksine hayran bırakan Peeta'yı canlandıramayan çocukceyizden bahsetmiyeyim bile! Benim Peeta adayım (gerçekte de kendisi Peeta seçmelerine katılan 5 isimden biriydi sanırım) Evan Peters. Nedense hakkını verebileceğini düşünüyorum Peeta karakterinin. AHS'yi seyrettikten sonra okudum The Hunger Games ve ilk kitabın ortasına gelince farkettim ki Peeta'yı artık böyle görüyorum; http://evan-peters.net/gallery/displayimage.php?pid=872&fullsize=1 ve bundan da çok mutluyum. Neyse ellerne sağlık :)
battle royale with cheese diyorum baska da birsey demiyorum.
yazınıza katılıyorum ben de.. Benim de ilk tepki verdiğim nokta, bu serinin sadece bir seri olması neticesi ile twilight denilen içi boş seri ile mukayese edilmesi. Tam bir saçmalık. Sizin de belirtiğiniz noktalar dışında beni film boyunca rahatsız eden ilk nokta peeta karakterinin uymamış olması. Fırıncının oğlunun biraz daha boylu poslu,yapılı olması gerekirdi. Ayrıca kitaptakinden çok farklı bir imajı var, gale ve peeta rollerini canlandıranların, oldukça büyük göstermeleri de gözümden kaçmadı. Kafamdaki Peeta rolüne en iyi uyan aday Hunter Parrish'di. Ayrıca bacak olayını atlamalarına da çok şaşırdım. Uyuz olduğum diğer bir nokta da, Katniss ile Peeta'nın aralarındaki sözde yakınlığın aşk gibi gösterilmesi. Sinir oldum buna, çünkü izleyici kitlesi baz alınarak yapılmış bir satış stratejisinden başka bir şey değildi.. Genel olarak iyi, kitaplarından apayrı kulvarda. Ancak biraz daha şiddetin dozunu artırıp , şu kilit noktaların üzerinde fazla durulsaydı da herkesin beklediği, istediği değildi de ummadığı bir şey ortaya çıksa idi, o zaman sinema tarihinde iyi bir yerde olabilirdi belki... Sevgiler.
yazına sonuna kadar katılıyorum. özellikle son kısımdaki eleştirilerinde çok haklısın. Belki de çok büyük beklentilerim olduğundan film boyunca en ufak ayrıntılar bile dikkatimi çekti. Mesela oyun kurucuların yanına ilk önce Katniss'in girmiş olmasını ikinci kitapta nasıl açıklayacaklar merak ediyorum. Arena kısmını çok kısaltmış olmaları da eksiklikleri beraberinde getirdi. Peeta'nın "okulun ilk günü gördüğüm kız,Katniss Everdeen" hikayesi de tuhaf bir şey olmuştu bence. Ve Peeta kitaptakinden apayrı biri olmuş. Görünüşü geçtim de kişilik gerçekten çok farklı benim düşündüğüm Peeta'ya göre. Hatta şunu diyebilirim ki kitapları okumasam Katniss Peeta'ya aşık ama çocuk pas vermiyor bile derdim. Aşık çocuk, olmuş pısırık,ağlamaklı hiç bir şeyi beceremeyen gereksiz bir çocuk. Ayrıca kural değişiminde o Katniss'in "peeta" deyişini ben de bekledim ama ne yazıkki o bile atlanmıştı.En sonda da Peeta ve Katniss fazla iyi ayrıldılar bence. Peeta bariz kızıyordu diye hatırlıyorum ben, yoksa yanılıyor muyum ? Hatta son kez diyerek elini uzatıyordu. Filmde Josh gayet mutluydu nedense. Artık bunların açıklamasını 2. filmde bekliyorum, umarım toparlamaya çalışırlar bunları.
Şunu eklemeliyim ki kitabı okumayanlar için film gerçekten bir harika. Tabi izlerken yanına kılavuz olacak seriyi okumuş bir arkadaş alınırsa. :)
Merhaba, Bloğunuz çok güzel..
Bu da benim bloğum, umarım beğenirsiniz :)
http://gayyadesign.blogspot.com/
bütün kitaplarını bitirmiş biri olarak filmini izlemeye cesaret edemiyorum. ama mutlaka izleyeceğim :)
Güzel Paylaşım ve Emeğinize Sağlık..
Yorum Gönder