Örümcek Kadının Öpücüğü, 1976 yılında Arjantin yazar Manuel Puig tarafından kaleme alınmış bir roman. 85'te William Hurt'ün başrolünde oynadığı bir filmi çekildi, ayrıca tiyatroya da uyarlanarak -Türkiye'de de olmak üzere- defalarca sahnelendi, yetmezmiş gibi Broadway müzikali yapıldı. Hiçbir oyununu izlemedim, ama hikayenin sınırlı mekanda geçtiği düşünülürse, tiyatroya çok müsait, o yüzden oyun uyarlamalarının büyük kısmının başarılı olduğuna eminim. Filmiyse çok güzeldi, ama bu yazıda sadece kitaptan bahsedeceğim.
1970'lerde faşist cunta altındaki Arjantin'de geçer roman; Arjantin tarihinin en kanlı döneminde, bolca siyasal ve cinsel baskı altında yaşayan iki kahramanı vardır Örümcek Kadının Öpücüğü'nün: Popüler kültür meraklısı, apolitik orta yaşlı eşcinsel Molina ve hayatını mücadelesine adamış, katı devrimci genç Valentin. Vitrin tasarımcılığı yapan Molina'nın hapse düşmüş olmasının nedeni, reşit olmayan bir oğlanla birlikte olmuş olması, Valentin'in orada olma nedeniyse, hükümeti devirmeye çalışan devrimci bir örgütün üyelerinden biri olması. Birbirinden bambaşka nitelikler taşıyan bu iki insan, Buenos Aires'te bir cezaevinde hücre arkadaşlarıdır.
Manuel Puig'in anlatım tekniğini olağandışı bulabilir okuyucu, ne de olsa herhangi bir anlatıcı yok romanda. Büyük kısmı diyaloglardan oluşuyor, kimin konuştuğu da belirtilmiyor, sadece geçişleri gösteren konuşma çizgileri kullanılmış. Konuşmaların olmadığı ender bölümlerdeyse mektuplar ve cezaevi raporları gibi bilgiler ve homoseksüelliğin psikoanalitik teorileri üzerine kapsamlı (ve fazlasıyla uzun) dipnot kullanımı var.
1970'lerde faşist cunta altındaki Arjantin'de geçer roman; Arjantin tarihinin en kanlı döneminde, bolca siyasal ve cinsel baskı altında yaşayan iki kahramanı vardır Örümcek Kadının Öpücüğü'nün: Popüler kültür meraklısı, apolitik orta yaşlı eşcinsel Molina ve hayatını mücadelesine adamış, katı devrimci genç Valentin. Vitrin tasarımcılığı yapan Molina'nın hapse düşmüş olmasının nedeni, reşit olmayan bir oğlanla birlikte olmuş olması, Valentin'in orada olma nedeniyse, hükümeti devirmeye çalışan devrimci bir örgütün üyelerinden biri olması. Birbirinden bambaşka nitelikler taşıyan bu iki insan, Buenos Aires'te bir cezaevinde hücre arkadaşlarıdır.
Manuel Puig'in anlatım tekniğini olağandışı bulabilir okuyucu, ne de olsa herhangi bir anlatıcı yok romanda. Büyük kısmı diyaloglardan oluşuyor, kimin konuştuğu da belirtilmiyor, sadece geçişleri gösteren konuşma çizgileri kullanılmış. Konuşmaların olmadığı ender bölümlerdeyse mektuplar ve cezaevi raporları gibi bilgiler ve homoseksüelliğin psikoanalitik teorileri üzerine kapsamlı (ve fazlasıyla uzun) dipnot kullanımı var.
Küçük bir hücrede geçen Örümcek Kadının Öpücüğü, başından sonuna kadar sürekli iktidar, erkeklik, baskı, şiddet kavramlarını sorgular ve o hücrede bambaşka bir dünya doğar. Molina, Valentin'e gördüğü filmleri anlatır -kitabın adı da bu filmlerin birinden gelir-, bu "öykü içinde öykü" tekniği, karakterler için bulundukları çevreden kaçış işlevi görür. Molina'nın anlattığı filmler arasında seks yapınca bir pantere dönüşerek etrafındakileri öldüren bir kadınla ilgili fantastik bir film, apaçık Nazi propagandası yapan (ama kendini dış dünyadan soyutlamış Molina'nın bunun farkına varmayarak sadece bir aşk filmi olarak gördüğü) bir film, evlendikten sonra yeni kocasının adasına taşınan ve adanın zombilerle dolu olduğunu fark eden bir kadına dair bir korku filmi ve bir mafya babasıyla evli bir hatuna aşık olan gazeteciyle ilgili bir aşk filmi var. Pek çok filmde Molina ve Valentin'in yaşadıklarına dair benzerlikler bulmak mümkün, özellikle son filmin son sahnesiyle romanın sonunun arasındaki paralellik, gözden kaçırılacak gibi değil.
İnsanların taraf tutmak zorunda olduğu bir dünyaya bir karşı duruş olarak okunabilir Örümcek Kadının Öpücüğü. Marksist kahraman Valentin hayatını defalarca riske atmış, korkunç işkencelere dayanmıştır ve hücre arkadaşının dünyaya dahil olan, duyarlı birine dönüşmesine yardımcı olur. Popüler kültür ve estetik meraklısı olan diğer kahraman Molina ise, hayal kurma ve gerçeklerden kaçışın yaşamda güçlü bir ütopik amaca hizmet edebileceğini, bir kişi için politik faaliyet kadar anlamlı olabileceğini öğretir hücre arkadaşına. Valentin ve Molina sürekli çatışır, ama bir süre sonra farklılıklarını kabullenmeye başlarlar ve belki Molina'nın hikayelerinin yardımıyla, belki de ortak yaşamlarının kaçınılmaz sonucu olarak bir dostluk geliştirerek, birbirlerini "dönüştürmeye" başlarlar.
İnsanların taraf tutmak zorunda olduğu bir dünyaya bir karşı duruş olarak okunabilir Örümcek Kadının Öpücüğü. Marksist kahraman Valentin hayatını defalarca riske atmış, korkunç işkencelere dayanmıştır ve hücre arkadaşının dünyaya dahil olan, duyarlı birine dönüşmesine yardımcı olur. Popüler kültür ve estetik meraklısı olan diğer kahraman Molina ise, hayal kurma ve gerçeklerden kaçışın yaşamda güçlü bir ütopik amaca hizmet edebileceğini, bir kişi için politik faaliyet kadar anlamlı olabileceğini öğretir hücre arkadaşına. Valentin ve Molina sürekli çatışır, ama bir süre sonra farklılıklarını kabullenmeye başlarlar ve belki Molina'nın hikayelerinin yardımıyla, belki de ortak yaşamlarının kaçınılmaz sonucu olarak bir dostluk geliştirerek, birbirlerini "dönüştürmeye" başlarlar.
3 yorumcuk:
Benim bu romanla ilişkim genelde olanın tersine gelişti. Önce filmi izleyip, çok etkilenip sonra da kitabı okumayı deneyenlerdenim. Film beni o kadar vurdu ki, sanırım bu sebeple kitaba yeterince yaklaşamadım. Kendime hâlâ şaşırıyorum.
Tavsiyem filmi izlemedi iseniz, kitabı okumadan seyretmeyiniz.
Aynen benim tavsiyem de o yönde. Ben önce kitabını okudum, sonra filmini izledim, en son da oyununu okudum, tümünden keyif alabildim böylece. Oyunun teksti Can Yayınları'ndan çıkmıştı gene, kitap da çoğunlukla konuşmalardan oluştuğu için oyunu sadece biraz sadeleştirilmişi ve özet haline getirilmişi gibi bir şeydi, roman 300 sayfayken oyun 80 sayfaydı, daha kısa bir şey arayanlara onu önerebilirim o yüzden.
Defalarca okunmaktan yırtık pırtık bir halde kütüphanemde duruyor hala, en son birkaç yıl önce okumuştum ve sanırım her birkaç yılda bir okuyorum. Filmi de çok etkileyiciydi, Molina karakteriyle Oscar almıştı Willam Hurt. Ayrıca dediğiniz gibi oyun teksti çok başarılı, zaten oyun haline de Puig getirmiş. Teşekkür ederim bu yazı için, çok hoş geldi bu kadar eski ve tanıdık, ama çok güzel bir tadla ilgili böyle güzel satırlar okumak.
Yorum Gönder