13 Şubat 2012 Pazartesi

Pushing Daisies


Bir ya da iki sezon çekildikten sonra yayınlandığı kanal tarafından anlaşılmaz nedenlerle iptal edilen, iptal edilince de fena halde ziyan olan 10 dizi listesi yapmıştım iki yıl önce. O zamandan beri, çekimlerine son verilmemiş olsa şahane birer diziye dönüşme potansiyeli taşıyan, hatta bu yarım kalmış halleriyle bile uzadıkça uzayan pek çok tv dizisinden çok daha nitelikli birer yapım olan üç dizi daha keşfettim. Blogda bu haftayı tümünü hararetle önerdiğim bu dizilere ayırıyorum, yazarlarına konuları toparlama fırsatı verilmeden yayından kaldırıldıklarını bile bile izlemek buruk olsa da harcadığım zamana değdi çünkü – kısa sürmüş de olsalar çok eğlenceli diziler hepsi. İlk yazıda aralarında en bilindik, en popüler olan, 2007'de yayın hayatına başlayıp ikinci sezonunda sonlandırılan Pushing Daisies var.

Pushing Dasies'in mucidi, yine saçma iptal politikası kurbanı olmuş iki leziz fantastik dizinin, Dead Like Me ve Wonderfalls'un yaratıcısı olan Bryan Fuller. (Yazık yalnız adama - topu topu üç dizi yapıyor, üçü de birbirinden güzel ve üçü de ya ilk ya ikinci yıllarında yayından kaldırılıyor.) Dizi Ned (Lee Pace) isminde bir turtacıyla ilgili. Bu turtacının, ölüleri dokunarak onları yaşama döndürmek gibi alışılmadık bir yeteneği var, fakat onlara ikinci dokunuşunda, bu sefer dönmemek üzere ölüyor ölüler. Buna ek olarak, eğer Ned birinci dakika içinde ikinci kez dokunarak ölüleri yine öldürmezse, onların yerine bir başkası, o an yakın mesafede olan herhangi birisi ölmek zorunda. Çocukluğunda araba çarparak ölen köpeğini dirilterek, annesini yaşama döndürüp tekrar öldürerek, bir de kazara aşık olduğu komşu kızının babasını öldürerek iyice keşfettiği bu yeteneğinin ne kadar tehlikeli olduğunu bilen Ned, yaşamı boyunca bunu gizli tutuyor. Ta ki paragöz, aksi, huysuz ve pek bir alem özel dedektif Emerson Cod (Chi McBride) onu iş üstünde yakalayana kadar. Bunun üzerine Ned ve Emerson birlikte çalışmaya başlıyor, ne de olsa ölmüş kurbana onu kimin öldürdüğünü sorabiliyor olunca, cinayetleri çözmek bir hayli kolaylaşıyor.

Pilot bölümünde ikilimize Ned'in çocukluk aşkı, Charlotte “Chuck” Charles (İngiliz aktris Anna Friel) da katılıyor - bir gemi gezisinde öldürülen Chuck'a katilinin kim olduğun sorma görevi Ned'in, ama hâlâ tek aşkı olarak hatırladığı kızı kanlı canlı karşısında gören Ned bir dakika sonra onu tekrar ölüme mahkum edemiyor, böylece Chuck da esrarlı cinayetleri araştıran grubumuzun bir parçası haline geliyor ve kendisini öldü bilen dünyadan gizli, Ned'in evinde yaşamaya başlıyor. Büyük aşkı Ned'le arasında, birbirlerine kazara dokunacak olurlarsa hayatının sona ereceği gibi küçük de bir sorun var. Ned'e umutsuzca aşık garson Olive Snook (Kristin Chenowith) ve Chuck'ın evlerinden çıkmayan, eski su jimnastikçisi eksantrik teyzeleri Lily ve Vivian (Swoosie Kurtz & Ellen Green), kadronun kalanını oluşturuyor. Dizinin kahramanı Ned, Lee Pace'in dünyanın en "şirin" mimiklere sahip adamı olmasının etkisiyle çoğu zaman tüm ışıkları çalıyor, ama kadronun tamamı kendi içinde süper bir kimya tutturmuş.




Pushing Daisies'de en çok hoşuma giden, masalsı atmosferiyle arada elinizi televizyona daldırıp pamuk şekeri aratacak kadar canlı renkleri. Pek çok sahnede devasa miktarlarda CGI kullanılmış ama bu normalde kötü ve ucuz duracak bir şeyken, bu dizinin capcanlı renklerle doğan peri masalı havasının verdiği fantastiklik hissini sağlamlaştırıyor. Rengarenk kostümlerle vintage otomobiller de cabası.

Dizi talihsiz bir zamana, yazarların grevine denk gelmiş. Sanırım bu nedenle ikinci sezon pek başarılı değil, hikayeler zayıflıyor ve tekrara kaçmaya başlıyor. Ben ilk bölümlerdeki kadar sevemedim hiç mesela, ya onlar toparlayamadı, ya da farklılığından dolayı başta çok çarpıcı gelmişti bana. (Ama o kadar farklı ve özel bir dizi ki, en kötü haliyle bile televizyonda yıllardır oynayan birbirininin kopyası otuz tane dedektiflik dizisine tercih edilir.) En azından bir sezonu daha hak ediyordu, yazarların dizinin tekrara kaçıyor gibi görünmeye başlayan formüllerini baştan yazıp yazamayacaklarını ve yeni bir soluk getirip getiremeyeceklerini görmek ya da hiç olmadı hikayenin açık kalan uçlarını doğru düzgün toparlama şansı vermek için.




Şimdi öğrendim ki, cnbc-e bu diziyi "dokunmaktan korkmayan kadınların dizisi" sloganıyla sokmuş yayına. Beş dakikadır kafa patlatıyorum, bağlantıyı kuramadım. Hadi bir dokunmak var dizinin olayında, gerçi ölüler hayata döndürülüyor o şekilde, dokunmaktan "korkmamak" nedir yani ama hadi neyse dokunma kısmını peki anladık desek, kadınlar ne? Hangi kadınlar? Hani böyle renkli renkli, adında papatya falan geçiyor diye ancak kadınlara hitap eder bu dizi, bu yüzden Brezilya semalarından kopup gelen arkası yarınlarla karıştırılacak bir tagline bulalım, çok ama çok mantıksız olsun ve bunlara ek olarak 90'larda show tv'nin kırmızı noktalı yayınlarında gösterilen konuluları anımsatacak çift anlamlı bir cümle olsun, belki birkaç erkeği de çekeriz ekran başına diye mi düşünmüşler?

17 yorumcuk:

csyasoo dedi ki...

Dizide Chuck ilk Ned'in ilk dokunusundan sonra diriliyor. eğer Ned bir kez daha Chuck'a dokunacak olursa sonsuza dek ölü kalacak Chuck. Bunu iki karakter biliyor ve buna rağmen birlikte hareket ediyorlar sürekli. Bunun gerçekleşme ihtimali herzaman var. Dikkatli olsalar da var. Bundan dolayı Cnbc-e o sloganı kullanmış olabilir.

Güzel dizidir. Tim Burton ve Amelie kokar buram buram.

Çavlan dedi ki...

bir kere chuck tek bir kadın, "kadınlar" değil. zaten onu geçtim, chuck ned'e dokunmaktan korkmuyor değil ki. tam tersine, gayet de korkuyor. buna rağmen ned'le kalmayı seçmiş olması ayrı. ben hâlâ bir mantığa oturtamadım o sözü.

Mshn dedi ki...

Geçen yıl baştan bir kez daha izlemiştim ben de. Keşke bitmeseydi gerçekten.

Artık geriye Lee Pace'in The Hobbit'teki performansını izlemek için gün saymak kalıyor sanırım.

Bir de bu dizideki rolü yüzünden Chi McBride'a House'ta oynadığı bölümler içerisinde hep gülmüştüm. :) (House'u biraz rötarlı izlemiş birisiyim.)

Adsız dedi ki...

kesinlikle çok tatlı ve güzel bir diziydi. keşke kaldırılmasaydı yayından.

Adsız dedi ki...

Evet ben de cnbce'ye içimden mal mısınız demiştim.

Dünya güzeli bi dizidir, indirip sakladığım ender dizilerden. Doktorumla ve the prisoner'ın yeni yapımıyla birlikte bi klasörde dururlar.

Luna dedi ki...

Ne zaman huzursuz olsam, uyku tutmasa bu diziyi izliyorum. Öyle huzurlu öyle tatlı ki keşke devamı olsaymış :)

İpek dedi ki...

güzel şeylerin erken bitmesi. çok içim acımıştı bu diziye ya. hatrıma gelince şimdi bi kötü oldum.

demet dedi ki...

"dokunmaktan korkmayan kadınların dizisi" sloganı bir reklamdan ibaret aslında. dizinin sponsoru arçelik'in dokununca iz bırakmayan inox ankastre serisiydi çünkü :)

Adsız dedi ki...

Oha şu anda bi aydınlanma yaşadım dizinin sloganı konusunda. Sponsor diyince.. EVET VARDI ÖYLE BİŞE.

irem dedi ki...

Harika görünüyor dizi aşık oldum görsel yönetimine resmen, hemen izlenecektir o zaman hiç beklemeden!

"Dokunmaktan korkmayan" sloganında fena çuvallamış yanlız cenebece. Başta erkek seyirci çekmek için ucuz erotik çağrışımlı slogan diye düşündüm ama gizli reklam demiş bir arkadaş ki şanhsen ben böyle tanıtılan bir diziyi izlemezdim asla bu da düşük reyting ve daha az reklam parası demek :P

naked as we came dedi ki...

bende bayıldım hem konusuna hem setine, renklerine... the fall'da oynayan adam da var. izlicem :)

sinemaniacfighter dedi ki...

http://sinemaniacfighter.blogspot.com/search/label/Pushing%20Daisies

estorn dedi ki...

Fazlasıyla güzel bi diziydi bu:) Mekan tasarımları ve renkler, görüntü yönetmenliği, absürt olaylar ve diyaloglar, anlatıcının ince esprileri, Cod'un "pop-up kitap" sevgisi... Gerçekten böyle dizilerin değeri daha iyi bilinmeli bence:) Ayrıca Lee Pace'i The Fall'dan önce bu dizide seyretmiştim ilk ve ne kadar iyi bir oyuncu olduğunu burada da göstermiş kendisi:)

gürültü dedi ki...

paldır küldür bitirilen ve ucu açıkta kalan bir dizi de flashforward. bi de dizi biticek diye sanki daha da heyecanlanmıştı. başroldeki joseph fiennes'in sonraki dizisi camelot da (ki bence çok vasattı) hemen yayından kaldırıldı. heralde joseph'de bir lanet var diye düşünmeden edemiyor insan.

Syhn dedi ki...

ne severdim bu diziyi..
nasıl her bölümden efsaneleşmiş kareler vardır aklımda...
yalnız senaryoda açık vardı chuck annesiyle ilgili falan onu toplayamadılar birde zaten çok uzamazdı bu dizi. uzatamazlardı.. ama çok şeker bir diziydi. kısa olması mühim değil ama dediğin gibi ikinci sezonda zayıflayıpta bitmeseydi iyidi

Hasret dedi ki...

Pushing Daisies başladığı zamanlarda Chuck da yeni başlamıştı, iki dizinin de en güzel olduğu zamanlardı. :)

derya dedi ki...

çok çok sevdiğim dizilerdendi çok yazık ettiler gerçekten:(Arşivimde ne kadarı var bilmiyorum ama vaktim olduğunda tekrar izlemek istiyorum...