Bu minik yazı, Tülay Ferah'ın Epsilon'dan çıkan Gidersen Ölmem -isminden hemen anlaşılıyor ne harikulade bir kitap olduğu, değil mi?- adlı romanının bir eleştirisi değil. Zorlasam da romanla ilgili iki cümleden fazlasını yazamam zaten; tipik bir tuvalet kitabı kendisi. Altı çizilesi tek bir cümle dahi yok içinde, ama üstünü çizip karalamak istediğim pek çok cümle buldum şahsen. Dili akıcı, ama aslında hiçbir şey anlatmayan bir çerez. Dili akıcı derken kolay okunan demek istemedim, yanlış anlamayınız. Zor, çok zor okunuyor. Çünkü yazarımızın soru işareti kullanımıyla ilgili ilginç fikirleri var.
Her sayfada en az bir tane garip (evet garip, yanlış bile diyemiyorum) soru işareti kullanımı mevcut. Bu okurken o kadar dikkatimi dağıttı, o kadar garibime gitti ki ve o kadar ilgimi çekti ki (asıl hikayeden daha çok sanırım), hiç üşenmedim ve bazılarını (Dikkat: bazılarını. Çoğunu değil. Tümünü hiç değil. Belki onda biri? Belki yirmide? Belki Ferah'tan çok etkilendim ve soru işaretine karşı sağlıksız bir sevgi oluştu bende de? Ama şu 'belki'leri atmazsam anlatmak istediğimi anlatamam ki, sonuç olarak 'belki'li bir cümleye soru işareti gayet yaraşıyor? Evet evet, oluyor galiba? Nasıl da 'hiçbir şey' üzerine bu kadar uzun yazabiliyorum peki? Neyse artık parantezi kapatma zamanı geldi? Hem aslında Tülay Ferah'ın tarzını yansıtabilmek için, alakasız cümleleri soru işaretiyle bitirmeye ek olarak soru cümlelerini de noktayla noktalamam -noktayla noktalamak!-, geri kalan her cümlenin sonuna da bir ünlem atmam gerekiyordu? Neyse, artık geçti? Kapan artık parantez?) buraya almaya karar verdim. Bu arada yazarımızın ünlemlerle ilgili de bir takıntısı var ama bu alenen yanlış kullanım sayılamayacağı için, bu konuda laf söylemek bana düşmez (ama sanki söyledim bile?).
Her sayfada en az bir tane garip (evet garip, yanlış bile diyemiyorum) soru işareti kullanımı mevcut. Bu okurken o kadar dikkatimi dağıttı, o kadar garibime gitti ki ve o kadar ilgimi çekti ki (asıl hikayeden daha çok sanırım), hiç üşenmedim ve bazılarını (Dikkat: bazılarını. Çoğunu değil. Tümünü hiç değil. Belki onda biri? Belki yirmide? Belki Ferah'tan çok etkilendim ve soru işaretine karşı sağlıksız bir sevgi oluştu bende de? Ama şu 'belki'leri atmazsam anlatmak istediğimi anlatamam ki, sonuç olarak 'belki'li bir cümleye soru işareti gayet yaraşıyor? Evet evet, oluyor galiba? Nasıl da 'hiçbir şey' üzerine bu kadar uzun yazabiliyorum peki? Neyse artık parantezi kapatma zamanı geldi? Hem aslında Tülay Ferah'ın tarzını yansıtabilmek için, alakasız cümleleri soru işaretiyle bitirmeye ek olarak soru cümlelerini de noktayla noktalamam -noktayla noktalamak!-, geri kalan her cümlenin sonuna da bir ünlem atmam gerekiyordu? Neyse, artık geçti? Kapan artık parantez?) buraya almaya karar verdim. Bu arada yazarımızın ünlemlerle ilgili de bir takıntısı var ama bu alenen yanlış kullanım sayılamayacağı için, bu konuda laf söylemek bana düşmez (ama sanki söyledim bile?).