Uyarı: 18 yaşından küçükseniz veya cinsel içerikli temaları rahatsız edici buluyorsanız bu yazıyı okumayın.
Neyse, en azından artık hepinizin bu yazıyı okuyacağınızı biliyoruz. (Yine de sorumluluk kabul etmiyorum)
(Not: Bazı oyunlar online değiller fakat bedava oldukları için bu yazıya özel olarak onları da koymakta sakınca görmedim, download edebileceğiniz linkleri de ekledim. Oyunların hepsi alfabetik sıraya göre dizilmiştir. )
Aether
Neyse, en azından artık hepinizin bu yazıyı okuyacağınızı biliyoruz. (Yine de sorumluluk kabul etmiyorum)
Serinin bu yazısı, "sanat oyunu" (art game) olma iddiasıyla yola çıkan veya başkaları tarafından bu şekilde tanımlanan, tür olarak belli kalıplara sokulamayan ilginç online oyunlardan seçtiklerimi içeriyor. (art game 'in tanımı için buraya bakabilirsiniz)
Şahsen, art game kavramı hayatımda duyduğum en saçma şeylerin başında geliyor, kendi beğenileri dışına düşen tüm diğer oyunları sanat olmayan şeyler olarak tanımlayabilecek kadar her şeye üstten bakan insanların, kendi zevklerini veya (muhtemelen çoğunluktan takdir görmemiş) eserlerini övmek için buldukları dolaylı bir yoldan başka bir şey gibi de gözükmüyor.
Fakat niyetim hem kendim hem de okumaktan hoşlanacaklar için hafif ve eğlenceli bir derleme yapmaktan ötesine uzanmadığı için, "sanat nedir, ne değildir?" meselelerini bir kenara bırakıp, oyunlara geçiyorum hızla... Art game kavramının adından ve ima ettiği şeylerden nefret etmekle birlikte, konuya uyan daha iyi bir kavram da yok sanırım bu yazı için: Sınıflandıramadığım, belli stereotip mekanikler ve oyun türleri arasında kısıtlanmamış, farklı olmak uğruna çılgın atan, ilginç, deneysel ve sıradışı oyunları doldurdum bu yazıya. Oyuncunun bazen yaratıcının mesaj kaygısı uğruna ikinci plana atıldığı ve oyunu oynamaya çalışmanın sakat bir atla tramplenden havuza atlamaya çalışmakla eşdeğer olduğu oyunlar da var, oyuncunun kararlarının her türlü gidişata etkisi olduğu ve sonuçların daha duygusal bir seviyede etki yaratması arzulanmış olan farklı, ilginç ve güzel oyunlar da var. Bazılarına oyun bile diyebilir miyim bilmiyorum açıkçası. Ama amaç tanım yapmak değil keyif almak olduğundan, bu listeyi beğeneceğinizi umarım.
Şahsen, art game kavramı hayatımda duyduğum en saçma şeylerin başında geliyor, kendi beğenileri dışına düşen tüm diğer oyunları sanat olmayan şeyler olarak tanımlayabilecek kadar her şeye üstten bakan insanların, kendi zevklerini veya (muhtemelen çoğunluktan takdir görmemiş) eserlerini övmek için buldukları dolaylı bir yoldan başka bir şey gibi de gözükmüyor.
Fakat niyetim hem kendim hem de okumaktan hoşlanacaklar için hafif ve eğlenceli bir derleme yapmaktan ötesine uzanmadığı için, "sanat nedir, ne değildir?" meselelerini bir kenara bırakıp, oyunlara geçiyorum hızla... Art game kavramının adından ve ima ettiği şeylerden nefret etmekle birlikte, konuya uyan daha iyi bir kavram da yok sanırım bu yazı için: Sınıflandıramadığım, belli stereotip mekanikler ve oyun türleri arasında kısıtlanmamış, farklı olmak uğruna çılgın atan, ilginç, deneysel ve sıradışı oyunları doldurdum bu yazıya. Oyuncunun bazen yaratıcının mesaj kaygısı uğruna ikinci plana atıldığı ve oyunu oynamaya çalışmanın sakat bir atla tramplenden havuza atlamaya çalışmakla eşdeğer olduğu oyunlar da var, oyuncunun kararlarının her türlü gidişata etkisi olduğu ve sonuçların daha duygusal bir seviyede etki yaratması arzulanmış olan farklı, ilginç ve güzel oyunlar da var. Bazılarına oyun bile diyebilir miyim bilmiyorum açıkçası. Ama amaç tanım yapmak değil keyif almak olduğundan, bu listeyi beğeneceğinizi umarım.
(Not: Bazı oyunlar online değiller fakat bedava oldukları için bu yazıya özel olarak onları da koymakta sakınca görmedim, download edebileceğiniz linkleri de ekledim. Oyunların hepsi alfabetik sıraya göre dizilmiştir. )
Aether
Aether, yalnız küçük bir çocuğu (ve onun ahtapot benzeri arkadaşını) yönettiğimiz, bulunduğumuz dünyadan bulutlara ip atıp tutunarak uzaya fırladığımız ve kendimizi yakın hissedeceğimiz birilerini bulabilmek umuduyla başka gezegenlere doğru yola çıktığımız bir macerayı anlatıyor. Farklı farklı gezegenlere istediğimiz sırayla gidip onları hapsoldukları donuk renklerden kurtarıyoruz küçük bilmeceleri çözerek. Oyunun kişisel bir tarafı var, oyunun yaratıcılarından Edmund McMillen oyundaki her gezegene çocukluk korkularını oluşturan öğeleri atamış (yalnızlık, reddedilme korkusu, anksiyete vs..) ve o gezegene indiğimizde etrafta bunları çok kişisel bir şekilde dillendiren yaratıklar görüyoruz. Tüm oyun da bu korkular üzerine zaten. Bir nevi amaç gezegenlere yolculuk yapmaktan çok, kendi kişiliğimiz içinde bir yolculuğa çıkıp korkularla bu şekilde yüzleşmek. Bunu da oyuna çok katkısı olan moody bir müzik ve özgün grafikler eşliğinde yapıyoruz. McMillen'ın başta oyunu yayınlamakta kararsız olduğunu da ekleyelim; fazlasıyla kişisel deneyimlerini yansıttığı için sanırım alabileceği tepkiler dolayısıyla incinmekten çekinmiş. -Gerçi pek çıtkırıldım biri olmadığını yine bu listede yer alan başka bir oyunda göreceğiz, bekleyiniz :)-
Oynamak için tıklayın
Closure
Closure'un sadece artsy bir havası yok, bunun yanında süper yaratıcı bir oyun mekaniği var. Bu açıdan pek takdir edilesi. Elinize alıp taşıyabildiğiniz ışıklar etrafı sadece görünür yapmıyor, gördüğünüz şeyleri etkileşim kurulabilir (dokunulabilir) hale getiriyor. Yani karanlığa doğru uzanan bir yol görüyorsanız, oraya ışık tutacağınızda yolu göreceğinizi bildiğiniz halde, karanlıkta yürümeye çalışırsanız aşağıya düşüyorsunuz. Bunun yanında, siyah beyaza gömülmüş fakat ucuz görünmeyen, ilginç detaylar içeren karanlık bir havası var Closure'ın. Bu liste dahilinde denemeye değer oyunların başında geliyor bence.
Oynamak için tıklayın
Coil
Aether'in yapımcılarından Edmund McMillen'ın imzası olan bir başka oyun da Coil. Coil'de bir yaratığın döllenme anından büyümesine kadar olan süreci görüyoruz. Arada yine McMillen'in üstü kapalı ve sembolizm dolu diyalogları çıkıyor, fakat ben şu an hatırlamıyorum genel olarak anlatılan şey neydi, gerçekten bir anlamı var mıydı vs.. Bağırsak gibi bir şeyler çıktığında onları dürtmüştüm, garip şeyler mideye düşmüş ve yok olmuştu, o ekranda kalmıştım işte. Hazımsızlık çekiyorsanız öneririm.
Oynamak için tıklayın
Cunt
Burada yer vereceğim son McMillen oyunu, Aether'de anlatılan ve kendisi için içlendiğimiz o küçük çocuğun büyüdüğünde kaçınılmaz olarak dönüştüğü şeyin bilinçaltından çıkmışcasına karşımızda duruyor. Bu oyunda bir penisi yönetiyoruz ve karşımıza çıkan farklı vajinalara ateş ederek onları etkisiz hale getiriyoruz (Etkili halde olduklarında ne oluyor ki diyeceksiniz, bize STD virüsleri falan atıyor bunlar, penisimiz de bunlara çarptığında etkileniyor, büzüşüyor, kırışıyor, garip şeyler oluyor falan.. sordunuz söyledim valla). Ayrıca penisimizi güçlendiren bonuslar da çıkıyor arada, onları alırsak büyüyoruz, daha hızlı atış yapıyoruz falan (Hmm). Bu oyunun sanat oyunları arasında işi ne derseniz, "neden olmasın ki?" diyip geçmek isterim.
Oynamak için tıklayın
Façade
Bedava indirip oynayabileceğiniz bu oyunda, yakın dostlarımız olan Grace ve Trip'in evine akşam içki içmeye gidiyoruz. Aralarında sorunlar olduğunu gözlemlediğimiz çiftin aralarını düzeltmek ya da iyice karıştırmak ya da hiç karışmamak bizim elimizde. Oyunu farklı yapan ise, bu seçimlerin hiç biri bize madde madde sunulmuyor. Diyalogda diyeceğimiz her şeyi kendimiz yazıyoruz ve oyun yazdıklarımızı işleyip ona göre cevap veriyor. Karakterlerin çizimleri berbat (bu haliyle de artsy bir oyunda beklemeyeceğiniz bir şey değil) ama çirkinliklerine rağmen temel olarak bir çok duyguyu yansıtabilecek şekilde yapılmışlar. Esasında alt yapısında ciddi bir mühendislik çalışması yatan bu işin kullanıcıya yansıtılan kısmının (façade'ının*) tüm amacı ise gelecek oyunlara örnek olabilecek daha inanılır bir insani etkileşim ortamı sunmak.
* Façade, bildiğiniz ya da bilmediğiniz üzere bir binanın dışındaki bir yüzeye (genelde ön yüze) verilen isim. Oyunun ismi, başka insanların ilişkilerine dair dışardan gördüklerimiz ve onların gerçeklerden olan farkına dair bir gönderme gibi geldi bana. Ama gerçekte neye gönderme yapıyor bilemiyorum.
Oyun hakkında bilgi almak ve indirmek için tıklayın
I Wish I Were the Moon
Bu sade ve ilginç oyunda (oyun denebilirse, daha çok deneysel bir çalışma gibi), birbirinden ayrı iki sevgiliyi gördüğümüz sabit bir ekranda, gördüğümüz şeylerin fotoğraflarını alıp sevgilileri başka yerlere taşıyabiliyoruz. Her fotoğraf ve yer değiştirme sonucunda farklı şeyler oluyor, bazen beklendik bazen de beklenmedik olan bir çok farklı son var. Oyun her sonu bulduğunuzda geriye kalanları da sayı olarak söylemeyi ihmal etmiyor.
Oynamak için tıklayın
Majesty of Colors
Bu oyunda Loch Ness gölü canavarı (ya da Van gölü canavarı) tadında bir yaratığı yönetiyoruz. Yaratığımızın duyguları, dış dünyayla ilk etkileşime geçtiği andan itibaren bize yazılarla aktarılıyor. Oyun boyunca içinde bulunduğumuz denizde/gölde çeşitli şeyler oluyor ve bu olanlara verdiğimiz tepkiler dış dünyanın bize olan tepkilerini belirliyor. Sade, kısa ve güzel bir oyun bence.
Oynamak için tıklayın
Passage
Oyun dünyasında art game'ler söz konusu olunca akla gelen ilk isimlerden biri Jason Rohrer. Kendisinin debut oyunu olan Passage'da amacımız ormanda meyve toplamak (ya da onun gibi bir şey). Ormanda ruh eşimize rastlarsak onu yanımıza alıp almayacağımız bize bakıyor (onu alırsak daha hızlı hareket ediyorduk galiba). Her şeye rağmen toplam 5 dakika oynayabiliyoruz oyunu. Önce ruh eşimiz yaşlanıyor, yavaşlıyor ve ölüyor. Sonra da biz ölüyoruz. Hayatın dokunulmaz olmadığına dair bir mesajı var oyunun, sevgilimizi yanımıza alsak bile yalnız ölüyoruz... Bu oyun eleştirmenlerden çok pozitif yorumlar alıyor çıktığında, "ilk defa bir oyunda ağladım" diyenler bile var... falan.. filan.. Her şey iyi güzel de, oyun denen şeyin "sanat" addedilebilmesi ve bohem takılmak adına bu kadar dandik grafikler kullanmak gerekiyor muydu be Jason paşam?
İndirip oynamak için tıklayın
Serendipity
Bu oyunu, gözümden kaçan oyunlar için araştırma yaparken buldum. Henüz oynamadım ama açıklamasında "emo point and click game" yazdığını görünce olmazsa olmaz dedim, ekledim.
Emo point and click ne ki yahu?
Oynamak için tıklayın
Storyteller
Sadelikten kırılan güzel bir çalışma Storyteller. Karakterleri ve objeleri sürükleyip bırakıyoruz çizgiroman paneli gibi sunulan ekranlarda, geçmişte yaptığımız şeylere göre karakterlerimizin gelecekleri de değişiyor. Böyle deneysel naif bir şey işte.
Oynamak için tıklayın
The Graveyard
Graveyard, Belçikalı küçük bir ekibin ürettiği bir proje. Bu proje (oyun diyemiyorum), aynı zamanda Belçika'nın yaş ortalamasına yakışır bir konuya sahip. Bu oyunda saatte 2 metre hızla hareket edebilen yaşlı bir teyzenin mezarlığı ziyareti anlatılıyor. Tek yapabildiğiniz şey mezarlığı gezebilmek. Bir de küçük de olsa gezerken kalpten ölme şansı var teyzenin. Bu kadar.
Bu oyunun orada burada herhangi bir teknoloji demosu değil de "art game" olarak adlandırılmasının temel sebebi, oyunu üretenlerin yaptığı açıklamalar sanırım: Genel amaç, kendinizi o yaşlı insanın yerinde ve o mekanda hissetmek, orada değişen sesleri ve görüntüler eşliğinde bütünleyici bir deneyim yaşamak falan filan.. Hala ayık mısınız kuzum, diğer oyuna geçiyoruz haydi hop..
İndirmek ve bilgi almak için tıklayın
Today I Die
Bu oyunda kelimelerin yerlerini değiştirerek farklı senaryolar oluşturuyor, oyunda ilerliyoruz. Storyteller ve I Wish I Were the Moon'u yapan kişiden..
Oynamak için tıklayın
Viewpoints
Her başladığınızda farklı bir hikayeye tanık olduğunuz bir küçük bir oyun Viewpoints (Daha çok interaktif bir hikaye). Oynayıp görmeniz en iyisi.
Oynamak için tıklayın
When the Bomb Goes Off
Bu ilginç oyunda, birçok farklı insanın, hayatları bir bombanın patlamasıyla sona ermeden önce kalmış olan 5 saniyesini yönetiyoruz. Hepsinin bomba patlamadan önce tamamlayabileceği küçük, belki önemli, belki de önemsiz sayılabilecek şeyler var, tramplenle ağaçtaki kedisinin yanına sıçrayıp onu mutlu etmek veya arkadaşına diğer taraftaki beyzbol topunu getirmek gibi. Bitince toplam ne kadarını tamamlayabildiğinizi de görebiliyorsunuz. Eğlenceli bir deneme.
Oynamak için tıklayın
You Have To Burn The Rope
Bazıları tarafından şu ana kadar yapılmış en iyi bilgisayar oyunu olarak nitelendirilen oyunla kapatıyorum bu yazıyı. Siz ne dersiniz bilemem. Oyunda tek amacınız ipi yakmak (hehe). Herkese iyi oyunlar.
Oynamak için tıklayın
Oynamak için tıklayın
Closure
Closure'un sadece artsy bir havası yok, bunun yanında süper yaratıcı bir oyun mekaniği var. Bu açıdan pek takdir edilesi. Elinize alıp taşıyabildiğiniz ışıklar etrafı sadece görünür yapmıyor, gördüğünüz şeyleri etkileşim kurulabilir (dokunulabilir) hale getiriyor. Yani karanlığa doğru uzanan bir yol görüyorsanız, oraya ışık tutacağınızda yolu göreceğinizi bildiğiniz halde, karanlıkta yürümeye çalışırsanız aşağıya düşüyorsunuz. Bunun yanında, siyah beyaza gömülmüş fakat ucuz görünmeyen, ilginç detaylar içeren karanlık bir havası var Closure'ın. Bu liste dahilinde denemeye değer oyunların başında geliyor bence.
Oynamak için tıklayın
Coil
Aether'in yapımcılarından Edmund McMillen'ın imzası olan bir başka oyun da Coil. Coil'de bir yaratığın döllenme anından büyümesine kadar olan süreci görüyoruz. Arada yine McMillen'in üstü kapalı ve sembolizm dolu diyalogları çıkıyor, fakat ben şu an hatırlamıyorum genel olarak anlatılan şey neydi, gerçekten bir anlamı var mıydı vs.. Bağırsak gibi bir şeyler çıktığında onları dürtmüştüm, garip şeyler mideye düşmüş ve yok olmuştu, o ekranda kalmıştım işte. Hazımsızlık çekiyorsanız öneririm.
Oynamak için tıklayın
Cunt
(Yükleme ekranındaki uyarıyı görmek için lütfen resme tıklayarak büyük halini görüntüleyin)
Burada yer vereceğim son McMillen oyunu, Aether'de anlatılan ve kendisi için içlendiğimiz o küçük çocuğun büyüdüğünde kaçınılmaz olarak dönüştüğü şeyin bilinçaltından çıkmışcasına karşımızda duruyor. Bu oyunda bir penisi yönetiyoruz ve karşımıza çıkan farklı vajinalara ateş ederek onları etkisiz hale getiriyoruz (Etkili halde olduklarında ne oluyor ki diyeceksiniz, bize STD virüsleri falan atıyor bunlar, penisimiz de bunlara çarptığında etkileniyor, büzüşüyor, kırışıyor, garip şeyler oluyor falan.. sordunuz söyledim valla). Ayrıca penisimizi güçlendiren bonuslar da çıkıyor arada, onları alırsak büyüyoruz, daha hızlı atış yapıyoruz falan (Hmm). Bu oyunun sanat oyunları arasında işi ne derseniz, "neden olmasın ki?" diyip geçmek isterim.
Oynamak için tıklayın
Façade
Bedava indirip oynayabileceğiniz bu oyunda, yakın dostlarımız olan Grace ve Trip'in evine akşam içki içmeye gidiyoruz. Aralarında sorunlar olduğunu gözlemlediğimiz çiftin aralarını düzeltmek ya da iyice karıştırmak ya da hiç karışmamak bizim elimizde. Oyunu farklı yapan ise, bu seçimlerin hiç biri bize madde madde sunulmuyor. Diyalogda diyeceğimiz her şeyi kendimiz yazıyoruz ve oyun yazdıklarımızı işleyip ona göre cevap veriyor. Karakterlerin çizimleri berbat (bu haliyle de artsy bir oyunda beklemeyeceğiniz bir şey değil) ama çirkinliklerine rağmen temel olarak bir çok duyguyu yansıtabilecek şekilde yapılmışlar. Esasında alt yapısında ciddi bir mühendislik çalışması yatan bu işin kullanıcıya yansıtılan kısmının (façade'ının*) tüm amacı ise gelecek oyunlara örnek olabilecek daha inanılır bir insani etkileşim ortamı sunmak.
* Façade, bildiğiniz ya da bilmediğiniz üzere bir binanın dışındaki bir yüzeye (genelde ön yüze) verilen isim. Oyunun ismi, başka insanların ilişkilerine dair dışardan gördüklerimiz ve onların gerçeklerden olan farkına dair bir gönderme gibi geldi bana. Ama gerçekte neye gönderme yapıyor bilemiyorum.
Oyun hakkında bilgi almak ve indirmek için tıklayın
I Wish I Were the Moon
Bu sade ve ilginç oyunda (oyun denebilirse, daha çok deneysel bir çalışma gibi), birbirinden ayrı iki sevgiliyi gördüğümüz sabit bir ekranda, gördüğümüz şeylerin fotoğraflarını alıp sevgilileri başka yerlere taşıyabiliyoruz. Her fotoğraf ve yer değiştirme sonucunda farklı şeyler oluyor, bazen beklendik bazen de beklenmedik olan bir çok farklı son var. Oyun her sonu bulduğunuzda geriye kalanları da sayı olarak söylemeyi ihmal etmiyor.
Oynamak için tıklayın
Majesty of Colors
Bu oyunda Loch Ness gölü canavarı (ya da Van gölü canavarı) tadında bir yaratığı yönetiyoruz. Yaratığımızın duyguları, dış dünyayla ilk etkileşime geçtiği andan itibaren bize yazılarla aktarılıyor. Oyun boyunca içinde bulunduğumuz denizde/gölde çeşitli şeyler oluyor ve bu olanlara verdiğimiz tepkiler dış dünyanın bize olan tepkilerini belirliyor. Sade, kısa ve güzel bir oyun bence.
Oynamak için tıklayın
Passage
Oyun dünyasında art game'ler söz konusu olunca akla gelen ilk isimlerden biri Jason Rohrer. Kendisinin debut oyunu olan Passage'da amacımız ormanda meyve toplamak (ya da onun gibi bir şey). Ormanda ruh eşimize rastlarsak onu yanımıza alıp almayacağımız bize bakıyor (onu alırsak daha hızlı hareket ediyorduk galiba). Her şeye rağmen toplam 5 dakika oynayabiliyoruz oyunu. Önce ruh eşimiz yaşlanıyor, yavaşlıyor ve ölüyor. Sonra da biz ölüyoruz. Hayatın dokunulmaz olmadığına dair bir mesajı var oyunun, sevgilimizi yanımıza alsak bile yalnız ölüyoruz... Bu oyun eleştirmenlerden çok pozitif yorumlar alıyor çıktığında, "ilk defa bir oyunda ağladım" diyenler bile var... falan.. filan.. Her şey iyi güzel de, oyun denen şeyin "sanat" addedilebilmesi ve bohem takılmak adına bu kadar dandik grafikler kullanmak gerekiyor muydu be Jason paşam?
İndirip oynamak için tıklayın
Serendipity
Bu oyunu, gözümden kaçan oyunlar için araştırma yaparken buldum. Henüz oynamadım ama açıklamasında "emo point and click game" yazdığını görünce olmazsa olmaz dedim, ekledim.
Emo point and click ne ki yahu?
Oynamak için tıklayın
Storyteller
Sadelikten kırılan güzel bir çalışma Storyteller. Karakterleri ve objeleri sürükleyip bırakıyoruz çizgiroman paneli gibi sunulan ekranlarda, geçmişte yaptığımız şeylere göre karakterlerimizin gelecekleri de değişiyor. Böyle deneysel naif bir şey işte.
Oynamak için tıklayın
The Graveyard
Graveyard, Belçikalı küçük bir ekibin ürettiği bir proje. Bu proje (oyun diyemiyorum), aynı zamanda Belçika'nın yaş ortalamasına yakışır bir konuya sahip. Bu oyunda saatte 2 metre hızla hareket edebilen yaşlı bir teyzenin mezarlığı ziyareti anlatılıyor. Tek yapabildiğiniz şey mezarlığı gezebilmek. Bir de küçük de olsa gezerken kalpten ölme şansı var teyzenin. Bu kadar.
Bu oyunun orada burada herhangi bir teknoloji demosu değil de "art game" olarak adlandırılmasının temel sebebi, oyunu üretenlerin yaptığı açıklamalar sanırım: Genel amaç, kendinizi o yaşlı insanın yerinde ve o mekanda hissetmek, orada değişen sesleri ve görüntüler eşliğinde bütünleyici bir deneyim yaşamak falan filan.. Hala ayık mısınız kuzum, diğer oyuna geçiyoruz haydi hop..
İndirmek ve bilgi almak için tıklayın
Today I Die
Bu oyunda kelimelerin yerlerini değiştirerek farklı senaryolar oluşturuyor, oyunda ilerliyoruz. Storyteller ve I Wish I Were the Moon'u yapan kişiden..
Oynamak için tıklayın
Viewpoints
Her başladığınızda farklı bir hikayeye tanık olduğunuz bir küçük bir oyun Viewpoints (Daha çok interaktif bir hikaye). Oynayıp görmeniz en iyisi.
Oynamak için tıklayın
When the Bomb Goes Off
Bu ilginç oyunda, birçok farklı insanın, hayatları bir bombanın patlamasıyla sona ermeden önce kalmış olan 5 saniyesini yönetiyoruz. Hepsinin bomba patlamadan önce tamamlayabileceği küçük, belki önemli, belki de önemsiz sayılabilecek şeyler var, tramplenle ağaçtaki kedisinin yanına sıçrayıp onu mutlu etmek veya arkadaşına diğer taraftaki beyzbol topunu getirmek gibi. Bitince toplam ne kadarını tamamlayabildiğinizi de görebiliyorsunuz. Eğlenceli bir deneme.
Oynamak için tıklayın
You Have To Burn The Rope
Bazıları tarafından şu ana kadar yapılmış en iyi bilgisayar oyunu olarak nitelendirilen oyunla kapatıyorum bu yazıyı. Siz ne dersiniz bilemem. Oyunda tek amacınız ipi yakmak (hehe). Herkese iyi oyunlar.
Oynamak için tıklayın
9 yorumcuk:
uzun zamandır böyle bir blog arıyordum, özellikle oyunlarla ilgili postlarınıza bayıldım, benim için büyük bir eksiklikti türkçe doğru düzgün oyun blogu olmaması. Bu post'taki sanat oyunları da çok güzel seçilmiş, mezarlıklı olanı biliyordum zaten çok garip ve güzel aynı zamanda. şimdi facade ilgimi çekti, indiriyorum (130 mb biraz zaman alıyor haliyle). bunlardan başka ilgimi today I die çekti ama bir türlü ilerleyemedim, takılıp kaldım, fazla 'sanat' yapmaya kasmışlar onda kanımca. viewpoints ve when the bomb goes of'u sabahtan beri oynuyorum, bağımlılık yaptılar. neyse, kıssadan hisse teşekkürler!
Bu da harika olmuş. Zaman/Mekan'a yorum yapmamıştım çünkü çoğu bildiğim ve oynadığım oyunlardı ama bu artsy (öhö öhöm) oyunların çok azını önceden biliyordum. İyi eğlence çıktı :)
Kurşunkalem,
Teşekkürler güzel sözlerin için. :) Ben de güzel Türkçe oyun blogu bulamamanın eksikliğini hissediyorum açıkcası. En azından birilerinin bu yazıları okuduğuna sevindim. :)
Even better, teşekkür ederim. Her yazıda büyük portalların en çok oynananları listesinden farklı olsun ki anlamı olsun diye uğraşsam da, hem iyi hem de çoğu kişinin(en azından meraklılarının) bilmediği oyunlar bulmak zor oluyor, bunlar biraz daha deneysel olduğu için şanslıydım sanırım. :)
hocam, bizim bi oyun projesi vardı, bi gitsek de Refik Hoca`yla konuşsak diyorum, ne dersin? :) mihhih..
süper bir konu olmuş! ben de machinarium isimli bir oyun buldum bu da sanatsal bir oyun girişimi midir sayın ocam?
hepsini oynamam lazım çok güzel görünüyorlar:)
Aslında "online oyunlar" çok doğru bir kullanım değil, zira "online oyunlar" ile kast edilen şey oynamak için internete bağlanılması gereken, genellikle multiplayer oyunlardır, oyun terminolojisinde. "Freeware/ücretsiz oyunlar" daha geniş ve doğru bir kapsam olacaktır.
Yazılarınızı çok beğendiğimi söylemek istedim bir de : )
Lorean,
Bu yazının konusundan dolayı ekstra olarak downloadable bir kaç oyun ekledim, eğer kastettiğin onlarsa, onları ayrıca belirttim zaten, sırf onlar için yazı serisinin başlığını değiştiremem çünkü bu yazıya özel istisna olarak kalacaklar. :)
Onun dışında, online oyunlar ismi, yazı serisinin tümünün gitmesini istediğim yöne daha uygun: Web üzerinden oynanan oyunlar. Buna uyan binlerce single player online oyun da var (google'dan "online games" diye aratınca çıkan ilk sonuçlardan görüleceği üzere), ayrıca online olup da freeware olmayan(ya da ana oyunu bedava sunup microtransaction ile oyun içinde isteyenlere ekstralar satmayı amaçlayan) bir sürü oyun var. Bahsedilen şey roket fiziği olmadığına göre daha fazla bulandırmaya gerek görmüyorum.
yun terminolojisi dediğin şey de tek bir kutsal kitapta toplanmış bir şey değil zaten. Takılmayalım böyle şeylere. Takılacaksak da kaynak gösterelim, zira sen haklıysan bir sürü firma oyun lisans kotratlarında bu kavramı yanlış kullanıyor demektir, adamları uyarmak lazım. ;)
Yazıyı beğendiğin için teşekkürler. :)
Façade ile nedense problem yaşıyorum. Dediğim hiçbir şeye cevap vermiyorlar.
Bi' probleminiz mi var, anlatın; nedir sıkıntı diyorum, susuyorlar. Nasıl gidiyor hayat diyorum, yine yok. Öpüyorum, sarılıyorum... Ben gidiyorum diyorum, asansöre biniyorum umurlarında olmuyor.
Bu tarz oyunlar (ki yeni türediğini düşünmekteyim) görsel açıdan hakketen sanat eseri gibi olup, müzikleri ve içeriği gerçekten tatmin edici oluyor. Coma adlı bir oyun..
http://www.kongregate.com/games/wittyhobos/coma
Yorum Gönder