20 Ağustos 2010 Cuma

The Ghost Writer

Yönetmen: Roman Polanski
Yazar: Robert Harris (roman ve uyarlama), Roman Polanski (senaryo)
Oyuncular: Ewan McGregor, Pierce Brosnan, Olivia Williams
Tür: Dram|Gizem|Gerilim
Yapım yılı: 2010
Süre: 128 dk.
Ülke: İngiltere
Dil: İngilizce
IMDb puanı: 7.7/10
Çavlan'ın puanı: 8/10
Umut'un puanı: 7.5/10

Gölge yazar, başkaları için kitap, makale, biyografi, rapor gibi içerikleri hazırlayan, ancak ortaya çıkan çalışmanın altına imzasını atmayan kişi demek. Ortaya çıkan içerik bir başkasının adı altında basılır, gölge yazar da hizmetlerine karşılık bir miktar para alıp ortadan kaybolur. İşi tam da bu, yani para karşılığı (oto)biyografik romanlar yazmak olan gölge yazarımızın (Ewan McGregor), eski bir İngiliz Başbakanı olan Adam Lang'in (Pierce Brosnan) anılarını yazması için işe alınmasıyla başlıyor film. Kendisinden önce işe alınan yazar gizemli bir şekilde ölmüş. Gölge (diye bahsedeceğim ondan bundan sonra çünkü filmde bir adı yok, 'Ghost' diye geçiyor hep) Lang ile tanışıp biyografisine girişmek için Amerika'ya, Lang ve ailesinin kafa dinlediği ıssız bir adadaki evlerine gidiyor ve hepsi de bulunduğu odanın dışına çıkması yasak olan müsvedde tarafından güzelce sembolize edilen gizli adam kaçırmalar, alarmlar, şifreler ve güvenlik riskleriyle dolu paranoyak bir dünyaya adım atmış oluyor. Eski Başbakanın görevdeyken teröristlere işkence yapmak için Pakistan'a asker gönderdiğinin ortaya çıkması tam da bu zamana denk geliyor. Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne göre, apaçık bir Tony Blair göndermesi olan Adam Lang bir savaş suçlusu artık. İşe bakın ki, ABD Uluslararası Ceza Mahkemesi'ni tanımıyor. Gölge, biyografiyle ilgilenmeye çok fırsat bulamıyor doğal olarak, hatta yeni patronuna ve onun bir avuç destekçisine yardım etmek için bir basın bülteni bile hazırlıyor. Bu destekçilerin başında Lang'in politikadan belki de Lang'in kendisinden daha çok anlayan karısı (Olivia Williams) ve Lang'in asistanı -ve metresi- Amelia (Kim Catrall) var.



Polanski'nin yasaklı olduğu için giremediği ABD ve İngiltere'ye bol bol politik göndermelerde bulunduğu (kabaca söyleyecek olursak bol bol giydirdiği) bir film olmuş The Ghost Writer. ABD'ye giremeyen bir adamın, ABD'den ayrılamayan bir adamla ilgili bir film çekmesi bir kara mizah örneği olarak da tanımlanabilir tabii. Diğer politik filmlerden farklı olarak (çünkü CIA'in "terörist"leri ABD adına kaçırıp bir güzel işkence yapıp öldürdüğü zaten bilinen ve birkaç filmde işlenmiş olan bir gerçek) ABD dünyayı gizli gizli yönetmeyi öyle bir kafasına koymuş olsaydı ki, en yakın müttefiği olan ülkelerin başına bile uysal görünen kuklaları getiriyor olsa ne olurdu diye soruyor yönetmen.

Biraz Chinatown, biraz Hitchcock gerilimleri havasına sahip film, eski gazeteci ve BBC muhabiri Robert Harris'in "The Ghost" isimli romanından uyarlanmış. Romanda ne kadar farklıydı bilemeyeceğim ama filmin hikayesinin, bu hikayenin katman katman çözülmesinin bir hayli basit olduğu söylenebilir, fakat bunu kendinden alabildiğine emin yönetimiyle telafi ediyor. Hikaye çok orijinal olmayabilir, ama seyirciyi diken üstünde tutacak bir gizem yaratmakta üstüne yok. Polanski'nin hemen her filminde kafayı taktığı kara mizah, paranoya ve gitgide yayılan kötülük gibi temalara rastlamak da güzel.

Alexandre Desplat'nın müzikleri çok şahane, onlar sayesinde hiç beklemediğiniz yerde gerim gerim geriliyor -ve hatta bolca ürperiyorsunuz. Polanski müzikleri (ve sessizlikleri) doğru yerlerde kullanmayı bilmiş. Filmin görüntü yönetmeni de çok iyi bir iş çıkarmış; her an, her yer, sade ama büyülü görünüyor. Tek bir sahne bile tamamen aydınlık değil, gökyüzü her zaman gri. Atmosfer o kadar başarılı bir şekilde oluşturulmuş ki, filmin iki saatten de uzun süresi göz açıp kapayıncaya kadar geçiveriyor. Son sahne, tıpkı ilk sahne gibi usta işi ve etkileyici, üstelik filmin adının da ironik bir demonstrasyonu.

Diğer modern gerilimlerdeki gibi titreyen kameralar ve telaşlı sahneler yok The Ghost Writer'da; son derece uzun sahnelerle, aksiyon yerine karakterlere ve diyaloglara ağırlık vererek, tam eski moda gerilimler gibi ilerliyor film. İzleyiciyi yanlış taraflara yönlendirecek gereksiz manipülasyonlar da yok; fena halde sade, usta işi bir hikaye, Shakespearvari dram, Hitchcockvari klasik gerilim ve aynı başarıyı bir daha yakalayabilecekleri kesin olmayan nefis oyunculuklar var. Roman Polanski'nin Pianist de dahil olmak üzere son yıllardaki filmlerinden eski tadı (bir Chinatown ya da Bitter Moon tadı mesela) alamayan, ama umudunu yitirmemiş sıkı bir hayranı olarak (şey, adamın değil, filmlerinin hayranı diyelim), The Ghost Writer beni tam anlamıyla mest etti. Özellikle tarzın meraklılarını derinden etkileyecek, ama beyinsiz gişe filmleri, içi boş 3D zımbırtıları ve gereksiz devam filmlerinden sıkılan herkese hitap edebilecek bir film The Ghost Writer. Bu yılın en iyilerinden.




3 yorumcuk:

Unknown dedi ki...

İlginçtir ben senin kadar beğenemedim bu filmi, atmosferi yaratmakta kesinlikle başarılı ama en iyilerden olması engelleyecek kadar basit bir senaryosu var..

Bay Kavun dedi ki...

Bitter Moon'u bilen ve seven, üstelik herkesin bayıldığı The Pianist'i pek beğenmeyen birine daha rastladığım için çok sevinçliyim. Gerçekten :) İnceleme çok iyi olmuş, filmin yapı olarak eski (Alfred Hithcock'un filmlerini anımsatan) klasik thriller'lara benzediği konusunda çok haklısınız, lakin bir ara "Chinatown'ı izliyorum, Ghost da Jack'in ta kendisi" demiştim :) Ama bu orjinal değil demek değil, hayır bu filmin modern sinemaya kattığı çok şey var. Roman Polanski, hakkında ne denirse densin, nasıl bir insan olursa olsun çok yetenekli, usta ve özgün bir sinemacı.

Judy Abbott dedi ki...

Ewan McGregor'u çok severim, mutlaka izleyeceğim bu filmi