28 Nisan 2010 Çarşamba

[Rec] 2

Yönetmen: Jaume Balagueró, Paco Plaza
Yazar: Jaume Balagueró, Paco Plaza, Manu Díez
Oyuncular: Jonathan Mellor, Manuela Velasco, Óscar Zafra
Tür: Korku
Yapım yılı: 2009
Süre: 85 dk.
Ülke: İspanya
Dil: İspanyolca
IMDB Puanı: 6.8/10
Umut'un Puanı: 5/10
Çavlan'ın Puanı: 6/10

Önceki yazılarımdan belli olduğu üzere, found footage türündeki filmleri seviyorum ben. Haliyle [Rec] 2’nin geldiğini duyduğumda izlemesem olmazdı (izledikten sonra yazmasam olur muydu bunu yazının sonunda değerlendirelim). Yazı spoiler içerebilir.

Devam filmi olmasına rağmen nedense [Rec] 2’den umutluydum, yapım ekibi aynıydı ve bu açıdan isimden para sağalım mantığıyla hakları satın alınmış ve konuyla alakasız isimlere teslim edilmiş Hollywood devam filmlerine benzemeyeceği kesindi. Nitekim [Rec] 2 yine de fena değil. İzleniyor bir şekilde.


Gel gör ki [Rec] 2, [Rec]’in başarılı olduğu birçok şeyi kılına dokunmadan aynen alırken (çoğu kişiden bu nedenle “bu film [Rec]’in aynısı olmuş yorumunu duyabilirsiniz), ilk filme dair en önemli şeyi (inandırıcılık) aktarabilmek konusunda yetersiz kalmış.

Konuya gelelim: İlk filmi izleyenlerin hatırlayacağı gibi, Barselona’da bir apartmanda çıkan bir virüs salgını dolayısıyla tüm bina karantina altına alınmıştır, bu virüs kuduz gibi kan ve salya aracılığıyla yayılmakta, bulaşan insanı kısa süre içinde agresif zombilere dönüştürmektedir. Tabii ki ilk filmde bizim deli gibi heyecanla izlediğimiz şeyde vurucu olan şey, sıradanlığı aşikar olan konu değil, yaratılan atmosferdi; her şey olması gerektiği gibi gerçekçi ve mantıklı ilerliyor, insan gerçekten bunun bir amatör kamerayla çekilmiş gerçek olaylar olduğuna inandırabiliyordu kendini.

İkinci filmde ise yönetmenlerin kendi filmlerinin neden başarılı olduğu konusunda zerre fikir sahibi olmadığını öğreniyoruz, çünkü konunun yeterince yaratıcı olmadığına kanaat getirip (ki haklılar ama böyle bir film için neden yaratıcı bir konuya ihtiyaç duyulur o da tamamen ayrı bir soru) her şeye ilginç açıklamalar yazmaları gerektiğini düşünmüşler. Filmin 10. dakikasından öğreneceğimiz ilk twist ise şu, esasında virüs virüs değil, demonic possesion’muş (yaaa yaaa..). Bu possession’a dair çözümü bulmak için yine aynı apartmanda bir yolculuğa çıkıyoruz, kısacası mekan yine aynı temel olarak.

Kanla bulaşan bu demonic possession’la ilgili bilgileri sağlık bakanlığından gelen doktor kılığına girmiş ve SWAT ekibiyle birlikte binaya girmiş olan rahip abiden öğreniyoruz. Filmin ana karakterlerini de bu ekiple rahip oluşturuyor:

SWAT Ekibi

Karantina altındaki binanın içine gönderilen özel tim ekibimiz, 10. dakika itibariyle öğrendiğimiz üzere kan görünce hemen ay ay diyerek panikleyen, genel olarak silah kullanımını vahşi bulan efendi insanlardan oluşuyor. Filmin belli kısımlarını onların başlık kameralarından izliyoruz (bunun yanında ayrıca profesyonel kamera taşıyan ve sanatsal çekimler yapmayı kendine görev bilmiş bir SWAT elemanı var ki bunun gereksizliği üstüne yazmak gereği duymuyorum). Ekip bir (rakamla 1) adet zombie’yle olan ilk karşılaşmasını yaşadığında herkes manavdaymışcasına çığlıklar atmaya başlıyor ve o dakikadan itibaren filmin geri kalanı boyunca tanık olacağımız bir histeri dalgasına kaptırıyorlar. Özellikle ekip elemanlarından biri odada mahsur kalıp, camı nazikçe açmaya çalışıp açamamasının ardından panikleyip silahını ağzına götürünce zavallıyı bağrımıza basıp avutmak istiyoruz. Canım ya. Evet, bunlar trafik polisi değil, SWAT ekibi..

Rahip Abi

Rahip abi ise gerek keskin yüz hatlarıyla gerek duruşuyla olsun bir misyon adamı olduğunu, kafayı bu olaya çok pis taktığını hemen belli ediyor, amacı kötü iblisin ilk girdiği vücuda ait olan (en üst katta bu konuda çalışmalar yürüten Vatikan’ın görevlendirdiği rahip tarafından alınmış olan) orijinal kan örneğini almak ve yarım kalan panzehir çalışmasını tamamlamak üzere dışarı çıkarmak. SWAT ekibi bir elemanlarını bağrış çığrış arasında haybeye kaybettikten sonra sinirlenip olayı rahip abiye çevirince, o da bu gizli görevini açıklamak zorunda kalıyor (özel tim ekibinin tersine, rahip abinin tek terlediği sahnenin bu duygulu an olması bizi düşüncelere sevk etmiyor değil). Bu arada sadece rahip abinin dışarısı ile iletişimi var ve o telsiz de sadece rahibin sesini tanıyıp (voice recognition) onu dışarı aktarmakta. Özetle sadece rahip abi “misyonumuz bitmiştir arkadaşlar, vatan sağolsun” dediği noktada görev bitebilir. Yani rahip ölse, SWAT ekibi sap gibi kalacak çıkamayacak (zaten huylu adamlar). Haliyle filmin bir noktasında, bu “voice recognition” olayının birilerinin bir yerine patlayacağını tahmin etmek çok zor değil.

Veletler

Filmin ortasında yeni karakterler ekleniyor filme, SWAT ekibiyle aynı anda binaya girmiş olduğunu öğrendiğimiz ve filmin ilk yarısında aralarda karşılaştığımız üç afacan çocuğun eğlence aramak uğruna giriştikleri ardı arkası kesilmeyen mallıkları filmin ikinci yarısında izliyoruz. Bu noktada apartmanın dışına çıkıp oradan bir şeyler görmek heyecanlı olacak gibi geliyor ama çocuklar çok beyinsiz olduğu bu macera pek bir şey vadetmiyor.

Zombiler

[Rec]’ten bildiğimiz, bağrımıza bastığımız dudak uçuklatan zombiler makyaj açısından aynı gözükseler de, demonic possession’un hakkını verelim hesabı hep aynı şekilde saldırıyorlar bu filmde. Açıkcası bu fazlasıyla tahmin edilebilir hale gelen ataklarının zombiler için pek tehlike oluşturduğu söylenemez çünkü karşılarında inanılmaz beceriksizce ve salakça davranan özel tim ekip üyeleri var.

Angie

Filmin sonuna doğru, ilk filmden tanıdığımız muhabir kız Angela da karakterler arasına ekleniyor. Filmin başında (ve önceki filmin sonunda) gözümüze sokulduğu üzere çoktan ölmüş olması gereken bu karakterin dönüşünün altında yatan gizemi de tahmin etmek çok zor değil.

Yine filmin sonuna esasında oldukça orijinal olabilecek olan fakat yine filmin genel havasıyla hiç uymadığı için güme giden yeni bir fikir görüyoruz yaratıcılardan. Karakterlerimiz iblisin kendisini ararken, onu sadece karanlıkta kameranın gece görüşü sayesinde görebileceklerini fark ediyorlar. Esasında sadece bu yaratığı değil, mekana dair farklı öğeleri de sadece karanlıkta görüldüğünü fark ediyoruz, ama ne filmin vermeye çalıştığı gerçekçi havayla ne de sunulan evrenin genel mantığıyla uyuşmuyor bu.

Düşündüm de şeytan muhabbeti girdiği andan itibaren film alakasız bir yöne kayıyor zaten, birçok şeye inanmak mümkün olamıyor. Madem herkesi gözden çıkardınız, yakın gitsin binayı kardeşim, ne gerek var gece görüşüne geçicen de, iblisi bulacan da, rakı sofrasına oturup konuşturucan da.. At bombayı gitsin. Ama onu da tutturamazsın ki, senin SWAT ekibin böyleyse, bomba ekibini düşünmek bile istemedim, yanlışlıkla şehri falan uçururlar mazallah...

Özet olarak, özel olmak için biraz fazla çabalamış [Rec] 2 benim gözümde. “Biz seni virüslü halinle sevdik” demek, bu yazıyı da burada bitirmek isterim.



6 yorumcuk:

closet monkey dedi ki...

Hislerime tercüman olmuş bu yazı. İlk film tesadüfen izlemiş ama bayılmıştım,ikincisiniyse büyük umutlarla izledim ama sevmedim. Yine de korktum, gerildim, zıp zıp zıpladım hatta dolu salonda çığlık attım :p Ama tıbbi olarak açıklanabilecek virüsün yanına şeytan çıkarma ayinlerinin eklenmesini çok bayat buldum doğrusu, 70'lerin 80'lerin hollywood filmlerinde kalmadımı bu? Standart el kamerası teknikleri yine müthişti ama karakterler çok başarısız geldi bana da. Özel harekat timindeki stereotipe adamlar da, sinir bozucu veletler de, rahip ağbinin klişe üstten bakmaları, rol kesmeleri de hoşuma gitmedi.Bunlara rağmen çok heyecanlı bir yerde bıraktılar, üçüncü filmi hevesle bekliyorum şimdi açıkçası.

filmcankisi dedi ki...

çok hoş bi yazı olmuş gerçi ben beğenmiştim filmi ama şimdi okuyunca "aa gerçektende öyleydi" diyor insan (:

Umut dedi ki...

Yazı hiç yorum almayacak gibiydi, sağolun :) Garip bir şekilde ben de 3.sünü bekliyorum, yani bu kadar eleştirdim ama izlerken yine keyif veriyor sonuçta film.

coklukisilik dedi ki...

blogu yeni keşfettiğim için yorumlarım 5 yıl sonra olucak artık idare edin. filmin tamamını yazdığına göre rahat rahat takılabiliriz artık. bn d ilk filme bayılmıştım. tam d türünden bekleneni veren bi filmdi. ama ikincisi için dediklerine katılıyorum. ve swat ekibinin haricinde rahibin d salaklığına değinmeden geçemiycem. binbir güçlükle edindiği panzehiri acaba olmuş mu diye denerken (ateşle yakıyo muydu napıyodu unuttum,sonra d sakarlıktan düşürüyodu galiba), bi heba edişi vardi ki evlere şenlik. yarım saat güldüm resmen. önce birazını dene tüpü d sıkı tut ya mal diyesi geliyor insanın. ki demiştim.

xo dedi ki...

merhaba, söyle bir durum var yalnız, ilk filmde olayı virüs diye kapatmadılar ki, gayet son 10-15 dakikada olayın aslında bir şeytan girme(?) olduğu açıklandı. adamlar yeni bir şey uydurmadılar film çeksinler diye.

3.sü de geliyor yolda :) teaser'ını gördüm geçen. bizim şeytan dışarı çıkmış.

Adsız dedi ki...

birinci film gerçekten etkileyiciydi ikinci film gerçekten olmammış klasik şeytan ve papa girince işin içine olmuyorr bee yapmayın gözünüzü sevem yapmayın