Lost, her sezon formatını bütünüyle yenilemeyi ve kuralları yeni baştan oluşturmayı alışkanlık haline getirdi, bu da kafası fazlaca karışan seyircinin ya da pek çok kilit olayın Mısır mitolojisine bağlanacağını anladığında hayal kırıklığına uğrayan seyircinin bile ilgisini canlı tutmaya yetiyor. Şimdiye dek fizik, felsefe ve teolojiye ayrı ayrı da olsa bolca değinen dizi, ilk bölümden anladığımız kadarıyla bu sezon üçünü buluşturacakmış gibi görünüyor. İlk sezonlarda flashback'ler vardı. Dördüncü sezon flashforward'lar. Beşinci sezon paralel zaman dilimleri. Bu sezonki konseptse alternatif zaman çizgileri olacağa benzer: Hidrojen bombasının patlaması Incident'la birleştiğinde, zaman iki farklı çizgiye bölünmeye zorlanıyor. Bunların birincisi, bizim dizinin başından beri aşina olduğumuz bilindik evren. Yeni olansa 1977'de adanın sular altında kaldığı bir paralel evren. Bu yeni zaman çizgisinde, 1977 ile 2004 arasındaki adayla ilgili olayların hiçbiri olmamış, doğal olarak Oceanic 815 de adaya düşmemiş oluyor.
Nükleer başlığın, patlayıcı elektromanyetik anomalinin ve Orchid'deki zaman/mekan anomalisinin etkileşimi, o zamana ait olmayan insanları 2007 yılına geri atıyor. Yani bilindik zaman çizgisinde, hâlâ "Olan oldu, değiştirmenin yolu yok" kuralı geçerli. Ama yeni oluşan zaman çizgisinde, Incident elektromanyetik anomali sonucu oluşan enerjinin serbest kalmasından ibaret gibi görünmüyor, ve bu (belki zaman/mekan anomalisinin de bir nebze etkileşimiyle) adayı bir anda okyanusun dibine yolluyor.
Yeni oluşan zaman çizgisinde: İçinde Boone, Claire, Charlie ve hatta Artz'ın (yoksa Arzt mıydı) olduğu bir reunion'la karşı karşıyayız. Pek çok şey aynı: Jack'in Rose'la minik sohbeti (sakinleştirenle sakinleştirilen yer değiştirmiş olsa da), Kate'in kelepçelerle cezaevine götürülüyor olması, Charlie'nin tuvalette zulasını yutması... Ama pek çok şey de yeni: Jack'in boynundaki kan, Desmond'ın uçakta olması, Jack'in babasının cesedinin kaybolması, Charlie'nin kısacık saçları ve intihara meyilli ruh hali, Cindy'nin Jack'e minik içki şişelerinden iki değil de bir adet vermesi, Hurley'nin bir uğursuzluk abidesi değil de dünyanın en şanslı adamı olması ve Shannon'ın Boone'la LA'ye dönmeye "ikna edilememesi"... Üstelik Michael, Walt, Eko, Libby ve Ana Lucia'yı da görmüyoruz, ama onların uçağın göremediğimiz bir yerlerinde olduğunu düşünmemiz bekleniyor muhtemelen.
Nükleer başlığın, patlayıcı elektromanyetik anomalinin ve Orchid'deki zaman/mekan anomalisinin etkileşimi, o zamana ait olmayan insanları 2007 yılına geri atıyor. Yani bilindik zaman çizgisinde, hâlâ "Olan oldu, değiştirmenin yolu yok" kuralı geçerli. Ama yeni oluşan zaman çizgisinde, Incident elektromanyetik anomali sonucu oluşan enerjinin serbest kalmasından ibaret gibi görünmüyor, ve bu (belki zaman/mekan anomalisinin de bir nebze etkileşimiyle) adayı bir anda okyanusun dibine yolluyor.
Yeni oluşan zaman çizgisinde: İçinde Boone, Claire, Charlie ve hatta Artz'ın (yoksa Arzt mıydı) olduğu bir reunion'la karşı karşıyayız. Pek çok şey aynı: Jack'in Rose'la minik sohbeti (sakinleştirenle sakinleştirilen yer değiştirmiş olsa da), Kate'in kelepçelerle cezaevine götürülüyor olması, Charlie'nin tuvalette zulasını yutması... Ama pek çok şey de yeni: Jack'in boynundaki kan, Desmond'ın uçakta olması, Jack'in babasının cesedinin kaybolması, Charlie'nin kısacık saçları ve intihara meyilli ruh hali, Cindy'nin Jack'e minik içki şişelerinden iki değil de bir adet vermesi, Hurley'nin bir uğursuzluk abidesi değil de dünyanın en şanslı adamı olması ve Shannon'ın Boone'la LA'ye dönmeye "ikna edilememesi"... Üstelik Michael, Walt, Eko, Libby ve Ana Lucia'yı da görmüyoruz, ama onların uçağın göremediğimiz bir yerlerinde olduğunu düşünmemiz bekleniyor muhtemelen.
Peki iki farklı gerçeklik ne anlama geliyor? Schrödinger'in kedisi örneğindeki gibi, kuantum mekaniğinin temel ilkelerinden biri olan iki olası alternatif durumla karşı karşıyayız. Kısaca: kanlı canlı bir kedi, içinde fotona duyarlı bir tetiği olan bir tabanca olan bir kutuya yerleştirilir. Bu mekanizmaya bir foton çarptığında silah ateş almakta ve kediyi öldürmektedir, ancak kuantum fiziğinde her foton bir olasılık çiftiyle donatılmış olduğu için aynı foton tetiğe hem çarpar, hem çarpmaz. Bu durumda kedi, birisi kutuyu açıp da içine bakana kadar hem ölü, hem diridir.
Aynı anda iki alternatif olası durum ilkesinin iki genel yorumu var; bunların ilki Kopenhag yorumu. Basit bir şekilde ifade etmek gerekirse: eğer birden çok olasılık varsa, gözlem anına kadar tüm olasılıklar aynı anda var olur. Gözlem anındaysa olasılıklar çakışarak çöker ve geriye sadece hakiki sonuç kalır, diğer potansiyel gerçeklikler hiç var olmamış gibi olur. İkinci yorumsa Çoğul Dünyalar teorisi. Bu teoriye göre muhtemel olan tüm sonuçlar hakikidir, ama her biri kendi ayrı zaman çizgisinde vuku bulur. Söz konusu alternatif gerçekliklerin kesişmesi mümkün değildir.
Eğer Lost'ta Çoğul Dünyalar yorumuyla karşı karşıya isek, amaç sadece bize "Bakın, adanın kahramanlarımızın hayatlarına hiç girmediği bu dünya hiç de öyle özenilecek bir şey değil"i göstermek olabilir. Ama açıkçası, bu uçağın düşmediği yeni gerçeklikte harcanan zamanı haklı çıkarmayacağı gibi, seyirciyi de hiç mi hiç tatmin etmez -tabii eski zaman çizgisine de yansıyacak olan bir kesişme gerçekleşmeyecekse. Diğer yandan, Kopenhag yorumu işe yarayabilir, ama bu da, paralel dünyalardan birinin yok olacağı anlamına gelir. Jacob'ın, rakibinin özgürlüğünü kazanarak amacına ulaşmasını -ve elbette kendisini öldürmesini- engellemek için yapacağı şey, rakibinin başarısız olacağı bir alternatif gerçeklik yaratmak olacaktır. (Incident'ta kurduğu kısa ve öz (!) cümleyi hatırlayalım: "It only ends once.") Bu durumda tüm ihtiyacı olan, önceden belirlenmiş kuralların dışında duran bir gözlemcidir, bu gözlemcinin yapması gereken tek şey de zamanı geldiğinde yeni alternatifi seçmektir. Ama bu teori de tatmin edici olmaktan uzak, çünkü seyircide tüm hikaye reset düğmesiyle sıfırlanmış hissi yaratacaktır. Diğer yandan, alternatif gerçekliğin var olabilmesi için şimdiye kadar yaşanan olayların tümünün en ufak ayrıntısına kadar yaşanmış olması gerekliliği, bir nevi ulvi amaç veriyor sezonlar boyu izlediğimiz zaman çizgisinde yaşananlara. Bu durumda aslında hiç yaşanmaMIŞ GİBİ sayılacak olan eski -ve bildik- gerçeklik de, her ne kadar silinip reset'lenecek olsa da, fevkalade kayda değer olmuş olacak.
Jacob'ın rakibinin yani Flocke'ın (Flocke = Fake Locke, fake = çakma. UnLocke'tan Flocke diye bahsetmek gayriciddi evet ama pek eğlenceli, "Siyahlı Abi" ya da "Jacob'ın düşmanı" diye bahsetmeye bin basar hem) Locke'ın ölmeden önce aklında oluşan son düşüncenin "I don't understand" olduğunu açıklamasıyla, sadece Locke'ın bedeninde görünmekle kalmadığı, Locke'ın anılarına da ulaşabildiği anlaşıldı. Bu arada Locke konusunda Smokey'e hak vermemek elde değil, bu Lost'ta şimdiye dek duyduğum en acı şey -ki orayı burayı patlatmayı alışkanlık haline getirdiği bölümlerde bile sıkı bir Locke hayranı olmaktan vazgeçmediğim göz önüne alınacak olursa, tepkim anlaşılır. Aslında Flocke'ın giydiği bedenin Locke'ın bedeni olmadığı, sadece Locke'ın bedeninin bir kopyası olduğu düşünüldüğünde, Locke'ın düşünceleri ve anılarına nasıl olup da ulaşabildiğini merak etmemek imkansız. Ayrıca Flocke'un smoke monster'ın ta kendisi olduğu da teyit edildi bu bölümde. Bu, Cerberus'un yalnızca ölmüş kişilerin bedeninde cismani bir biçime bürünebildiği gerçeğiyle de istikrarlı. Ama bu bilgi de farklı bir soru doğruyor: (Sorulara geçme zamanı gelmiş!)
Bu bölümde hem Locke'ı, hem de Flocke'ı canlandıran Terry O'Quinn'i kutlamak lazım. Olağanüstü bir oyunculuk sergiliyor, hele şu gördüğünüz bakışta tüylerim diken diken oldu resmen.
Sawyer, Juliet, Jack ve Kate arasındaki aşk dörtgeninin yeni boyutu, Juliet'in ölümünün doğuracağı sonuçlar, Kate'in baygın yatan bebelerimizden ilk olarak Jack'e gitmesi, yeni zaman çizgisinde Jack ve Locke'ın yakınlaşmaları (Jack Locke'ı fix edecek büyük ihtimal, höh), Sun'ın yeni gerçeklikte İngilizce öğrenip öğrenmediği (elbette yalan söylüyordu), hostes Cindy'nin dinsel ve kişisel gelişimi ve diğer zımbırtıları analize hiç girişmeyeceğim. Bana göre Lost hem ilişkiler, hem karakterizasyon alanlarında başarılı olamayan bir dizi.
6. sezonun açılışı, kafamdaki can alıcı soruların bir kısmını cevaplayarak bana yeni bir bakış açısı kazandırdı kazandırmasına da, yeni cevaplar yeni soruları doğurdu her zamanki gibi. Şu noktada önemli olan, önümüzdeki bölümlerde önemli sorulara değinip değinilmeyeceği. LA X, Lost'un son sezonuna güçlü bir başlangıç oldu. 4 üzerinden 4 yıldız veriyorum.
Aynı anda iki alternatif olası durum ilkesinin iki genel yorumu var; bunların ilki Kopenhag yorumu. Basit bir şekilde ifade etmek gerekirse: eğer birden çok olasılık varsa, gözlem anına kadar tüm olasılıklar aynı anda var olur. Gözlem anındaysa olasılıklar çakışarak çöker ve geriye sadece hakiki sonuç kalır, diğer potansiyel gerçeklikler hiç var olmamış gibi olur. İkinci yorumsa Çoğul Dünyalar teorisi. Bu teoriye göre muhtemel olan tüm sonuçlar hakikidir, ama her biri kendi ayrı zaman çizgisinde vuku bulur. Söz konusu alternatif gerçekliklerin kesişmesi mümkün değildir.
Eğer Lost'ta Çoğul Dünyalar yorumuyla karşı karşıya isek, amaç sadece bize "Bakın, adanın kahramanlarımızın hayatlarına hiç girmediği bu dünya hiç de öyle özenilecek bir şey değil"i göstermek olabilir. Ama açıkçası, bu uçağın düşmediği yeni gerçeklikte harcanan zamanı haklı çıkarmayacağı gibi, seyirciyi de hiç mi hiç tatmin etmez -tabii eski zaman çizgisine de yansıyacak olan bir kesişme gerçekleşmeyecekse. Diğer yandan, Kopenhag yorumu işe yarayabilir, ama bu da, paralel dünyalardan birinin yok olacağı anlamına gelir. Jacob'ın, rakibinin özgürlüğünü kazanarak amacına ulaşmasını -ve elbette kendisini öldürmesini- engellemek için yapacağı şey, rakibinin başarısız olacağı bir alternatif gerçeklik yaratmak olacaktır. (Incident'ta kurduğu kısa ve öz (!) cümleyi hatırlayalım: "It only ends once.") Bu durumda tüm ihtiyacı olan, önceden belirlenmiş kuralların dışında duran bir gözlemcidir, bu gözlemcinin yapması gereken tek şey de zamanı geldiğinde yeni alternatifi seçmektir. Ama bu teori de tatmin edici olmaktan uzak, çünkü seyircide tüm hikaye reset düğmesiyle sıfırlanmış hissi yaratacaktır. Diğer yandan, alternatif gerçekliğin var olabilmesi için şimdiye kadar yaşanan olayların tümünün en ufak ayrıntısına kadar yaşanmış olması gerekliliği, bir nevi ulvi amaç veriyor sezonlar boyu izlediğimiz zaman çizgisinde yaşananlara. Bu durumda aslında hiç yaşanmaMIŞ GİBİ sayılacak olan eski -ve bildik- gerçeklik de, her ne kadar silinip reset'lenecek olsa da, fevkalade kayda değer olmuş olacak.
Jacob'ın rakibinin yani Flocke'ın (Flocke = Fake Locke, fake = çakma. UnLocke'tan Flocke diye bahsetmek gayriciddi evet ama pek eğlenceli, "Siyahlı Abi" ya da "Jacob'ın düşmanı" diye bahsetmeye bin basar hem) Locke'ın ölmeden önce aklında oluşan son düşüncenin "I don't understand" olduğunu açıklamasıyla, sadece Locke'ın bedeninde görünmekle kalmadığı, Locke'ın anılarına da ulaşabildiği anlaşıldı. Bu arada Locke konusunda Smokey'e hak vermemek elde değil, bu Lost'ta şimdiye dek duyduğum en acı şey -ki orayı burayı patlatmayı alışkanlık haline getirdiği bölümlerde bile sıkı bir Locke hayranı olmaktan vazgeçmediğim göz önüne alınacak olursa, tepkim anlaşılır. Aslında Flocke'ın giydiği bedenin Locke'ın bedeni olmadığı, sadece Locke'ın bedeninin bir kopyası olduğu düşünüldüğünde, Locke'ın düşünceleri ve anılarına nasıl olup da ulaşabildiğini merak etmemek imkansız. Ayrıca Flocke'un smoke monster'ın ta kendisi olduğu da teyit edildi bu bölümde. Bu, Cerberus'un yalnızca ölmüş kişilerin bedeninde cismani bir biçime bürünebildiği gerçeğiyle de istikrarlı. Ama bu bilgi de farklı bir soru doğruyor: (Sorulara geçme zamanı gelmiş!)
Bu bölümde hem Locke'ı, hem de Flocke'ı canlandıran Terry O'Quinn'i kutlamak lazım. Olağanüstü bir oyunculuk sergiliyor, hele şu gördüğünüz bakışta tüylerim diken diken oldu resmen.
- Eğer Flocke bir zamanlar Jack'in babasının bedeninde görünüyor idiyse, cabin'in etrafındaki kül dairesi Flocke'u oraya hapsediyordu anlamına gelir. Bu durumda, bu bölümde kül dairesinden geçemediğinin özel olarak üzerinde de durulmuşken, Flocke nasıl kara duman olarak adada geziniyordu cabin'de hapsolduğu zaman diliminde?
- Bölümün ismi LA X. Oysa Los Angeles havaalanının kodu LAX. Aradaki boşluk sadece alternatif bir Los Angeles'a işaret etmek için mi, daha fazlası var mı?
- Hurley, piyangoyu kazanmak için aynı sayıları mı kullanmış yeni zaman çizgisinde de? Eğer kullanmamışsa piyangoyu nasıl kazanmış, eğer kullanmışsa o numaralara nasıl ulaşmış?
- Yeni gerçeklikte Desmond ve Jack, Oceanic 815'den önce (boş stadyumda koşarken) karşılaşmış olamazlar. Charles Widmore 1977'deki bombadan sağ kurtulamayıp ölmüş olacağı için a) Penelope 1977'ye kadar doğmamışsa, bu gerçeklikte hiç var olmayacak, dolayısıyla Desmond onu geri kazanmak için dünya çapındaki yarışa katılmaya karar vermiş olmayacak, dolayısıyla olmayan bir yarış için idman yapılamayacağından, o gece stadyumda olmayacak ya da b) Penelope 1977'de çoktan doğmuşsa (Widmore canı isteyince adadan çıkıp gidebiliyordu), belki yine de Des'le yolları kesişmiş olacak, ama Widmore yaşamadığından Des ve Penny'i ayırma girişimlerinde bulunamayacak, Desmond da kızı geri kazanmak için yarışa hiç girişmeyecek. Zaten tekne yarışını Widmore finanse ediyordu, o olmadan yarış da olmaz muhtemelen. Öyleyse Jack ve Desmond arasında geçen "Nereden tanıyorum seni, daha önce görmüş müydüm yahu" konuşması neye işaret ediyordu? Jack şu an Desmond'ın zaman yolculuğu yaptığında hissettiklerini mi hissediyor, Des'i bir şekilde/yarım yamalak eski zaman çizgisinden hatırlıyor mu? Bunun mantıklı bir açıklaması olabilir mi? Ayrıca Desmond'ın Oceanic 815'de bulunması tesadüfi olamaz. Ne yapıyor Desmond o uçakta? Niçin bir görünüp bir kayboldu, iki saniye yerinde oturamadı mı? Acaba onu bir tek Jack mi görüyor, Desmond Jack'in "constant"ı mı oldu? Ehem tamam ciddileşiyoruz.
- Jughead'in patlaması Rose ve Bernard'ı da 2007 yılına getirdi mi, yoksa sadece patlamaya yakın olanları mı etkiledi? (Oysa bu mantıklı olmazdı, sadece 1977'ye ait olmayanlar geleceğe dönmüş gibi görünüyor çünkü.)
- Jacob'ın ölümü, Flocke'un evine dönmesine nasıl yardımcı olacak? Jacob ölmeden önce yapamadığı bir şeyi artık yapabilecek olmalı Flocke. Bunun Temple'daki suyun rengiyle bir ilgisi olabilir. Dogen (sakallı Japon) suyun rengine şaşırıyor, çünkü su, geçmişteki kadar berrak değil. Bu da, Jacob'ın ölümü, Flocke'un Temple'ın altından kaynağa ulaşmasına ve kirletmesine izin veriyor demek olabilir. Jacob'ın, Sayid'i yeni bir beden olarak kullanmayı niyetlediği oldukça açık, ama Jacob'ın planında Sayid'in ölmemesi gerekiyordu. Sayid'in ölümü, Sayid ve Flocke'u bir şekilde birbirine bağlamış olabilir.
- Takside Kate'le karşılaşan Claire'in Oceanic 815'den indiğine yüzde yüz emin miyiz? Ayrıca hamile miydi?
- Richard Alpert'la ilgili merak ettiğim o kadar çok şey var ki, bunları tek tek soru haline getirmenin saatlerimi alacağından şüpheleniyorum.
Sawyer, Juliet, Jack ve Kate arasındaki aşk dörtgeninin yeni boyutu, Juliet'in ölümünün doğuracağı sonuçlar, Kate'in baygın yatan bebelerimizden ilk olarak Jack'e gitmesi, yeni zaman çizgisinde Jack ve Locke'ın yakınlaşmaları (Jack Locke'ı fix edecek büyük ihtimal, höh), Sun'ın yeni gerçeklikte İngilizce öğrenip öğrenmediği (elbette yalan söylüyordu), hostes Cindy'nin dinsel ve kişisel gelişimi ve diğer zımbırtıları analize hiç girişmeyeceğim. Bana göre Lost hem ilişkiler, hem karakterizasyon alanlarında başarılı olamayan bir dizi.
6. sezonun açılışı, kafamdaki can alıcı soruların bir kısmını cevaplayarak bana yeni bir bakış açısı kazandırdı kazandırmasına da, yeni cevaplar yeni soruları doğurdu her zamanki gibi. Şu noktada önemli olan, önümüzdeki bölümlerde önemli sorulara değinip değinilmeyeceği. LA X, Lost'un son sezonuna güçlü bir başlangıç oldu. 4 üzerinden 4 yıldız veriyorum.
9 yorumcuk:
Süper yazı olmuş, blogunuz gitgide daha nefis hale gelmekte :)
Paralel evrenlerle ilgili verdiğiniz bilgiler çok işime yaradı, daha net düşünebilmeye başladım Lost hakkında :) Kanımca iki dünyanın bir şekilde kesişmesi sağlanacak senaristler tarafından bir noktada. Yoksa ayrı ayrı devam etmelerinin bir anlamı olmaz.
Jacob Sayid'in bedenini kullanmak istedi kesin, ama daha önce kullandığı beden neydi? Yani siyahlı adam The Incident'ın başında başka bir bedendeydi mesela, ama Jacob aynı, gene aynı, hep aynı. O sarışın çıyan gibi oğlan bedeni Jacob'ın tıpkı siyahlı adam gibi kullan-at yaptığı bir beden mi, yoksa kendi bedeni miydi? Öyleyse bir insan bedenimiydi, o kadar zayıf mıydı? Ayrıca nasıl bu kadar kolay öldü, acaba bıçak darbesi değil de ateşe itilmek miydi onu öldüren?
Başlarsam içinden çıkamam,aslında içimden daha onlarca soru yazmak geliyor ama kendimi durduruyorum:)
Bir Lostsever olduğuna şaşırmadım açıkçası bu kadar film ve dizilerde zevk uyuştuğuna göre bu konuda da uyuşmasa olmazdı :) Şimdi sorulara kendimce yanıtları vereyim :
1. Cabin'e ne kadar süre ile hapsolduğunu bilmiyoruz, tam olarak o dönem içinde adada geziyor mu bir bakmak lazım ama bir süre sonra o külün bozulduğunu hatırlıyorum sonra kurtuldu sanırım.
2. LA X Amerika'da birçok comic book X ile biten serileri vardır Earth X, Nation X, Citizen X gibi buraya bir gönderme olabilir.
3. Ada patladığına göre bu numaraların Hurley'e söylenme ihtimali yok ama çok şanslı olduğu gerçeği değişmemiş bu sayede kazanmış olabilir.
4. Desmond olayı biraz karışık bence de zaten yukarıda belirttiğin gibi iki farklı evrende devam edilmeyeceğini, bunların teke düşeceğini düşünüyorum ve daha önce defalarca "Special" dedikleri Desmond'ın bu olayda bir rolü olacağını düşünüyorum.
5. Rose ve Bernard sanırım geri dönmediler.
6. Flocke ile ilgili kısımlar için ne desem boş, izleyip göreceğiz.
7. Claire'i uçakta göstermediklerine göre bir yerde gösterirler diye düşünüyordum takside çıktı, bence kesinlikle o uçaktaydı hamile olup olmadığına dikkat etmedim.
8. Alpert hakikaten fenomen bir karakter ben de merak etmiyor değilim :)
İnşallah her hafta böyle yazılar yazarsın biz de burada brainstorming yaparız, eline sağlık diyorum :)
bütün yazını okudum, bayıldım, çok akıcı, tüm düşüncelerini hiç karmaşa yaratmadan ifade etmişsin. Paralel evrenler ve Schrödinger'in kedisi sen söyleyince hep düşündüğüm şeylerin sıraya girmesine yardımcı oldu. Bir sonraki bölümü seyretmeyi ve yorumlarını bekliycem.
Flocke ha. :D :D
Çok güzel yazı gerçekten.
Bir de ilginç ve neden yaptıklarını anlamadığım iki fark da ben ekleyeyim:
Pilot bölümde hostes Jack'e 2 şişe içki verirken, adaya hiç düşmedikleri evrende tek şişe veriyor. İkisi de uçak düşmeden önceki evrende geçiyor, fark ne?
Ayrıca pilot bölümde, uçakta, türbülansla ilgili Jack Rose'u teselli ederken bu evrende Rose Jack'i teselli ediyor.
Süper bir yazı. Her şeye katılıyorum, artı quantum fiziği 101 dehşet olmuş :) Keşke şu aşk üçgenleri veya dörtgenlerinden hiç görmesek bu sezon. Abidik gubidik ilişkileri görmesek, hababam tekrar edilen laflar ("live together die alone" gibi) hiç olmasa, doğru dürüst gizemlere yoğunlaşsalar, işin felsefi ve bilimsel (ve maalesef mistik) boyutu derinleştirilse. Her yeni bölüm için bu inceleme yazılarını yazsanız müthiş olur :)
dikkat etmişsinizdir, jack uçağın düşmediği gerçeklikte her şeyin farkındaymış gibi görünüyordu. yani sanırım jack iki farklı evrende farklı olayların yaşandığının farkında.
düşmeyen uçakta rüyadan uyanmış gibi gözlerini açması, boynundaki taze yara ve şakınlığı bir şeyler anlatıyor.
ilerleyen bölümlerde jack üzerinden bayağı bir şey öğreneceğiz gibi.
yazı güzel olmuş bu arada :)
çok akıcı..çok düşünceli..
yorumlardan bahsediyorum...onları okudum da:)
neyse konumuz losttu?
bu bölümle senaryonun daha sonralardan oluşturuldugu belirgin halde karşımızda duruyor. önceden tasarlanmamış bi sezon izleyecez gibime geliyor..
kafamda bölümü izlerken oluşan sorular biraz cevaplanmış oldu yazın sayesinde, yerine oturdu paralel dünyalarla ilgili şeyler. kesinlikle iki farklı zaman çizgisi bir şekilde çakışacak ya da kesişecek, öbür türlü çok anlamsız olur. ama nasıl olacak, jack'in boynunda ki yara izinin anlamı neydi, sayid hala sayid mi, siyahlı abinin evim evim dediği yer kesin temple mı...böyle resmen kafamın ısındığını hissediyorum bunları düşününce:) bir de ana lucia'yı, echo'yu filan göstermemelerinin nedeni sanırım artık onların gitmiş bitmiş olması. yani hikaye için hiçbir önemleri yok, en başından beri yoklardı zaten... sadece liby çıkmalı çünkü bir önemi var hikaye açısından, bir kere bir sürü gizemi var.neyse böyle işte.. şimdi işin yoksa yeni bölüm bekle dur :)
1,5 yıl geç bir yorum olacak ama ben Lost'un son iki sezonunu dvd'den izledim. Bonus özellikler arasında oyuncularla röportajlar da vardı. John Locke'u oynayan T.Quinn 5.sezon başladığında "black smoke"u oynadığını bilmiyormuş,bayağı geç öğrenmiş bu gerçeği :D
*Oyunculuk açısından iki güzel örnek vardı Lost'ta: John Locke ve Ben Linus. Özellikle birlikte oynadıkları sahnelerde karşılıklı döktürüyorlardı.
Yorum Gönder