İlk sezon tam 14 kişiden oluşuyordu Lost'un kastı. Dünkü bölüm bittiğindeyse, baştaki dev kadrodan geriye sadece 5 kişi kalmıştı. Sırayla hatırlayalım ölen ana karakterleri (sadece çekirdek kadroyu düşünüyorum, mesela ikinci sezon giren Eko ve diğerlerini o yüzden saymıyorum): Boone, Shannon, Charlie, Michael, Walt (ölmeden diziden ayrılan tek karakterimiz), Locke... ve Sayid, Sun ve Jin. Tek bir bölümde 3'ü ana karakter olmak üzere tam 4 karakter birden öldü -bana en çok Lapidus'un ölümü dokundu bu arada-. Kimler kaldı peki? Jack, Sawyer, Hugo, Kate ve Claire.
Yazarların Sun ve Jin'i öldürmelerinin en büyük nedeni, Flocke'ın doğasını sorgulayan (benim gibi) seyircilere bir ders vermekti sanırım. Hani "kim iyi kim kötü boşuna kafa yormayınız, işte Flocke böyle korkunç, korkunç bir varlık" demiş oldu yapımcılar sanki (ama hâlâ Jacob'a tercih ederim ben Flocke'u. Bu kadar karizmatik olmasaydı Terry O'Quinn de, ne yapalım). Biraz da "bakın nasıl da herkesi öldürebiliyoruz, çok cesuruz her şeyi bekleyin bizden final için" diyor olabilirler.
Evet, Sun ve Jin'in ikisinin birden (hem de final olmayan bir bölümde) ölmesi şaşırtıcıydı, sahne çok iyi ışıklandırılmıştı, sanırım yürek de burkucu olması gerekiyordu -hani kavuşur kavuşmaz yine ayrıldılar falan. Benimse tüm sahne boyunca tek düşünebildiğim şuydu (düşünmekle kalmayıp bunu sürekli dile getirerek Umut'un kafasını ütülemiş olmalıyım, belki sussam sahnenin zevkini çıkararak duygulanacaktı hem çocuk): "Neden İngilizce konuşuyorlar? Neden?! Nedeeeen?! Ah bak şimdi Koreceye geçtiler, ancak şimdi mi akıllarına geldi, neyse geçtiler ya... Ama ama yine İngilizceye döndüler... Salak mı bunlar!" Bazı anlarda ayrıntılara takılmak gibi bir huyum var maalesef... Sonuçta Sun ve Jin şimdiye kadar her zaman anadillerinde konuşmuşlar aralarında, doğal olarak yani. Jin'in İngilizcesi gelişti diye niçin değişsin ki bu? Hele böyle bir sahnede, yani ölüyorsun ve son kez "Seni seviyorum" diyeceksin eşine. Siz sevgili blog okuyucuları, bu durumda kalsaydınız "Save yourself! I love you!" mu derdiniz? Ayrıca hiç "romantik" de bulmadım Jin'in intihar edişini, hem de bir hiç uğruna, sadece "Sun ölürse ben de ölürüm," dediği için. Güney Kore'de bir kızı olduğunu unuttu mu acaba?
Sonuç olarak bana pek dokunmamış vaziyette bu iki ana karakterin ölümü. Sayid'in ölümüne üzülmeyi istedim ama o kadar karanlık bir yerlere gitti ki bu sezon kişiliği, bir şekilde kendini feda edeceği ve yaşamayacağı çok belliydi sezonun sonlarında. Lapidus sanırım beni en çok eğlendiren karakterdi ölenlerin arasında, ama ona da üzülemiyorum, çünkü dizi bitiyor zaten, üç bölüm bir şey kalmış vaziyette :) Ama sanırım bende bir gariplik var çünkü bir arkadaşım bu bölümden sonra 15 dakika boyunca ağladığını söyledi (ciddi ciddi, gözyaşlarıyla falan). Bilemiyorum, çok da duygusuz değilim; Angel'da Fred ve Wesley'nin, Six Feet Under'da Nate'in ölümlerine iki göz iki çeşme ağladığımı hatırlıyorum mesela. Belki de Lost'taki karakterleri hiçbir zaman yeteri kadar inanılır, karakterizasyonu güçlü bulmadığım için asla bağlanamamışımdır. Umarım finalde şöyle bolca ağlarım ve bu laflarımı yerim. Ya da en azından küçük şaşkınlık sesleri çıkarırım ya da kollarımdaki tüyler diken diken olur. Öyle ya da böyle, bir şeyler hissedebilsem hiç fena olmayacak çünkü Lost'u artık yalnızca kafamda kalmış sorulara cevap bulabilmek için izlediğimi, 4 üzerinden 4 verdiğim bölümlerde bile bunu hiç etkilenmeden, müthiş bir soğukkanlılık içinde yaptığımı fark ediyorum. Bu bölüme de 4 veriyorum bu arada, çok büyük bir terslik olmazsa bundan sonraki bölümlerin tümü 4 alacaktır benden zaten.
Sayid ve Sun/Jin'in ölümünden sonra kim kaldı şimdi adaylardan? Jack, Sawyer ve Hugo. Adanın kadınları öldürmeye olan eğilimini (Sun, Juliet, Shannon, Charlotte, Rousseau, Alex, Ana Lucia, Libby, Ilana vd.) ve kadınların doğurmasına izin vermediğini de göz önüne alacak olursak, Jacob'ın yerini bir erkeğin alacak olması pek şaşırtıcı değil (biraz seksist bir ada galiba bu :p). Bir de, çok düşük bir ihtimal ama, sayısı özel olmasa da, Kate'in hâlâ aday olabileceğini düşünüyorum ben. Lighthouse'ta isminin üstü çizilmemişti sonuçta, ve de hâlâ mağaranın Jacob'ın olduğundan emin değiliz, Flocke'ındı mağara belki de... Öyle ya da böyle, aday olarak ya da Aaron üzerinden ya da sadece Jack'i büyük kararlar alırken duygusal açıdan etkileyecek öğe olarak, Kate'in önemli bir rol oynayacağına eminim her şeyin sonunda (şu an ne kadar etkisiz eleman gibi görünse de). Jin ve Sun'ın kızı Ji-Yeon bile bir aday olabilir, Kwon'ın Jin ya da Sun'ı kast ettiği kesin değil ne de olsa. Ya da belki Desmond gibi hiç beklemediğimiz biri adaylardan biri ve son anda Jack değil de o kalacak adada sonsuza dek, fena twist olmaz sonuçta böyle bir şey. Hani Jack bütün bu yaptıklarına rağmen aslında "seçilmiş kişi" olmadığını fark eder ve kalanları toplayıp Ajira uçağına atar ve uçağı uçurur -pilot bölümde uçuş dersleri aldığını söylemişti-. Belki bu şekilde bizi şaşırtmayı planlıyordur yazarlar... Ya da belki sadece wishful thinking benimki :)
Denizaltında Sawyer kablolarıyla oynamasaydı, bomba asla patlamayacaktı. Jack haklıydı -birkaç bölüm önce kimse bu cümleyi kuracağıma inandıramazdı beni :) Flocke kendi eliyle adaylara zarar veremiyor, bombanın üzerindeki zaman göstergesi aslında red herring'den başka bir şey değildi, herhangi bir kabloyu kesmek de bombayı aktive edecekti yani. Kabul etmeliyim ki çok hoşuma gitti bu kurgu (ve de Flocke'ın başından beri her hareketlerini öngörerek Lostie'lerimizle oynamış olduğu gerçeği). Ve fakat aklıma takılan bir şey var, Jack Richard'a "adanın onunla işinin bitmediğini, özel olduğunu, asla ölemeyeceğini" ispatlamaya çalışırken, dinamitlerden birini yakmıştı, ve gerçekten de ölmemiş, dinamit patlamamıştı. Niçin artık teker teker ölebiliyor adaylar o zaman, ne değişti? Niçin izin veriyor buna ada artık? Buna da şöyle bir açıklama düşündüm (ne kadar mantıklı bilmiyorum), adaylar kendi kendilerini öldüremiyor, ancak birbirlerini bilvasıta öldürebiliyor. Örneğin Jack, dolaylı olarak Sawyer'ın elinden ölmüş olacaktı eğer bomba patladığında ölseydi. Peki o zaman Sawyer kimin elinden ölmüş olacaktı? Belki de herkes ölecek, bir tek o sağ kalacaktı. Hmm.
Bu durumda, bu bölüm Flocke'ın adayları doğrudan öldüremediğini kanıtlamış olduğuna göre, nereye gidiyordu bölümün sonunda öyle sinirli sinirli şu aşağıda gördüğünüz tüyler ürpertici bakışların sahibi varlık? Belki de Claire'i kullanacaktır kalan adayları öldürmek için.
Evet, Sayid "It's going to be you," dedi Jack'e, ama nereden bilebilir ki? Flocke'un nihai adayın kim olduğunu bildiğinden şüpheliyim, bilse bile Sayid'e söyleyecek hali yok herhalde. Aklıma sadece Desmond geliyor, kuralların işlemediği, herkesten farklı olan ve herkesten çok şey gören Desmond söylemiştir belki bunu Sayid'e. Ya da belki, sürekli tekrarlarlarsa inanacağımızı sanıyordur yazarlar Jack'in adada kalacağına ve son anda onun yerine Hurley'i geçirerek bizi şok etmek istiyorlardır :)
Son iki bölümdür ayna-ayna-söyle-bana anlarını toplu yaşıyoruz. The Last Recruit'te ameliyathanede Jack ve -bilinçsiz de olsa- Locke arasındaydı. Bu bölümde ise, müzik kutusunun aynasından Jack ve Claire birbirlerinin yansımalarına dalıp gittiler.
Alt-Locke'ın kaza hikayesi nefisti. Yeni zaman çizgisinde Locke'ın babası nedeniyle sakat kalmadığını, hatta babasını pek sevdiğini anlamıştım ama, Locke'ı sakat bırakan kazanın Cooper'a daha çok zarar vermiş olabileceğini aklımdan bile geçirmemiştim. Hele hele bunun Locke'ın elinden olmuş olması işi daha da şahane yapıyor. Hem de bir uçak kazası!
Bölümün başlarında, Alt-Locke "Push the button," ve "I wish you had believed me." diye sayıklıyordu hastanede. Button'dan kast ettiği düğmenin hatch'teki olduğunu unutan olmamıştır herhalde, "I wish you'd believed me" de Locke'ın Jack'e intihar notuydu. Aynı cümleyi bölümün sonunda Jack, Locke'a söyledi bu sefer. Bunun gibi bir sürü paralellik daha vardı bu bölümde: LA X'teki abur cubur makinesi ve Jacob'ın Jack'e verdiği Apollo çikolata, Hatch'teki düğmenin "acil!" sesi, Sawyer ve Kate ve 3. sezonun başında kapatıldıkları kafesler, Jack'in Sawyer'ı bombanın patlamayacağı konusunda ikna çalışmaları... Ve kaçırdığım daha neler neler, kimbilir.
Umarım LA X, asıl evrenimizin yerine geçmez dizinin finalinde. Niyeyse öyle bir havası vardı bu bölümün. Herkese (yani hemen hemen herkese) mutlu son. Los Angeles'ta karakterlerimizin çoğunun yolu Desmond'ın manipülasyonlarının da yardımıyla hastaneye düşmüş gibiydi, ama belki brotha'mızın amacı hepsini bir araya getirmek değil de, hepsini Jack'e göndermekti. Bu durumda eğer LA X'teki Jack Desmond'ınkine benzer bir farkındalık hali kazanabilirse, hangi zaman çizgisinin devam edeceği ve hangisinin yok olacağını seçecek belki [birisi varsayımsal kutuyu açıp bakana kadar aynı anda hem ölü, hem de diri olan Schrödinger'in kedisi örneğindeki gibi, eğer Çoğul Dünyalar değil de Kopenhag yorumu geçerliyse Lost'un bu sezon ortaya attığı farklı zaman çizgileri için, gözlem anına kadar tüm olasılıkların aynı anda var olacağı, birisi (daha önce kesin Desmond olur bu birisi diye düşünüyordum kendisine kurallar işlemediği için, ama şu ara Jack olacak gibi görünüyor) "kutuyu açıp" baktığında tüm gerçekliklerin çakışarak çökeceği ve geriye sadece gözlemcinin seçeceği gerçekliğin kalacağı durum].
Şimdiye dek hep Jacob'ın olmadığı, Flocke'ın özgürce (ama gizlice?) gezindiği bir dünya olduğunu düşünmüştüm LA X'in, oysa belki de tam tersi; Jacob'ın, Flocke'ın özgürlüğünü kazanarak amacına ulaşmasını ve dünyaya yayılmasını engellemek için oluşturduğu bir dünya bu belki de. Ama belki de değil. Belki yalancı bir dünya, insanların anıları fabricate edilmiş, belki de değil. İnsan ilk başta "Gözlemci elbette flash sideways'i seçer, hemen hemen herkesin hayatta olduğu, adanın var olmadığı -ya da okyanusun dibinde olduğu- mutlu dünyayı" diye düşünüyor. Ancak bu kadar basit olamaz hiçbir şey, Flocke'ın LA X'te var olup olmadığını, o evrendeki etkisini hâlâ bilmiyoruz -bilmediğim için spekülasyon yapıp duruyorum ya işte :) Fakat çok daha budalaca bir şeye de dayanabilir bu seçim: Jack LA X'i seçerse Kate'i hiç tanımamış olacaktır mesela. Falan filan.
Belki de çok basit ve hayalkırıklığı uyandırıcı olacaktır farklı zaman çizgilerinin açıklaması. Bu olasılığı sezonun başlarından beri irdeleyip duruyorum (yorum bırakan arkadaşlardan birinin fikriydi), ama hiç hoşuma gitmiyor ve gerçek olmamasını umuyorum: Flash Sideways'de izlediklerimiz, adadaki büyük savaşın -sezon finalinin- sonunda oluşturulmuş bir dünya. Yani aslında gelecek. Ölüler geri getirilmiş, karakterlerimize yeni geçmişler oluşturulmuş. Desmond da sadece hatırlamaları için uğraşıyor. Son bölümün son dakikasında hepsi her şeyi hatırlayacak, bir odada sıkıntılı sıkıntılı birbirlerine bakacaklar. Ama pek çoğu hayatta olacak. Mutlu ve sıkıcı son. Son derece aptalca bir açıklama. Neyse, artık bu LA X teorilerine ara veriyorum, zaten bitmek üzere dizi, her an açıklanabilir her şey. Paralel dünyaların anlamını göstermek için finale kadar bekleyeceklerse bile, bundan sonraki bölümleri sadece doğruluğundan emin olduğum şeyleri yazarak geçireceğim, kararlıyım!
Taze çıkmış sorularım
– Richard, Ben ve Miles neyle meşguldü bu kadar şey olurken?
– Christian'ın Claire'e bıraktığı müzik kutusunda ne var öyle? Bu sahneyi gördüğümde direkt Alias geldi aklıma; orada da bir müzik kutusu vardı, çalan şarkıdaki her notanın matematiksel karşılığından bir şifre bulunuyordu, bu şifre de bir yerin koordinatlarıydı yanlış hatırlamıyorsam. Ama belki de sadece içinde bir şey (biri siyah, biri de beyaz olmak üzere iki tane tavla pulu mesela, pöh) vardır, aleti parçalamaları yeterli olacaktır ne olduğunu bulmak için.
– Widmore nereden aldı o listeyi? Deniz feneriyle bir ilgisi olamayacağını biliyoruz (çünkü Kate'in isminin üstü çizilmemişti orada), peki mağara? Her nedense Widmore'u gizli gizli mağaraya gitmiş, duvarlardaki isimleri not alırken gözümde canlandırmakta zorlanıyorum, bu da demek oluyor ki, bir listesi vardı. Jacob mı vermişti ona bunu, ne de olsa bildiğimiz tek "liste yapıcı" Jacob.
– Artık denizaltı parçalandığına göre, Flocke adayı terk etmek için ilk planı olan uçağa mı dönecek şimdi (uçak kullanılabilir durumda mı)? Yoksa zaten başından beri Sawyer'a söyledikleri yalandı da, adayı terk etmek için bir araca ihtiyacı yok mu? Jacob Richard'a adanın ne menem bir tıpa olduğunu anlatırken, eğer koruyucu olmazsa adanın da olmayacağını, bunun da tıpanın şişeden çıkması ve içindeki içkinin (kötülüğün) her yere (dünyaya) yayılmasıyla sonuçlanacağını söylemişti (ne de zekice metaforlarla konuşuyoruz). Flocke'ın esaretinin sona ermesi için tek gereken, adayların tamamının ölmesidir bu durumda.
ABC, Lost'un finalini yarım saat daha uzatmış, oley! Program şöyle: önümüzdeki hafta 15. bölüm, sonraki hafta yani 18 mayısta 16. bölüm, ondan sadece beş gün sonra, 23 mayıs pazar gecesi de (tabii bizim saatimize göre 24'ü, pazartesi sabah saatleri oluyor) final var. Bu final zaten iki bölümün toplamından oluşacak, reklamsız 90 dakika olacaktı. Şimdi bir 30 dakika daha uzatılmış, o 2 saati ben bile (bu sezon fazla sinik yaklaşmış olsam da Lost'a) iple çekiyorum. 3 bölüm kaldı!
Sonuç olarak bana pek dokunmamış vaziyette bu iki ana karakterin ölümü. Sayid'in ölümüne üzülmeyi istedim ama o kadar karanlık bir yerlere gitti ki bu sezon kişiliği, bir şekilde kendini feda edeceği ve yaşamayacağı çok belliydi sezonun sonlarında. Lapidus sanırım beni en çok eğlendiren karakterdi ölenlerin arasında, ama ona da üzülemiyorum, çünkü dizi bitiyor zaten, üç bölüm bir şey kalmış vaziyette :) Ama sanırım bende bir gariplik var çünkü bir arkadaşım bu bölümden sonra 15 dakika boyunca ağladığını söyledi (ciddi ciddi, gözyaşlarıyla falan). Bilemiyorum, çok da duygusuz değilim; Angel'da Fred ve Wesley'nin, Six Feet Under'da Nate'in ölümlerine iki göz iki çeşme ağladığımı hatırlıyorum mesela. Belki de Lost'taki karakterleri hiçbir zaman yeteri kadar inanılır, karakterizasyonu güçlü bulmadığım için asla bağlanamamışımdır. Umarım finalde şöyle bolca ağlarım ve bu laflarımı yerim. Ya da en azından küçük şaşkınlık sesleri çıkarırım ya da kollarımdaki tüyler diken diken olur. Öyle ya da böyle, bir şeyler hissedebilsem hiç fena olmayacak çünkü Lost'u artık yalnızca kafamda kalmış sorulara cevap bulabilmek için izlediğimi, 4 üzerinden 4 verdiğim bölümlerde bile bunu hiç etkilenmeden, müthiş bir soğukkanlılık içinde yaptığımı fark ediyorum. Bu bölüme de 4 veriyorum bu arada, çok büyük bir terslik olmazsa bundan sonraki bölümlerin tümü 4 alacaktır benden zaten.
Sayid ve Sun/Jin'in ölümünden sonra kim kaldı şimdi adaylardan? Jack, Sawyer ve Hugo. Adanın kadınları öldürmeye olan eğilimini (Sun, Juliet, Shannon, Charlotte, Rousseau, Alex, Ana Lucia, Libby, Ilana vd.) ve kadınların doğurmasına izin vermediğini de göz önüne alacak olursak, Jacob'ın yerini bir erkeğin alacak olması pek şaşırtıcı değil (biraz seksist bir ada galiba bu :p). Bir de, çok düşük bir ihtimal ama, sayısı özel olmasa da, Kate'in hâlâ aday olabileceğini düşünüyorum ben. Lighthouse'ta isminin üstü çizilmemişti sonuçta, ve de hâlâ mağaranın Jacob'ın olduğundan emin değiliz, Flocke'ındı mağara belki de... Öyle ya da böyle, aday olarak ya da Aaron üzerinden ya da sadece Jack'i büyük kararlar alırken duygusal açıdan etkileyecek öğe olarak, Kate'in önemli bir rol oynayacağına eminim her şeyin sonunda (şu an ne kadar etkisiz eleman gibi görünse de). Jin ve Sun'ın kızı Ji-Yeon bile bir aday olabilir, Kwon'ın Jin ya da Sun'ı kast ettiği kesin değil ne de olsa. Ya da belki Desmond gibi hiç beklemediğimiz biri adaylardan biri ve son anda Jack değil de o kalacak adada sonsuza dek, fena twist olmaz sonuçta böyle bir şey. Hani Jack bütün bu yaptıklarına rağmen aslında "seçilmiş kişi" olmadığını fark eder ve kalanları toplayıp Ajira uçağına atar ve uçağı uçurur -pilot bölümde uçuş dersleri aldığını söylemişti-. Belki bu şekilde bizi şaşırtmayı planlıyordur yazarlar... Ya da belki sadece wishful thinking benimki :)
Denizaltında Sawyer kablolarıyla oynamasaydı, bomba asla patlamayacaktı. Jack haklıydı -birkaç bölüm önce kimse bu cümleyi kuracağıma inandıramazdı beni :) Flocke kendi eliyle adaylara zarar veremiyor, bombanın üzerindeki zaman göstergesi aslında red herring'den başka bir şey değildi, herhangi bir kabloyu kesmek de bombayı aktive edecekti yani. Kabul etmeliyim ki çok hoşuma gitti bu kurgu (ve de Flocke'ın başından beri her hareketlerini öngörerek Lostie'lerimizle oynamış olduğu gerçeği). Ve fakat aklıma takılan bir şey var, Jack Richard'a "adanın onunla işinin bitmediğini, özel olduğunu, asla ölemeyeceğini" ispatlamaya çalışırken, dinamitlerden birini yakmıştı, ve gerçekten de ölmemiş, dinamit patlamamıştı. Niçin artık teker teker ölebiliyor adaylar o zaman, ne değişti? Niçin izin veriyor buna ada artık? Buna da şöyle bir açıklama düşündüm (ne kadar mantıklı bilmiyorum), adaylar kendi kendilerini öldüremiyor, ancak birbirlerini bilvasıta öldürebiliyor. Örneğin Jack, dolaylı olarak Sawyer'ın elinden ölmüş olacaktı eğer bomba patladığında ölseydi. Peki o zaman Sawyer kimin elinden ölmüş olacaktı? Belki de herkes ölecek, bir tek o sağ kalacaktı. Hmm.
Bu durumda, bu bölüm Flocke'ın adayları doğrudan öldüremediğini kanıtlamış olduğuna göre, nereye gidiyordu bölümün sonunda öyle sinirli sinirli şu aşağıda gördüğünüz tüyler ürpertici bakışların sahibi varlık? Belki de Claire'i kullanacaktır kalan adayları öldürmek için.
Evet, Sayid "It's going to be you," dedi Jack'e, ama nereden bilebilir ki? Flocke'un nihai adayın kim olduğunu bildiğinden şüpheliyim, bilse bile Sayid'e söyleyecek hali yok herhalde. Aklıma sadece Desmond geliyor, kuralların işlemediği, herkesten farklı olan ve herkesten çok şey gören Desmond söylemiştir belki bunu Sayid'e. Ya da belki, sürekli tekrarlarlarsa inanacağımızı sanıyordur yazarlar Jack'in adada kalacağına ve son anda onun yerine Hurley'i geçirerek bizi şok etmek istiyorlardır :)
Son iki bölümdür ayna-ayna-söyle-bana anlarını toplu yaşıyoruz. The Last Recruit'te ameliyathanede Jack ve -bilinçsiz de olsa- Locke arasındaydı. Bu bölümde ise, müzik kutusunun aynasından Jack ve Claire birbirlerinin yansımalarına dalıp gittiler.
Alt-Locke'ın kaza hikayesi nefisti. Yeni zaman çizgisinde Locke'ın babası nedeniyle sakat kalmadığını, hatta babasını pek sevdiğini anlamıştım ama, Locke'ı sakat bırakan kazanın Cooper'a daha çok zarar vermiş olabileceğini aklımdan bile geçirmemiştim. Hele hele bunun Locke'ın elinden olmuş olması işi daha da şahane yapıyor. Hem de bir uçak kazası!
Bölümün başlarında, Alt-Locke "Push the button," ve "I wish you had believed me." diye sayıklıyordu hastanede. Button'dan kast ettiği düğmenin hatch'teki olduğunu unutan olmamıştır herhalde, "I wish you'd believed me" de Locke'ın Jack'e intihar notuydu. Aynı cümleyi bölümün sonunda Jack, Locke'a söyledi bu sefer. Bunun gibi bir sürü paralellik daha vardı bu bölümde: LA X'teki abur cubur makinesi ve Jacob'ın Jack'e verdiği Apollo çikolata, Hatch'teki düğmenin "acil!" sesi, Sawyer ve Kate ve 3. sezonun başında kapatıldıkları kafesler, Jack'in Sawyer'ı bombanın patlamayacağı konusunda ikna çalışmaları... Ve kaçırdığım daha neler neler, kimbilir.
Umarım LA X, asıl evrenimizin yerine geçmez dizinin finalinde. Niyeyse öyle bir havası vardı bu bölümün. Herkese (yani hemen hemen herkese) mutlu son. Los Angeles'ta karakterlerimizin çoğunun yolu Desmond'ın manipülasyonlarının da yardımıyla hastaneye düşmüş gibiydi, ama belki brotha'mızın amacı hepsini bir araya getirmek değil de, hepsini Jack'e göndermekti. Bu durumda eğer LA X'teki Jack Desmond'ınkine benzer bir farkındalık hali kazanabilirse, hangi zaman çizgisinin devam edeceği ve hangisinin yok olacağını seçecek belki [birisi varsayımsal kutuyu açıp bakana kadar aynı anda hem ölü, hem de diri olan Schrödinger'in kedisi örneğindeki gibi, eğer Çoğul Dünyalar değil de Kopenhag yorumu geçerliyse Lost'un bu sezon ortaya attığı farklı zaman çizgileri için, gözlem anına kadar tüm olasılıkların aynı anda var olacağı, birisi (daha önce kesin Desmond olur bu birisi diye düşünüyordum kendisine kurallar işlemediği için, ama şu ara Jack olacak gibi görünüyor) "kutuyu açıp" baktığında tüm gerçekliklerin çakışarak çökeceği ve geriye sadece gözlemcinin seçeceği gerçekliğin kalacağı durum].
Şimdiye dek hep Jacob'ın olmadığı, Flocke'ın özgürce (ama gizlice?) gezindiği bir dünya olduğunu düşünmüştüm LA X'in, oysa belki de tam tersi; Jacob'ın, Flocke'ın özgürlüğünü kazanarak amacına ulaşmasını ve dünyaya yayılmasını engellemek için oluşturduğu bir dünya bu belki de. Ama belki de değil. Belki yalancı bir dünya, insanların anıları fabricate edilmiş, belki de değil. İnsan ilk başta "Gözlemci elbette flash sideways'i seçer, hemen hemen herkesin hayatta olduğu, adanın var olmadığı -ya da okyanusun dibinde olduğu- mutlu dünyayı" diye düşünüyor. Ancak bu kadar basit olamaz hiçbir şey, Flocke'ın LA X'te var olup olmadığını, o evrendeki etkisini hâlâ bilmiyoruz -bilmediğim için spekülasyon yapıp duruyorum ya işte :) Fakat çok daha budalaca bir şeye de dayanabilir bu seçim: Jack LA X'i seçerse Kate'i hiç tanımamış olacaktır mesela. Falan filan.
Belki de çok basit ve hayalkırıklığı uyandırıcı olacaktır farklı zaman çizgilerinin açıklaması. Bu olasılığı sezonun başlarından beri irdeleyip duruyorum (yorum bırakan arkadaşlardan birinin fikriydi), ama hiç hoşuma gitmiyor ve gerçek olmamasını umuyorum: Flash Sideways'de izlediklerimiz, adadaki büyük savaşın -sezon finalinin- sonunda oluşturulmuş bir dünya. Yani aslında gelecek. Ölüler geri getirilmiş, karakterlerimize yeni geçmişler oluşturulmuş. Desmond da sadece hatırlamaları için uğraşıyor. Son bölümün son dakikasında hepsi her şeyi hatırlayacak, bir odada sıkıntılı sıkıntılı birbirlerine bakacaklar. Ama pek çoğu hayatta olacak. Mutlu ve sıkıcı son. Son derece aptalca bir açıklama. Neyse, artık bu LA X teorilerine ara veriyorum, zaten bitmek üzere dizi, her an açıklanabilir her şey. Paralel dünyaların anlamını göstermek için finale kadar bekleyeceklerse bile, bundan sonraki bölümleri sadece doğruluğundan emin olduğum şeyleri yazarak geçireceğim, kararlıyım!
Taze çıkmış sorularım
– Richard, Ben ve Miles neyle meşguldü bu kadar şey olurken?
– Christian'ın Claire'e bıraktığı müzik kutusunda ne var öyle? Bu sahneyi gördüğümde direkt Alias geldi aklıma; orada da bir müzik kutusu vardı, çalan şarkıdaki her notanın matematiksel karşılığından bir şifre bulunuyordu, bu şifre de bir yerin koordinatlarıydı yanlış hatırlamıyorsam. Ama belki de sadece içinde bir şey (biri siyah, biri de beyaz olmak üzere iki tane tavla pulu mesela, pöh) vardır, aleti parçalamaları yeterli olacaktır ne olduğunu bulmak için.
– Widmore nereden aldı o listeyi? Deniz feneriyle bir ilgisi olamayacağını biliyoruz (çünkü Kate'in isminin üstü çizilmemişti orada), peki mağara? Her nedense Widmore'u gizli gizli mağaraya gitmiş, duvarlardaki isimleri not alırken gözümde canlandırmakta zorlanıyorum, bu da demek oluyor ki, bir listesi vardı. Jacob mı vermişti ona bunu, ne de olsa bildiğimiz tek "liste yapıcı" Jacob.
– Artık denizaltı parçalandığına göre, Flocke adayı terk etmek için ilk planı olan uçağa mı dönecek şimdi (uçak kullanılabilir durumda mı)? Yoksa zaten başından beri Sawyer'a söyledikleri yalandı da, adayı terk etmek için bir araca ihtiyacı yok mu? Jacob Richard'a adanın ne menem bir tıpa olduğunu anlatırken, eğer koruyucu olmazsa adanın da olmayacağını, bunun da tıpanın şişeden çıkması ve içindeki içkinin (kötülüğün) her yere (dünyaya) yayılmasıyla sonuçlanacağını söylemişti (ne de zekice metaforlarla konuşuyoruz). Flocke'ın esaretinin sona ermesi için tek gereken, adayların tamamının ölmesidir bu durumda.
ABC, Lost'un finalini yarım saat daha uzatmış, oley! Program şöyle: önümüzdeki hafta 15. bölüm, sonraki hafta yani 18 mayısta 16. bölüm, ondan sadece beş gün sonra, 23 mayıs pazar gecesi de (tabii bizim saatimize göre 24'ü, pazartesi sabah saatleri oluyor) final var. Bu final zaten iki bölümün toplamından oluşacak, reklamsız 90 dakika olacaktı. Şimdi bir 30 dakika daha uzatılmış, o 2 saati ben bile (bu sezon fazla sinik yaklaşmış olsam da Lost'a) iple çekiyorum. 3 bölüm kaldı!
23 yorumcuk:
benim anlamadığım, kötülük hali hazırda yayılabileceği kadar yayılmış değil mi zaten dünyaya?
o vakit neyin tıpası?
ada derler tıpanın yayılmasını önlediği şeyin iyilik, güzellik, muhabbet ve insanoğlunun bir türlü erişemediği daha üst düzey bir farkındalık kafası olması daha yüksek bir olasılık gibi geliyor bana..
başından beri kıllanıyorum zaten ben bu yakup efendiden.
bu bölüm ramiz dayının planları gibi planlar kurmuş olan flocku izlemek pek keyifliydi, hele kate'in vurulması öyle tatlıydı ki dedim ki yuhh nasıl nefret ettirmişler karakterden ki böyle hissettim:D:D (sırf bunun gibi anlar için bile keyifli bi dizi)herneysee final sezonu komple hayal kırıklığı şeklinde ilerlemeye devam ediyor, malesef çok sevgili lost çok para harcanmış, sağlam sinematografi ve kurguya sahip sıradan bir diziye dönüştü.hayal kırıklığı diyorum ama o da gerçekleşmiyor artık çünkü kabullendim artık dizinin "e hadi böyle böyle şöyleydi olaylar dağılın evinize" diiip bitceğini.
hmm buarada son olarak lost bahane supernatural şahane diyorum :D(ikisinin de final sezonu olmasından dolayı)
ama ama supernatural bir sezon için daha anlaşma yapmış, 6. sezonu çekilecek diye biliyorum ben?! olamaz, supernatural'lar bitmez, castiel'ler ölmez!
Çok güzel bir yazı olmuş, kafamdaki (ve hatta düşünemediğim) herşeyi süper bir biçimde anlatmışsın, ekleyecek hiçbir şey gelmiyor aklıma. Bu arada paralel evren teorileri kısmında bahsettiğin "Yorum bırakan arkadaş" benim galiba, flash-forward teorisi :D Yalnız ben artık neye inanacağımı bilmiyorum. En iyisi spekülasyon yapmaya son verip izlemek galiba bu noktadan sonra.
Yok, Supernatural devam ediyor bir sezon daha. Bu sezonda saçma sapan (yani ana hikayeye nazaran) tonla filler bölüm izlememizin de sebebi aynı zamanda.
Can pazarıydı resmen bölüm. Korktum daha da ölenler olcak diye bir an. Ama Sun, Jin ve İngilizce sorunsalına katılıyorum; sadece boğuldukları sahne değil, kavuştuklarından beri onlar paso ingilizce konuştular, ben de saçımı başımı yoldum. Gerçek dışı bildiğin...
Ama Sun ve Jin sahnesinde aklına Titanic gelen yok mu ya? Direk onu çağrıştırdı bana, roller tersti ama olsun. Ayrıca tamam romantikti, dokundu bana da ölmeleri o şekilde, vesaire vesaire, ama bir kere bile mi düşünmezsin LA'deki bebeni. Hadi Jin hiç görmemiş, o neyse, Sun bir anne, demesi gerekirdi, git kızımızı büyüt falan diye. Neyse, duygusal an yaratmak istemişler. Zaten benim asıl duygulandığım zaman bunların ölüm sahnesi değil de Hurley'nin düüüüuud diye yıkılması oldu, nedendir bilmiyorum. Lapidus'a aynen, arada kaynadı, ölüverdi. Üzüldüm, bir işlevini de görememiştik daha...
Ama genel anlamda bölümü beğendim, sezon başından beri (Desmond'ın bölümünü tenzih ediyorum, o sayılmaz) ilk defa bir bölümde gerildim, umut var bu dizi için hala diye düşündüm. Teorilerim neyim vardı izlerken ürettiğim de ne şimdi hatırlıyorum ne de artık umursuyorum. 3 bölüm kaldı, tadını çıkarıyorum sadece bölümlerin.
Ama yine de Ben'den bir aksiyon görmek istiyorum artık, bu figüranlıktan kurtulsun!
heyyy araştırdım hemn gerçekten 6.sezon olcakmış, hmm bu hem müjde oldu hem de kaygılandırdı beni :) inşallah plan değişikliğinden dolayı sapıtmaz bölümler, hmm bi de gabriel'ler de ölmeseydi keşke :(
bu bölümle birlikte lost'un bitmesini istemediğimi anladım. sayid, jin, sun ve lapidus'un ölümlerine de üzüldüm yaw. inşallah şu diziye yakışır bir son olur.
bu arada yeni bi survivor yazısı yazın artık çıldıracam :D
Bu bölümle birlikte çoğu şeye dolaylı da olsa bir şekilde cevap verebileceklerine dair umudum arttı, en azından çok heyecanlı bir bölüm izlettiler. Ya bu arada bi aralar others Widmore adayı bulmasın diye kasıyordu 2. sezon civarı, yoksa esasında bulmasını mı istiyorlardı, neydi hatırlayamadım. Hani madem Widmore da korumak için geldi, o gemiler baskınlar ne içindi, unuttum karıştı her şey. Sevgili blog yazarının bi başka güzel yazıyla bunları bağlayıp açıklamasını temenni ediyorum :)
Anatolian,
Survivor yazısı cuma günkü survivor bölümünden sonra geliyor. giden kişiler bizi çok üzüp mateme bağlamadığı takdirde, muhtemelen pazar/pazartesi gibi yayınlayacağız! :)
flocke'un bence adadan gitmekten kastı öyle uçağa ve denizaltıya binip gitmek değil. jacob'ı ve tüm jacob adaylarını öldürdüğünde özgür kalacak ve o zaman gerçek dünyaya sembolik olarak gidecek. bunun için diyorlar ki gerçek dünyada kötülük yok mu zaten. var tabi de kötülük var kötülük var yani.
ben la x bölümünden sonra fsw dünyasının finalde meydana gelecek bir olaydan sonra oluşacak bir dünya olduğunu ve sezon boyunca finali yavaş yavaş izleyeceğimizi düşünmüştüm. ama şimdi vazgeçtim. şöyle ki, desmond fsw deki 815 yolcularını bir şekilde bir araya getiriyor. bunların bazılarını bilerek yaparken (yani direkt yönlendirmeyle, misal hugoyu libby ile konuşmaya ikna etmesi) bazılarını da bence yine bilerek ama işi oluruna bırakarak yapıyor (jack in locke un kazasını merak etmesi ve bernard la karşılaşması gibi). desmond tüm bunları lost adasından kurtulanları yaşatma ve kollama derneğini kurmak için yapmıyor. illa ki bişey olacak ve bence yapacağı şey fsw dünyasını yok edecek. fsw de devam edecek olduktan sonra niye karşılaşmalarını sağlasın ki. hadi hugo-libby aşkını küllerinden doğurması bi iyilikti, onu o yüzden yaptı. locke'u hastanelik etmesinin ne manası var, iyilik fln yapmadı ki adama. bence kesin bişey olacak bu işin sonunda ve fsw dünyası yok olacak.
widmore listeyi eloise hawkingden almış olabilir belki. adanın onca zaman atlamasından sonra tam olarak hangi koordinatta olduğunu da eloise den öğrenmiş olmalı hatta.
kate'in adaylığı beklentinizi dizinin kadın karakterlere önemsiz roller biçmesine olan isyanınıza veriyorum :) kate bu döneklikle, bu karaktersizlikle aday olur, hele bi r de jacobe fln olacak olursa yakarım lost dvd lerimi :p
ben bu haftaki ölümlerin hiçbirisine üzülmedim. lapidus iyi adamdı evet ama şurda 3 bölüm, lapidusla fln uğraşacak zamanımız yok. jin ve sun ın birbirlerini kavuşmalarını beklemekle de çok fazla zaman kaybettik. kavuştular işte, yaşamalarına gerek kalmadı. adaya hiç bi katkıları da yok. inanmıyolar bi kere :)
sayid in ölümüne üzülmemekle birlikte bir de gıcık oldum. ekşi sözlükte sayid in yaptığı fedakarlıktan fln bahsediyorlar. ya ne fedakarlığı başımıza ne geldiyse onun yüzünden diyesim geliyor da susuyorum :)
Bence kesinlikle adada en son Desmond tek başına kalacak ve ortaya şöyle birşey çıkacak , LA X'de herkesi biraraya getirmeye uğraşan Des aslında bir şekilde kendini kurtarmak için bunu yapıyor olacak çünkü adada tek başına kalmış olacak..
Bir de nedense ben Lapidus'un bi yerlerden ortaya çıkacağını düşünüyorum..Jack'in zaten darmaduman olmuş Ajira uçağını kaldırabileceğini zannetmiyorum..Hani bi olay vardır ya silah görülürse illa patlar diye , Lapidus varsa uçak bi şekilde havalanıcak arkadaş..
yazınız için çok teşekkürler, her hafta yayınlanan bölümden sonra yazılarınızı okumaya çalışıyorum..
bana sorarsanız tek gözü kalmış canavar Mikhail Bakunin ve Daniel Faraday dizinin en kilit iki karakteri.. Tamam, belki çok az bölümümüz kaldı ve hepimizin kafasında belli karakterlerin farklılığına olan inancımız var.. Ama nedense ben en çok bu iki adamda farklı bir şeyler olduğuna inanıyorum.. Sonuçta senaristler ne dediyse o olacak, bütün karakterlerin kilit rol oynama durumu var, hatta ölenlerin bile.. Belki Faraday ve Bakunin kilit sahnelerini oynadılar ve köşelerine çekildiler.. Bilemiyorum.. Desmond abimizi olay örgüsünün en çok aydınlanmış karakteri olduğuna hepimiz inaniyoruz.. Tabi beyaz/siyah(jakob ve adı her neyse; onu sanırım yeni bölümde öğreneceğiz) über bilgi sahibi, onlarla kimse boy ölçüşemez elbette.. Yani bin bir tane düşünce beyinlermizin içinde çalkalanırken ben Bakunin ve Faraday'dan bir şeyler bekliyorum.. Bu arada, Aaron'un tekrar adaya dönmemesi gerektiğini gösteren bir bölümümüz vardı, sanırım Charlie'nin rüyasıydı.. Bu arada, hatırlatmak isterim, 6. sezon da Claire'in pararel dünyada hastanedeki sahnesini hatırlayın..Ethan bebeğin sağlıklı olduğunu ve kalp atış hızının 108 olduğunu söylemişti..Demek ki öyle ya da demek ki böyle demeye gerek var mı bilemedim, ama Aaron'un da hikayenin bir yerinden bağlanmasını bekliyorum.. Bunlar elbette olmasını istediklerim.. Ama ne olursa olsun çok güzel bir diziyi, hayatlarımıza gerçekten de etki eden bir kurgu alemini geride bırakacağız..
Son söz, benim en favori karakterimden gelsin.. Bazılarına göre aptal, bazılarına göre kahraman.. Benim için anlamını söyleyemeyeceğim.. Evet, uzun yazdık, son söz ondan gelsin; “Live Together Die Alone”...
Flocke LA x deki yaşantısında bazı şeyler yapabilecek güçte çünkü LA x de karşılaştığı bütün adaylara garip garip (buna ne yapmıştım buna be yapmamıştım tarzında) bakmasından anlıyoruz fakat locke n sakat olması nedeniyle jackin ameliyat önerisini redetti iyileşmek istemedi iyileşip sanki desmondun peşine düşecekmiş vede desmondun olası yapabileceklerine engel olabilme ihtimaline veya başka nedenlere karşılık boşver diyerek kendini sınırlıyor gibi geliyor.
yine güzel bir analiz yapmıssınız tesekkurler...evet 'the candidate' bircok ölümle ve yeni soru işaretleriyle gecti gitti.her ılerleyen bölümle sanki daha fazla mı soru işareti birikiyo tam tersı azalacagına yoksa bana mı böyle gelıyo hala anlamadım:)acıkcası ızlerken ben de aynı seyı dusunmustum.bu wıdmore acaba bu listeyı nasıl elde ettı?ve yahut baska bır soru acaba lısteden kasıt jacop un lıstesı mı yoksa ıkıncı bır lıste falan da var mı?ya da ajıraya bu bombaları kım yerlestırdı.b.s mi,widmore's people mı yoksa rıchardus&ben&mıles uclusu mu(kı öyleyse ne ara yaptılar)..vesaire vesaire soruların ardı arkası kesılmıyor valla.hanı nerdeyse bıtsede gıtsek dıyecek oluyorum ama bı yandan da acayıp keyıfle ızledıgım bır dızıden mahrum kalma kaygısı var.yıne de fınale kadar yorum yapmamak en ıyısı galıba, ızleyıp gorecegız bakalım..hıı bu arada benım ölenlerın aksıne en cok uzulup içimin burkuldugu kısı anthony cooper oldu yaa:S yazık adamcagız ne hale gelmıs.bırkac sezon oncesı benım de böyle bır yorumda bulunacagım aklıma gelmezdı hem de hıc .nefret etmıstım anthony cooper dan:)sanırım etmeyen de yoktur.her neyse fazla uzattım vel hasıl keyıflı bır bölumdu.umarım hayalkırıklıgı yaratmayan bır son bızı beklıyodur lostta..
not:anadılde konusmama konusuna ben de taktım ve ayrıca kesınlıkle terry O'Quinn cook karızmatık,ne olursa olsun:))
Bende bir terslik mi var bilmiyorum ama Jin, Sun vs.'nin öldüğünü sanmıyorum. En başta yapımcılar ve senaristler bu ölümlerden daha fazla nemalanırlardı. Sayid gitti patladı öldü şeklinde karakteri bitirmezlerdi. Ayrıca sadece suyun içinde kalmış iki kişi gördük. Cesetleri görmeden inanmam. Bekleyip göreceğiz.
Sayid bombayı alıp gitmeden önce Desmond'ın yerini ve yaşadığın söyler. sonra da it's gonna be you gibisindne bir şeyler. yani Sayid'e Jack'in candidate olduğunu desmonda söylemiştir. Yazıda bunla ilgili bir kısım çarptı gözüme yazayım dedim.
finali merak ediyoruz.
ha yarım saat uzatıldı , ha bir saat derken.
bi yandan da bitsin istemiyor insan.
bu arada bi şey danışmak istiyorum ben.
umut bey veya çavlan hanım blogla ilgili yardımcı olabilir misiniz?
bi eklerseniz sevinirim.yardımınıza ihtiyacımız var.kolaylıklar.
previously on lost!
tolgayozyildirim@msn.com
msn kullanmıyoruz ki biz, kedilervekitaplar@gmail.com adresine yazabilirsiniz ama.
benim bu bolumde en sevdigim/etkilendigim sahne hurley'nin sun ve jin'in olumu ustune hickiriklara bogulmasiydi. surekli birileri ölüp duruyo yine de kimse soyle adam gibi bir tepki vermiyodu, ta ki bu bolume kadar.
bi de sneak peak'teki flocke ve jacob'un cocuklugu ve potansiyel sawyer goruntusu cok heyecanli... bakalim antik yunan/misir nereye uzatcaklar olayi.
her bolumu izledikten sonra blogunuza bakmak ben de bir aliskanlik oldu.
"wishful thinking" , "fabricate etmek"..
jin ve sun en azından aynı cümle içinde, sadece ingilizce ya da sadece korece konuşuyorlar.
hakan: "en azından..." dediğin şey olayı mantıksız hale getiren şey zaten. ben türkçe karşılığını bulamadığım terimleri ingilizce kullanıyorum (sinir bozucu bulunabilir bu tabii, ama mantıksız bulunamaz), ama benim gibi ana dili türkçe olan birisiyle aramda başka bir dilde konuşmuyorum, bunu sadece deliler yapar herhalde -ingilizcesini geliştirmek gibi bir amacı falan yoksa tabii. ölmek üzereyken de böyle bir amacın olamayacağı kesin herhalde :) bu arada yazı dilimi eleştiriyorsan açık açık yaz da, ben de ne karşılık vereceğimi bileyim :)
ırmak: hurley'nin ağladığı sahnede ben "aa ne zaman çıktılar karaya, taşıdı mı yani hurley kate'i, jack de sawyer'ı, o kadar kolay mı oldu, niye hiç görmedik?" gibisinden vır vır konuşuyor olduğumdan duygulanamadım, çok sinir bozucu bir varlığa dönüşüyorum lost izlerken, onu fark ettim :) sneak peek'leri izlemedim, spoiler yememek için çok uğraşıyorum ama gözüm takıldığında da bakmadan geçemiyorum işte, jacob'ın çocukluğuymuş demek flocke'ın görüp durduğu o sarışın.. potansiyel sawyer ne ola ki? ah ah, gözü kör olsun merakın.
Kendi aralarında ingilizce konuşmaları zaten garipken bunu ölmek üzere yapmalarının komikliğine katılıyorum ben. Sadece okumaktan zevk aldığım bu blogta, pek hoşlanmadığım tarzda write edilmesini eleştirmek istedim. Güzel yazılarınızın devamını dilerim. Saygılar..
ilginç, çünkü benim türkçe ve imla konularında takıntılı olduğum söylenebilir, ki bence kediler ve kitaplar'ı diğer bloglardan ayıran şeylerden biri bu. bir tek kişisel yorumlarımda -şu anki gibi- büyük harf kullanmama gibi bir alışkanlığım var, o ayrı :p
ama lost gibi, zaten ingilizce -türkçe altyazısız- izlediğim bir programın incelemesini, aralarda ingilizce düşünerek yapmak zorunda kalıyorum. bu durumda yaklaşık 2 bin kelimelik bir yazıda sadece 2 kez "wishful thinking" gibi, türkçede olmayan, iki sözcükle de ifade edilemeyecek terimleri orijinal dilinde bırakmam ve italik bir şekilde (yani imla hatası da yapmadan) yazılarda geçirmem, ne "write etmek" ile karşılaştırılabilecek, ne de anlaşılmayacak bir şey bana kalırsa.
zaten bu da bir blog, okuyucunun para ödeyerek aldığı ciddi, akademik bir dergi falan değil :) hürmetler!
ben son 5 bölümü biriktirip öyle izledim çünkü her hafta bekle bekle sonra hiçbirşey olmasın, çok sinirim bozuluyordu... ardarda izlersem belki zevk alırım o kadar bölümde birşeyler olmak zorunda olacağı için dedim.gerçi hedefim finale kadar bekleyebilmekti ama dayanamadım, zaten kesin spoilera maruz kalırdım. neyse, haftasonunu lost'a ayırdım, bir bölüm izliyorum gelip o bölümün yazısını okuyorum, sonra sonraki bölümü izliyorum, gelip ilgili yazıyı okuyorum falan :) tek tek izlesem başında saçlarımı yolacağım bölümler birşeye benzedi böyle toplu izleyince. son bölümde kendi başına iyiydi allahtan.
yeni çıkmış dumanı tüten sorularına gelicek olursak: 1- nerdeydiler bilmiyorum ama eksikliklerini hissettiğim kesin bence üçü de çok karizma karakterler. korkum harcananacak olmaları, hele linus kesin ölecek. 2- müzik kutusunda çalan şarkı yada ninni dizide şimdiye kadar defalarca geçti diye hatırlıyorum, hep claire ve christian eksenli sahnelerde..ne biliym kate aaron'a o ninniyi söylüyordu mesela mockingbird mü ne. ama müzik kutusunun tek sırrı bu olamaz belki de hakkaten içinde birşey var, ama açıp bakmazlar ki... 3-belki de jacop'ın adamıdır charles ve listeyi ondan almıştır plan b gibi birşey hazırlamıştır jacop ılana'ya yeteri kadar güvenmediği için. yani bence ondan aldı evt. 4- uçakta bi sorun yok sanırım yalnız flocke bence de adadan gitmek için bir araça ihtiyaç duyacak bir varlık değil. yani enn başından beri planı adayları öldürmekti bence,adaylar ölünce o da serbest kalmış olucak ve belki duman formunda, belki de uça uça adadan dünyanın geri kalanına yayılacak.
şimdi nefesimi tutmuş son bölümleri bekliyorum, biran önce bitsin bu dizi rahatlayalım istiyorum ama şöyle bolca ağlamak çığlık atmak falan istiyorum finalde. sonra seversem olayları açıklama şekillerini en başından 1. sezondan izliycem bir oturuşta, sevmezsem kırıcam bütün dvdlerimi :)) yazıların lost'u olduğundan çok daha zevkli hale getiriyor.
Yorum Gönder