Sayid, koyu renkli suların içine doğru yaptığı seyahatten sonra bir şekilde Flocke'a bağlanmış durumda. Dogen bu bağlantıyı "enfeksiyon" olarak tanımlıyor, bu da akla Danielle'in, mürettebatı Smokey'le karşılaştığında başlarına gelenlerle ilgili anlattıklarını getiriyor. Karantina, aşılar, Swan istasyonu ve "sickness", yani kısaca Danielle'in hikayesi, Sayid'in şu anki durumu sayesinde bir açıklığa kavuşacak gibi. Ayrıca 4. sezonun sonundan beri merak ettiğimiz bir konu daha aydınlanacak gibi: Claire'e ne oldu? Christian (yani aslında Flocke) kızı kolu kanadı altına almıştı en son, Claire de şeytani (ve korkutucu) bir kahkaha attıktan sonra kayıplara karışmıştı. Benim anımsadıklarım bundan ibaret en azından :) Bu geçen sürede adanın yeni Danielle'ine mi dönüşmüş Claire? Peki şu "enfeksiyon"u bulaştırabilir mi? Sawyer'a, Kate'e, Jin'e bulaşmasın? Bulaşsın ya da. Jack'cilerle Locke'cular karşı karşıya gelsin, Jacob'la Flocke'un etten kemikten ordusu olsunlar, savaş onların arasında olsun. Ama bu arada Lost Supernatural'a dönüşmesin lütfen (hani şu tam da bu sezon Lucifer'in ana karakterlerimizden birini, Lucifer'in rakibinin de diğer ana karakterimizi 'vessel' olarak kullanmaya niyetlendiği dizi olan Supernatural'a).
Claire kızımız (ki "may baybi! may baybi!" çığırışlarının beni bir anda eski günlere götürdüğünü söylemeden geçemeyeceğim) 8 aylık hamile olması gerekirken 9 aylık hamile; ultrason fotoğrafında da 22 Ekim 2004 olarak görünüyor o günün tarihi. Oysa bizimkilerin uçakları 22 Eylül'de düşmüştü. İlginç.
Ethan uçağın düşmediği zaman çizgisinde de, yine, bir şekilde Claire'le ve hamileliğiyle yakından alakalı. Soyadı eski zaman çizgisinde 'Rom'ken, şimdi 'Goodspeed' olmuş üstelik (Goodwin'i hatırlayan?). Çok ilginç.
Kate Claire'e masum olduğunu söylerken yalan mı söylüyordu? Daha önce Dwayne'i öldürdüğünü göğsünü gere gere itiraf ederdi, şimdi masum olduğunu söylüyorsa... büyük ihtimal masum demektir. Yeni zaman çizgisinde Kate babasını öldürmüyor. Bu da ilginç.
Jack'in Dogen tarafından "ikna edilme" sahnesi kusulasıydı. Ortada acayip mantıksız görünecek bir karar var, ama senarist kardeşimizin söz konusu karaktere o kararı verdirebilmesi gerek diyelim. Hemencecik bir örnek: "Adadaki yüzlerce insanı kurtarmalı, Jack'in o bombayı patlatmasına engel olmalıyız" diyerek, kıçını kıpırdatmak istemeyen Sawyer'ın denizaltından adaya çıkmasına, Jack'le yumruk yumruğa bir kavgaya girişmesine neden olan Juliet, Sawyer yerde kanlar içinde yatarken yanına gelir ve der ki: "Değiştirdim kararımı, bombayı patlatmalıyız." Doğal olarak Sawyer çıldırır ve bu akla hayale sığmayan değişimin nedenini öğrenmek ister. Aldığı cevap müthiş mantıklı değil midir ama, bakınız: "Kate'e bakışını gördüm. Onu seviyorsun sen. Ama beni terk etmeyecek kadar iyi yüreklisin. O zaman uçak hiç düşmesin. Benimle olmaya zorlanma." Yani insan çıldırmaz mı?! Dogen da Jack'in Sayid'i gönüllü olarak zehir midir ne boksa şu hapı içmeye ikna edebilmesi için, Jack'i inandırmaya çalışıyor. Fakat ne hapın ne olduğunu, ne söz konusu enfeksiyonun ne olduğunu, ne Sayid'e niçin işkence yaptıklarını, hiçbir şeyi açıklamadan "Kendini suçlu hissediyorsun çünkü herkesin başını derde soktun, Jack. İşte sana günahlarından arınma fırsatı, Jack." diyerek saçmasapan, anlamsız, duygusal, mantıksız vs. vs. bir noktadan vuruyor. Ve Jack'in melul bakışlarından anlıyoruz ki, o da bunu yiyor! (Tabii hapı Sayid'e vermiyor ama zaten hikayenin ilerleyebilmesi için gerekli bu.)
İki karakter arasındaki herhangi bir çatışmaya yoğunlaşan, gerilimin tırmandığı, müziğin yükseldiği [ve sahnenin en sonunda, kamera karakterlerden birinin yüzüne yakın çekim girerken zbam! şeklinde son bir dehşetengiz (!) notayla bittiği] sahnelerden söz açmışken, bir de bu sahnelerde niçin karakterin her ama her cümlesinde karşısındakinin adını söylediğini anlamadığımı belirtmek isterim. "Bıdı bıdı bıdı bıdı, Jack." "Bıdı bıdı bıdı bıdı, Kate." "Jack! Bıdı, bıdı. Bıdı, Jack bıdı." "Bıdı bıdı... Bıdı Kate." İllallah!
Ayrıca Kate'in sürekli onun bunun peşinden gitmesinden, herkese yardım etmeye her an hazır bir heroine wannabe olmasından, ona buna silah çekmesinden, bir yerlerden kaçıp bir başka yere gitmek için fena halde hevesli olmasından ve onun bunun izini sürmesinden de bıktım.
Peki Claire'in yeni zaman çizgisinde kendisini rehin alan, silahla tehdit eden ve besbelli polis tarafından aranan bir kanun kaçağının arabasına bilerek ve isteyerek binmesinin mantığını açıklayabilir mi bana birisi? Evet farkındayım, ada olmadan da bu karakterler bir şekilde birbirine çekiliyorlar gibi bir anlam çıkarmamız gerekiyor, ayrıca Claire her zaman biraz saf bir hanım kızımızdı ama yok, bunlar yeterli değil. Niçin kendi hayatını (ve bebeğinin hayatını, düşünecek olursak) bilinçli bir şekilde tehlikeye atarsın? Otur otobüs bekle! Ayrıca Kate'in aynı çalıntı taksiyle bütün gün orayı burayı dolaşması da feci saçmaydı.
Aaron'ın yanlış kişiler tarafından yetiştirilmemesi gerekiyor, anladık bunu. Ama şimdi Claire, Flocke tarafından, nasıl derler, "claim" edilmiş durumda idiyse, acaba başından beri Aaron'ı yetiştirmesi gereken kişi Flocke (yani biraz ciddileşmek gerekirse, Jacob'ın rakibi) mıydı? Neden ta ilk sezondaki falcı Claire'in ne olursa olsun Aaron'dan ayrılmaması gerektiğini tutturmuştu, sonra da bir gecede değişivermişti? Ya da değişmemişti de, Aaron'ı başka birinin büyütmemesi için, Claire'i "adaya gönderecek" kadar adamıştı kendini. Aslında düşünecek olursak, bu bölüm Kate'ten çok Claire'le ilgiliydi.
Geçen hafta, Lost'un sezona fevkalade bir başlangıç yapmasının da verdiği gazla, bir heves bölüm incelemelerine girişmiştim. Hani kesin karar vermemiştim tek tek her bölüm hakkında yazarım diye ama, en fazla birkaç bölüm atlar, az biraz gecikmeyle final sezonu adam gibi incelerim demiştim. Bu bölümü izledikten sonra resmen hevesim kaçtı, emin değilim devam edeceğimden. Tamam, elbette koskoca bir sezona yayacak sevgili senaristlerimiz gizemleri, o yüzden tek bölümden çok şey beklememeli, ayrıca yine tamam, alıştık Lost'un her türlü ilişkiye son derece yüzeysel, dandik ve kalitesiz bakış açısına, hele hele Kate odaklı bölümlerin diğerlerinin yanında hep biraz sönük kalmasına, ama... Bu kadar da olmaz. Asıl derdim bu bölümde çok fazla şeyin olmamış olması ya da tatmin edici cevaplar almamış olmamız değil -çünkü o kadar da durağan değildi ve birkaç yanıt da aldık ve sonuçta bu daha üçüncü bölüm. Ama 40 dakika boyunca bolca Jack ve Kate ve onların mantıksız, sinir bozucu hal ve tavırlarıyla uğraşırken Flocke, Ben ve Richard'ı hiç görmemiş olmamız kabul edilir gibi değil bana kalırsa.
Kate ilgi çekici karakterlerden biri olmadığı için, onunla ilgili bölümü hemencecik sezonun başında aradan çıkarmaları iyi olmuş bir bakıma. What Kate Does vasat bir bölümdü, bu yazıda hem bölüme verip veriştirmek, hem de Lost'un beni gıcık eden minik hallerine değinmek şahane oldu, ben de bunu aradan çıkarmış oldum :) Bir sonraki bölüm Locke'la ilgili olacakmış, ki genelde muhteşem çıkıyor Locke merkezli bölümler. Bu bölüme ise iç çekerek 4 üzerinden 2 yıldız veriyorum, o da Claire ve Sayid için.
6 yorumcuk:
Ethan'ın soyadı Goodwin değil Goodspeed'di (Horace Goodspeed), Goodwin başka bir karakterdi dizide:
http://lostpedia.wikia.com/wiki/Goodwin
E tamam, ben de Goodspeed demişim ya :) Goodwin'i Ben uçak düşünce bir tarafa, Ethan'ı (yani Goodspeed'i) diğer tarafa göndermişti, oradaki ilginçliğe dikkat çekmiştim zaten :)
ya aynen beni de çok irrite ediyor sürekli birbirlerinin isimlerini söylemeleri, karakterlerin kendi durdukları yerden bakınca aptal saptal görünecek kararları şıp diye vermeleri ve kate'in her şeye atlaması, sürekli kahraman olmaya çalışması ama yok yani, ya o karakter derinleştirilemiyor yazarlar beceriksiz, ya da kız kötü oynuyor anlayamadım.
vasatın altında bir bölümdü ama yıkılıcak bundan sonra kanımca, lostun yazarlarından setteki kameramandan yani içerdeki adamlardan bu sezon şimdiye kadar yazılıp çekilip bölümlere puan vermelerini istemişler. bu bölüm yani 3. bölüm açık ara en düşük puanı almış. yani bu işi yapan adamlar bile kötü bir bölüm olduğunu düşünüyor. bundan sonra ki bölümleri yazmaktan vazgeçme sakın :)))
Çavlan, verip veriştirmelerine aynen katılıyorum, iyide oldu bu bölüm sayesinde bizimde sesimiz oldun, bundan sonra fırsat olmaz umarım:))
Sana katılmadığım bir nokta var, Kate Claire'e "masum olduğumu söylesem inanırmıydım dedi" Claire'de ever dedi, ama sonra Kate'in bakışı "maalesef masum diilim keşke öyle olsaydı" dedi gibi geldi (yani içinden öyle geçirmiş görüntüsü vardı:)
neyse şu Lock'lu bölüm gelsinde anlamlı bir 40 dakika geçirelim
Yanılmıyorsam Jack,daha 1.sezon 1 yada 2.bölümde (Charlie-Kate-Jack üçlüsü kokpite telsizi almaya gittiklerinde) Charlie'nin hayatını kurtarmıştı.Black Smoke bunlar kokpitteyken saldırdığında.
6.sezonda ne oldu ?
Jack yine kokpite yakın biryerde Charlie'nin hayatını kurtardı.
------------
Gelelim 3.bölüme;
Hatırlayın Claire'in kaçırıldığı zamanı.
Ethan abimiz doktor olarak Claire'e bir takım 'iğneler yapıyordu'.O zaman diziyi izlediğimizde peşin hüküm verip Ethan'a öcü gibi bakıyorduk.Aslında normal hayatta olduğu gibi bence adada da hamilenin erken doğum yapmasının önüne geçilmek isteniyordu.Hatırlarsanız Juliet'te bundan bahsetmişti.Adada Claire'in erken doğum yapmasını engelleyen Ethan,eğer kaza olmasaydı yine Claire'in erken doğum yapmasını engelleyecekti.
Yani şu iki olaya bakacak olursak eğer;
Her iki ihtimalde de (uçak düşse-düşmese) yine aynı kişiler birbirlerinin hayatlarına müdahale edecek.
-----------------------
Gelelim sayid meselesine;
Sayid'in içine Black Smoke yada diğer adıyla anti-jacop(:D) kaçtığına inanmıyorum ben.Locke'u hatırlarsanız,Locke'un ölü bedeni dururken ayrı bir Locke daha bulunuyor adada.Ama Sayid'de bu durum söz konusu değil.Sayid vurulduğundan öldüğü ana kadar en azından bir lostie'nin gözü önündeydi.Bildiğin ölü dirildi Sayid olayında.Locke da olduğu gibi ölü bedenin dışında başka bir beden ortaya çıkmadı.Bundan dolayı Sayid'in içine Black Somoke'un kaçmış olma olasılığına pek ihtimal vermiyorum.Seninde yazının başında hatırlattığın gibi 'enfeksiyon' French Woman olayı ile aynı olabilir Sayid'in durumu.
kate ölsün!!!
Yorum Gönder