Yazar: Paul Laverty
Oyuncular: Steve Evets, Eric Cantona, Gerard Kearns
Tür: Komedi|Dram|Fantastik|Spor
Yapım yılı: 2009
Süre: 116 dk.
Ülke: İngiltere|Fransa|İtalya|Belçika|İspanya
Dil: İngilizce|Fransızca
IMDB Puanı: 7.4/10
Çavlan'ın Puanı: 7.5/10
Eric Bishop isimli orta yaşlı bir postacının gözünde idolleştirdiği Manchester United'ın efsanevi Fransız yıldızı Eric Cantona yoluyla kendine güvenini kazanmasını ve hayatını düzene sokmasını anlatıyor Looking for Eric. Konu bu olunca, Woody Allen'in "Tekrar Çal, Sam"inin akla gelmemesi mümkün değil. Ama Ken Loach'un Looking for Eric'i, ilk yarım saatten sonra bambaşka yerlere gidiyor.
Kahramanımız Eric Bishop'ın son karısı onu terk etmiştir, üvey oğulları katlanılır olmaktan çıkmışlardır ve evi, oğullarından birinin çalıntı mallar getirmeye başlamasıyla her zamankinden de daha kaotik bir hal almıştır. Bir de uzun yıllar önce deliler gibi sevdiği ama terk ettiği Lily ile nasıl yüzleşeceği sorunu vardır. Arkadaşlarının -pek eğlenceli ama sonuçsuz- çabalarına rağmen Eric dibe batmaya devam eder. Ta ki en büyük kahramanı eski futbolcu ve filozof Eric Cantona yardımına koşana kadar...
Sınıfsal fark gözetmeksizin pek çok insanın kendini bir şeylere "ait" hissetmesine yardımcı olan futboldan yola çıkarak aslında her zamanki gibi politik bir film yapmış Loach, ilk bakışta öyle görünmese de. Yine işçi sınıfına mensup bir kahramanı var bu filmin: postacı Eric. Eric hayattan gol üstüne gol yerken, acımasız gerçeklerden kaçış yolunu sahalarda bir gol şampiyonu olan Cantona'da bulur. Ama Eric Cantona (daha doğrusu Eric'in içindeki Eric) futboldan yola çıkarak aslında takım oyununun önemini aşılar Eric'e: mutlu olabilmek için kişisel zaferler yetmez, taraftar kültürüne sahip çıkmak (ve aslında bunun yaptığı gönderme olan işçi sınıfının örgütlenmesi) olmadan olmaz. Nitekim futbol da ancak buna imkan sunduğu takdirde anlamlıdır.
Kahramanımız Eric Bishop'ın son karısı onu terk etmiştir, üvey oğulları katlanılır olmaktan çıkmışlardır ve evi, oğullarından birinin çalıntı mallar getirmeye başlamasıyla her zamankinden de daha kaotik bir hal almıştır. Bir de uzun yıllar önce deliler gibi sevdiği ama terk ettiği Lily ile nasıl yüzleşeceği sorunu vardır. Arkadaşlarının -pek eğlenceli ama sonuçsuz- çabalarına rağmen Eric dibe batmaya devam eder. Ta ki en büyük kahramanı eski futbolcu ve filozof Eric Cantona yardımına koşana kadar...
Sınıfsal fark gözetmeksizin pek çok insanın kendini bir şeylere "ait" hissetmesine yardımcı olan futboldan yola çıkarak aslında her zamanki gibi politik bir film yapmış Loach, ilk bakışta öyle görünmese de. Yine işçi sınıfına mensup bir kahramanı var bu filmin: postacı Eric. Eric hayattan gol üstüne gol yerken, acımasız gerçeklerden kaçış yolunu sahalarda bir gol şampiyonu olan Cantona'da bulur. Ama Eric Cantona (daha doğrusu Eric'in içindeki Eric) futboldan yola çıkarak aslında takım oyununun önemini aşılar Eric'e: mutlu olabilmek için kişisel zaferler yetmez, taraftar kültürüne sahip çıkmak (ve aslında bunun yaptığı gönderme olan işçi sınıfının örgütlenmesi) olmadan olmaz. Nitekim futbol da ancak buna imkan sunduğu takdirde anlamlıdır.
Eric, Cantona'ya sahalardaki en mükemmel anının hangisi olduğunu sorduğunda, Cantona bunun bir gol değil, takım arkadaşlarından birinin gole dönüştüreceği bir asist olduğu yanıtını verir. Kahramanımızın bencillikten uzaklaşarak arkadaşlarına dönmesi ve mutluluğu bulmaya başlaması da tam bu sahnelere denk gelir.
Ken Loach, Looking for Eric'te alıştığımız tarzına göre daha hafif görünen mizaha dayalı bir dil tutturmuş, en hafif tabiriyle "tribünlere oynamak"tan da geri kalmamış, ama aslında klasik Loach temalarını kullanması ve verdiği mesaj itibariyle pek farklı değil diğer filmlerinden. Gerçeküstü öğelere başvurmuş vurmasına da, "fantastik" bir film yapmamış, seyircinin kafasındaki gerçeklik kavramıyla oynamamış -bir saniye olsun şüphe duymuyoruz Cantona'nın gerçek olup olmadığından. En iyi filmi olmamış belki Looking for Eric, ancak izlemeye değer, çok keyifli ve de sadece komediye sırtını dayamayan, kesinlikle içi boş olmayan bir film çıkmış ortaya.
Kısa kısa...
- Filmin adında geçen "Eric", hem kahramanımız olan Eric'in ismine, hem de onun kahramanı Eric Cantona'nın ismine gönderme.
- Looking for Eric, Cannes Altın Palmiye adayları arasındaydı ama ödülü Haneke'nin Das Weisse Band'ına kaptırdı.
- Cantona Looking for Eric'te oynamakla kalmamış, filmin yapımında ve finanse edilme sürecinde de yer almış.
- Deli gibi sevdiği takımının maçlarını yıllardır barlarda izlemek durumunda bırakılan, tribünlerin dışına itilen işçi sınıfının üzüntü ve öfkesine değinerek endüstriyel futbolu da bolca eleştirmiş Loach filmde.
- Cantona'nın müthiş gollerinden parçalar izlemek de mümkün Looking for Eric'te.
Ken Loach, Looking for Eric'te alıştığımız tarzına göre daha hafif görünen mizaha dayalı bir dil tutturmuş, en hafif tabiriyle "tribünlere oynamak"tan da geri kalmamış, ama aslında klasik Loach temalarını kullanması ve verdiği mesaj itibariyle pek farklı değil diğer filmlerinden. Gerçeküstü öğelere başvurmuş vurmasına da, "fantastik" bir film yapmamış, seyircinin kafasındaki gerçeklik kavramıyla oynamamış -bir saniye olsun şüphe duymuyoruz Cantona'nın gerçek olup olmadığından. En iyi filmi olmamış belki Looking for Eric, ancak izlemeye değer, çok keyifli ve de sadece komediye sırtını dayamayan, kesinlikle içi boş olmayan bir film çıkmış ortaya.
Kısa kısa...
- Filmin adında geçen "Eric", hem kahramanımız olan Eric'in ismine, hem de onun kahramanı Eric Cantona'nın ismine gönderme.
- Looking for Eric, Cannes Altın Palmiye adayları arasındaydı ama ödülü Haneke'nin Das Weisse Band'ına kaptırdı.
- Cantona Looking for Eric'te oynamakla kalmamış, filmin yapımında ve finanse edilme sürecinde de yer almış.
- Deli gibi sevdiği takımının maçlarını yıllardır barlarda izlemek durumunda bırakılan, tribünlerin dışına itilen işçi sınıfının üzüntü ve öfkesine değinerek endüstriyel futbolu da bolca eleştirmiş Loach filmde.
- Cantona'nın müthiş gollerinden parçalar izlemek de mümkün Looking for Eric'te.
2 yorumcuk:
Futbola, Ken Loach'a ve fimlerindeki işçi sınıfı karakterlerin aksanına bayılıyorum.Nasıl olur da izlemem bu filmi bugüne kadar? Hemen bir yerlerden bulup izliyorum (:
O kadar güzel anlatmışsın ki resmen eve gidip izleyesim geldi. Bitse şu salak mesaim :)
Yorum Gönder