Böyle bir liste yapma fikri ilk aklımdan geçtiğinde, kafamda oluşan başlık "Ağzımıza Sıçan Sonlar"dı. Sonra başlıkta küfür kullanmanın pek hoş durmayacağını düşündüm ve çok daha zayıf bir başlık olan "Afallatan Sonlar"da karar kıldım, aklıma başka bir şey gelmediği için. Aslında kast ettiğim seyirciyi şok eden, üzerinden yıllar geçse bile sürprizli sonlarıyla hatırlanan filmler (tabii bir başlık için biraz uzun olurdu bu). Çoğu kişinin asla önceden göremeyeceği sonlara sahip filmler. Listelediklerim arasında sonunu önceden tahmin edebildiğim tek bir film oldu sadece (The Orphanage), yine de o bile, seyirciyi afallatma konusunda çok başarılıydı. Bazıları klişe (ve aslında pek çok açıdan gelişini belli eden) sonlar olabilir, ama ilk kez izliyorsanız ve özellikle bir twist bekliyor değilseniz, kesinlikle şok ediciler. Bu listenin deli gibi spoiler barındırdığını söylememe gerek var mı? O filmi izlemediyseniz ve bir gün izleme ihtimaliniz varsa, resimaltı yazılarını okumak istemeyebilirsiniz. Görsellerde spoiler vermemeye çalıştım ama aynısı yazılar için geçerli değil tabii. Son olarak, atladığım (bilmediğim, anımsamadığım ya da sonunda o kadar da etkilenmediğim) şaşırtıcı sonlu bir sürü film olmalı, siz aklınıza gelenleri yorum bölümünde belirtirseniz hoş olur o yüzden.
Psycho (1960)
Daha sürprizli sonların olmadığı bir dönemde çekilen Psycho, kendisinden sonra gelecek pek çok korku/gerilim filmine ilham kaynağı olmuş. Eski filmlere karşı hiç ilgim yok, ama Hitchcock'unkiler istisna teşkil ediyor benim için. Bu da başyapıtlarından biri zaten. Norman. Annesi. Brr.
Thelma and Louise (1991)
Şaşırtıcı sonu olmasa pek de önemli olmayacak bir film Thelma ve Louise. Çok eğlenceli tamam, ama çok da derinliksiz. O kadar mainstream ki, böyle bir filmin, kahramanlarının ölümüyle (hem de intiharıyla) biteceğini aklından bile geçirmiyor insan. Uçuruma sürülen araba, Thelma ve Louise'i bir külte dönüştürdü.
The Crying Game (1992)
Aslında bir erkek olan bir kadınla ilişkiye giren, bunu da filmin sonuna kadar öğrenmeyerek seyirciyle aynı kaderi paylaşan bir IRA üyesinin anlatıldığı The Crying Game, eli yüzü düzgün bir filmdi, ancak cinsiyet süprizi olmasa, çoktan unutmuştum kendisini.
Se7en (1995)
Fincher'ın en karanlık, en gaddar filmlerinden biri olan Seven, bugüne dek suç/gizem türünde çekilmiş en iyi filmlerden biri benim için. "Tell me what's in the box!"
The Usual Suspects (1995)
Kevin Spacey'nin Oscar'lık performansı. Yanında mis gibi bir Gabriel Byrne. Gerekli ipuçları filmin her köşesine yerleştirilmiş, nefis bir hikaye. Bir katliam. Topal adam. Keyser Soze. Fazla söze gerek yok :)
Scream (1996)
Kasabanın gençlerini vahşice katleden, çığlık maskeli bir seri katil. Katilin kimliğinin gerçek bir twist olduğu nadir slasher'lardan Scream. İlk izleyişinizde katilin Billy ve Stu olduğunu -ikisini birden- tahmin edebilmeniz imkansız. Bu film hayatımda en çok izlediğim filmlerden olabilir, sırf vizyona girdiği zaman bile, o zamanki en yakın arkadaşımla tekrar tekrar, tekrar tekrar sinemaya gidip bu filmi izlerdik (yargılamayalım, sadece ortaokuldaydık!). Artık o nasıl bir etkisinde kalmaksa, birbirimize Billy ve Stu diye hitap etmeye başlamıştık -ki erkek değiliz :D
Wild Things (1998)
Son yarım saati "aslında öyle değilmiş, şöyleymiş... ama tam şöyle de değilmiş aslında, altında başka bir şey yatıyormuş, hiçbir şey göründüğü gibi değil" tarzı hikaye nasıl olurun şahane bir örneği olan, sayısız sürpriziyle ilk izlediğimde (ki bu tarz filmlere hiç alışık değildim daha) beni kendimden geçirmiş bir film bu. Wild Things'in genel olarak (özellikle erotik sahnelerinin) ucuz bir havası olduğunu reddetmiyorum, ama bol twist'li bir suç öyküsünü, komedi, cinsellik ve gerilimle çok başarılı bir şekilde harmanlıyor. Üstelik bir sürü ünlü isim var: Neve Campbell, Kevin Bacon, Denise Richards, Matt Dillon ve Bill Murray. Çok az kişinin filmi bildiğini tahmin ettiğim için spoiler vermiyorum, belki burada okuyup da seyretmeye karar veren olur :)
Fight Club (1999)
Chuck Palahniuk'un romanından uyarlanan Fight Club, tartışmasız, hayatımda izlediğim en iyi filmlerden biri. Sadece sonuyla değil, her saniyesiyle unutulmaz, ama tabii ki Tyler'ın aslında gerçek olmadığı, çift kişilikli isimsiz kahramanımızın bir parçası (ve hayal ürünü) olduğunun ortaya çıktığı son sahneler pek şahane.
The Sixth Sense (1999)
The Sixth Sense'in sonu, beni kelimenin tam anlamıyla afallatmıştı. Film vizyona girer girmez gitmiştim, hiçbir spoiler'a maruz kalmamıştım, sonunda bir sürpriz çıkacağını bile bilmiyordum. Artık her şey yoluna girdi, film de bitmek üzeredir herhalde diye düşünüp gevşediğim bir anda ınının bir müzik girdi, evlilik yüzüğü düştü gitti, yankılı yankılı "How often do you see them?" "All the tiiimee!" konuşması döndü, Bruce Willis kendini duvara atıp kameraya sırtını çevirdi ve bize kan lekeli ceketini gösterdi... ve bende jeton düştü. (Tam olarak böyle olmamış olabilir tabii, benim aklımda kalan hali bu, 10 yıl geçmiş!) Twist'li son deyince akla gelen ilk filmlerden The Sixth Sense, mutlaka ikinci kez ("ama adam ölüyse annesiyle nasıl konuşmuştu? konuşmamış mıydı?" gibi sorulara yanıt almak için) izlemek isteyeceğiniz bir gerilim. Belki bu filmi şimdiki birikimimizle izlesek en başından ipuçlarını fark eder ve neler olduğunu anlarız, ama o zamanlar, korku sineması için yepyeni ve beklenmedik bir şeydi.
The Others (2001)
The Others beni ne kadar şaşırtırdı bilmiyorum, çünkü maalesef filmi izlemeden gerizekalının teki tarafından "Aslında hayalet olan bizimkiler, Nicole Kidman ve çocukları!" şeklinde bilgilendirilmiştim. Yine de filmin tamamına hakim olan karanlık ve tüyler ürpertici hava ve her şeyiyle Nicole Kidman, The Others'ı çok hoş bir seyirlik haline getirmişti benim için.
Haute Tension (2003)
Haute Tension, bu yazıda bahsettiğim filmler arasında açık ara en az sevdiğim. Sonunda matkaplı katilin asıl kahraman çıkması pek çok kişi tarafından eleştirildi, o kısım olmasa filmin nefis bir film olabileceğini, twist'in çok zorlama olduğunu düşünen bir sürü kişi var. Ben tersini düşünüyorum, eğer katil kahraman çıkmasa, film baştan aşağı mantıksızlıklarla bezeli bir zorlama gerilim olurdu -neden mesela o sırada kurban olduğunu zannettiğimiz kızımız kaçıp gitmek yerine yine katilin olduğu yere döner? Eğer katil kendisiyse ve çoklu kişilik bozukluğundan muzdaripse, döner tabii :) En azından bu yeni bilginin ışığında, filmin ilk 1 saati bir anlam kazanıyor. Yine de bu pek sürprizli sona rağmen, sevemediğim bir film Haute Tension.
Identity (2003)
Indentity'i, Haute Tension'ın yapmaya "çalıştığı" şeyi, birkaç sınıf atlatarak büyük bir rahatlıkla başarmış bir film olarak görebiliriz. Filmde hiçbir mantıksızlık olmadığı gibi kurgu çok nefis, oyunculuklar başarılı, hikaye sağlam. İnsanı yerinden zıplatan bir korku filmi olarak başlayıp, çok zekice bir psikolojik gerilime dönüşüyor.
Saw (2004)
Sonradan saçmalayan serinin ilk halkası aslında hiç fena değildi, özellikle o müthiş sonuyla: kan gölünde yatan adamın Jigsaw'ın ta kendisi olduğunu aklından geçiren olmuş mudur acaba? Bugün bakınca inanılır gibi değil ama, Saw bağımsız bir filmdi ve çok düşük bir bütçeyle çekilmişti, üstelik kimse özgünlüğüne laf edemezdi. İkincisi, üçüncüsü, dördüncüsü, beşincisi ve altıncısı çekilmeseydi, şu anda çok daha hoş bir şekilde hatırladığım bir film olacaktı.
The Prestige (2006)
The Prestige oyunculukları, hikayesi, senaryosu, müzikleri, her şeyiyle bir başyapıt. Tesla, klonlama, illüzyonlar, sihir numaraları, ve bir de ikizler tabii. "Now you're looking for the secret. But you won't find it because of course, you're not really looking. You don't really want to work it out. You want to be fooled."
El Orfanato (2007)
Çok hoş ama çok üzücü bir sonu vardı El Orfanato'nun. Her ne kadar korku diye lanse edilmiş olsa da, nefis görsellere (ve evet, bolca izleyiciyi koltuğundan hoplatacak sahneye) sahip bir dram olarak görüyorum bu filmi.
The Mist (2007)
Filmde bolca alışılmadık ve korkunç canavara rastlamak mümkün, ama asıl unutulmaz olan, bu tür filmlerde görmeye hiç mi hiç alışmadığımız, cesur sonu. The Mist'in uyarlandığı Sis adlı Stephen King romanını (daha doğrusu novella'sını) okumuştum ve sonunu hatırlıyordum, neler olacağını bildiğimi sanıyordum yani. Yanılmışım. Yönetmen sonu değiştirmiş ve sanırım ilk kez, bir uyarlamanın sonunun, orijinal sondan daha iyi, daha etkileyici olduğunu düşünüyorum. Çok daha kötü ve acılı bir ölümle karşılaşacaklarından emin olduğu için onlara iyilik yaptığını düşünerek arabanın içindeki herkesi, kendi küçük oğlu da dahil olmak üzere herkesi vuran David'in kurşunu kalmadığı için kendini öldürememesi, ve birazcık beklese kurtarılmak üzere olduklarını algılaması.. Amanın.
Psycho (1960)
Daha sürprizli sonların olmadığı bir dönemde çekilen Psycho, kendisinden sonra gelecek pek çok korku/gerilim filmine ilham kaynağı olmuş. Eski filmlere karşı hiç ilgim yok, ama Hitchcock'unkiler istisna teşkil ediyor benim için. Bu da başyapıtlarından biri zaten. Norman. Annesi. Brr.
Thelma and Louise (1991)
Şaşırtıcı sonu olmasa pek de önemli olmayacak bir film Thelma ve Louise. Çok eğlenceli tamam, ama çok da derinliksiz. O kadar mainstream ki, böyle bir filmin, kahramanlarının ölümüyle (hem de intiharıyla) biteceğini aklından bile geçirmiyor insan. Uçuruma sürülen araba, Thelma ve Louise'i bir külte dönüştürdü.
The Crying Game (1992)
Aslında bir erkek olan bir kadınla ilişkiye giren, bunu da filmin sonuna kadar öğrenmeyerek seyirciyle aynı kaderi paylaşan bir IRA üyesinin anlatıldığı The Crying Game, eli yüzü düzgün bir filmdi, ancak cinsiyet süprizi olmasa, çoktan unutmuştum kendisini.
Se7en (1995)
Fincher'ın en karanlık, en gaddar filmlerinden biri olan Seven, bugüne dek suç/gizem türünde çekilmiş en iyi filmlerden biri benim için. "Tell me what's in the box!"
The Usual Suspects (1995)
Kevin Spacey'nin Oscar'lık performansı. Yanında mis gibi bir Gabriel Byrne. Gerekli ipuçları filmin her köşesine yerleştirilmiş, nefis bir hikaye. Bir katliam. Topal adam. Keyser Soze. Fazla söze gerek yok :)
Scream (1996)
Kasabanın gençlerini vahşice katleden, çığlık maskeli bir seri katil. Katilin kimliğinin gerçek bir twist olduğu nadir slasher'lardan Scream. İlk izleyişinizde katilin Billy ve Stu olduğunu -ikisini birden- tahmin edebilmeniz imkansız. Bu film hayatımda en çok izlediğim filmlerden olabilir, sırf vizyona girdiği zaman bile, o zamanki en yakın arkadaşımla tekrar tekrar, tekrar tekrar sinemaya gidip bu filmi izlerdik (yargılamayalım, sadece ortaokuldaydık!). Artık o nasıl bir etkisinde kalmaksa, birbirimize Billy ve Stu diye hitap etmeye başlamıştık -ki erkek değiliz :D
Wild Things (1998)
Son yarım saati "aslında öyle değilmiş, şöyleymiş... ama tam şöyle de değilmiş aslında, altında başka bir şey yatıyormuş, hiçbir şey göründüğü gibi değil" tarzı hikaye nasıl olurun şahane bir örneği olan, sayısız sürpriziyle ilk izlediğimde (ki bu tarz filmlere hiç alışık değildim daha) beni kendimden geçirmiş bir film bu. Wild Things'in genel olarak (özellikle erotik sahnelerinin) ucuz bir havası olduğunu reddetmiyorum, ama bol twist'li bir suç öyküsünü, komedi, cinsellik ve gerilimle çok başarılı bir şekilde harmanlıyor. Üstelik bir sürü ünlü isim var: Neve Campbell, Kevin Bacon, Denise Richards, Matt Dillon ve Bill Murray. Çok az kişinin filmi bildiğini tahmin ettiğim için spoiler vermiyorum, belki burada okuyup da seyretmeye karar veren olur :)
Fight Club (1999)
Chuck Palahniuk'un romanından uyarlanan Fight Club, tartışmasız, hayatımda izlediğim en iyi filmlerden biri. Sadece sonuyla değil, her saniyesiyle unutulmaz, ama tabii ki Tyler'ın aslında gerçek olmadığı, çift kişilikli isimsiz kahramanımızın bir parçası (ve hayal ürünü) olduğunun ortaya çıktığı son sahneler pek şahane.
The Sixth Sense (1999)
The Sixth Sense'in sonu, beni kelimenin tam anlamıyla afallatmıştı. Film vizyona girer girmez gitmiştim, hiçbir spoiler'a maruz kalmamıştım, sonunda bir sürpriz çıkacağını bile bilmiyordum. Artık her şey yoluna girdi, film de bitmek üzeredir herhalde diye düşünüp gevşediğim bir anda ınının bir müzik girdi, evlilik yüzüğü düştü gitti, yankılı yankılı "How often do you see them?" "All the tiiimee!" konuşması döndü, Bruce Willis kendini duvara atıp kameraya sırtını çevirdi ve bize kan lekeli ceketini gösterdi... ve bende jeton düştü. (Tam olarak böyle olmamış olabilir tabii, benim aklımda kalan hali bu, 10 yıl geçmiş!) Twist'li son deyince akla gelen ilk filmlerden The Sixth Sense, mutlaka ikinci kez ("ama adam ölüyse annesiyle nasıl konuşmuştu? konuşmamış mıydı?" gibi sorulara yanıt almak için) izlemek isteyeceğiniz bir gerilim. Belki bu filmi şimdiki birikimimizle izlesek en başından ipuçlarını fark eder ve neler olduğunu anlarız, ama o zamanlar, korku sineması için yepyeni ve beklenmedik bir şeydi.
The Others (2001)
The Others beni ne kadar şaşırtırdı bilmiyorum, çünkü maalesef filmi izlemeden gerizekalının teki tarafından "Aslında hayalet olan bizimkiler, Nicole Kidman ve çocukları!" şeklinde bilgilendirilmiştim. Yine de filmin tamamına hakim olan karanlık ve tüyler ürpertici hava ve her şeyiyle Nicole Kidman, The Others'ı çok hoş bir seyirlik haline getirmişti benim için.
Haute Tension (2003)
Haute Tension, bu yazıda bahsettiğim filmler arasında açık ara en az sevdiğim. Sonunda matkaplı katilin asıl kahraman çıkması pek çok kişi tarafından eleştirildi, o kısım olmasa filmin nefis bir film olabileceğini, twist'in çok zorlama olduğunu düşünen bir sürü kişi var. Ben tersini düşünüyorum, eğer katil kahraman çıkmasa, film baştan aşağı mantıksızlıklarla bezeli bir zorlama gerilim olurdu -neden mesela o sırada kurban olduğunu zannettiğimiz kızımız kaçıp gitmek yerine yine katilin olduğu yere döner? Eğer katil kendisiyse ve çoklu kişilik bozukluğundan muzdaripse, döner tabii :) En azından bu yeni bilginin ışığında, filmin ilk 1 saati bir anlam kazanıyor. Yine de bu pek sürprizli sona rağmen, sevemediğim bir film Haute Tension.
Identity (2003)
Indentity'i, Haute Tension'ın yapmaya "çalıştığı" şeyi, birkaç sınıf atlatarak büyük bir rahatlıkla başarmış bir film olarak görebiliriz. Filmde hiçbir mantıksızlık olmadığı gibi kurgu çok nefis, oyunculuklar başarılı, hikaye sağlam. İnsanı yerinden zıplatan bir korku filmi olarak başlayıp, çok zekice bir psikolojik gerilime dönüşüyor.
Saw (2004)
Sonradan saçmalayan serinin ilk halkası aslında hiç fena değildi, özellikle o müthiş sonuyla: kan gölünde yatan adamın Jigsaw'ın ta kendisi olduğunu aklından geçiren olmuş mudur acaba? Bugün bakınca inanılır gibi değil ama, Saw bağımsız bir filmdi ve çok düşük bir bütçeyle çekilmişti, üstelik kimse özgünlüğüne laf edemezdi. İkincisi, üçüncüsü, dördüncüsü, beşincisi ve altıncısı çekilmeseydi, şu anda çok daha hoş bir şekilde hatırladığım bir film olacaktı.
The Prestige (2006)
The Prestige oyunculukları, hikayesi, senaryosu, müzikleri, her şeyiyle bir başyapıt. Tesla, klonlama, illüzyonlar, sihir numaraları, ve bir de ikizler tabii. "Now you're looking for the secret. But you won't find it because of course, you're not really looking. You don't really want to work it out. You want to be fooled."
El Orfanato (2007)
Çok hoş ama çok üzücü bir sonu vardı El Orfanato'nun. Her ne kadar korku diye lanse edilmiş olsa da, nefis görsellere (ve evet, bolca izleyiciyi koltuğundan hoplatacak sahneye) sahip bir dram olarak görüyorum bu filmi.
The Mist (2007)
Filmde bolca alışılmadık ve korkunç canavara rastlamak mümkün, ama asıl unutulmaz olan, bu tür filmlerde görmeye hiç mi hiç alışmadığımız, cesur sonu. The Mist'in uyarlandığı Sis adlı Stephen King romanını (daha doğrusu novella'sını) okumuştum ve sonunu hatırlıyordum, neler olacağını bildiğimi sanıyordum yani. Yanılmışım. Yönetmen sonu değiştirmiş ve sanırım ilk kez, bir uyarlamanın sonunun, orijinal sondan daha iyi, daha etkileyici olduğunu düşünüyorum. Çok daha kötü ve acılı bir ölümle karşılaşacaklarından emin olduğu için onlara iyilik yaptığını düşünerek arabanın içindeki herkesi, kendi küçük oğlu da dahil olmak üzere herkesi vuran David'in kurşunu kalmadığı için kendini öldürememesi, ve birazcık beklese kurtarılmak üzere olduklarını algılaması.. Amanın.
41 yorumcuk:
Hideo Nakata'nın sonu başından belli ama final sahnesi ağzımıza sıçan filmi Dark Water'ı da ben ekleyeyim. Finalde Yoshimi'nin öldürülen çocuğun ruhu tarafından esri alındığı ve Yoshimi'nin kendi kızından ayrıldığı sahnede kurban kız için üzülüp sonra da ona öfkelenmemeize sebep olmamışmıydı? Bana olmuştu :) Bloğunda çok emek var takipteyim. sevgiler saygılar.
Çok şükür "Vahşi Şeyler" i bir ben izleyip beğenmemişim. Erotik sahnelerin ucuz durmasına katılıyorum. Ancak finali benim için takdire şayandır.Filmin müzikleri de güzeldir hala dinlerim
the game vardı benim aklımda kalan.film bitince alkışlamıştım istem dışı böyle son yapılır mı ulen diyerekten.
hii evet game nasıl aklıma gelmemiş, çok sevmiştim hem de (belki fight club'dan bile çok).
syrakusa- teşekkürler :)
Düşündükçe aklıma geliyor."remember me" diye film vardı.Losttan Claire oynuyordu.11 eylül saldırılarına bağlayacakları aklıma gelmemişti.Ahım şahım bir film değildi ancak sonu enterasandı.
Bir de Butterfly on a Wheel vardı. Pierce Brosnan oynuyordu.Bu film de ahım şahım bişey değildi ama sonu şaşırtmıştı beni.
Afallatan sonlar II olursa belki listenize girerler.
Bu arada bu blogtan okuyup damages e başladım.1 sezon bitti süperdi.Teşekkürlerimi iletirim.
Çok güzel liste olmuş. Usual Suspects ,Seven ve I see dead people veledi herhalde beni en afallatan son sahneler idi. İskemleden düşmeme sebep olan son sahne ise Star Wars Episode VI Return of the Jedi olmuştur. Filmin sonu değil tabii, yönetmenin fimin sonunda yaptığı değişiklik. Sen çıkart Luke'un babasını, koy yerine genç Anakin , Hayden Christensen'in görüntüsünü!!! yemin ediyorum ömrümde bu kadar çıldırtmamıştır bir filmin finali beni.
ha bir de "hayat güzeldir" vardı ya, toplama kampında pıt diye öldürdüler babayı, orada dumur olmuştum:(
liste süper olmuş.
bunlara ek olarak ben bir de oldboy'u eklerdim, şahsen beni ondan feci afallatan bir film olmadı^^
Herzaman olduğu gibi yine tadından yenmeyecek bir yazı :)
thalassapolis, ilk sahnesindeki müzik geldi aklıma, su, saz vb. görüntüleri eşliğinde egzotik bir müzik. i had my chance'i de ilk wild things'de dinleyip sevmiştim. kim ne derse desin, kendi tarzında bir kült benim için bu film :)
judycim, utanarak söylüyorum ki ben star wars'u hala izlemedim :)
csyasoo ve kimbapsushi, çok sağolun :) oldboy mükemmeldi, sinir oldum kendime yazıyı yazarken aklıma gelmediği için. bir oldboy bir de the game (ki allah bilir daha hangi filmler çıkacak atlanmış).
bebeğim mavi ekran verdim şu an :))))
Şahane bir yazı olmuş. SEçimler de mükemmel. BEnim aklıma bir tek Carrie geliyor buradakilere eklenebilecek. 1970'li yıllardaki orjinali yalnız, yeniden çevirimlerinden biri değil.
Liste güzel. Ama eksik var mı hatırlayamıyorum.
Pek hoş bir derleme matmazel. Mist'in sonu çok gıcık etmişti. Ben kendi adıma Game'i eklerim bu listeye.
Ya ne bahtsız adamım, Usual Suspects'in kendisini izleyemeden filmin sonuna rastlamıştım 3 kere falan TV'de, o gün bugündür hiç bi istek yok içimde izlemek için :D Bir ara sırf izlemiş olmak için izleyeceğim herhalde artık :)
Primal Fear(1996) vardı, Fight Club ve nicesinin atası sayabileceğimiz. Bu türün tüm kült filmlerini izledikten sonra izlemiş olduğum için sonu beni şok etmedi ama etkileyiciydi.
The Butterfly Effect'in sonunu da beğenmiş ve Evan'ın seçimine afallamıştım, güzeldi.
arkadaşlarım bana bu tür filmleri önerirlerken: "fatoş, senin 'ha siktir' sonlarından var bu filmde hemen izle" dioyrlar :)
old boy u ve the secret in their eyes ı da listeye eklemeli bence :)
ya bi de Memento yu yazmayı unutmuşum :)
off evet, el secreto de sus ojos/the secret in their eyes! beni o kadar etkileyen başka bir film olmuş muydu bilmiyorum, ama işte bu listeyi yaparken aklıma gelmemiş meret (oldboy ve the game'i unuttuğum için zaten bolca yandım). bu arada el secreto'nun sonunu tahmin etmiştim ben (aman aferin bana), ama çok çok çok güzeldi yine de, benimki tahminden çok istekti zaten, 'aslında böyle olsa sonu ne kadar vurucu olur' gibisinden. bu arada "ha siktir sonlar"a bayıldım, evet bu yazının başlığı bu olmalıydı :p
Ne kadar hoş bir post olmuş bu, çok sevdim. Değişik ve yaratıcı liste fikirlerinize hayranım. Tabii asıl büyük twist ending'li filmlerin hepsi yazıda var ama, son sahneleri sayesinde hala hatırladığım birkaç film daha var tavsiye edebileceğim: Jaws, Silence of the Lambs, Orphan, Skeleton Key ve Donnie Darko.
Eskilerden bir filmi, Maymunlar Cehennemi'ni de unutmamak gerek...
Liste harika olmus. Baslıgı okur okumaz aklıma direk Prestige-Usual Suspect-Fight Club, The Game, Memento gibi filmler geldi. Bu Blogdan Gunduz Fenerinde oldugu gibi yıllara göre en iyi filmler listesi veya sizin en iyi 50 film listenizi yapmanızı rica etsem cok sey mi istemis olurum =))
yapmıştım fi tarihinde :)
Tüm Zamanların En İyi Filmleri - 1 (1980 Öncesi)
Tüm Zamanların En İyi Filmleri - 2 (1980-1989)
Tüm Zamanların En İyi Filmleri - 3 (1990-1994)
Tüm Zamanların En İyi Filmleri - 4 (1995-1999)
Tüm Zamanların En İyi Filmleri - 5 (2000)
Tüm Zamanların En İyi Filmleri - 6 (2001)
Tüm Zamanların En İyi Filmleri - 7 (2002)
Tüm Zamanların En İyi Filmleri - 8 (2003)
Tüm Zamanların En İyi Filmleri - 9 (2004)
Tüm Zamanların En İyi Filmleri - 10 (2005)
Tüm Zamanların En İyi Filmleri - 11 (2006)
Tüm Zamanların En İyi Filmleri - 12 (2007)
Tüm Zamanların En İyi Filmleri - 13 (2008)
Tüm Zamanların En İyi Filmleri - 14 (2009)
Ah ben nasıl da atlamışım bu olağanüstü listeleri! Anlaşıldı, kağıt kalemi hazırlamalı, izlenecek onlarca film çıkacak bunlardan ;)
harika listeler.
ellerinize saglık.
benim de aklıma oldboy ile american psycho geldi bunlara ek olarak. belki shutter island'da bu kategoriye girebilir kendi türünde tanıdık bir son olsa da şaşırtıcıydı
Harika bir derleme.
cidden çok iyi filmlerdi çoğunu izledim ki izlemediklerimi kesinlikle izlicem mesela iskelet anahtar vardı The Skeleton Key (2005) kate hudson un olduğu Kara Büyü Drag Me To Hell 2009 keza öyle cidden iyi filmlerdi benim favorim hala wildhings vahşi şeyler ki denise richards hayranlığım bu filmden geşiyor
nefis bi seçki olmuş eline sağlık :)
benim de okurken oldboy geçti aklımdan adını hatırlayamamıştım :I yorumlarda buldum :)
prestij benim bir numaram...
2009 yapımı olmasında ragmen bu filmi nasıl atlamısım anlayamıyorum. Su yaz doneminde ki emin olun cokca film izledim en iyi filmlerdendi, en azından duygu ve işleniş yogunlugu acısından.
Hep denir ki akdeniz ırkları olarak ispanyol ve italyan kulturleri bizlere daha yakındır. Guney Amerika'yı buna ne kadar dahil edebiliriz bilmiyorum ama bu filmi oldugunca ozumsememin baslıca nedeni bu yakınlık. Esposito'nun ettigi kufurler bile benim için "son of a bitch" den daha anlamlıydı. Genel olarak dialoglar ve algıdan soz ediyorum tabi bu durumun ozelinde.
Yalnız anlayamadıgım sey yorumlarda gelen istek uzerine bu filmin afallatan ya da ha siktir dedirten bir sona layık olup olmadıgı. Benim ha siktir dedigim son basından beri finale dair o ihtimal uzerinde durmamamasına ragmen herhangi bir bosluga mahal vermeden kotarılabilmesidir. Ornek olarak Hercule Poirot her seferinde bunu dedirtse de okuyucu olarak o ana kadar haberdar olmadıgımız bir ipucundan katili belirledigi için bizden degildir, nahostur. Bu filmin gozlerindeki sır ise kocanın zaten idam cezasını sorguladıgı filmin bası denilebilecek sahnelerinde ortaya koydugu oyunculuk ile bize goz kırpıyor. Bunu "ta basından anladım ben yauw" demek için degil de zaten boyle bir ihtimalin, ihtimal kıtlıgında hep var oldugunu soylemek için yazıyorum. O yuzden sasırmıs durumdayım yine acıkcası.
volkan, bu ne şaşırmaktır :) bu arada el secreto'yla ilgili yazdığın her şeye katılıyorum, benim de çok içime sinseydi, çoktan yayınlanan blog yazısı falan dinlemez çat çat eklerdim listeye sanırım. çok vurucu bir sonu var (aslında başı, ortası, her yeri öyle) ama listedeki diğer filmlerin afallatmasından farklı bir afallatma çeşidi bu. neyse yazmışsın sen her şeyi zaten.
alper, asist time, saksağan ve evvah, sevindim beğenmenize :)
Öncelikle blog'unuzu uzun zamandır takip ettiğimi ve keyifle okuduğumu söylemeliyim. Bu liste en sevdiklerimden biri oldu, elinize sağlık. The Game, Identity, Prestige özellikle sonları sebebiyle defalarca seyretmekten sıkılmadığım filmler..ama bence bu liste daha da uzar gider o yüzden acaba bir afallatan sonlar II hatta III gelir mi acaba..ki bence gelmeli:)
film sadece sonuyla değil, tüm İcerigiyle dumur ettirecek, ama İlla ters köşe son İstendiği takdirde, Buyur abi dumur mu istemistiniz?!. Dedirten, ve devaminda aha isteaa denebilecek, tim robins'in mimiksiz ve asık suratiyla arz-i endam etmediği genco zamanlarından kalma (tabi yönetmen,senaryo,kurgu gozardi edilmesin, fena yaparım sonra) adrian lyne'nin başyapıtı, jacops l'eader filmi. Sonuyla Musalla tasına yatırır alimallah.
El secreto de sus ojos ve Oldboy dışında Bestseller'ı da bu listeye eklemeni isterdim.Çünkü beni en çok şaşırtan sonlardan biriydi.
sera, merak ettim şimdi, 2010 yapımı güney kore filmi olan bestseller mı dediğin? tavsiye ediyorsan ilk fırsatta izleyeyim diyorum.
sanırım bu listeye bir Incendies yakışır. http://www.imdb.com/title/tt1255953/
Evet o Bestseller.Benim şimdiye kadar gördüğüm en afallatıcı sondu diyebilirim.Gerilim ve gizemin hakkını vermiş bir film.Herkes izlemeli.
Oldboy ve Primal Fear beni en çok afallatan filmlerdendir.. Kesinlikle listeye bunlar da eklenmeli..
Ben bu blog u önceden görmüştüm ve adını kaydetmediğim için 2 3 gün aradım ama çok sürmeden buldum
bilmiyorum benzeri bloglar varmı ama çok iyi yazdıklarını düşünüyorum
Bende bir afallatan son eklemek isterim.
Repoman Jude Law ın çok sevdiğim bir filmidir ve sonu çok iyi ve kötüydü
Next Nicolac Cage oda repoman kadar olmasada iyi bir son
Kehanet bir Nicolas Cage filmi oda güzel bir sonu vardı
Haute Tension (2003)
film sonunu anlattığın için teşekkürler
@serdar bu liste yapısı gereği filmlerin sonlarıyla ilgili zaten. yazının başında listede deli gibi spoiler olduğunu, sözkonusu filmleri izlemeyi planlıyorsanız yazıları okumamanızı da belirtmişiz. biraz dikkat.
Yorum Gönder