14 Mayıs 2010 Cuma

Lost 6.15: Across the Sea

Çavlan, "kusulası" bulduğunu söylediği bu bölümü izledikten sonra incelemesini her zamanki uzunlukta yapmayacağını, kısa bir şey yazacağını söyledi (Onun yazısını bu yazının sonunda okuyabilirsiniz). Dizinin gizeminin aydınlatılmasını bekleyen okurlarımızı elleri boş göndermemek adına, bu haftanın gizemlerine derinlemesine ışık tutma görevini ben devraldım. Finale çok az kala nihayet açıklanan şok edici gerçeklere gelin birlikte göz atalım.

Jeykıb'ın Çilesi


- Hadi yavrum, hadi yavr... İşte budur bea, işte budur!
- Zar mı tutuyon sen? Çek elini, şşş çek elini dokunma o taşa..


- Çok güzel olm bu taşlar, çikolatalı badem gibi mübarek.
- Jeykıb cidden biraz malsın sen ya..


- Bana bak alırım aklını başından senin.
- Sen benim aklımı alana kadar ben senin bütün taşlarını... Ahahahah...


(Gergin müzik)
- Eşek mi anırıyo burada deminden beri.. Yemek diye kime sesleniyorum ya..


(Akşam yemeği sonrası)
- Anneeee, benim kardeşime neden hiç ismiyle hitap etmiyoruz?
- Yapımcılar isim bulamadı yavrum ona.


- Hayır yani sağa sola sürekli bradır, madır diye bağırmak yoruyo biliyon mu..
- Her cevapladığım soru başka bir soruyu doğuracak, Jeykıb.. O küçük kafanı yorma bunlara sen.


- ...
- ...


- Eeeeeeh eytere beaa! Çocuk mu kandırıyonuz topluca ulan! Finale bir bölüm kalmış, biriniz de düzgün cevap verin bir şeye iiiiyyykk! Yat yere yat!


- Al ulan bu bir bu iki, bu bir iki! Hangi cevap hangi soruyu doğurdu söyle şimdi!


- Anne, Jeykıb’ın agresyon sorununa bir çözüm bulmamız lazım...
- Iııhhhh haklısın çileli yavrum benim....


- Ne agresyonu ne diyon la canına mı susadın sen?
- Hee agresyon diyom la n’apcan? Yine mi dövcen?
- Şşşş indir elini..
- Şşşt adam ol!!!
- Yavrum yeter ananızın önünde yapmayın bari, kalbim dayanmıyor ayyh..


(Ertesi sabah)
- Bu doğa gezisi sana çok iyi gelecek Jeykıb’ım, şakralarını açacaz yarabbimin izniynen...


- Oha oha oha ışıksal ortam? Anne bu ne?
- Işık yavrum.
- Nereden geliyor?
- Mağaradan.
- Ne var içinde?
- Adanın kalbi. Yaşam. Ölüm. Yeniden doğuş. Sezaryen. Epidural anestezi.
- Ama yani nası geliyor? Ne bu? Kaynağı ne?
- Jeykıb, cevapladığım her soru bir başka soru doğ..
- Eeaah..


(Yıllar sonra)
- Jeykıb’ım, sinirlenmeyeceğine söz verirsen bir şey söylicem sana..
- Zar tuttun di mi yine, bak dalcam çok pis.
- Üfff Jeykıb bi dinle... Adayı terk ediyorum. Yurtdışında başvurduğum okuldan kabul belgesi geldi, dün de vizem çıktı.. Gidiyorum ben.


- ...
- Jeykıb?
- ...
- Jeyk?
- Hayırlısı neyse o olsun kardeşim. Adını bile bilmiyordum zaten. Anama yumuşatarak söyle ama.. Kalpten gitmesin kadıncağız..


- 30 yıl kabından yemeğini eksik etmedim.. Neden mutsuzsun yavrum. Niçin gitmek istersin yuvandan?
- Dünyayı görmek istiyorum ana... Bir kız arkadaş istiyorum. Kafe Dö Paği’de yemek yemek, boğazda martılara simit atmak, Amsterdam’da alemlere akmak istiyorum.. Çok mu şey istiyom anacım benim?


- ....
- Ana...? Anacım iyi misin?
- Hhııırgghhh..!
- Ana!!! Jeykıb koş su getir anam bayıldı!!!


- Ulaaaaaaaaaaaaaaan ulaaan naaptın anama, yavaş söyle demiştim sana çaktığımın! Yat ulan altıma, al ulan bir ki bir ki Mayk Taysın gibi çakarım acımam anama kıyan adama ben!


- Yer miyim ulan bunları, ben anama bakarken sen dışarılarda diskolara akıcan di mi.. Al bakalım diskonun kralı var burda, ışıklı mışıklı!


- Kim agresif ulan, söyle hadi şimdi.. Tükettin 30 yıldır başımın etini yedin bitird...la la LA AAAAAH!


- Oha oha mağara şeymiş! Jeykıb!.. Black Smoke!... Şey miymiş esasında... Şey mi oldu şimdi.. Anlamadım ben galiba.
- Iıııı... Iııı... Ben de bi bok anlamadım... Sevişsek mi?


Çavlan'ın bölüm incelememsisi

[Titus Welliver'in canlandırdığı karakterin adını bize açıklamamakta direndikleri için, nasıl bahsedeceğimi bilmiyorum kendisinden. Bu bölümde Locke'ın bedeninde olmadığı için Flocke diyemeyeceğim aşikar, her seferinde "Siyahlı Abi" ya da "Jacob'ın kardeşi" de yazmak istemiyorum. Bu nedenle sadece bu yazıya özel olmak üzere, ondan İY (İsimsiz Yavru) diye bahsedeceğim. Tabii aynısı ikizlerin annesi (gerçek olmayan annesi) rolündeki hatun için de geçerli, o da SA (Sahte Anne) diye geçecek. Smokey'i de Türkçeleştirip Dumancık yapıyorum. Bilginize.]

Demek yapımcılar, geriye bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar az bölüm kalmışken, koskoca bir bölümü asıl kastta bile olmayan karakterlere adamaya karar veriyorlar. Bir-iki cevap almış olsak da (ki o cevapları fena halde salakça bulduğumu da ekleyeyim), Lost'ta alışageldiğimiz üzere o bir-iki cevap yirmi kadar yeni soru doğurdu. Bir şey değişmedi sonuçta, bizi şaşırtmadan, alışkın olduğumuz gibi devam ediyor Lost (düşündüm de, sezon finallerinin bu kadar başarılı olmasının nedeni ortaya yeni yeni sorular atmasıydı zaten). Artık sabrımın sınıra gelip dayanmış olmasının nedeniyse, tam 6 yıldır süren bu dizinin artık bitmek üzere olması. Doğal olarak, 6 yıldır ortaya atılan gizemlere tatmin edici açıklamalar bekliyor olmam. Belki başından beri öyle bir niyetleri yoktu sevgili yazarların? Belki sadece karakterlerimizin başına ne geldiğini, Kate'in Sawyer'la mı Jack'le mi olacağını falan gösterecek, sonra da bitireceklerdir diziyi, ne de olsa yeni sorular yeni cevaplar doğurmayacak mı? Ne gerek var? Hem böylesi daha gizemli ve postmodern olmaz mı, seyirci olayları kendi kendine yorumlar, istediği yere çeker falan. Evet, finale kadar olan 10 günü buna inanarak geçirmeye karar verdim. Ne de olsa beklentisi ne kadar düşük olursa o kadar az hayalkırıklığına uğrar insan.

Tam olarak anlamış değilim Dumancık ve İY arasındaki bağlantıyı hâlâ. İki tane birbirinden olası ihtimalim var:

1- İY kaynaktaki suların içinde öldü gitti, sayesinde Dumancık özgür kaldı, İY'nin cesedi Jacob tarafından SA'yla birlikte gömüldü. Dumancık da, onun bedenini bir şekilde (ne şekilde?) kopyalayarak, tıpkı günümüzde Locke'a yapıyor olduğu gibi, o bedeni kullanmaya başladı. Beden aslında orijinal beden değil; bir klon. Ama hayalet falan da değil, gayet cismani. Ve aslında bizim başından beri Siyahlı Adam+Dumancık sandığımız varlık, sadece Dumancık. Nasıl ki Locke'ın bedenini ele geçirdiğinde onun anılarının tümüne de ulaşarak bir parça Locke oldu, aynısı İY için de geçerli. İY öldü gitti, Dumancık onun anılarına sahip oldu.

2- Dumancık, aslında İY'nin ta kendisi. İY'den önce Smokey falan yoktu. İY'nin bedeninin şu ışıklı kaynağa bırakılması, İY'nin mutasyon geçirip Dumancık'a dönüşmesine neden oldu. İY artık üstün bir varlık olduğu için (ya da gövdesi öldüğü için) bedenini bıraktı, Dumancık biçimine sadece özü aktarıldı. O beden öldü, çürüdü gitti. Ve fakat canı istediğinde istediği ölünün görüntüsüne bürünebilen Siyahlı Adam+Dumancık, bol bol eski bedeninde göründü. Tabii aslında cismani olmuyordu, tıpkı adada ölen diğer kişilerin görüntüsüne büründüğü zamanlarda olduğu gibi, bir hayaletten başka bir şey değildi. Ta ki Christian'ın ve Locke'ın mis gibi cesetleri adaya gelene kadar...

Herhalde birinci ihtimalin doğru olması daha muhtemel, ama eğer öyleyse birkaç tutarsızlık var: Dumancık ancak adanın dışında ölmüş ve cesedi adaya getirilmiş adamların bedenini ele geçirebiliyor, daha doğrusu klonlayarak kullanabiliyordu. İY gayet de adada öldüğüne göre, ikiz bedeninin cismani olması biraz mantıksız. Bir de, birkaç bölüm önce Flocke, sahilde Kate'e bir zamanlar insan olduğunu ve deli mi deli bir annesi olduğunu anlatıyordu. Burada İY'den ve SA'dan bahsettiği hemen hemen kesin. Bu durumda eğer Dumancık İY'nin sadece vücudunu -o da bir süre- kullanmış olsa yani 1. ihtimal doğru olsa, bu diyalog gerçekleşemezdi. Ya da gerçekleşirdi, ancak yazarlar hata üstüne hata yapmış, fena halde çuvallamış anlamına gelirdi bu. Tabii kast edilenin İY değil de başka bir insan olma ihtimali çok az da olsa var... SA örneğin. Dumancık'ın özünü SA oluşturuyor olabilir, deli anam diye bahsettiği kişi de SA'nın bizim bilmediğimiz ve hiç bilmeyeceğimiz annesidir. Ama eğer böyleyse biraz fazla zorlamış olmazlar mı? Açıkçası pek de umrumda değil şu noktadan sonra. Işıklar, kaynaklar, tıpalar, İncil'e ve Mısır mitolojisine yapılan göndermeler ve Jacob (Jacob'dan ne kadar nefret ettiğimi söylemiş miydim?) bir daha dönmemek üzere gidebilir; ben zaman yolculuğunu ve bir de, dur bakiym, hmmm evet, ilk beş sezonun her bölümünde ortaya bir yenisini attıkları, şu an birikerek sayıları 280'i bulmuş eski gizemleri merak ediyorum! Ve bunları dizi bittikten sonra yapımcının basın açıklamasında değil, diziyi izleyerek öğrenmek istiyorum!



Adem'le Havva, Dumancık'ın ruhsuz cesediyle şimdiye dek hiç görmediğimiz bir kadının iskeletlerinden oluşuyormuş. Daha etkileyici bir şey bulamamışlar mı Adem'le Havva için? Bütün olasılıkların içinde (zaman yolculuğunu hatırlayalım) bunu mu seçmiş yazarlar, bu mu ellerinden gelenin en iyisi yani? Üstelik Jack iskeletler ilk keşfedildiğinde 40-50 yıl önce ölmüş olduklarını söylemişti. Bir de giysilerinin çürüyüp yok olmamış olmaları ne kadar mantıklı? Ve de hepsinden önemlisi, Lost niçin izleyicisini aptal yerine koymakta direniyor? O flashback görüntüler neydi allahaşkınıza, Kate'li, Jack'li, Locke'lı -çok gençmişler bu arada- görüntüler? Elbette farkındayız o mağarada olduklarının, bu kadar kör göze parmak bir hatırlatmaya ne gerek var, çok da çirkin bir montaj olmuşken üstelik... Çok kötüydü, çok.

Jacob iyiliği, İY da kötülüğü temsil ediyor. Nasıl, biri bana açıklayabilir mi? Jacob bu bölümde son derece kötücül, itici, budala, sinir bozucu, gerizekalı görünmedi mi? Adamın tek bildiği ona buna vurmak, ha bir de onu deli anneden kurtaran kardeşini öldürmek evet. İyilik bu mu? Ona iki tane çakıp orada insanca tepkiler veren tek adam olan İY'yi adadan kurtarmak istemediniz mi?

SA kimdi, nereden geldi? Adaya kazayla düştüğünü söyledi bölümün başında, kaza derken? Onu taşıyan özel dinazoru adaya mı çarptı? Prehistorik Others'ı öldüren kesinkes SA mıydı, eğer öyleyse nasıl yaptı? Dumancık'a dönüşerek mi? Dumancık SA'dan mı doğdu aslında? Belki de insanların her şeyi yakıp yıktığından bahsederken kendisini de yakıp yıkanların arasında sayıyordu, bu yüzden de budala da olsa adanın koruyucusu rolüne çok daha uygun olan Jacob'a göre kendini asi çocukla (İY ile yani) daha çok özdeşleştiriyordu. SA'nın korkuları ve motivasyonlarının bir mantığı var mıydı, yoksa temeli olmayan bir paranoyanın göstergesi miydi tümü?

Ne biliyoruz SA'yla ilgili gerçekten? Yaşlanmıyor, ama ölmek istiyor. Claudia'yı (bu arada biraz saçma bir isim olmamış mı Claudia, hani başta Latince konuşuyorlardı falan) bebeklerine analık etmek istediği için değil, yerine bir koruyucu bulup ölmek istediği için öldürüyor. Çocukların birbirine zarar veremeyeceğini, bunun icabına baktığını söylüyor, ama bunu tersini gösteren sahneler izliyoruz defalarca. Bir de bu çocuklardan, adada yaşayan bir köy dolusu insanı gizlemeyi başarıyor... Çocukların adada büyüdüğünü unutmayalım bu arada, 13 yıl boyunca şöyle etraflıca bir gezintiye çıkmak akıllarından geçmemiş mi hiç, insan merak etmiyor değil.

Aslında düşündüm de, sadece SA'yla ilgili değil, adayla ilgili de pek bir şey bildiğimiz söylenemez. Örneğin nedir şu ışıldayan kaynak? Ne boka yarar, güçleri nelerdir, nereden gelmiştir, neler yapabilir? Adanın enerjisi kötü huylu, güvenilmez midir? Şu iyileştirme güçlerine ne demeli o zaman? Dünyayı nasıl etkiliyor peki bu kaynak? Neredeyse hiçbir şey bilmiyoruz, bölümü izlemeden daha az soru vardı kafamızda üstelik. Ama yo, bu kadar da haksızlık etmeyeyim, hiçbir şey öğrenmemiş de değiliz. Across the Sea'de çok önemli beş şey (evet evet, tam beş! hatta sayıyla: 5) şey öğrendik:

1. Jacob ve İY ikizmiş. İyilik ve kötülük falan.
2. Ada sihirli, efsunlu, altın rengi bir ışığı koruyormuş.
3. Adanın yeni koruyucusu, kendisinden önceki koruyucunun elinden şarap gibi bir şey alıp içerek görevine başlayabiliyormuş.
4. Adem'le Havva, İY'nin üvey annesiyle İY'nin ta kendisiymiş.
5. Lost sadık izleyicisini çok ama çok büyük ihtimal finalde fena halde hayalkırıklığına uğratacak, bolca da kızdıracakmış.

Bu maddelerin hepsini birbirinden aptalca buldum ben. Farklı düşünen varsa çok rica ediyorum yorum bırakıp bu bölümü niçin sevdiğini falan anlatsın. Bana göre, dizinin devasa gizeminin büyük bir parçasını aydınlatması gereken bu bölüm çok ama çok üzücüydü, Ab Aeterno'dan binlerce kat daha üzücüydü, çünkü final gelecek hafta! Hâlâ son iki bölümü heyecanla bekliyorum, ama beklentilerim ciddi şekilde düştü bu bölümden sonra. 6. sezon daha çok bir bekleyiş şeklinde geçmiş olsa da (yüzlerce sorudan bir kısmının cevaplanmasını, yüzlerce gizemden bir bölümünün aydınlanmasını beklemek), her zaman son bölümlerde bizi bizden alacaklarından, çok ama çok etkileyici bir iş çıkararak toparlayacaklarından emindim. Across the Sea değiştirdi bu fikrimi. Belki diziye haksızlık ediyorum, belki finalden sonra bu bölüme başka bir ışık altında bakabileceğim... Umarım öyle olur. Yine de finalde sorularımızı bizi tatmin edecek, etkileyecek ve şaşırtacak şekilde cevaplamaktan ziyade yarım yamalak ve aptalca yanıtlayacaklarından, finalin merkezine karakterlerin dinamiklerini alarak (oysa karakterlerin aşk hayatlarında ne olacakları çoğu izleyicinin umrunda bile değil), arkadan da bolca ajite edici müzik vererek dizinin sonunu geçiştireceklerinden korkuyorum. 1/4.

22 yorumcuk:

Perdaz dedi ki...

Hala heyecanlandırabiliyorsa bir sonraki bölüm için, izlenmeye, takdir etmeye değer.

Ahh Dexter, vahh Dexter.. nerdesin guzum, pıçaklarını da al gel artık..

aslı hayvanı dedi ki...

bence de kötü bir bölümdü. gizem mizem açıklanmasını bir kenara bıraktım, sıkılıyorum yahu artık lost seyrederken.

Persephone dedi ki...

Oooh benim gibi nefret edenleri bulmak güzel şey. Yazının ilk kısmına dağılarak okuduğumu belirtmem lazım :D Bu bölümden sonra da kararımı verdim zaten (2 bölüm kalmış gerçi karar versem nolur vermesem nolur) artık black smokeunda, adasında, ışığında, tıpasında, mitolojisinde, teorisinde, paralel evreninde değilim. Desmond Penny'sine kavuşçak mı, Kate Sawyer'a mı Jack'e mi vercek, daha kimler ölcek, kurtulcaklar mı falan gibi gayet sığ sorularla izliycem. Çünkü sizin deyiminizle SA gayet yerinde bir cevap verdi hepimize: Cevaplayacağım her soru başka bir soru doğuracak. Yani bunun meali ne? Sorularınızın cevabını bok alırsınız!

zeus-onur dedi ki...

Soruların cevabını bence on dakikada bile verebilirler, bu yüzden finale iki bölüm kaldı, artık cevapları vermeye başlayalım;
1 şu şöyleydi
2 şu böyleydi
gibi açıklamalar yapmaları çok daha sıkıcı olurdu. şimid "niye öldüler" bölümünde de bolca soru sorulacak, Jacob'un çocukluğu gelip hurkeyden küllerini isteyecek falan filan ama bu bölümlerle hikayeyi öyle bir noktaya getiriyorlar ki tek bir eksik taş kalıyor, onu da yerine koyduklarında çok fazla şeyi anlayacağız. Öte yandan herşeyi açıklamak da bu tür yapımların huyu olmamıştır hiç bir zaman, keza olamaz da. Dumanı oturup gayet bilimsel bür sürü teori ile açıklamaları bence çok tırt olur.
Lost Room'u izleyenler vardır belki onda da sonunda odanın neden var olduğuyla ilgili kesin bir bilgi yoktu ama sonu gayet de güzeldi.
Bu bölüm de Jacob'un karizmaını biraz çizze de iyiydi bence, zaten her şeyi bilen sandığımız herkes tırt çıkıyor, önce ben sonra Riçırt şimdi de Jacob (adam sırf annesi rica etti diye bekçilik yapıyor 2000 yıldır) Dumanın ışıktan çıkması sahnesi falan baya etkileyiciydi. Donmuş çarkın ne için yapıldığını da öğrendik. böle böle öğrenicez sabırlı olun.

Unknown dedi ki...

güzel bölümdü ama finalden hemen önce yayınlanacak bi bölüm değildi. domuzu avlayan adamların yüzlerinin gösterilmemesi neyin nesiydi? ışığın yanına her gidişlerinde içinde ne var diye çatlamak ne kadar hoşdu :)

lost bitsin en baştan izleyecem ben, siz?

(bi daha lost incelemelerinizi göremeyeceğimize o kadar çok üzülüyorum ki)

sacidu dedi ki...

ben böyle bölümleri seviyorum. düşünecek, araştıracak, konuşacak, anlatacak çok fazla malzeme çıkıyor. mısıra bir ton gönderme gördük 2-3 sezondur. hepsini de araştırdım, öğrendim, diğer lost izleyicilerine anlattım. ne olduklarını öğrenmek elbet isterim. ama öğrenemezsem de üzülmem.

şahsen çoğu şeyin cevabını alamayacağımızı düşünüyorum. alsak bile bu cevaplardan tatmin olmayacağız. çünkü açıklanamayacak şeyler oluşturuyor dizinin bel kemiğini.

bir de şu var. flashforward dizisini izlemiyordunuz sanırım. güya lost'un yerini dolduracak yapımdı ama yanına bile yaklaşamıyor. çünkü izleyiciye sordurduğu soruların cevaplarını 1-2 bölüm içinde veriyor. hatta son bölümlerde işi o kadar abarttılar ki bıkkınlık geldi denkleme yeni parametreler eklemekten. lost'un sürekli detaylar vermesi, yeni sorular sordurması, yüzlerce binlerce teori yazdırması şahsen çok hoşuma gidiyor.

bölüme gelirsek. ışık olayı "bana bile" biraz fazla uçuk geldi. adanın korunmaya değer olmasının nedeninin somut değil soyut birşey olmasını bekliyordum. hala da öyle olduğunu düşünüyorum gerçi.

adadaki iyilik-kötülük dengesi yanlış bilmiyorsam bizim yazdığımız teorilerde var. bir de jacob'ın richard'a anlattıkları. jacob'ın doğru söylediğine emin olamayız. ki kendisi üvey annesinin oğlu. üvey annenin ne kadar manipülatif olduğunu gördük. şahsen jacob'ın ışığı korumak için böyle bir hikaye uydurduğunu ve bu şekilde yandaş kazanmaya çalıştığını düşünmeye başladım. ışığın da aslında pek bir olayı yok. sözlükten birinin dediği gibi, adem ile havvanın yememesi gereken elma misali, sembolik bir anlamı var.

adada hepsinin üstünde bir güç olduğuna inanıyorum ben. ışığı test etmek için kullanıyor belki. olay sadece ışıkkorumacılık fln değil. o kadar basit olamaz, olmamalı :)

Unknown dedi ki...

Bence çok çok güzel bir bölümdü. Özellikle ekşi'de birinin yazdığı 3 entry'i okuduktan sonra çok daha sevdim. Akla en yakın ve en olası teorileri yazmış adam. Uzun da olsa çok güzel olduğu için okumanızı tavsiye ediyorum. Bölümle ilgili fikirlerinizi değiştirebilir. Benim olumlu anlamda değiştirdi.

İlk yazı - İkinci yazı - Üçüncü yazı

bahadır dedi ki...

jacob'a ağız burun dalmak kimsenin içinden geçmedi mi? yalnız mıyım ben bu konuda:)

even better than the real thing dedi ki...

Foto roman ayrı, yazı ayrı nefis olmuş :)

Bana kalırsa bu bölüm ışık kadar suyun da önemli olduğunu açıkladı, ışık hadi peki de su tam olarak neyin metaforu, bilemiyorum. Lost yapımcıları önce Adam ve Eve'in kalıntılarını flashback görüntülerle hatırlatarak izleyicisinin zekasına hakaret ediyor, sonra her şeyi yoruma açık bırakarak, yani açıkladıkları esracengizlikleri bile aslında açıklamayarak "izleyici o kadar akıllı ki, ben leb demeden leblebi'yi anlar o" demiş oluyor. bu durumda sadece "le" diyerek bizim "ayçekirdeği"ni anlamamızı bekliyor. Başından beri antep fıstığı veya en azından kajun, hadi bari badem gibi, ayçekirdeğinden çok daha lezzetli bir yemiş vaat etmişken üstelik. Eh, gençlik iksirinden şarap testisinin tıpasına bu kadar metafora boğulduktan sonra ben de metaforlarla konuşmuşum, çok mu.

SA'nın yani Deli Sahte Ana'nın dışarıda büyümemiş insanların etkisinden uzakta adada yetişmiş bir çocuğu adaylığa uygun görmesi birşeyi farkettirdi bana (eminim pek çok kişi daha önce düşünmüştü bunu ama bana yeni dank etti): Walt, Aaron, hepsi adanın bekçiliği için bu kadar çok kapışıldılar. Onların hikayedeki önemi buradan kaynaklanıyormuş yani. Belki hala Aaron'ın gelip sonusza dek adada kalacak olma olasılğı var. Eğer o olmazsa Hurley, çünkü ölülerle konuşabilme yeteneğine sahip.

Son olarak şunu merak ediyorum: Kate nasıl oldu da bir candidate olmayı bıraktı? Jacob'ın durumunda gördük, etik olarak kusursuz olmak beklenmiyor aday olmak içni.Jacob'ın kendisinin, Kate'e göre çok daha ahlaki olarak çürümüş olduğunu söyleyenler dahi çıkabilir. O zaman niçin? Jacob sıradan bir insanoglundan hiçbir farkı olmayan biri. Jacob'ın kendi hareketleri, MIB'in savunduğu fikirle örtüşüyor asıl, insanoğlu yakıp yıkar, özünde kötüdür... 2000 yıldır da Jacob'ın pek değiştiği söylenemez. Her neyse, bu bölümün altmetninde yatan ana fikir şu yani: Kimse mükemmel değildir ama gün geldiğinde herşeyi yeniden başlayabilmek, sayfayı çevirip yeni, temiz bir sayfa açabilmek, geçmişi bırakabilmek önemlidir. Kefaret ödemeye hazır olduğu sürece herkes için bir umut vardır.

Bu bölüm beklenen cevapları vermese de, parçaları yerine oturtabilmek için yeterli açıyı sağlıyor bence. Bu yeni açı benim hiç hoşuma gitmiyor ama. Belki yazdıklarında haklısın, finali izledikten sonra bu bölüme dönüp baktığımızda farklı düşüneceğiz, ama tek olarak ele alındığında aceleye getirilmiş ve yeteri kadar özen gösterilmemiş gibi duruyor bölüm.

Adsız dedi ki...

bundan önceki bölümleiryle tam eski günlerine dönüp merak ve ilgimize yeniden mazhar oldu derken 15.bölümle ıykk dedirti.
flashforwarda devam!

Espandos dedi ki...

saol tyler78 linkler için.

evvah dedi ki...

"keyt kimle olcak tıpa kime girecek" adlı final bölümünün fotoromanını da heyecanla bekliyoruz:)

Fatih Birinci dedi ki...

Cidden bu "her soru başka bir soru doğurur" olayı nedir arkadaş? Doğursun yani n'apıyosunuz ki adada bütün gün? İşiniz ne? Tüm sezonlar boyu biri iyi bi soru sorar, diğeri yapıştırıyor hemen: "vaktimiz yok". Otobüs mü kaçıyor? Mesainiz mi bitti? Nedir yani? Düşünsenize bi arkadaşınızın evinde bi köşede kocaman bi ışık gördünüz, nedir deyince arkadaş dedi ki: "her soru başka soru doğurur". Doğurur da bana mı doğurur? Doğursun arkadaş...(Yazar sonlara doğru hafiften delirir).

Persephone dedi ki...

Ben de ona deli oluyorum zaten, herkes pek bir ketum, pek bir gizemli. Tek örneği ışık da değil, günümüzde adadaki gerizekalı lostie'lerimiz de beni çıldırtıyor. Sonuçta bir şekilde bilim, ilim, irfan öğrenerek büyümüşsünüz, metafizik zımbırtıları gördüğünüzde azıcık sorgulasanıza!? Biz burada ekran başında kuduruyoruz, orada bir allahın kulu, blek smoku karşısına alıp da nesin olm sen in misin cin misin neyin nesisin kimin fesisin demiyor. herkes pek bir kabullenme modunda, I'm the smoke thing cevabını. Kafayı yedirtecekler bana. :P

gerisi önemli değil... dedi ki...

bence dizi bir çok soruyu cevaplamasa, bir sürü şeyi es geçse bile kendi mantığını gerçek anlamda buldu. bulduğu şey de ab-hayat suyu.

bu suya dair bir sürü efsane okudum. gılgamış'da bu suyu kapısında bekçiler korur mesela.

"verilen talimatlarla yola devam eden gılgamış ıtla'ya varır. o şehirde yer, içer, yine krallar gibi giyinir. bu sefer şamaş tanrılar konseyinin huzuruna çıkar ve ona ebedi hayatın bağışlanmasını ister. ama tanrı kumarbi buna şiddetle karşı çıkar. şamaş durumu gılgamış'a anlatır. kendisine ebedi hayatın verilmeyeceğini anlayan gılgamış ise en azından atası utnapiştim ile tanışmak istediğini söyler. tanrılar bu konuda karar verene kadar çoktan yola çıkmış ve moşe dağına ulaşmıştır. ama dağın kapısında koruyucular vardır. koruyucular o içeri girmesin diye ona çeşitli güçler gönderirler. ama üçte ikisi tanrı kanı olan gılgamış bundan etkilenmez. bu sefer koruyular ona ne istediğini sorarlar. hayat aramaya geldiğini, atası utnapiştim'i görmeyi dilediğini anlatır. ama koruyucular yinede onu içeri almazlar. gılgamış şamaş'a yalvarır. koruyucular onun içeri girmesine izin verir. en sonunda dağın içindeki bahçeye çıkar ve atasını görür. ona tanrılar arasına nasıl katıldığını sorar. atası ise ona tanrıların tüm insanları yoketmek için karar verdiği tufanın öncesinden, tanrı enki'nin onu bu olaydan gizlice haberdar etmesinden, gemiden, tufandan, tanrı enlil'in hala daha kurtulan insan olduğunu görünce kızgınlığından, ama onun pişirdiği sıcak etin kokusunu duyunca neşesinden, bir daha insanları yoketmemeye karar verdiğin ve en sonunda enlil'in ona ebedi hayat vermesinden bahseder. gılgamış'ın bunu başarması için tanrılar konseyinin karar vermesi gerektiğini söyler."

gerisi önemli değil... dedi ki...

"iskender suyu nasıl bulacağını sorunca melek kendisine bu pınarı bilen insanların olduğunu, onları bulması gerektiğini söyler.


ordugahına dönünce tüm bilgilenleri sorgulamaya başlar. matun adlı bir bilgin, o yerin "sağ taraftan doğduğunda güneşin üstünde uzandığını" söyler. böylece matun'la beraber yola koyulur. uzun bir süre sonra iskender yorulur ve matun'a devam etmesini söyler. karanlıkta yol alsın diye gece yolunu görebileceği bir taşı ona verir. matun uzun süre devam eder. gece iyice çöktiğinde taşın ışığı yayılır ve matun bir kuyu görür. ama yaşam pınarına vardığının farkında değildir. yanındaki kurutulmuş balığı yemek için onu kuyunun suyu ile yıkar. ama balık suya dokunur dokunmaz yüzüp kaçar.(bu balık hikayesi kur an da musa ya da atfedilmiştir. kehf 60-64)


olayı gören matun hemen kuyuya girer. bol bol içer ve yıkanır. artık daime genç biri olmuştur. iskender in yanına döndüğünde ışıldayan taşı unuttuğunu fark eder. yinede ona kuyudan bahsetmez. ama iskender karanlıkta el yordamı ile yola devam eder. ve birden karanlıkta ışıldayan taşın ışığını görür. doğru yolu bulduğuna inanan iskender büyük bir hırsla oraya yönelir. ama ona ebedi hayat yerine mezara gideceğini söyleyen bir ses yüzünden dehşete düşer. hemen ordusuna geri döner ve aramaktan vazgeçer."



jacoblık dediğimiz şey koruyuculuk oluyor. üvey ananın yaşadığı tarihe bakarsak eğer adanın o zamanlar akdeniz'de olduğunu da sallayabiliriz.

su, ab-ı hayat ise elbette onu koruyan(kimler adına koruyan ama!) birileri olur. o kişi sudan da içer.

duman meselesi ise içine özgür irade kaçmış cismani bir varlık diyeyim. bence bizim kara duman kendini jacob'ın kardeşi sanıyor. bedenini kaybettiğini sanıyor. aslında son derece düzgün yürüyen sistem, tam olarak inisiye edilememiş jacob yüzünden sekteye uğruyor. adsız velede kalması gereken koruyuculuk görevi kazara jacob'a geliyor.

bilimsellik kısmı başından beri zaten yoktu :) ne yani, ölmüş cristian sheperd'ın yürüdüğüne, jack ile görüştüğüne inandık da geri kalan şeylere mi inanmayacağız :) sonuçta dizi bu, modern zamanların ab-ı hayat hikayesini anlatıyor. başından beri olayın bu olduğunu "orata bir kuyu var, çarkı çevir, yandan geç" şeklinde söyleselerdi bu kadar çok ilgi çekmezdi. işin gizemini mükemmel şekilde ayarlamışlar bence.

Unknown dedi ki...

finalden önce 6x16-What They Died For bölümü yok muydu ya? promosu sneak peeki bile yayınlandı hatta. ama dizinin finali 23 mayıs pazar yayınlanacağından evet haftaya diyebiliriz :))

bir de bir yerlerde dizinin final bölümünün 30 dakika daha uzatıldığını okudum, yani zaten 2 bölümdü (90 dakika kadar) ama 30 dakika daha ekleyip 120 dakikalık bir final olacak diye biliyorum. umarım öyledir. bir de 16. bölümün isminden yola çıkarak bu bölümde vermedikleri cevapları verebileceklerini düşünüyorum. sonuçta "what they died for" dediğmizde adada ölen herkesle ilgili bişeyler olabileceğinden bizim lostieler, dharma, others, prehistorik others ya da ışıklı kaynağın koruyucusu teyze ve jacob'un ikizi gibi envayi çeşit seçenek var. eh bunlardan herhangi birilerinin neden öldüğünü anlatsalar adanın, pınarın, jacobun ve dharmanın ne halt olduğunu daha detaylı öğrenebiliriz diye umuyorum.

pinkpunk dedi ki...

Bu diziyi çok uzun aralıklarla seyrettim.Sizin kadar dikkatli seyretmiyorum kusura bakmayın kafama bir şey takıldı ilk bölümde ön pladaki karakterler hariç 35 kişi filan vardı onlar ne olduda arada gitti. Şu an onlar nerdeler?

Deedee dedi ki...

Cavlan ben de senin gibi finalde sacma aciklamalarla karsilasacagimizdan korkuyorum ama yine de bu Across the Sea'nin bilerek boyle yazildigini ve esas heyecanin son iki bolume birakildigini dusunmeden de edemiyorum.

Lost disinda herhangi bir dizinin bir bolumu, ya da bir filmin parcasi gibi izleseydim tapacagim bir bolumdu ama neyi neden yaptigi anlasilmayan uyuz bir Jacob'li bolum olmanin otesine gecemedi benim icin. IY'yi kurtarmak istemek konusunda cok haklisin. Hatta IY ile ilgili iki teorini ben de dusundum. Ilki daha gecerli, cunku belki de Black Smoke sadece adaya disaridan gelenlerin bedenine degil tum olulerin bedenlerine girebiliyordur. Adada olmus birinin bedenine girmesi gereken bir durumu izlemedik sanirim. (Yamuluyorsam duzelt lutfen) Christian ve Locke'un bedenlerini tercih etmesi ise basta Jack olmak uzere bizimkileri manipule etmek icin olabilir mi acaba? Yok zaten bu kadar kasarak ve iyi niyetli davranarak bile su noktaya gelebilen bir teori de curumusse cok da olasilik kalmiyor. "Evren bir toz bulutuydu."lar bekliyoruz, ama onlar Across the Sea ile bir anda bizi ters koseye yatirdilar. Ki bu bolume kadar hic korkmamistim.

Final bol Ben'li, Hugo'lu, Locke'lu ve Desmond'lu olursa yazarlari bir nebze olsun affedebilirim. Yuzumuzu kara cikarsinlar yareppim.

new version of me dedi ki...

Bölüm incelemesi her zamanki gibi süper ama fotoromana da bayıldım. Zaten sadece iki bölüm kaldığı için ve Lost yazılarınızı daha fazla okuyamayacağımız için dertliyiz, bari son iki bölüm için de fotoromandan yapın da acımız azalsın :D

filmcankisi dedi ki...

@pinkpunk: o kadar çok şey oldu ki, tam hatırlamıyorum ben de ama ya öldürüldüler, ya kaçırıldılar ya the others'a katılıp öldüler yada işte en sonunda tapınaktaydılar ve flocke kara dumana dönüşüp hepsini öldürdü. flocke'a katılanlar ise en son widmoreun bombasıyla öldü yani ilk bölümdeki 30 küsür kazazededen de, sonra ajira'yla gelen kazazedelerden de kimse kalmadı galiba.

Duygu dedi ki...

Düşünüyorum da, Lost gibi altın yumurtlayan bir tavuğum olsa (=bu kadar popüler bir dizi), üstüne bir de filmini çekip iyice sömürmez, iyice para yapmaz mıydım bu işten? Belki ben yapmazdım da hangi Amerikalı olsa yapar. Belki de cevaplanmayan 200küsür gizemi de üstüne film çekerek cevaplama yoluna giderler.

Ekşi sözlükteki yorumlar da güzelmiş bu arada.