Yazar: Jane Goldman & Matthew Vaughn (senaryo), Mark Millar & John Romita Jr. (çizgiroman)
Oyuncular: Aaron Johnson, Chloe Moretz, Nicolas Cage, Mark Strong
Tür: Aksiyon|Suç|Gerilim
Yapım yılı: 2010
Süre: 117 dk.
Ülke: İngiltere|ABD
Dil: İngilizce
IMDb puanı: 8.1/10
Çavlan'ın puanı: 7.3/10
Umut'un puanı: 7/10
"Baba, korkuyorum." diyor boş bir arazide öylece dikilip duran küçük, tatlı bir kız. Hemen karşısında duran babasıysa kıza bir silah doğrultmuş, "Korkacak hiçbir şey yok," diye temin ediyor kızını, giydiği yeleğin onu koruyacağını, yiyeceği kurşunu sadece 'göğsüne inen bir yumruk' gibi hissedeceğini söylüyor. Ve tetiği çekiyor. Sonra babası, çelik yelek dersinde bu kadar uysal davrandığı için, ödül olarak dondurma yemeye götürüyor kızı.
11 yaşında Mindy (Chloe Moretz) ve onun babası, Damon'dan (Nicolas Cage) oluşuyor bu tuhaf aile. Mindy, yani hem komik, hem de zeki olan bu yetenekli tetikçi, doğduğu günden beri eğitim alan (alıştığımızdan daha farklı bir eğitim ama) Hit-Girl'den başkası değil. Babası da, bir nevi Batman göndermesi olan Big-Daddy. Big-Daddy karısının ölümünden sorumlu olan kötü adam Frank'ten (Mark Strong) öç alma düşüncesiyle yatıp kalkıyor yıllardır, ona ulaşmaya çalışarak Frank'in adamlarını öldürüp duruyor -kızına verdiği eğitim de bunun için. Bu garip ikiliye fazla dalmadan, ilk yarıda Dave Lizewski (Aaron Johnson) üzerinde yoğunlaşıyor film. Ergen geek'imiz Dave'in fark edilmeden yaşayıp gitmekten bezmesi sonucu dikkat çekici bir şeyler yapmanın zamanı geldiğine karar vermesi, asıl konu. Meşhur ve sevilen biri olmanın en iyi yolunun, bir süper kahraman olmaktan geçtiğine karar veriyor.
Filmin uyarlandığı çizgi romanın yazarı Miller için süper kahraman olmak, insan ırkının potansiyelinin bir sembolü ya da insanlığın kurtarıcısı olmak demek değil; ün ve güç kazanmak demek belli ki. Yeşilli sarılı ninja/dalış giysisi karışımı korkunç bir kostüm giyen Dave, bir gece "suçla savaşırken", çevredeki çocuklardan birinin onu kameraya çekip Youtube'a koymasıyla, bir gecede ünlü olup çıkıyor. Tabii aslında bir süper kahraman gücü yok Dave'in, tek olayı, vücudundaki sinirler minirler harap olduğu için acıyı pek hissetmemesi, hissetmediği için de beş adam onu dövdükten sonra bile pes etmemesi. Çok tehlikeli adamlara rastladığı ve kesin ölüp gideceği bir gece, mor peruklu, okul etekli küçük bir kız tarafından çok havalı bir şekilde kurtarılıyor, Hit-Girl'ümüzün hikayeye tekrar dahil olması bu şekilde oluyor.
Kick-Ass'in ilk yarısı, Peter Parker radyoaktif örümcekler tarafından ısırılmayıp da omuzlarında ağır bir sorumluluk taşımasaydı nasıl olurdunun cevabını veriyor. İkinci yarısıysa ana karakteri Dave'i arka koltuğa alıp, öne Big Daddy ve Hit Girl hikayesini geçiriyor ki benim hiç şikayetim olmadı bundan, baba-kız, Dave'den (yani Kick-Ass'ten) çok daha ilginç. Bu filmi diğer süper kahraman filmlerinden farklı kılan şey bu konudaki tutumu bana göre; bir yandan likralı taytlar giyen süper kahraman konseptinin ne kadar saçma olduğunun farkında, diğer yandan da adalet hiçbir şeye yaramadığında yargılama işini kendi kendine üstlenen birey fikrini ciddi ciddi irdeliyor.
Oyunculuklar hiç fena değil, Nicolas Cage bile Big Daddy rolüyle beni güldürmeyi başardı ki hiç haz etmediğim, son yıllarda sürekli yanlış roller aldığını düşündüğüm bir oyuncudur kendisi. Kesinlikle daha hafif filmlerde oynaması ve ucundan köşesinden komik rollere bürünmesi gerekiyor bana göre. Ama Kick-Ass'in asıl bombası Hit-Girl rolündeki Chloe Moretz (500 Days of Summer'daki çok bilmiş ufaklık rolünden aşina olabilirsiniz ona). Hem acımasız suikastçi, hem de pek bir şirin, pek bir tatlı çocuk rollerinin hakkını ustalıkla veren Moretz, son yıllarda Hollywood çocuklarından gördüğüm en iyi oyunculuğu sergiliyor. Let the Right One In'in Amerikan yeniden çevriminde başrol için seçildiğine şaşmamalı.
Anne-babaları kızdırıp gücendirebilecek bir film Kick-Ass, bunu yapmak için bir hayli uğraşıyor hatta (bir düzine kötü adamı gayet de eğlenerek kesip biçen, bunu da ağzından düşürmediği fuck'lar ve cunt'lar eşliğinde yapan 11 yaşındaki şirin bir kız ana karakterlerinden biri ne de olsa). Ama eğlendirici olmak için de çok uğraşıyor ve bunda kesinlikle başarılı oluyor. Tabii ki herkese hitap edecek bir film değil; seks göndermeleriyle, küfürlerle, hicivlerle, bir anlamda çocuk istismarıyla, bolca kanla ve şiddetle dolu, bunlardan rahatsız olmanız olası. Bu öğeler benim Kick-Ass'i eğlenceli bulmama neden olan öğeler ama :) Eğlenceli bulmak ile sevmek aynı şeyler değil tabii. Bu kadar abartılı şiddet bana rahatsız edici (aslında kullanmak istediğim kelime offensive, ama tam Türkçesini bulamıyorum) gelmediği gibi, karikatürizeliğinin derecesinden dolayı anlamsız bile geldi, örneğin Kill Bill ve Sin City gibi filmler de bilgisayar-oyunu-tarzı-şiddet yönünden Kick-Ass'a benzeyen filmlerdi, ama Kick-Ass'te hiç mi hiç olmayan (ve aslında çok gereksinim duyduğu) bir duygusal derinlik vardı o filmlerde.
Yönetmen Matthew Vaughn (ki benim bayıldığım bir film olan Stardust'ın da yönetmenliğini yapmış), süper-kahraman janrına, şiddet ve küfür kullanımında aşırıya kaçarak küçük, şirin taşlamalarla selam gönderiyor bu filmle. Eğlenceli, hatta çok eğlenceli bir şey çıkmış ortaya, bunu kesinlikle reddedemem. Ama IMDb puanının ve pek çok kritiğin işaret ettiğinin aksine sinemada yeni bir çığır açan kült bir film değil bana göre Kick-Ass. Biraz fazla şişirildi. Bu janra saygılarını sunmak yerine eleştiren, ama bunu benzer yöntemlerle yapan bir film vardı, yine bir çizgiroman uyarlamasıydı: Watchmen. O mesela, beni çok daha fazla etkileyen bir filmdi. Bilemiyorum, tarz meselesi belki de. Kick-Ass'in Facebook ve Youtube gençliğinin twit'lerinde kullanıp bolca konuşacağı bir film olduğu kesin :)
Big Daddy'nin nasıl olup da bu hallere düştüğünün öyküsünü anlattığı üç dakikalık kanlı-canlı-çizgi-roman sekansı, bana göre Kick-Ass'in en iyi bölümü, hatta filme verdiğim notun 7'nin üstüne çıkmasının nedeni. İnanılmaz derecede güzel, dokunaklı ve unutulması güç bir şey çıkmış ortaya -elbette son derece klişe hikaye değil, o bölümün görselliği dokunaklı olan. Kill Bill'de O-Ren Ishii'nin kökenlerinin anlatıldığı mangavari bölümü hatırlatıyor bolca, ama kabul etmek gerekir ki daha (bile) etkileyici. Fakat bütüne bakıldığında Kick-Ass'in hiçbir anlamı, teması, altmetni yok, onu izlemek için bulabileceğim tek neden eğlenceli olması. Bu neden tek başına yeterli tabii ki, o yüzden hafif ve iyi zaman geçirmek istediğiniz bir gün (eğer üstte saydığım öğelerden rahatsız olan izleyiciden değilseniz tabii ki) izlemenizi kesinlikle öneririm. Filmin sadece "eğlenceli" olması, benim puanımın 7'yi güçbela geçmesine neden oluyor, hepsi bu.
11 yaşında Mindy (Chloe Moretz) ve onun babası, Damon'dan (Nicolas Cage) oluşuyor bu tuhaf aile. Mindy, yani hem komik, hem de zeki olan bu yetenekli tetikçi, doğduğu günden beri eğitim alan (alıştığımızdan daha farklı bir eğitim ama) Hit-Girl'den başkası değil. Babası da, bir nevi Batman göndermesi olan Big-Daddy. Big-Daddy karısının ölümünden sorumlu olan kötü adam Frank'ten (Mark Strong) öç alma düşüncesiyle yatıp kalkıyor yıllardır, ona ulaşmaya çalışarak Frank'in adamlarını öldürüp duruyor -kızına verdiği eğitim de bunun için. Bu garip ikiliye fazla dalmadan, ilk yarıda Dave Lizewski (Aaron Johnson) üzerinde yoğunlaşıyor film. Ergen geek'imiz Dave'in fark edilmeden yaşayıp gitmekten bezmesi sonucu dikkat çekici bir şeyler yapmanın zamanı geldiğine karar vermesi, asıl konu. Meşhur ve sevilen biri olmanın en iyi yolunun, bir süper kahraman olmaktan geçtiğine karar veriyor.
Filmin uyarlandığı çizgi romanın yazarı Miller için süper kahraman olmak, insan ırkının potansiyelinin bir sembolü ya da insanlığın kurtarıcısı olmak demek değil; ün ve güç kazanmak demek belli ki. Yeşilli sarılı ninja/dalış giysisi karışımı korkunç bir kostüm giyen Dave, bir gece "suçla savaşırken", çevredeki çocuklardan birinin onu kameraya çekip Youtube'a koymasıyla, bir gecede ünlü olup çıkıyor. Tabii aslında bir süper kahraman gücü yok Dave'in, tek olayı, vücudundaki sinirler minirler harap olduğu için acıyı pek hissetmemesi, hissetmediği için de beş adam onu dövdükten sonra bile pes etmemesi. Çok tehlikeli adamlara rastladığı ve kesin ölüp gideceği bir gece, mor peruklu, okul etekli küçük bir kız tarafından çok havalı bir şekilde kurtarılıyor, Hit-Girl'ümüzün hikayeye tekrar dahil olması bu şekilde oluyor.
Kick-Ass'in ilk yarısı, Peter Parker radyoaktif örümcekler tarafından ısırılmayıp da omuzlarında ağır bir sorumluluk taşımasaydı nasıl olurdunun cevabını veriyor. İkinci yarısıysa ana karakteri Dave'i arka koltuğa alıp, öne Big Daddy ve Hit Girl hikayesini geçiriyor ki benim hiç şikayetim olmadı bundan, baba-kız, Dave'den (yani Kick-Ass'ten) çok daha ilginç. Bu filmi diğer süper kahraman filmlerinden farklı kılan şey bu konudaki tutumu bana göre; bir yandan likralı taytlar giyen süper kahraman konseptinin ne kadar saçma olduğunun farkında, diğer yandan da adalet hiçbir şeye yaramadığında yargılama işini kendi kendine üstlenen birey fikrini ciddi ciddi irdeliyor.
Oyunculuklar hiç fena değil, Nicolas Cage bile Big Daddy rolüyle beni güldürmeyi başardı ki hiç haz etmediğim, son yıllarda sürekli yanlış roller aldığını düşündüğüm bir oyuncudur kendisi. Kesinlikle daha hafif filmlerde oynaması ve ucundan köşesinden komik rollere bürünmesi gerekiyor bana göre. Ama Kick-Ass'in asıl bombası Hit-Girl rolündeki Chloe Moretz (500 Days of Summer'daki çok bilmiş ufaklık rolünden aşina olabilirsiniz ona). Hem acımasız suikastçi, hem de pek bir şirin, pek bir tatlı çocuk rollerinin hakkını ustalıkla veren Moretz, son yıllarda Hollywood çocuklarından gördüğüm en iyi oyunculuğu sergiliyor. Let the Right One In'in Amerikan yeniden çevriminde başrol için seçildiğine şaşmamalı.
Anne-babaları kızdırıp gücendirebilecek bir film Kick-Ass, bunu yapmak için bir hayli uğraşıyor hatta (bir düzine kötü adamı gayet de eğlenerek kesip biçen, bunu da ağzından düşürmediği fuck'lar ve cunt'lar eşliğinde yapan 11 yaşındaki şirin bir kız ana karakterlerinden biri ne de olsa). Ama eğlendirici olmak için de çok uğraşıyor ve bunda kesinlikle başarılı oluyor. Tabii ki herkese hitap edecek bir film değil; seks göndermeleriyle, küfürlerle, hicivlerle, bir anlamda çocuk istismarıyla, bolca kanla ve şiddetle dolu, bunlardan rahatsız olmanız olası. Bu öğeler benim Kick-Ass'i eğlenceli bulmama neden olan öğeler ama :) Eğlenceli bulmak ile sevmek aynı şeyler değil tabii. Bu kadar abartılı şiddet bana rahatsız edici (aslında kullanmak istediğim kelime offensive, ama tam Türkçesini bulamıyorum) gelmediği gibi, karikatürizeliğinin derecesinden dolayı anlamsız bile geldi, örneğin Kill Bill ve Sin City gibi filmler de bilgisayar-oyunu-tarzı-şiddet yönünden Kick-Ass'a benzeyen filmlerdi, ama Kick-Ass'te hiç mi hiç olmayan (ve aslında çok gereksinim duyduğu) bir duygusal derinlik vardı o filmlerde.
Yönetmen Matthew Vaughn (ki benim bayıldığım bir film olan Stardust'ın da yönetmenliğini yapmış), süper-kahraman janrına, şiddet ve küfür kullanımında aşırıya kaçarak küçük, şirin taşlamalarla selam gönderiyor bu filmle. Eğlenceli, hatta çok eğlenceli bir şey çıkmış ortaya, bunu kesinlikle reddedemem. Ama IMDb puanının ve pek çok kritiğin işaret ettiğinin aksine sinemada yeni bir çığır açan kült bir film değil bana göre Kick-Ass. Biraz fazla şişirildi. Bu janra saygılarını sunmak yerine eleştiren, ama bunu benzer yöntemlerle yapan bir film vardı, yine bir çizgiroman uyarlamasıydı: Watchmen. O mesela, beni çok daha fazla etkileyen bir filmdi. Bilemiyorum, tarz meselesi belki de. Kick-Ass'in Facebook ve Youtube gençliğinin twit'lerinde kullanıp bolca konuşacağı bir film olduğu kesin :)
Big Daddy'nin nasıl olup da bu hallere düştüğünün öyküsünü anlattığı üç dakikalık kanlı-canlı-çizgi-roman sekansı, bana göre Kick-Ass'in en iyi bölümü, hatta filme verdiğim notun 7'nin üstüne çıkmasının nedeni. İnanılmaz derecede güzel, dokunaklı ve unutulması güç bir şey çıkmış ortaya -elbette son derece klişe hikaye değil, o bölümün görselliği dokunaklı olan. Kill Bill'de O-Ren Ishii'nin kökenlerinin anlatıldığı mangavari bölümü hatırlatıyor bolca, ama kabul etmek gerekir ki daha (bile) etkileyici. Fakat bütüne bakıldığında Kick-Ass'in hiçbir anlamı, teması, altmetni yok, onu izlemek için bulabileceğim tek neden eğlenceli olması. Bu neden tek başına yeterli tabii ki, o yüzden hafif ve iyi zaman geçirmek istediğiniz bir gün (eğer üstte saydığım öğelerden rahatsız olan izleyiciden değilseniz tabii ki) izlemenizi kesinlikle öneririm. Filmin sadece "eğlenceli" olması, benim puanımın 7'yi güçbela geçmesine neden oluyor, hepsi bu.
7 yorumcuk:
Epey eğlendiren bir film, ben çok beğenmiştim.
Çok güzel bir yazı olmuş, çok eğlenceli ama fazla boş bir filim olduğu konusuna katılıyorum. Yinede izlensin, hit girl için değer :D
ben de tam bu filmle ilgili nedir nedeğildir merakı içindeydim, izlemek için neden arıyordum :) buldum nedenimi
çok eğlenceliydi.. insanın kahraman olası geliyor :P
Kafamın can sıkıntılarıyla dolu olduğu bir zamanda izlemiştim, iyi gelmişti. Ama bence de çok derinliği olan bir film olduğu söylenemez.
İyi filmdir fakat biraz Hollywood mantığıyla -V for Vendetta'daki kadar olmasa da- çizgi romanın bütünlüğünün bir bölümü zedelenmiş, hikayeye epey fazlaca müdahale edilmiştir.
Ayrıca çizgi roman filme göre daha gerçekçidir. Çünkü çizgi roman baştan sona saçmadır, bu saçmalığın getirdiği bir tutarlılık vardır kendi içinde. Filmin sonunda ise neredeyse her şey güllük gülistanlık olur.
Ne güzel görseller seçmişsiniz.
Yorum Gönder