Yazar: Jaco Van Dormael
Oyuncular: Jared Leto, Sarah Polley, Diane Kruger
Tür: Dram|Fantastik|Bilim Kurgumsu|Romantik
Yapım yılı: 2009
Ülke: Kanada|Belçika|Fransa|Almanya
Dil: İngilizce
IMDB puanı: 7.5/10
Umut'un puanı: 2/10
Çavlan'ın puanı: 2/10
Film festivali sonrasında uzun süre "sanatsal film" (evet çok pis genelleme yaparım) izlemeyeceğim diyip kendimi havadan sudan aktivitelere vermiştim ki, bu kararımı geçen günlerde Çavlan'ın beni "gel bak Avrupa filmi ama bilim kurgu mmh mmh mis mis çok seversin sen" diye kandırmasıyla birlikte bozmak durumunda kaldım. Aslında her şey çok güzel olacak gibiydi, güzel bir yaz akşamında sevdiğim kızla oturup 'alternatif evrenler'e değinen bir bilim kurgu izleyecektim ve bu da hiçbir şeyin ters gitmesinin mümkün olmadığı gayet muhteşem bir plan gibi gözüküyordu. Ta ki filmi izleyinceye kadar.
Bu noktada belirtmek isterim, uzun süre sonra yazdığım ilk yazıda spoiler verme korkusu olmadan yazabilmenin keyfini yaşattığı için filme teşekkür borçluyum, çünkü filmde olanlara dair verilebilecek bir spoiler yok. Film bittiğinde olanların hiçbirinin bir önemi olmadığını görüp "hepsi rüyaymış" kabilinden sallamasyon bir aydınlanma yaşıyoruz (ki esasında bu acı gerçeği film boyunca fark etsek de bir umut diyerek sonuna kadar bekledim ben), yani spoiler neyim yiyeceğim diye korkmayın, filmin başı ve sonu bile yok esasında. Eğer "böyle bir aydınlanmayı filmi izlemeden yaşamayı tercih ederim" diyenlerdenseniz (benim gibi) ve güzel sürreal görüntüler eşliğinde bir müzik klibi izlemek için 2 saat ayırmak size fazla geliyorsa (yani normal bir insansanız), fikrimi şimdiden açıkça belirteyim: Bu filmi izleyerek zaman kaybetmeyin. (Yine de muhteşem yazımı okuyup fikirlerini paylaşmak isteyenlerin izlemesini engellemiş olmayayım :p)
(Bu arada Çavlan filmin ortasında uyuyakalıp sonuna kadar da uyanamadı. Bu yüzden bu acının büyük kısmını tek başına çekmiş kişi olarak yazıyı yazmak bana düştü.)
Mr. Nobody, Nemo adlı geleceği görebilen ve yaptığı her farklı seçimin sonucunda oluşan alternatif hayatları aynı anda deneyimleyen başkarakterimizin hikayesini (hikayelerini) anlatıyor. Çok ilginç gözüküyor değil mi? Film, karakterimizin 30'lu yaşlardayken birbirinden farklı gelişen farklı ölüm anlarını görmemizle açılıyor ve birden geleceğe sıçrıyor. Daha çok seksenlerin bilim kurgu anlayışından fırlamış gibi gözüken 2092 yılında, ölümsüzlük keşfedilmiş ve dünyada kalan tek ölümlü kişi ise kendini Nemo Nobody olarak adlandıran ve kendine dair birçok şeyi hatırlamakta (ya da doğru hatırlamakta) güçlük çeken, pek sempatik diyemeyeceğim bir dedemiz. Fütüristik olmak uğruna yüzüne dövme yaptırmaktan kaçınmamış tipsiz bir doktorun kendisine sormaya başladığı sorularla birlikte, Mr. Nobody'nin de hayatına göz atmaya başlıyoruz bu noktada (Filmin devamında doktorun yerini, dünya üzerindeki tek ölümlü insanla röportaj yapmaya gelen alık muhabir alıyor).
Nemo dedecan kendisine sorulan soruların cevabını hafızasında aramaya çıktıkça, biz de onunla beraber geçmişe bakış atma fırsatını yakalıyoruz. Gel gör ki, bu geçmiş tek bir geçmiş değil başta da dediğim gibi, Mr. Nobody'nin anılarında birden fazla geçmiş var, farklı noktalarda vermiş olduğu farklı kararlar dallanıp budaklanan farklı hikayeler yaratıyor. Acı gerçek şu ki, hayatımda gördüğüm en sıkıcı anılar Mr. Nobody'e ait. Küçüklüğünde anne ve babasının ayrılmasıyla başlayan alternatif yaşam öyküleri, küçüklüğünde buna aşık olan üç farklı kızla yaşadığı farklı geleceklerle iyice çeşitleniyor. Ama baştan beri Mr. Nobody esasında sadece bir tanesine gerçekten aşık (sanırım burada hayatının aşkı falan demem gerekiyor çünkü pek bi poetik aşkları var bunların), diğer seçimlerin hepsi çok da mutlu olmadığı gerçeklikler yaratıyor.
İçerdiği bu öğelere rağmen, filme bilim kurgu/fantezi demek güç, Mr. Nobody tür olarak drama daha yakın. İşin acıklı kısmı, filmin dram yönü de çok zayıf. Aralarda sicim teorisi, butterfly effect ve pigeon superstition gibi teoriler/araştırmalar üzerine bilgiler veriliyor ana karakterin ağzından, heyecanlı bir şekilde anlatılıyor "yok eğer zaman bizim algıladığımız gibi hep ileriye akmıyorsa, birden geriye akmaya başlarsa?" falan.. Müzik coşuyor böyle, "aftereffects'in dibine koyduk" diye bağıran müzik kliplerinden aşina olduğumuz efektler falan dolduruyor ekranı... Ekran doluyor da, bu fenomenler pek de bir şeyi etkilemiyor filmdeki. Varsa yoksa bizim çocuk diğer kıza aşık, diğer alternatif evrenlerde mutsuz, böyle böyle derken 2 saatlik filmin sonunda karakterlere dair adamakıllı bir şey göremeden bitiyor film. Bu noktada aralarda giren ve bilim kurgu havası katmaktan öte filme katkısı olmayan bu physics for dummies dersleri de öyle havada kalıyor diğer işlenmemiş bir sürü fikirle birlikte. Yok efendim ilerde ölümsüzlük keşfedilmiş, adam farklı gelecekleri görebiliyormuş, oymuş buymuş hiç kafaya takmaya gerek yokmuş bunları. Bir de filmin sonunda Nemo amcanın karşısındaki şapşalı fırsat bilip kendi kendine havalara girdiği bir diyalog var ki, insanı lisedeki felsefe derslerine dönmüş hissettiriyor. Bilmiyorum belki de ben bu film için fazla 'geek' kaçıyorum.
Filmin görselleri ise güzel. (Evet bu garip cümleyi sadece filmin hakkını vermiş olmak için yazdım, yoksa 2 saat boyunca powerpoint gösterisi izlemek ne kadar zevkliyse o kadar zevkli bu filmi izlemek de)
Özet geçmek gerekirse, çok sıkıcı bir film Mr. Nobody. Bu kadar farklı olmaya çabalayıp bu kadar sıradan bir film yaratmak da bir başarı elbet. Sicim teorisinin açıklamasını düz yazıdan okumak bile filmle kıyaslayınca daha zevkli çünkü.
Diğer yandan, film festivallerde ödüller almış, imdb puanı da fena değil. Kimbilir, belki de ben başka bir evrende yaşıyorum.
Bu noktada belirtmek isterim, uzun süre sonra yazdığım ilk yazıda spoiler verme korkusu olmadan yazabilmenin keyfini yaşattığı için filme teşekkür borçluyum, çünkü filmde olanlara dair verilebilecek bir spoiler yok. Film bittiğinde olanların hiçbirinin bir önemi olmadığını görüp "hepsi rüyaymış" kabilinden sallamasyon bir aydınlanma yaşıyoruz (ki esasında bu acı gerçeği film boyunca fark etsek de bir umut diyerek sonuna kadar bekledim ben), yani spoiler neyim yiyeceğim diye korkmayın, filmin başı ve sonu bile yok esasında. Eğer "böyle bir aydınlanmayı filmi izlemeden yaşamayı tercih ederim" diyenlerdenseniz (benim gibi) ve güzel sürreal görüntüler eşliğinde bir müzik klibi izlemek için 2 saat ayırmak size fazla geliyorsa (yani normal bir insansanız), fikrimi şimdiden açıkça belirteyim: Bu filmi izleyerek zaman kaybetmeyin. (Yine de muhteşem yazımı okuyup fikirlerini paylaşmak isteyenlerin izlemesini engellemiş olmayayım :p)
(Bu arada Çavlan filmin ortasında uyuyakalıp sonuna kadar da uyanamadı. Bu yüzden bu acının büyük kısmını tek başına çekmiş kişi olarak yazıyı yazmak bana düştü.)
Mr. Nobody, Nemo adlı geleceği görebilen ve yaptığı her farklı seçimin sonucunda oluşan alternatif hayatları aynı anda deneyimleyen başkarakterimizin hikayesini (hikayelerini) anlatıyor. Çok ilginç gözüküyor değil mi? Film, karakterimizin 30'lu yaşlardayken birbirinden farklı gelişen farklı ölüm anlarını görmemizle açılıyor ve birden geleceğe sıçrıyor. Daha çok seksenlerin bilim kurgu anlayışından fırlamış gibi gözüken 2092 yılında, ölümsüzlük keşfedilmiş ve dünyada kalan tek ölümlü kişi ise kendini Nemo Nobody olarak adlandıran ve kendine dair birçok şeyi hatırlamakta (ya da doğru hatırlamakta) güçlük çeken, pek sempatik diyemeyeceğim bir dedemiz. Fütüristik olmak uğruna yüzüne dövme yaptırmaktan kaçınmamış tipsiz bir doktorun kendisine sormaya başladığı sorularla birlikte, Mr. Nobody'nin de hayatına göz atmaya başlıyoruz bu noktada (Filmin devamında doktorun yerini, dünya üzerindeki tek ölümlü insanla röportaj yapmaya gelen alık muhabir alıyor).
Nemo dedecan kendisine sorulan soruların cevabını hafızasında aramaya çıktıkça, biz de onunla beraber geçmişe bakış atma fırsatını yakalıyoruz. Gel gör ki, bu geçmiş tek bir geçmiş değil başta da dediğim gibi, Mr. Nobody'nin anılarında birden fazla geçmiş var, farklı noktalarda vermiş olduğu farklı kararlar dallanıp budaklanan farklı hikayeler yaratıyor. Acı gerçek şu ki, hayatımda gördüğüm en sıkıcı anılar Mr. Nobody'e ait. Küçüklüğünde anne ve babasının ayrılmasıyla başlayan alternatif yaşam öyküleri, küçüklüğünde buna aşık olan üç farklı kızla yaşadığı farklı geleceklerle iyice çeşitleniyor. Ama baştan beri Mr. Nobody esasında sadece bir tanesine gerçekten aşık (sanırım burada hayatının aşkı falan demem gerekiyor çünkü pek bi poetik aşkları var bunların), diğer seçimlerin hepsi çok da mutlu olmadığı gerçeklikler yaratıyor.
İçerdiği bu öğelere rağmen, filme bilim kurgu/fantezi demek güç, Mr. Nobody tür olarak drama daha yakın. İşin acıklı kısmı, filmin dram yönü de çok zayıf. Aralarda sicim teorisi, butterfly effect ve pigeon superstition gibi teoriler/araştırmalar üzerine bilgiler veriliyor ana karakterin ağzından, heyecanlı bir şekilde anlatılıyor "yok eğer zaman bizim algıladığımız gibi hep ileriye akmıyorsa, birden geriye akmaya başlarsa?" falan.. Müzik coşuyor böyle, "aftereffects'in dibine koyduk" diye bağıran müzik kliplerinden aşina olduğumuz efektler falan dolduruyor ekranı... Ekran doluyor da, bu fenomenler pek de bir şeyi etkilemiyor filmdeki. Varsa yoksa bizim çocuk diğer kıza aşık, diğer alternatif evrenlerde mutsuz, böyle böyle derken 2 saatlik filmin sonunda karakterlere dair adamakıllı bir şey göremeden bitiyor film. Bu noktada aralarda giren ve bilim kurgu havası katmaktan öte filme katkısı olmayan bu physics for dummies dersleri de öyle havada kalıyor diğer işlenmemiş bir sürü fikirle birlikte. Yok efendim ilerde ölümsüzlük keşfedilmiş, adam farklı gelecekleri görebiliyormuş, oymuş buymuş hiç kafaya takmaya gerek yokmuş bunları. Bir de filmin sonunda Nemo amcanın karşısındaki şapşalı fırsat bilip kendi kendine havalara girdiği bir diyalog var ki, insanı lisedeki felsefe derslerine dönmüş hissettiriyor. Bilmiyorum belki de ben bu film için fazla 'geek' kaçıyorum.
Filmin görselleri ise güzel. (Evet bu garip cümleyi sadece filmin hakkını vermiş olmak için yazdım, yoksa 2 saat boyunca powerpoint gösterisi izlemek ne kadar zevkliyse o kadar zevkli bu filmi izlemek de)
Özet geçmek gerekirse, çok sıkıcı bir film Mr. Nobody. Bu kadar farklı olmaya çabalayıp bu kadar sıradan bir film yaratmak da bir başarı elbet. Sicim teorisinin açıklamasını düz yazıdan okumak bile filmle kıyaslayınca daha zevkli çünkü.
Diğer yandan, film festivallerde ödüller almış, imdb puanı da fena değil. Kimbilir, belki de ben başka bir evrende yaşıyorum.
26 yorumcuk:
merhaba;
bazen sinemayı, resimlere bölerek izlemek gerekiyor belki de. Aynı anda birsürü şey anlatmak da marifet olabiliyor. Çıkar, 1 saatlik sıkıcı sekansların içinden 5 dakikalık cennetler belki de...
Ben de konusuna ve IMDB puanına tav olup indirmiştim, fakat çok kötü bir film çıkabileceğini de biliyordum, bekliyordu tarafımdan risk alınıp izlenmeyi son iki haftadır. Bu yazıyı okuduktan sonra izleyebilmem imkansız, çöp kutusuna gidecek. Keşke bu incelemeleri izlemeyi düşündüğüm her film için yapsanız ;)
jared leto, bilimkurgu olmasi ve imdb notuna aldanarak izledim...epic fail
resmen en beğendiğim filmlerden biri oldu, film festivalinde izlemiştim, farklı film mi izledik diye düşündüm : )
Uzun süredir ince dokuyup sık eleyip güzel filmler denk getiriyorum derken resmen bir facia ile karşılaştım. Çok çok çok kötü ve sıkıcı bir film. Kabir azabı gibi bitmiyor da bitmiyor. Sonunda bir şeyler olacak derken o da yok, aynen yazıda ki gibi filmin ne sonu ne de başı var, hatta konusu da yok denebilir. Bu filmi Butterfly Effect ile karşılaştıran taş olur. Çok klişe olacak ama zaman kaybı deyimi cuk oturuyor filme. Çektiyseniz ve izlemediyseniz hemen shift+del yapınız.
Ben diğer yorumcu arkadaşlara katılmıyorum. Bir arkadaşımın 10 üzerinden 10 puanlık film tavsiyesiyle izledim ve onun kadar olmasa da beğendiğimi söylemeliyim.
filmi çok acımasızca eleştirmişsiniz. kurgusal açıdan film fazlasıyla tatmin edici diye düşünüyorum. film bittiğinde baştaki sahnelerle sonraki sahneyi direk birleştirebiliyorsunuz ve kafada soru işareti kalmıyor. bu açıdan bakınca ve üstüne oyuncuğulun, sahnelerin, müziklerin ve yönetmenin başarısı eklenince, şahsım adına onnumara bir film olmuş diyebilirim.
Çok acımasızca değil de, baykal'ın eleştirisi gibi olmuş. Çok fazla örnek ile süslenmiş ama yazan arkadaş ne hikmetse filmin görsel efektlerinin dışında hiçbir tarafını beğenmemiş. Yüzdeki dövmeden tutta sevimsiz ihtiyara kadar bu beğenisizliğini belirtmiş de belirtmiş.
Ben bir defa ana karakter'e son ölümlü olduğu için sempati bile duydum. Filmdeki diğerleri ölümsüz olduğu için kıskandım filan.
Sonuçta film bu, beğenilir beğenilmez.
Şunu da söylemek istiyorum bu tür yeren yorumları okuyunca özellikle o filmleri izlerim ben.
1997 yılında herkesin çok beğendiği ve mükemmel dediği titanic filmini 2010 yılında izlediğim gibi. Ben de böyle bir cins'im işte.
Özet geçecek olursak film bence başarılı. İncil'de anlatılan hikayeyi yani ölümsüzlüğün biz insanların elinden neden alındığına ufak bir dokunma yapması da güzel olurdu diye düşünmedim değil. O da bir hikaye film gibi... herşey gibi belki de biz gibi.
filmi izledikten sonra bakalım insanlar ne demiş diye bi araştırmaya girdim arama motorları beni bu siteye de yinlendirdi okudum okudum ve ukalaca diye nitelendirebileceğim yorumlar karşısında şaşırdım. Eğer bi sitede yorum yazıyorsanız bunu aksi görüşü savunan insanları incitmeden yapabilmeniz gerekir. Normal bi insanım normal beyenilerim var ve bu filmi izlerken -evet film dağınık- dramaturijik açıdan son derece sağlam bir film izledim. Nasıl bir film kültürünüzün olduğunun profilini çıkartmam da çok zor olmadı bu okuduklarımla. umarım dikkate alırsınız ve yorumlarınız da sadece beyenmedim çünkü böyle demeyi yeterli bulursunuz zira herkes sizin gibi düşünmüyor tek düze insanlar değiliz öyle de yaşamıyoruz.
film incelemelerini takip ettiğim bir iki blogtan birisiniz ve çok beğenilen bir film kadar hiç beğenilmeyen bir film de beni cezbediyor. o yüzden izleyeceğim (:
bir de festival nasıl bir ortamsa artık insan evde oturunca beğenmeyeceği filmlere hayran olabiliyor, yaşadığım için belirtmek istedim (:
Benim de 2009 klasmanında en beğendiğim filmlerden biri oldu. Bence çok acımasız davranmışsınız, 2 falan cık cık.
over all'da beğendim. hadi ama dediğim anlar olmadı değil, dağınık kalan ve çok azıcık sıkan yerleri vardı.Bu kişiden kişiye değişir, ben mesela çocukluktan başlayıp flashback-forward filmlere bayılırım ki çocuk oyuncular oldukça başarılılar bana göre. Sadece Eloise kısmını sevmedim, butterfly effect'teki sarışın sorunlu kızı anımsattı ve içim daraldı o mutsuzluktan. Yönetmenin kafasında anlatmak istediği çok şey varmış belli, hepsini anlatmaya çalıştığı için dağılmış, çok görüntü/müzik/geçiş olduğu için zaman çabuk geçiyor. entropi kavramını ele alışı süperdi bi de..Eleştirilere bakıp silmek yanlış, direk sil bence demek sayfanızın ruhuna da ters geldi bana.aprf
Bir şekilde filmi araştırıp da izlemek isteyenlerin buraya düşmüş olabileceğini düşünerek söylüyorum ki: yukarıdaki yoruma kesinlikle aldanmayın. Film bittikten sonra günlerce düşüneceksiniz. Olasılıklar, seçimler, aşk, hayat.. ve her şey.
Aslında bu film hayatı anlamlandırabilmeniz için önünüze konulan basamaklardan birisi. Bu kadar da iddialıyım gerçekten.
Ayrıca asıl yorumu yapan arkadaşın bu film için bu aşırı gereksiz agresifliği diğer yazılarını okumamak için çok büyük bir etken oldu benim için.
Kısa kesersem, eğer hayatı anlamlandırmakla ilgili ufacık da olsa kaygılarınız varsa kesinlikle izleyin.
Film oldukça karışık bi o kadarda güzel. Seçimlerin üzerinde durulmuş, zaman kavramı ele alınmış. Güzel beğendim değişik bir filmdi.
olumsuz yorumlara sakın ama sakın aldırmayın derim. bu sene içinde izlediğim en iyi filmler arasında bu film ki blog yazarı tarafından tutulmamış bir film olması olumlu yorumların etkileyiciliğini azalatmakta.konu olarak alternatif bir eser olarak sayılabilir ama eminim ki olasılıklar üzerine yapılan filmleri beğenen izleyiciler bu filmden de keyif alacaklardır . son olarak "Remember..!"
Simdi efendim yazinizda hic belirtmediginiz ama Filmde insanin beynine zorla sokulan secim yapma kavrami oyle sizin bahsettiginiz gibi physics for dummies mertebesinden cok daha yukarilarda, anlama zorlugu cektirecek kadar basarilidir. Filmi beraber izledigim insanlarla yaptigim sohbetlerde, adami sizofren yapanda oldu, sarisin siyrik hatunla yasadigi gercek hayatiydi diyende. Bir filmde anlatilani anlama kapasitesi kisiden kisiye degisiyor tabi. Benim anladigim kadari ile filmde anlatilmak istenen iki ana nokta zaman kavraminin bizim algiladigimiz gibi olmama olasiligi ve secim yapmazsaniz seceneklerin her zaman olasilik dahilinde olmasi gercegi. Secim yapmak zorunda oldugumuz anlarda (ki filmde cocuk annesini veya babasini tercih etmek zorunda kaliyor) o secimi yapamamak veya yapmak istememenin sonucu ne olur.? Zaman, bizim algilarimiza gore durmayan bir kavram.. Zamani, yani yasami durduramiyoruz ama yapmak zorunda oldugumuz secimide yapmak istemiyoruz. Tam secim noktasinda durup devam etmemek ile elimize kac farkli turde yasam gecer ve en sonunda ne olur. Belkide zaman olmus bitmis bir kavram ve biz icerisinde hareket ediyoruz.
Neyse bence cok derin bir film aslinda.
Arkadaşlar, filmi defalarca izledim halen ara ara fırsat buldukça izlerim. Ufuk beyin şu sözü "Filmde insanin beynine zorla sokulan secim yapma kavrami" herşeyi anlatıyor aslında. Konu açık ve net, belirtilenler belli konusuna, oyuncularına göre fazlasıyla iyi bir film.
Sanırım kişiden kişiye çok farklı şekillerde yorumlanabilecek bir film.Az önce izledim ve tam etkisinden çıkamadım.Kesinlikle kötü bir film olduğuna inanmıyorum.Sadece notumu verebilmek için ikinci kez izlemem gerektiğini düşünüyorum ki bu bir film adına bence güzel bir şey.Bazen beynimizi zorlamamız gerektiğini düşünüyorum ve eğer bu filmi izlerken "her şey ne kadar saçma" diye kestirip atabiliyorsanız, olasılıkları ve hayatın karmaşık yapısını göz ardı edebilecek kadar az düşünen birisinizdir.Sinema Televizyon bölümü öğrencisi olarak izlemekten hiç de pişman olmadığım bir film olduğunu belirtmek isterim.
Üzerine düşünülebilecek ve yazılabilecek bir film kesinlikle.
Sinema Televizyon ve de üstüne bir de fotoğraf okumuş bir insan olarak ben de düşüncelerimi paylaşayım bari:)
Bu filmi izlemek zaman kaybı değil ama çok da matah birşey değil... Yalnızca günümüz sinemasını değil sinema tarihindeki en azından kült sayılacak çoğu filmi izleyen kişilerin filmi hafife almasına da şaşmam.
Filmi beğenmeyenler, filmi anlamayanlar olarak görülmüş de filmde anlaşılmayacak ne var ben de onu anlamadım. Gayet basit bir şekilde seçimler yasasını ortaya döküyor. şizofreni miydi yorumunu yapan arkadaşa benden selam:)
Bizim bir sinema hocamız şöyle birşey söylemişti, filminizden bir sahne çıkartıp attığınızda film anlamından birşey kaybetmiyorsa, o sahne gereksizdir. Bu filmde atılacak çok sahne var, bana kalırsa rahatlıkla 90 dakikaya indirilebilir o zaman güzel olabilir.
yorucu bir film...
filmi anlamanız için kuantum fiziği, sicim kuramı, paralel evren,olasılıklar,evrendeki düzensizlik, alternatif zaman boyutu, entropi kavramları hakkında yeterli malumata sahip olmanız gerekir.zira filmden bi bok anlamaz,komplike/dağınık olduğunu düşünür sevmezsiniz.filmi izlemeden önce the elegant universe belgeselini izleyin malumat edinirsiniz ve eminim belgeseli izlemeniz filmi daha anlaşılır kılıcaktır.
filmi az önce izledim..beynimde hala filmden kareler dönüyor.Evren,zaman,seçimler...yaptığımız seçimlerin etkisinden kurtulmak için seçim yapmamak..kısacazı uzun süre bu filmi düşüneceğimi zannediyorum..Tıpkı kelebek etkisi ni ya da sliding doors u uzun süre düşündüğüm gibi..yaptığınız eleştiriler yüzünden sizi anlıyorum,ben de filmin tamamına yakın bölümünü yanımda horlayan biri ile izledim ama yine de beğendim..benim için eternal sunshine gibi hafızamda kendisine bir alan bulacak filmler arasında yer aldı...slmlar....
Ay aslında ben de yorum yazmayacaktım çünkü söyleyecek yeni birşeyim yoksa pek yorum yapma taraftarı değilim, "çok güzel yazı" diye yorum bırakmak pek bana göre değil ama yorumlara şöyle bir bakınca en azından iki laf etmeliyim diye düşündüm, hani sırf Mr Nobody'i sevmeyen ve seyredince hayatının iki saatini boşa harcadığını düşünen takipçilerde olduğu bilinsin diye! Filmi yakın zamanda izledim, saçma ve sıkıcı buldum, kısa ve net. Üstelik bilimkurgu severim, paralel evrenler, kara delik, zaman yolculuğu, kuantum böyle şeyler üzerine çekilmiş filmleri daha çok severim, kesinlikle bu alanlarda bilgiliyim diyemem hatta biraz cahilim ama bildiğim kadarı yani popkültüre hitap eden kadarı bana yeter :) Mesela Contact, Butterfly Effect bunlar bu alanda çekilmiş çok iyi filmlerdi bence. İşte efendim bu filmi yeni izledim, bir kaç gün sonra aklıma gelince burada üzerine bir yazı yazılmış mı diye baktım, cidden yazılmış, çok da eğlenceli bir yazı bence. Filmi seven bazı insanların yorum kısmında alınıp kızmalarını anlayabiliyorum bir anlamda aslında çünkü üzerlerine alınıyorlar ama allah aşkınıza yani, sadece beğendikleri filmlerin mi reviewnı yazmalı yazarlar? Beğenmediklerini yazacaklarsada "Ahh tabi emek var o yüzden çok şey etmeyelim ama bana hitap etmedi" diye suya sabuna dokunmayan havadamı olmalı??? Bilmiyorum bence ara sıra böyle iğneleyici, zekice yazılar da yazılmalı, buna katılmayan seyirci de hiç üzülüp kafasına takmamalı. Sonucta zevkler ve renkler tartışılmaz :)
bu kadar ünlü bir blogda bu kadar talihsiz bir yazıyı çok yadırgadım. izlediğim en güzel filmlerden biriydi mr nobody. kurgu, senaryo, görüntü yönetimi, oyunculuklar, yönetim daha iyi nasıl olabilirdi bilemiyorum. filmin bir sonuca ulaşması bile gerekmezken bence çok güzel de bir sonuç üretilmiş. film boyunca olan her şeyin yaşanmış ya da yaşanmamış olması neyi değiştirir ki, film her şeyiyle olmuşken aha gerçek değilmiş hiçbir şey diyip filmi yerden yere vurmak da nedir.
önemli olan yolun sonunda nereye vardığın değil yolculuğun kendisindir minvalinde bir söz okumuştum. lost dizisinde olduğu gibi bunda da aynı çıkarım yapılabilir. sonu seni tatmin etmedi diye koskoca serüven çöpe atılır mı?
süre olarak da sıkıntı yok bence. anlatması gereken bu kadar süreye sığdıysa bu kadar sürede anlatacaktı tabi. yazarların aksine film beni hiç sıkmadı.
Yorumları okuyunca şöyle bir tablo çıkıyor karşıma; filmi çok beğenenler ve filmi yerin dibine sokanlar. Zevkler tartışılmaz elbette ama böyle bir filmi de yerin dibine sokmaya gerek yok bence. Bugüne kadar onlarca film izlemişimdir ama hiç bir film hakkında, hiç bir sitede yorum yapmadım. Dahası izlediğim -ve beğendiğim- herhangi bir film hakkında yapılan kötü eleştiriler beni üzmedi, Mr.Nobody dışında.
Biraz uzun yazacağım, sadede gelmek isteyenler Sadede Gelelim bölümüne atlasınlar.
Kabul etmek gerekir ki konusu ve kurgusu itibariyle bıçak sırtı bir film. Bu yönüyle Fight Club'a benzetilebilir; felsefesini (başka bir deyişle yönetmenin dünyasını) anla(ya)mayan izleyiciler için bir şey ifade etmeyebilir.
Bazı yönleriyle Butterfly Effect'e benzeyebilir, ancak sırf alıntı veya gönderme yapıyor diye Butterfly Effect'in kopyası olduğu anlamına gelmez.
Mr.Nobody'yi bir arkadaşım önerdi izleyelim mi diye, tamam dedim ben de. İzlemeye başladıktan 10 dakika sonra dayanamayıp kapattırdım.
- Spoiler -
Filmin başında ana karakter 5-6 kere art arda ölürse saçma bir film gibi görünebilir :)
- Spoiler -
Daha sonra merak etmeye başladım, öyle durduk yere. "Acaba adam neden öldü?". Bazı ölümlerine cevap bulabildim ama bazılarına bulamadım. İşte bu yüzden filmi 6 kere izledim. Bir o kadar da izlerim diye düşünüyorum, çünkü çok soru işareti var hala kafamda.
Bu bağlamda Mr.Nobody; Donnie Darko'ya da benzetilebilir, J.K.Rowling'in Harry Potter kitaplarına da. Ama Mr.Nobody'nin diğer hiç bir filmde olmayan bir özelliği var; hiç bir ödül almaması veya en azından aday bile gösterilmemesi, IMDb'de ilk 250'ye girmemesi. Başka filmlere taş atmak gibi olmasın ama Mr.Nobody'nin Matrix'den, Inception'dan, Fight Club'dan ne eksiği var?
Sadede Gelelim
Hayatımda Mr.Nobody dışında hiç bir filmi 6 kez izlemedim. Mr.Nobody dışında repliklerini ezberlediğim herhangi bir film olmadı. Bence izlenmesi gereken bir film. Sonuçta hiç birimiz başka bir film seyrederek Dünya'yı kurtarmıyoruz, hayatımızdan 2 saat 13 dakika eksilse bir şey olmaz (filmi beğenmeyeceğinizi varsayarak söylüyorum). İzlemediyseniz mutlaka izleyin.
Merhaba,
Belki biraz uzun bir film ama ben sevdim. Yönetmen "belgeselci" kişiliğini de kullanarak senaryosunu kendi yazdığı bu kurgusal filmde anlatmak istediklerini iyi anlatabilmiş diye düşünüyorum. Çok güzel çekimler var, güzel replikler var, bilim kurgu dramla yoğrulmuş, felsefi yanı var, güzel soundtrack i var. Beğenilecek epey bir yan buldum ben kendi adıma. Film hakkındaki fikirlerimi "sinekiyatri" sayfalarında detaylı takip edebilirsiniz. Selamlar,
Yorum Gönder