Roman, adından da anlaşılacağı gibi, Ali ve Ramazan isimli iki aşığı anlatıyor. Ali, daha küçücükken gözleri önünde annesinin babasını baltayla öldürüp, ardından kendini öldürdüğü bir çocuk. Anne ve baba tarafında bir takım akrabaları var, ama iki taraf da Ali'yi suçluyor bu olaydan dolayı (hani "neden öyle put gibi durdu, kurtarsaydı anasını/babasını" gibisinden), istemiyor. Ali de devletin yetimhanesine gönderiliyor. Ramazan'sa daha bebekken cami avlusuna bırakılmış. Çok karizmatik, daha bebekken bile. Gizli gizli annesinin bir Hülya Koçyiğit türevi olduğu, zengin babasının varlığından haberinin olmadığı, öğrenir öğrenmez gelip onu kurtaracağı, asıl adının 'Orçun' olduğunu söyleyeceği bir dünyanın hayallerini kuruyor.
Bilmediğimiz bir hikaye değil aslında Mağden'in anlattığı; çirkin hakikate dair her şeyin yok sayıldığı acımasız dünyada bildiğimiz ama bilmezlikten geldiğimiz bir hikaye. Steril hayatlarımıza sokmamak için elimizden geleni yaptığımız, arabayla yanlarından geçerken gözlerimizi kaçırdığımız piçlerin öyküsü Ali ile Ramazan. Çok acı hayatlar süren iki çocuk ve onların her şeye rağmen büyüyen, sürekli büyüyen aşkı.
Perihan Mağden'e bu kitap için gerekli esin, 17-18 yıl önce gazetelerin üçüncü sayfalarında yayınlanan bir seri haberle gelmiş. 1992'de görmüş, etkilenmiş, farkına varmadığı kadar çok etkilenmiş çünkü yıllar sonra bir şekilde çıkmışlar yüzeye. Hikaye gerçek olaylara ve gerçek insanlara dayanıyor, ama elbette Mağden'in yarattığı, eklediği (büyük ihtimal zaten şu ya da bu şekilde var olan ama bizim asla bilemeyeceğimiz) bazı karakterler var; Ali'yle Ramazan'ın bizim en baştan bildiğimiz sonlarına gitmeleri için olmaları gereken karakterler onlar.
Daha ilk sayfadan bize Ali ve Ramazan'ın hayatlarının nasıl biteceğini gerçek gazete haberlerini alıntılayarak anlatıyor Mağden. Boşuna kendinizi kandırmayan, boş hayallere gerek yok, ölecek Ali'yle Ramazan, iğrenç bir şekilde ölecekler hem de, demiş oluyor. Biri, bir cinayet işledikten sonra balkonun demirlerine bir kablo bağlayıp aşağı inmeye çalışırken kopan kabloyla altıncı kattan düşerek, diğeri de ilkinin ölümünden sonra kendini asarak ölüyor gazetelerdeki haberlere göre.
Bilmediğimiz bir hikaye değil aslında Mağden'in anlattığı; çirkin hakikate dair her şeyin yok sayıldığı acımasız dünyada bildiğimiz ama bilmezlikten geldiğimiz bir hikaye. Steril hayatlarımıza sokmamak için elimizden geleni yaptığımız, arabayla yanlarından geçerken gözlerimizi kaçırdığımız piçlerin öyküsü Ali ile Ramazan. Çok acı hayatlar süren iki çocuk ve onların her şeye rağmen büyüyen, sürekli büyüyen aşkı.
Perihan Mağden'e bu kitap için gerekli esin, 17-18 yıl önce gazetelerin üçüncü sayfalarında yayınlanan bir seri haberle gelmiş. 1992'de görmüş, etkilenmiş, farkına varmadığı kadar çok etkilenmiş çünkü yıllar sonra bir şekilde çıkmışlar yüzeye. Hikaye gerçek olaylara ve gerçek insanlara dayanıyor, ama elbette Mağden'in yarattığı, eklediği (büyük ihtimal zaten şu ya da bu şekilde var olan ama bizim asla bilemeyeceğimiz) bazı karakterler var; Ali'yle Ramazan'ın bizim en baştan bildiğimiz sonlarına gitmeleri için olmaları gereken karakterler onlar.
Daha ilk sayfadan bize Ali ve Ramazan'ın hayatlarının nasıl biteceğini gerçek gazete haberlerini alıntılayarak anlatıyor Mağden. Boşuna kendinizi kandırmayan, boş hayallere gerek yok, ölecek Ali'yle Ramazan, iğrenç bir şekilde ölecekler hem de, demiş oluyor. Biri, bir cinayet işledikten sonra balkonun demirlerine bir kablo bağlayıp aşağı inmeye çalışırken kopan kabloyla altıncı kattan düşerek, diğeri de ilkinin ölümünden sonra kendini asarak ölüyor gazetelerdeki haberlere göre.
Bu üçüncü sayfa haberlerinde hep bir ima var, sürekli "çarpık" sözcüğü kullanılmış. Oysa Ali ile Ramazan'ın ilişkisinden başka ne varsa o çarpık bu romanda; karşılaştıkları kişiler, onları taciz edenler, kaldıkları korkunç yetimhane, birini orospuluk yapmaya, diğerini tinerci olmaya iten koşullar... bunlar "çarpık", aralarındaki aşk değil. Aralarındaki ilişki, yaşadıkları kapkara dünyayla karşılaştırıldığında öylesine parlıyor ki.. Kendi kendini yıkan, tarafları yok olmadan bitmeyen bir aşk belki, ama Ali'nin Ramazan'ı bıçaklaması ya da Ramazan'ın cinayet işlemesi onlardan bağımsız, onları biçimlendiren şartların sonucu.
Perihan Mağden'in kullandığı dil hakkında genel olarak ne düşünülüyor bilmiyorum, ama özellikle bu romanda çok hoşuma gitti benim. Okuduğum diğer kitaplarında eğreti durduğunu düşündüğüm anlar olmuştu, ama burada anlattığı dünya ve Ali ve Ramazan'ın yoğun acısı, özleri gereği başka bir dile uygun değil bir kere. Daha kibar, daha edebi, daha düzgün, daha ağdalı bir dil sırıtırdı, tuhaf dururdu bence.
Ali ile Ramazan salt iki eşcinseli anlatan bir roman değil. Böyle gösteriyor medya, aynısını İki Genç Kızın Romanı için de yapmışlardı, nasıl ki o romanın odak noktası "lezbiyen ilişki" değildiyse özünde, Ali ile Ramazan'ınki de "iki gay erkek ve onların aşkı" değil aslında. İstanbul'un acımasız yüzünü gösterdiği korkunç derecede yoksul olanı, kimsesiz, dışlanmış olanı, insanlık ayıbı yetimhanelerde büyüyeni, evsizi, tinerciyi, erkek fahişe/tokmakçıyı, sadece erkeklerle olanı ama kendine eşcinsel demeyeni ya da erkeklerle olanı ama buna bir cinsel tercih olarak karar vermemiş olanı çünkü kadınlarla yatmayı zaten bilmeyeni, sekse sadece aşkın dışavurumu, bedenlerin keyifle gerçekleştirdiği bir eylem olarak değil, kinin, öfkenin bir göstergesi olarak bakanı, seksi (daha doğrusu "sikmeyi") bir öfkesini boşaltma, patlama, intikam alma olarak göreni, cinayet işlemeye, yani bir insanın ulaşabileceği en uç noktaya gideni/itileni, bolca tacize, tecavüze uğrayanı, son derece sıradan görünüp içinde dehşet verici kötülükleri gizleyeni anlatıyor bu roman. İki erkeğin aşkından çok daha fazlası Ali ile Ramazan.
(Fotoğraf, deviantart'ta elus1v isimli kullanıcının 'Homeless in Romania' isimli çalışması.)
Perihan Mağden'in kullandığı dil hakkında genel olarak ne düşünülüyor bilmiyorum, ama özellikle bu romanda çok hoşuma gitti benim. Okuduğum diğer kitaplarında eğreti durduğunu düşündüğüm anlar olmuştu, ama burada anlattığı dünya ve Ali ve Ramazan'ın yoğun acısı, özleri gereği başka bir dile uygun değil bir kere. Daha kibar, daha edebi, daha düzgün, daha ağdalı bir dil sırıtırdı, tuhaf dururdu bence.
Ali ile Ramazan salt iki eşcinseli anlatan bir roman değil. Böyle gösteriyor medya, aynısını İki Genç Kızın Romanı için de yapmışlardı, nasıl ki o romanın odak noktası "lezbiyen ilişki" değildiyse özünde, Ali ile Ramazan'ınki de "iki gay erkek ve onların aşkı" değil aslında. İstanbul'un acımasız yüzünü gösterdiği korkunç derecede yoksul olanı, kimsesiz, dışlanmış olanı, insanlık ayıbı yetimhanelerde büyüyeni, evsizi, tinerciyi, erkek fahişe/tokmakçıyı, sadece erkeklerle olanı ama kendine eşcinsel demeyeni ya da erkeklerle olanı ama buna bir cinsel tercih olarak karar vermemiş olanı çünkü kadınlarla yatmayı zaten bilmeyeni, sekse sadece aşkın dışavurumu, bedenlerin keyifle gerçekleştirdiği bir eylem olarak değil, kinin, öfkenin bir göstergesi olarak bakanı, seksi (daha doğrusu "sikmeyi") bir öfkesini boşaltma, patlama, intikam alma olarak göreni, cinayet işlemeye, yani bir insanın ulaşabileceği en uç noktaya gideni/itileni, bolca tacize, tecavüze uğrayanı, son derece sıradan görünüp içinde dehşet verici kötülükleri gizleyeni anlatıyor bu roman. İki erkeğin aşkından çok daha fazlası Ali ile Ramazan.
(Fotoğraf, deviantart'ta elus1v isimli kullanıcının 'Homeless in Romania' isimli çalışması.)
5 yorumcuk:
Ben de bu kitabı çıktığı gün alıp elimden bırakmadan bitirdim. 1 yıldan fazla süredir Radikal’de yazmayı bıraktığı, kişisel sitesi (http://www.perihanmagden.net/) ile de hiç ilgilenmediği için, bu romanı hevesle bekliyordum. Perihan Mağden’i çok özlemişim. Dili, ejderha öfkesi, sivriliği, medya’ya, çarpıklığa işareti ile çok çarpıcı bir romandı.
Aslında tam kararında bırakılmış olsa bile, tek şikayetim, romanın çok kısa olduğuna Şimdi kim bilir ne kadar yıl bekleyeceğiz yeni kitabını. Röportajlardan anlaşıldığı kadarı ile köşe yazarlığına dönmeye de niyeti yok. Bağıra çağıra ben tembelim de diyor.
Sıraya koymuştum ama elimde ki kitap biter bitmez başlayacağım.Sayeniz de sabırsızlandım.teşekkürler
o kadar güzel anlatmışsınız ki okumalıyım başka bir demiyorum. raflarda nasıl gözümden kaçtı anlamadım..
ben hic hazetmiorum kendisinden..
herşeyi olduğu gibi anlatmış.türkiye edebiyatında eksikliği olan yeraltı edebiyatı tadında. lubunca kelimelere rastlayınca daha da sevindim...
Yorum Gönder